8 Ocak 2017 Pazar


YUTTU İKİMİZİ DE, SONUNDA ..!

Akreple-semender misali ..
Gizemlerle bezenmiş ..
Bir dargın, bir barışık ..
Hele ki de, çok kavgalı ve karışık hallerimizde ..
Sürüp giderken, al takke-ver külahlıklardaki ..
Sünepe ve sümsüğü düşük hallerimiz ..
Geçinip giderken kuytusunda hayatın ve kentin ..
İçerken kahırları ...
Kopunca birden bire ...
Renkli Türkçe sinemaskoptanda beter, cafcafalı ...
Ağır romandan da ağır, çilekeş hayatımızda, bu garip film ...
Savrulduk ayrılıklarda, acılardan, acılara ...
Sonumuzun, daha baştan belliliğinde ...
Başımıza gelenlerin ..
Pişmiş tavuğun başına gelmemişliğinde ...
Zamanın, hayatın, hele ki de ....
İnsan geçinen cümle herzelerin, deyyusların acımasızlığında !
Sen ne zaman düştün, sokaklara ...
Kanat açtın, kaldırım serçeliğine ...
Aklım başımdan , tenim canımdan gitti ...
Adının yosmaya, adımın pezevenkliğe çıkmışlığın da ...!
Kederlerde kahrolarak ...
Ölüp, ölüp dirilmelerde, kendimi jiletlere ....
Günlerimi nafileliklerde ,avareliklere ...
Olmadı, acılı arabesklere vurarak ...
Kimseciklerin duymamışlığında ..
Sessiz çığlıklarla avaz, avaz bağırarak ....
Kentin kazan, benim kepçe, senin pişmiş tavukluğunda ...
Kadehlerdeki dudak izlerinde bile, seni aramacasına ..
Düştüm ardın sıra, kirden rengi görünmeyen ..
Yağlı karaya bezenmiş, Arnavut kaldırımlarına ...
Kahpe geceler, yavşaklıkla donanmış günler ....
Ardı-arkası kesilmeyen, hıyanetler ...
Gün yüzü görmemiş hainlikler ve boyları -posları devrilesice ...
Dar yerlerde, bol bıçaklara gelesice boy, boy hainler ..
Ve, nihayet ...
Çivisi ve çıfıtı çıkmış obur dünya .....
Boka belenmiş bu yorgun kent, bilcümle kalleşliğiyle ....!
Esamemizin bile okunmamışlığıyla ....
Yuttu ikimizi de, sonunda ....!
Yuttu ikimizi de, sonunda ....!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

03 / 01 / 2017

Saat ;02_39


DİNDİRMEZ, YÜREK SANCISINI ...!

Su akarken testini doldur, sonra kalırsın pişmanlığa ..
Son pişmanlığın faydasızlığında derler ,eskiler ..
Rağbet edilmez, her nedense ...
Deneyim ve zaman imbiğinden süzülen bu sözlere ..
Hatta ...
'' - Eskiye rağbet olsa, bit pazarına nur yağardı ..! '' der, gülüp geçerler .
Zaman ve hayat hükmünü icra edipte ..
Çıkınca bazı gerçekler su yüzüne ...
Yüzleşmeler, hesaplaşmalar ..
Vicdan muhasebeleri yapılmaya başlayınca ..
Dökülür üçer-beşer gerçekler ..
Üryanlıkla ortaya ..
Faydasızlığında ve olan bitenin felaketleri insan üstüne yağınca ..
Çok bilmişliğin, riyanın ve kendini kandırmanın kirli mekanizmalarının
Art, arda devreye girip, vebali olanların ..
Aksini iddialarda ,olaylardan sıyrılarak ..
Kendilerini '' - Sütten çıkmış ak kaşık'' kılmaya çalışmalarında ..
Hayatın gerçekleri ,vurunca şamarı acımasızca, insana ..
Akıllar başa gelir, sözüm ona ..
Oysa ki, nafileliklerde ve talanlar da tüketilmiş iken çoktan ....
Olanaklar, fırsatlar ve zaman ...
Bedestene bereket yerine, fesatlık ve nusibet hakim olunca ..
Düşer takke, görünür keller ulu orta,el-aleme ...
Bir nusibetin, bin nasihate bedelliğinde ..
Sümsüğü düşer, insanın ..
Süt dökmüş kediliklerde, kıvrıla koyarlar ...
Gözden ırak olmaya özenle, mahcubiyetle köşe-bucak yerlere ..
Özcesi dememiz o, ki ....
İş işten geçmeden, devşirmeli insanoğlu aklını başına ..
Kulak verip, dinleyip, öğrenip, sorgulamalı ...
Hayatı,olayları ve hakikati içtenlikli yalınlıkla ..
Sonradan duyulan elemle mahcubiyet, gidermez insanın acısını,
Dindirmez, yürek sancısını ...!
Dindirmez, yürek sancısını ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

03/01/2017

Saat;08_33


GARİBİM SONYA 

Boya ve yalan küpü, bulvar gazetesi geçinen paçavra da ..
Sana rastlamışlığımda, girdin hayatıma ...
İçinde, iki ekmeğin sarılılığı, üstüne düşen yağmurun ıslaklığıyla ..
Yırtılmakla-yırtılmamak arasındaki kaotikliklerde, savrulmuşluğuyla ..
Boyası ellerime sinen, çıfıtı çıkmış haldeki kağıt parçasından bakıyordun
Mahzun, mahzun ..
Üstelik ıslak, ıslak ...
Ağlamak, gülmek ve ıslanmak üçgenindeki alaturkalıklarda ....!
Sıcak ekmeğin burcu, burcu kokmuşluğunda ..
Gözüme, daha bir albenili gelmişliğinde ..
Sen, ben, ekmekler ve iliklerine dek ıslanan gazeteyle geldik, eve ..
Altı delik iskarpinlerimle, sade tepemden değil, ayaklarımdan girip ...
Donuma dek işleyen ıslaklıkla, sudan çıkmış fareliğimde ..
Tir, tir titremecesine, üşürken ..
İki çıplak bir hamama yakışır hallerde, tünemişliğimizle ..
Züğürtlüğümü iyiden iyiye ele veren, kraldanda çıplak odamda ..
Kondun ayağı kırık,
Üst tahtası bıçak yaraları ve kazıntıyla delik-deşik ....
Üstelikte örtüsü eksik, cıbıldak masaya ...
Kırıtmakla, büzüşmek arasındaki o melankolik edayla ...!
Soyunup-dökününce ıslak giysi eskisiyle, delik çoraplardan ..
Kurtuldum sudan çıkmış balıklıktan ..
Açıp bakınca bu boya ve palavra yüklü paçavrayı ..
Sıcacık ekmekler ve delikler arasında ..
Adeta gelin adayı gibi bakakoydun, bana ..!
Öğrendim adını okuyunca, tanıştık sonunda seninle, Sonya ..
Dile ihtiyaç duymadan, göz banyosunda birbirimizle tanışmışlığımızda ..
Bir, çıfıtı çıkık duvarlarıyla daha da züğürt ve ezik görünen, odama ..
Bir, masayı süsleyen yarı ıslak, yarı sıcak ekmeklere baktım, imrenerek ...
Utançtan al, al olmuşlukla ..
Aldım avuçlarıma, okşamaya koyuldum ...
Isıtayım diye seni, usulca ..
Adeta, incitmekten korkan edayla ...
Dışardaki yağmurun hızını artırıp .....
Dahada delişmence, yağmışlığında ..
Göz ucuyla kırık camdan sızıp, süzülen sulara bakınca ..
Seni, daha iyi koşullarda karşılayıp, ağırlamamışlığın utancıyla ..
Sümsüğüm ve suratım düşmüş halde ..
Götürdüm resmini ...
Bakımsızlıktan çatlak-kuru ....
Kadın öpüşlerine hasret, titrek dudaklarıma ..
Duvara gitti gözlerim, bir daha ..
Dört paslı raptiyenin ciğerine saplanıp, delik deşik etmişliğinde ..!
Benden de beter hallerde surat asan, garip duvar ..
Karardıkça, karardı iyiden iyiye ..
Dışarda, yağmur ..
Masada katıksızlığa mahkum, soğumaya yüz tutan, iki ekmek ..
Ellerimde sen, duvarda paslı raptiye ..
Gözlerimde, mahzun bakışlar ..
Kala kaldık öylece, üryanlıklar kucağında ..
Odaya nispet yaparcasına, çıplaklığımda ...
Sen, ben ve duvar buluştuk sonunda, garibim Sonya ..
Sen, duvara yapıştın ....
Bense, ürkek serçe edasıyla, tedirgince titremelerle ....
Ahı gitmiş, vahı kalmış, cılkı çıkmış sandalyeme iliştim ..!
Masada tüneyen ekmekler, avuçlarımda bölündü ..
İçime işleyen sıcaklığının son izleriyle okşadılar ellerimi ..
Ekmek düştükçe kursağıma, açlığım yatıştıkça ..
Dolunca kursağım,canlandı nefsim ..
İlişti gözüm duvardaki sana ..
Bir bakıştık,bir bakıştık ki sorma gitsin ..
Evlere şenlik ....
Dışarıda yağmur, duvarda sen,ellerimde hapır-hupur iştahla tükettiğim ekmek ..
Kalktım masadan ağır ağır..
Önce nimettir deyip ekmeği öptüm ..
Sonra, kara duvarı renklendirip,süsleyen sana uzandı ...
Açlıkla ve iştahla dudaklarım ..
Titreyen sadece dudaklarım değildi o an ..
Önce ellerim ..
Sonra zangır,zangır tüm bedenim titredi ..
Unuttum ekmeği,aşı ..
Kadına açlığım,insana hasretim,sevgiye susamışlığımla ...
Gömdüm suratımı, duvardaki tebessüm akan suratına Sonya ....
Geçerek kendimden, öptüm seni, doya,doya ..
O anda, tıpkı dışarıdaki yağmur gibi ..
Belimin gelmişliğinde..
Karıştı bedenim sıcacık akan, boz-bulanık suya ..!
Mahçupmuyum, utançlı mı bilmem, bilmeye ama ..?
Duvardaki iç içeliğimizde tarifsiz sevinçler yaşadım senle, garibimSonya
Aynamın bile olmamışlığında bakamadan ben, bana...
Öptüm ....Öptüm ....Öptüm seni, doya, doya ..
Üstelik, içtenlikle ....
'' -Hoş geldin dünyama'', diye, diye, gönlümün konuğu Sonya ..
Yağmur camları, sen beni boğdun, sele-suya ..
Aşkı tattık, yaşadık aşkı seninle, kana kana, Sonya ..!
Bil ki, tepeden tırnağa titremeler deyim, hala mı hala ...!
Koyulduğum zir-zoplukla kendimden geçmişliğim den dolayı ...
Kendimden ve senden utanmışlığımla ...!
Kursağımda kalan sevinçten ...
Gelincikler gibi ala kestim, ala ..!
Sense,
Dünyamın biricik rengi, güzelliği olup çıktın .....
Sayende çiçek açtı duvarım, bedenim Sonya ...
Islak, ıslak dudak izlerim le, duvarda, sendeyim ...
Zevkten ve halsizlikten sendelemelerdeyim ...
Dışarıda, salkım saçak yağmur ..
İçeride, sarmaş-dolaşlığımızda seninle-ben ..
Keyfim ağada-beyde yok ...
Allah var'ya .....
Laf aramızda, sana söyleyeyim ..
Sayende ....
Keyfim ne Pala Bedo Ağa'da, ne beyde var hani'ya, şunun şurasında ...
Sen duvarda, ben karşında, üryanlıkta ...
Bakışmalardayız doya, doya, garibim Sonya ...
Garibim Sonya ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

05 / 01 / 2017

Saat ;10_10


MUTLULUK ....,

Mutsuzluk, umutsuzluk ve hüzün, hayatın bir ömre kestiği ...... 
Bedeli, ödenmesi en ağır faturadır ..
Diyetler ödense de ....
Karşılığını bulma, hak ettiğini alma olanağı ve garantisi de yoktur, üstelik ...
Bu durum ...
Yaş tahtaya mıh çakmak, göle maya çalmak ...
Bulanık suda, balık avlamaktır ...
Mutluluk, asla garantili sıradan bir alış-veriş değildir ...
Mutluluk ...
Duyguların, yüreklerin, ruhların, ömürlerin ..
Birbirini tamamlamasından da öte, geliştirmesi,çoğaltması dır ..
Hatta;
Kır çiçeklerinin doğallıkta döllenip, açmasıdır..
Temelinde saygı, emek, harcında inanç, renginde güven vardır ...
Gözeden her çıkan suyun, denize ermesi nasıl mümkün değilse ..
Her ilişki ve başlangıcında mutlulukla taçlanışı söz konusu değildir ...!
Mutluluk, aynı iklimde,aynı havayı ve duyguyu ....
Sevgiyi, paylaşarak çoğaltmaktır ...!
Sevgiyi, paylaşarak çoğaltmaktır ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen /Almanya

05 / 01 / 2017

Saat ;14_53


KAYBETME SANATIYLA TANIŞMAK 

Hayat ve yaşanan nice deneyimler kanıtlayıp, göstermiştir ki ...
Kaybetme sanatıyla tanışmak ...!
Öğrenilmesi, hiçte güç değildir ....
Hayatın bağrında, ömrün yaşam gel-gitlerinde ...
Kaybetmenin, kazanmanın, sevmenin, acılara katlanmanın ..
Zorluklara alışarak, ölüm acısını yenip, unutmanın ...
Sevginin, ihanetin keşfi ..
Meram eder durursan üstünde, ısrarla ve sorgulamaya koyulur san ..
Püf noktalarını, inceliklerini iyiden iyiye öğrenmeyi ...
Böyleliğinde, içtenlik ve masumiyetle verirsen kendini öğrenmeye ve bilmeye ..
Gecenin gizeminden, sabahın doğuşunu ..
Karanlığı delen şafak ışığının ...
Nurunun haşmetini öğreniverdiğini görürsün birden bire ...
Hele dinlersen tam bir teslimiyetle geceyi ...
Fark ediverir, görür, duyarsın ..
Baykuşlar öter, börtü-böcek senfonik resitallerle sunar, güzellliği ...
Keskince çığlık, çığlığa ...
Islık çalar gece ....!
En cesur, en davetkar,en şuh haliyle ...!
Türlü, türlü dürtüleri tetiklemecesine ..!
Davet eder seni ve doğayı, aşka ...
Ses ses, davet, davet, ılgıt, ılgıt içine işlemecesine ...
Dökersin ruhunu ve içindekileri cesurca ve üryanlıkla, diye ...
Girer kanına, farkındasızlıklarla gocundurmaksızın seni ..
Zerre, zerre, hücrelerine, iliklerine hatta müphem derinliklerine ...!
Düşünmeden kaybetme korkusunu ....
Acaba ve keşkeler esir almadan yaşayasın diye ..
Olanca cömertliğiyle sunar, nimetlerini ve sürprizlerini, sana ...
En alımlı edasıyla ve göz kamaştıran albenisiyle ..!
Büyülemecesine seni ..!
Bil ki;
Korkarsan hayattan, aşktan ve sırlardan ....
Bilinmeyene koşmaktan, karanlıktan, keşfetmekten, sorgulamaktan ....
Hiç mi hiç sevemezsin kainatı, hayatı, aşkı ve insanı ...
Sırtındaki hançerin acısıyla açar-kaparsan gözlerini daima, hayata .
Ve, korkulara esirliklerde prangalar paslandırır,günler eskitir ..
Ömür heba edersen ...
Hiçte geç ve zor olmayacaktır ..
Seni, için, için yeyip, tüketecek olan kaybetmenin korkusuyla ...
Kaybetme sanatıyla tanışmak ...!
Kaybetme sanatıyla tanışmak ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

05 / 01 / 2017

Saat ;20_00


YUTULAN YUTULANA ...!

Üst, üste bindirilmiş beton ve demir yığını mezar evleriyle ...
Salkım-saçak insan yığınlarıyla ..
Taşan, akan ilgisiz, duyarsız, nemelazımcılıkta ..
Körü körüne saplantılarda .....
Ya'da ....
Nafile çabalarda, şuursuzluk akıntısına kapılan rotası yitik ..
Pusulası, şakülü kayık insan müsveddesi tüketici asalak ve sülüklerle ..
Akıp giden hayat denen bu curcunada, kaotik selde ...
Yutulan, yutulana ...
Kimisi, hala insan kalmaya direnirken, çıkıyor şirazeden ...
Çoğu hayatı, bir zulüm ve angarya kümesi görüp ..
Daha baştan yenik hissediyor, kendini ...
Bazılarıysa, fark bile etmeyerek akıntıya kürek çektiklerini ..
Tozu ve hapı yutmuş bozuk bir gramafonun, kırık iğnesi gibi ..
Takılmışlıkla ..
Yutulup gidiyorlar, kendi hırıltı ve tıkırtılarında ..
Kimisi, yüreğini .....
Kimisi aklını ,
Kimileriyse, tümüyle kendini yada cılkı çıkmış ruhunu, kaybedip
Oluyor, leyli, divane, paranoya, şizofreni ...
Kimisi, çözümü inkar ve yadsımalar da arıyor ..
Bazıları saplandıkları bataklıkta debelenerek ..
Farkındasızlıklarda içiyorlar, ölümü ..
Kimisi boşalan şişelere doldurarak, kendilerini ..
Fon diplerde tükenmişliklerde
Sanıyorlar, var sayıyorlar günü gün ettiklerini ..
Hayat denen amansız ve acımasız dişliler de ..
Kurbanlık koyunluklarda, tüketiyorlar ömürlerini ....!
Çoğu hala bulamamışlığında ..
Arıyorlar kendilerini ..
Falda, tarotta, büyüde yada sanrılarda tüketip-çürüterek ömrü, hebalarda ..
Iskalıyorlar hayatı ..
Yüzüstü bırakılmalarda, sırtından bıçaklanmalar da,
İhanet ve kahpece tuzaklarda hiç uğruna gidi vererek bok yoluna ..
Ya şehit oluyorlar ya gazi sonunda ..
Kalanlarsa Niyaziliklerde avunup, savrulup, kumlarda oynayarak,
Kendilerini saran hayat keşmekeşi denen karanlık devasa ahtapotun ..
Kaos dalgalarında ..
Unutulmuşluklarda, kah kendilerine..
Kah hayata ve dünyaya,kah kalabalıklara küsüp dönerek sırtlarını ..
Yutulup, un-ufak olup gidiyorlar ..
Varla -yok arasında bir solukta ..
Ne dersen de, ne yaparsan yap ..
Dünya denen şu koca handa, zaman ırmağının çağıl,çağıl akmışlığında ..
Kimine komedi, kimine drama ve trajedi düşmüşlüğünde ....
Soyundukları rolleri icrada ..
Kendilerinin çalıp, kendilerinin oynamışlığında ..
Laf kalabalığında,insancıklar güruhun da ve hayatın cürufunda ..
Düşerek, kara toprağın bağrına ..
Ölüm denen umacıca yutuluyorlar, sonunda..
Ebedi uykulara dalmacasına ..
Dünya ve hayat yutulan, yutulana oyunun sahnelendiği ...
Devasa mı devasa bir sahne değil mi, aslında ?
Oyunun adıysa...
Yutulan, yutulana ...!
Yutulan, yutulana ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

06 / 01/ 2017

Saat ;00_10


O, KARDELEN ÖMRÜN

Vesveselerin, keşkelerin, karaltı, karanlık ...
Hasılı, korkuların kurbanı çitlembik güzelliğindeki kız çocuğu ....
Görünmezliğinde bile, seni ..
O, küçük yüreğini, gonca ömrünü ürkütmeye yeten ...
Devasa ketumluk ve kayıplık, bilinmezlik sınırları mı ?
Tutsak ediyor, seni ...
İçinde çoğalıp, seni yutan girdapları mı, aşamıyor sun ?
Çıkıp ta gelmenin önündeki ..
Bilinen, bilinmeyen, görünen, görünmeyen ..
Varsayılan tüm unsur ve tehditleri, olasılıkları ..
Kapı çevre seni esir alan o, heybetli surları mı aşamıyor sun, de bana ?
Kör ebe oyunlarında, saklandığın yerde mi, unutulup, kala kaldın ?
Dehliz ve labirentlerin küf ve güherçilelerimi, yuttu seni ?
Dahası ve en kötüsü de ....!
Kendinde mi unuttun, seni ?
Kendin mi yuttun, kendini ?
Sevgisizliğin çöllerinde ...
Oradan, oraya ağıp, savrulan kumlar mı ?
Fırtınalar mı, seraplar mı yuttu, sen biçareyi ?
Hangi eller kararttı, o doyamadığın ....
Kıyamadığım, asude ömrünü ?
Kimler, talan ve tarumar etti ?
Kim çaldı, yarınlarını, umutlarını ?
Düşlerini, yarınlarını ..
Dahası, seni senden ?
Kim zehir etti o, gonca ömrünü sana, kim ?
De bana, kim ???
Bir tutam sevginin çok görülüp,esirgenmişliğinde,
çalınmışlığındamı yutuldu ?
Sevgi nedir tatmayan,tanımayan o, kardelen ömrün ...!
O, kardelen ömrün ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

05 / 01 / 2017

Saat ; 21_56


YÜREĞİMDİR

Üşüyen ruhunsa..
Bil ki ....
Kan ağlayan, yüreğimdir....
Kan ağlayan, yüreğimdir....

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

06/01/2016


BIRAKTIN......

Sessiz,sedasız ....
Selamsız,sabahsız ....
Habersiz,veda sız ....
Çekip gittin ..
Üstüme, hüzün ...
Gönlüme, hicran yağdı
Bana yalnızlığın acısını tattırıp ..
Yüreğime, kan ağlamayı ...
Dilime, lallığı ..
Gözlerime ağlamayı ..
Kirpik uçlarıma ıslanmayı ...
Bana, içime gömülmeyi ...
Azap içip,kan kusmayı öğrettin ..
O kadar hünerli öğretmendin ki ..
Yarattığın eserle ne kadar övünsen azdır, şimdi ..
Ardın sıra ...
Bedbahtlık abidesi bir ömür eskisi ...
Dert küpü, insan müsveddesi bıraktın ...!
Dert küpü, insan müsveddesi bıraktın ...!



MUALLA SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen /Almanya

01/01/2017

Saat: 05_05


O, FOTOĞRAFTA ..... 

Sararmaya yüz tutmuş bu eski fotoğrafa bakınca ..
Dalar giderim, geçmiş yıllara ve anılara ..
Yaşanmışlıklardan süzülüp gelen izler taşımışlığıyla ...
Dilimde buruk bir tad yayılır ...
İçim acır, tir tir titrerim hüzünlerde savrularak ...
Eksilirim, içimde kopan fırtınalar ...
Koparır, alır götürür içimden tarif edemediğim ..
Adını koyamadığım duyguları ...
Bir fotoğrafa sinende, koku koku dünüm, şekil,şekil hayatlar ..
Uzun ve renkli öykülere bezenen ömürler görürüm ..
Hepsinde benden izler, bende onlardan zerreler olan ..
Bir fotoğraf, parmak aralarımda tıpkı ben gibi yanıp-tütüp, eksilen cigaram.
Bakarken ben o fotoğrafa,
Yanmış tütün kokusu, bakışlarım ve parmaklarımın izi siner fotoğrafa !
Önce bir çift gözle, göz, göze geliriz, avuçlarımın arasında ...!
Biraz ürkek ve çekingen, çokça heyecanlı ve meraklı ...
Ne o, kuru bir kağıt parçası, nede yaşadıklarım, sıradan haller değil ...!
Dünümden, ömrümden izler, yaşanmışlıklarımdan anılar var ..
Baktıkça fotoğrafa kopup, kopup giderim ..
Ben,ben olmaktan çıkar ..
Yeni ve tarifi zor bir kimliğe bürünürüm ..
Sanki, orta yerinden deliniverir fotoğraf ..
Geniz yakan, buram buram hüzün tüten hallerle ..
Fotoğraftaki beni çekip,çıkartmaya koyulurum ..
Derin sulara dalan inci-mercan avcıları misali ..
An gelip, nefesim kesilmecesine ..
Bir fotoğrafta geri getiremediklerim, çoğalan özlemlerim ...
Yitirdiklerim ve eksikliklerim çıkar ortaya ..
Ruhum üşür, titrer elemle dudaklarım, ıslanır kirpiklerim ...
Tek nefes bile çekmeye fırsatımın olmamışlığında, yanıp-biten ..
Cigaranın parmaklarımı yakmışlığıyla, kendime gelmişliğimle anlarım ..
Baktıkça fotoğrafa ..
Yanan sadece parmaklarım değildir ..
İçim yanar, içim ..
Tarifsiz kör sancılarda ..
Kavuşamamışlığın acısını, yitikliğin ..
Bir başımalığın ezincini, azabını ....
Ve, hiç mi hiç sönmeyen kor, kor yangınlarını yaşarım
An, o an olur ki ....
Yanaklarımdan süzülüveren göz yaşlarım ..
Yağmur olur ıslatır fotoğrafı ..
Sanki onu, ruhumu, ömrümü ve yılları yıkayıp, ağartmacasına ..
Buğulu gözlerle baktıkça ona ..
Eksiklerimle,yitenlerimle, yitmişliğimle ..
Beklentilerim ve bilinmezliklerimle, yaşanmamışlıklarımla ..
Ben çoğalırım, ben ....
O, fotoğrafta ....!
O, fotoğrafta ....!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

06/01/2017

Saat;10_24

GÖZ BEBEKLERİNDE SAKLIDIR, KORKULARIN ....!

  İmrentiyi, tiksintiye , zoru, kolaya, kolayı, zora, oluru, olmaza, olanaklıyı, olanaksız, sevgiyi, nefrete döndüren ...... Hükmeden ve boy...