21 Kasım 2015 Cumartesi


BENİ, BENİMLE BAŞ BAŞA KOYMUŞLUĞUYLA …!
Korku dağları devrildikçe üstüme, üstüme ..

Ruhsal depremlerde, kıvrandıkça …


Sesler, siluetler, gölgeler çoğalıyor ..


Duygu dünyamın yerle yeksanlığında ..


Girdaplarda çekildikçe çekildikçe, çekiliyorum diplere, diplere .


Hücrelerime dek işleyen, sanrı nöbetlerinde …


Yıkılıyor, sığınaklarım, fildişi kulelerim ….


Sürüp-savuruyor beni, korku kasırgaları …


Tüm kapıları açılıyor azap odalarının, işkencehanelerin ..


Der-dest edip , yaka-paça sürüklemelerde çekilip götürülüyorum .


İtirazıma , isyanıma, yalvarıma aldıranların olmamışlığında ..


İpleyen yok, beni ..!


Sağır duvarlarda patlayan seslerimin, çığlık nidalarında yutuluyorum .


Tükenişin zirvesini görmüşlüğümle ..


Uçurumlara düşüyor, düşüyorum ..


Kan-ter içinde kalmacasına ..


Kabuslarla bölünen uykularımda .


Davacının faili meçhullüğünde..


Suçlayanların, perde ardında cirit atmışlığında ..


Suçun sanığı mı, mağduru’ muyum, belli değil …!


Reva görülen zulümlerin ardı-arkası kesilmiyor .


Tek hedefe odaklı harekatların ….


Hedef tahtasına acımasız ve apansız yerleştirilmişliğimle ..


Eller uzanıyor, eller ..


Bedenleri olmayan , eller ..


Soluksuz kalıyor, tir , tir titremelerde geçiyorum kendimden…


Sıtma tutmuş uyuz soksak köpeği dermansızlıklarında


Dilim ağzımda büyüyor, karnım kör ağrılı sancılara teslim ..


Bacaklarım tir, tir titremeler tutsak ..


Sel nöbetlerine dönen terlemelerde, boğuluyorum .


Yapış, yapış oluyor her yanım,


Boz-bulanık su girdapları yutuyor ..


Ben, perme perişanlıkların tutsağı biçareyi, hallerin böyleliğinde !


Bir ses uğulduyor, meçhullüğün pervasızlığıyla ..


Kulaklarımı sağır etmecesine, yüreğimi patlatmacasına …


Ve,


Haykırış, haykırış çoğalarak dolmacasına, içime ..


Ölümle korkutup, sıtmalar da debelenerek ömür çürütmeye razı olayım diye, buyurganlıkla …


Erekleri meçhul, saldırıları amansız ..


Solukları nefret, buğz, kan, kin ve ölüm kokuyor ..


Korku krallığının, meczup neferlerinin kuşatmasında …!


Beni, içimdeki o masum çocuğu, çalmalara yeltenmelerde..


Paralıyorlar acımasızca paralıyorlar, beni ..!


Nefretle diş bilemişliklerde..


Kalabalıklar duymuyor sesimi.


Hatta, kalabalıklar çoğaltıyor ve kamçılıyor yalnızlığımı ..


Camdan ve kalın su sütunlarından..


Dev, buz mavisi kalın kör duvarların ortasındaki bir başımalığımda ..


Duvarsız duvarlarla çevrili, korkunun otağı ..


Karanlık, kör odalardaki kuşatılmışlığımda …!


Ben, el-aman dedikçe..


Sırt dönüp gidiyor o, sürü, sürü kalabalıklar ..


Çekilip gittikçe, onlar ..


Esir alanların pis, pis sırıtışları arasında …


Asılsız-astarsız soru ve hakaret bombardımanlarında ..


Dillerin lallığında ..


Sesler çoğalıyor, sesler içimde, seslerin beni yutmuşluğunda !


Sessiz çığlıklarla, haykırıyorum ..


Duyanımın olmamışlığında !


Çığlık, çığlığa hallerdeyken, bana sırt dönüp uzaklaşan kalabalığa..


Gidenlerin içinde, beni can evimden vuranlar arasında..


El-alemden çok..


En yakın bildiklerim ..


Dost görünümlü, riyakar gülüşlü, maskeli hısım-akrabalarım, sevdiklerim..


Konum-komşum..


Kavım- kardeşim, peydahlanıyor …..


Siluetlerin silinip, silinip kaybolup …


Salonlara sığmamacasına, boy, boy uzamışlığında


‘’ - Haydi gelip kurtarsınlar !


Çekip, çıkartsınlar seni, bu kör karanlıktan ..! ‘’, diyen o ses ..


Daha bir güçle, haykırıyor.


Ben, toslayıp, toslayıp dağıldıkça ….


İnsan sağırlığının, buz gibi ruhsuz duvarlarında ..!


Sevinçten çılgına ve zevk sarhoşluğuna kapılarak , daha bir haykırıyor ..


Grilikler ardında, bulutlarla gizlenen, o ses …!


‘’ - Hemcinslerindi, üstelik sevdiklerin ve yakınların dı, değimli onlar ? ‘’ , diye soruyor ..


Soluklanmadan baskın çıkma gayretiyle gürültü kirliliği çoğaltarak …


Dahası …


Beni, iyiden, iyiye susturarak ..


Sindirmiş liginin keyfiyle …


Sürdürüyor, o ses sözlerini ..!


‘’ - İnsan, insanın kurdu ..

Kalabalıklar güruhu, yalnızlıkların kaynağıdır ..! ‘’ , diyerek ..


Ve gırtlağıma yapışan o kerpeten imsi sıkılık da ki, el …


Birden bire, adeta kır çiçeğinin boynunu koparıverircesine … 


Ataklık, çeviklik ve acımasızlıkla.

Bir hamlede,


Parmaklarının arasında, kuklalar gibi …


Tiril- tiril sallanıp duran, beni.


Kavrayıp, kaldırarak havaya ..


Fırlatıyor, bilinmez boşluğun, kara kör kuyusuna ..


Düşüyor….


Düşüyor..


Düşüyorum …


Düşüyorum, karabasana dönen …….


Kabus dolu düşlerimde, kan-tere keserek..


Tıpkı,


Arnavut kaldırımlarında, kuru bir sesle tıngırdayan boş sigara paketi misali ..


Can havliyle battığım su deryası, ter yığınında..


Yorgunluktan bitap düşen, göz kapaklarım ..


Bin bir güçlükle, aralanıyor ..


İşte, o an sesin kaynağının, sinsi, sinsi sırıtışıyla doluyor göz bebeklerim ..


‘’-Anladın mı?


-Anladın mı? ‘’


Diyerek, sorularını durmaksızın, soluksuzluklarda yineleyerek …


Sürdürüyor arsız, arsız gülüşlerle ….


O, sinir bozan ses tonuyla, yüzüme tükürükler yağdırdığı konuşmasını ..


‘’-Güvendiğin dağlara, nasıl kar yağarmış anladın mı ?


Sevildiğini sanmanın düşselliğiyle, böbürlenip, keyiflenen, sen !


Anladın mı ?


Bu kalabalıkların maske ve riyadan ibaret olduğunu ….! ‘’


Diyerek, yüzüme vurarak utancımı ve yanılgımın acısını ..


Al, al olmuş yanaklarım,


Korkudan kanı çekilip, kuruyan dudaklarım ve içimin yangınıyla!


Bir başıma koyarak, süzülüp gidiyor yanımdan …..


Ardında, güvensizliğin girdabında boğulan, beni..


Benimle baş, başa koymuşluğuyla ..!


Benimle baş, başa koymuşluğuyla ..!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Ereğli / KONYA
21 / 11 / 2015
Saat ; 21_00

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  ÇÜRÜYOR RUHLARIMIZ Varlığını yadsıyıp,kabul etmesekte.. Her zaman aramızda uçurumlar yaratan i, bizi bizden,sevgiden Dahası,birbirimizden ...