Zaman ırmağı akarken gürül, gürül, çağıldayarak ...
Hayata ve insana dair, serüven ve hengamede ..
An gelir ;
Acıya belenir ömürler, bedenler, gönüller, ruhlar ..
An, gelir acıyı bal eylemeleri öğrenir, insan ..!
Gülüş güzelliği ..
Salkım-saçak çiçek açar, rengarenk ..
Mucize ışıltılar süzülür.
Evrende, hayatın içinden ve gök kubbeden, ruhlara.
Semanın kandilleri yıldız ışıltısı güzelliklerinde ...
An gelir ...
Dağılır şenlik, biter eğlence ..
Elde, avuçta tutam, tutam hüzünler ..
Kirpik uçlarında, dupduru göz yaşı tomurcukları, birikir.
An gelir, ağlarken, gülmelere koyulur, insanoğlu
Ağladığına gülmecesine ….
Üstelik, katıla, katıla ..
An gelir ..
Doğrular, bağrında yanlışları ..
Yanlışlar, bağırlarında, doğruları taşır ve doğurur ...
Doğrularla, yanlışların iç içeliğinde ….
İnsanoğlunun, kafası karışır ..!
İnsan, çeteleyi, pusulayı şaşırır ..
An gelir,
Pirinç taşa, taş, pirince karışır..
An gelir, insan mercimeği fırına verir ......
Ayıklar, pirincin taşını ..
Pirinci, taştan ayırır ...
An gelir, tırmanır doruklarına mutluluğun ..
Bir rüzgar eser..
Ak karaya, gülüş acıya, hüzün, sevince karışır …!
İnsan, başında eseni rüzgar sanırken, kasırgada savrulur ..!
Zaman geç , iş işten geçmiş ve her şey için geç olur ..
Tren gider, mutluluk kaçar, yürekte sızılar ,
Gözde yaşlar, ruhta sancılar başlar ..!
An gelir, ışık söner, aynada yiter siluetler, gölgeler ..
Perde iner, film biter, müzik susar …!
Lal olur, diller ..
Ölüm buse, buse konar dudaklara..
O, son nefeste,
Kah açık, kah kapalı gider gözler, bebeklerine sinen ..
Muammalı bakışlarla ...
An gelir...
Karanlıklar yutar, ömürleri...
Sessizliğin sükununda patlar, sessiz yürek çığlıkları !
An gelir..
Karanlığı yutar, aydınlıklar ..
Doğar kızıl gül güzelliğinde nurani şafaklar ..
Ortalığı, huşuyla aydınlıklar kaplar ...
Hayata ve insana dair hengamede ..
Ve,akar hala, dur-duraksız,
Çağıl-çağıl, zaman ırmağı tüm haşmetiyle ..!
Zamanın, hayatın, evrenin ve ömürlerin dönencesinde..
An gelir ...
Zamanın ve hayatın bağrında ...
Öyküler, biter...
Öyküler, başlar ..
Canlar gelir, canlar gider..!
Anlar gelir,anlar gider ..
Anların harmanında..
Bütün ömürler ve ölümler …
Akreple yelkovanın arasına sığar..
An gelir, zaman denen umman ömürleri ve ölümleri yutar ...
An gelir, zaman denen umman ömürleri ve ölümleri yutar ...
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Ereğli / KONYA
20/11/2015
Saat; 18_45
20 Kasım 2015 Cuma
19 Kasım 2015 Perşembe
Tam inanıp, güvenmişken ..
Hesapsız, kitapsızlıklarda kalbimi sana vermişken .
Zamansız, apansız, üstelik vedasız ..
Çekip gittin, bir anda …
İşte bu yoktu hesapta !
Hem, kendine ….
Hem, bana …
Bil ki, en çokta..
Bu aşka, yazık ettin …
Hep vesveselerine, kuşkularına yenildin .
Oysa ben, hep yürekten sevmiştim .
Gördüğüm ilk andan beri, tutukluydum hep sende ..
Sen, kapris çiçeği ..
Olursuz aşkların, uçarı kelebeği ..
Rengarenk, rüzgar gülü ..
Dur-durak bilmeyen, ikircekli, ürkek serçe ..!
Sevmeleri oyun, aşkı masal …
Sözlerimi, maval saydın …
Kendin çalıp, kendin oynadın ..
Ardında, kırık kalp …
Çalınan düşler, karartılan günler ..
Boynu bükük, yüreği yaralı ömürler …
Hicranlı gönüller, elemli ruhlar bıraktın ..
Aşka yüreğin yetmeyince, hiç ardına bakmadan ..
Sen, yüreksiz, iflahsız ..
Sen, biçare tabansız ,
Kaçıp gittin, firar ettin, dur-duraksız …
Zamansız, apansız, üstelik vedasız ..
Çekip gittin, bir anda …
İşte, bu yoktu hesapta ….!
İşte, bu yoktu hesapta ….!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Ereğli / KONYA
19 / 11 / 2015
Açılır kapılar, yürürüm, gönül şahıma ..
Yürürüm aşkla yana, yana çalabıma ...
Sevinin şalına sarılıp, meşkte geçmişliğimle …
Aşk meyinin esrikliğiyle ..
Girerek halden, hale …
Erişerek gönülden, gönül’e, alemlerden, alemlere ….
An gelir, inerim, ummanların fersah, fersah derinine..
An gelir, soyunarak, ruhumu ..
Üryanlığımın, duruluğumun yalınlığıyla..
Saadetin sadelikte olduğuna duyduğum, o sarsılmaz inançla
Arınarak ben, benden..
Çıkarım arşa, bakarım bana ve alemlerin sırrına ..
Gördüğümün ve gerçeğinde yanılsama olacağını unutmamanın uyanıklığıyla ..
Görünende görünmeyeni, bilinende ki bilinmeyeni keşfe koyulmanın …
O, tarifsiz sevinci ve heyecanıyla ..
Renklerin beni sürüp - savurmuşluğu ..
Gönül denen YILKI ATI'mın şaha kalkmışlığıyla ..
Döner dururum, pervaneler misali, sevginin ışıltısında ..
An gelir, arınırım, göz yaşı duruluğunda ..
An gelir, belenirim aşkla sevgiye, sevgiliye türaplıklarla...
Çevirir başımı, bakarım sema’ya ..
Işıl, ışıl kandilleri koynuma ..
Nurani güzelliklerini ruhuma doldurmuşluğumla ..
Dererim zerre, zerre sevginin, sevinin tevazuunun inci mercanını
Sabırda, gönül koruğu mu, üzüm etmecesine ..
Hüzünleri işleyerek ruhumun gergefine ..
Çilehanemin kerevetin de, geçerek kendimden ..
Koyulurum,demden, deme, halde, hale ..
Kah, kor olur …
Yakarım kibrimi, gönül körüğümde.
Kah döverim bedenimi, özümü, nefsimi …
Sabır ve tevazu örsümde …
Geçirerek iğne deliğinden, ruhumu …
Akarım suluğumda, yatağımı bulmacasına ..
Beden ve gönül atlasımın coğrafyasında !
Salınır, çoğalır, savrulur'um, gönül sahramda..
Çöl kumlarının güne, yele aşkıyla …
Edep dibeğin de döverek nefsimi ..
Lime, lime olmuşluğun da ruhumun ..
Soyunur dökünürüm, vicdan aynamın derinliğinde ..
Bir yanımın hazana, öte yanımın bahara kesmişliğinde ..
Maşukuna eren aşık’ın coşkusuyla, geçerek kendimden ..
Açılır, saçılırım, rengarenk sümbül-teber güzelliğinde .
Aşkın donunu giyince özüm …..
Üryan kalan bedenimin göynüyüp, kaynamışlığında ..
Kaynatırım gölümü, harlı sevi kazanında ..
Hayat denen kezzaptan, zemzem suyu yapmanın çabasıyla .
Fısıldadıkça aşk, yar-yaran olup ruhuma ..
Döner başım, çelinir aklım, coşar gönlüm ..
Kandildeki alev misali …
Kah titrer üşür, kah ışıl, ışıl, nar, nar ….
Ebruli renk güzelliklerinin albenisiyle, geçerim kendimden !
An gelir, gam ve tasa düşünce benliğime …
Vururum kendimi kudüme, neye, tengir’e …
Döner, dönenirim raksa koyulmuşluğun zevkiyle ..
Donanır işte o an ruhum, aşkın narı ve harıyla ..
Başlarım yeniden ve bir daha sevginin, sevinin oduyla yanmaya
Atarım kendimi, sevdanın kollarına …
Hayatın kaynağının aşk olduğunun, idrakiyle ..
Dağılır gönül sema'mın kasveti ve karaltısı ..
Gönül şahımın sedasıyla ..
Yükselirim, yeniden aşkla, arşa …
Güneş güzelliğinin beni selamlamışlığıyla ..
Ruhumun, volkan olup patlamışlığında …!
Koyulurum, aşk ile yana, yana yola …
Açılır kapılar, yürürüm, gönül şahıma ….!
Açılır kapılar, yürürüm, gönül şahıma ….!
Erdem YASSIBAŞ
Ereğli / KONYA
19 / 11 / 2015
Saat; 02_31
ADETA, YÜK'ÜZ HAYATA
Eski eşyalar misali ..
Güveler yemişliğin de..
Delik-deşik ruhum ....
Ne eşyaların tozu ..
Ne, ruhumun hüznü .....
Bitmedi gitti ...
Eşyalar ve ben ….
Zaman ve ömür eskitmişliğimizde dolan miyatlarımızla ...
Adeta, yük'üz hayata …..!
Adeta, yük'üz hayata …..!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Ereğli / KONYA
19/11/2015
Saat;03_46
18 Kasım 2015 Çarşamba
NE'DE LALELERDE CAN KALDI ..!
Çık ta gel, gittiğin o ırak ellerden ..
Seni beklemekten, yolunu gözlemekten ...
Bencileyin yorgun ve bitap düşerek
Çiçek pasajından aldığın o sarı laleler soldu-sarardı ..
Lalelerle, ben ...
Üzüntümüzü sarmallıklarda demleyip, sensizliğin gamını içmekten ..
Bizar olup, geçtik kendimizden ..
Ne onlarda, ne’de bende mecal kalmadı ..
Sarı laleleri sevdiğini bilmişliğimle..
Sarılara büründüm, bak yine ...!
Seni bekliyorum,
Hala ve ısrarla, sarı, sarı özlemlere, hasretlere ve hüzünlere kesmişlikle ..
Şimdi yokluğunda..
Mevsimler hep sonbahar..
Sensizliğimde, ruhumu saran hüzün şallarına bürünmüşlüğümle ..!
Güz vurgunu yemekten tarumarım .
Sarı laleler vazoda, ben camda, gün yirmi dört saat ..
Dönüşüne bekleyerek ..
Nöbetlerdeyiz, nöbetlerde!
İçin, için içiyoruz ölümü, çürümelerde ..
Ne bende derman ve hal..
Ne'de lalelerde can kaldı ...!
Ne'de lalelerde can kaldı ...!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Ereğli / KONYA
18/11/2015
Saat; 02_40
GÖZ İZLERİMİZ KALIR CAMDA, ARDIMIZ SIRA ..!
Yolun öte yanında, harap-türap evde, o …
Bebek yüzlü, hiç tanımadığım, mahcup aşığım …
Bu yanında, yıl yorgunu, hayat vurgunu ben .
Karşı pencerede, o …..
Arada, ıraklıklar …!
Üstelik, bir cadde aralığı kadar yakınken .
Fersah, fersah çoğalan ıraklıklar da ….!
Camda, ben .
Arada, ıraklıklar …
Bakışır dururuz birbirimize sessizce, saatlerce ..
Meraka ve endişeye belenen sükun içinde .
Ben, hüzün çiçeği, gamlar ecesi …!
O, aç kedi kılıklı, meraklı, tıfıl taze !
Bakışır dururuz, öylece oracıkta ..
Bakışlarımızın, bir birine kenetlenmişliğinde ..!
Akşamdan, sabaha .
Alaca karanlıktan, kızıl şafağa ..!
Yorgunluktan bitap düşmelerde …
Biz ayrılsak ta, yerlerimizden …
Hala, birbirine doyamamışlıklarla bakışan .
Yorgun-argın, mahmur göz izlerimiz kalır, camda …..,
Ardımız sıra !
Yorgun-argın, mahmur göz izlerimiz kalır, camda …..,
Ardımız sıra !
Erdem YASSIBAŞ
Ereğli / KONYA
18/11/2015
Saat;00_25
17 Kasım 2015 Salı
DUDAKLARIM MÜHÜR, GÖZLERİM, PERDE OLSUN ONLARA !
Gün gelip, vuracaksan beni..
Kendi silahımla ve senin pas paye kokuşmuş usulunle ..!.
Dost görünümlü,sırtlanlığınla..
Kanıp ta sana...
Ceremeyi can yanıklığında, yürek dağlanmasın da çekeceksem
Aşikar etmeyeyim sırlarımı ve hüzünlerim saklı kalsın.
Dudaklarım mühür, gözlerim perde olsun, onlara.
Sinsi gülüşünle girerek kanıma..
Dererek bendeki kusuru,hatayı,kemliği ..
Ve, sonra çatal dilliliğinle .
Tefin bir içine, bir dışına vurarak ..
Riyanın tüm melanetlerini bir, bir sergileyerek ..
Tabak, tabak dağıtacaksan, sırlarımı ..
Yakacaksan, canımı ..
Atacaksan kor yangınların zulmüne ...
Ruhumu, azaplar da lime, lime etmecesine ..
Aşikar etmeyeyim sırlarımı ve hüzünlerim saklı kalsın.
Dudaklarım mühür, gözlerim perde olsun, onlara.
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Ereğli/ KONYA
17/ 11 / 2015
Saat; 23_25
ELDE, AVUÇTA HEP HAZAN VE HÜZÜN KALIYORSA …!
Eşeğini yine, yeniden ve bir daha sağlam kazığa bağladığından eminlik le ….
Koyulduğun işlerden, düş kırıklığı çoğaltıyor san ..
Sen gülmelere özlemin, hayatı olduğu gibi sevmişliğinle, börtü-böceği, dalı-çiçeği ..
Pembenin tonlarında görerek, tebessümle selamlıyor san ..
Karadaki, akı bulmalar adına, çırpınıp duruyor ..
Hayata, at gözlüklerinin ardından değil ..
Sevgiyle bina ettiğin gönlünün gözüyle bakıyorsan …
Düşüncene karamsarlık, duygularına kötümserlik ..
Arzularına ertelemeler kondurmayarak ..
Hayatı ıskalamamak adına diş-tırnak mücadele ediyorsan ..
Ve, buna rağmen hala ve inadına bir şeyler ters gidiyor ..
Uçurtman ipi sıklıkla ve umulmadık zamanlarda, üstelikte inatla kopuyorsa …..
Yüreğinin takati, dizlerin mecali, gözlerinin feri, ruhunun ışığı sıkça
Kesili veriyorsa.
Yazdığın yazılar,suya, duyguların yele, düşlerin sele …
Arzuların teleflik çarmıhları na kapılıyorsa …
Yüreğinin bir yerlerinden, derin ve duru sesler yerine ..
Akortsuz keman gıcırtılarını andıran, düzeni bozuk sesler geliyorsa..
Hasılı, sen kaçtıkça, Karataylar kovalıyorsa ardın sıra hala ve inatla …
Ayağın taşa, gözün yaşa, gülüşlerin hıçkırıklara takılarak ..
Solgun renk demetlerin de …
Hazanla, hüzün yapakları birikiyorsa eteklerinde …
Asla ama asla, didişme kendinle …
Suçlama kazanlarında kaynatma, katran karasında kendini….
Zulmetme yüreğine, bırak oluruna işleri ..
Unutma, hayat denen zaman ırmağının çağıldamışlığında..
Su akar, yatağını bulur.
Yeter ki, vicdanınla baş başalığında …..
Vicdan salıncağının gel-gitlerinde sallanırken …
Sızlamasın ruhun, azaplar da dağlanmasın gönlün, yüreğin …
Hayat denilen usta, öğretir sana en girift hünerlerini, maharet ve sabırla ..
An gelip, öfke ve gazeplenme kasırgalarıyla, esip- gürlese de..
İşin olacağına vardığını öğretir, sana.
Nasıl sular, zaman içinde ve sabırla yüce kayaları delik-deşik ediyorsa..
Sende sabırla, sağ duyuyla ve sorgulayarak hayatı ve olayları ..
Direnerek zorbalığa, elem kirmanında mutluluk eğirmeye..
Hüzün ateşlerinde sevinçler kaynatma devam ettikçe, bilediğin inançla ……
Delersin kayayı, aşarsın korku dağlarını ..
Kayya kuyularında ömür tüketmelerde, helak olmazsın ..
Unutma, yalancı baharlarda dona kalsa da ağaçlar ..
Yinede ve inadına çiğdem –çiçeğe durmuşlukla kafa tutuyorsa hayata ..
İlham alıp, ders çıkarmayı becerip, sevgiyi, hoş görüyü ve umudu rehber ..
Düş güzelliğini azık, yaşama sevincini sönmeyen ışığın kılıyorsan .
De gitsin, hayat bildiğini yapmalarını sürdüre koyarken…
Sen, inançlarının gereğini, doğrularını yap …
Unutma, sen doğru ve onurla dik dur..
Mücadeleni, inancını ve kararlılığını yitirme,..
Hayatı sorgulama cevherini karartma ..
Görüp, tanık olacaksın ki ….
Eninde, sonunda,
Eğri, zalim ve zorba belasını bulacak ..
Hayatın ceberutluğu na göğüs gerecek ve yeneceksin …
Onun külhan beyi dayatmalarını …
Gönül otağına ne karamsarlık, nede teslimiyet bayağı asma..
Eni-konu çıkarsa işler çığırından ..
Elde-avuçta, hep hazan ve hüzün kalıyorsa ..
Zorbaya ve zorbalığa asla ama asla pabuç bırakma !
Dur, soluklan, yasla sırtını bir duvara..
Yak, bir cigara..
Çevir başını, dik gözlerini güneşe ….
Hayatı ve kendini sorgulamaktan asla geri durma ..
Ardından dinle derinden, derine yüreğini ..
Duy aklınla, sağduyun rehberin olmuşluğun da .
Ve, deki kendi, kendine ..
Gün doğmadan neler doğar, karanlığın sonunda şafak parlar …!
Gün doğmadan neler doğar, karanlığın sonunda şafak parlar …!
Koyulduğun işlerden, düş kırıklığı çoğaltıyor san ..
Sen gülmelere özlemin, hayatı olduğu gibi sevmişliğinle, börtü-böceği, dalı-çiçeği ..
Pembenin tonlarında görerek, tebessümle selamlıyor san ..
Karadaki, akı bulmalar adına, çırpınıp duruyor ..
Hayata, at gözlüklerinin ardından değil ..
Sevgiyle bina ettiğin gönlünün gözüyle bakıyorsan …
Düşüncene karamsarlık, duygularına kötümserlik ..
Arzularına ertelemeler kondurmayarak ..
Hayatı ıskalamamak adına diş-tırnak mücadele ediyorsan ..
Ve, buna rağmen hala ve inadına bir şeyler ters gidiyor ..
Uçurtman ipi sıklıkla ve umulmadık zamanlarda, üstelikte inatla kopuyorsa …..
Yüreğinin takati, dizlerin mecali, gözlerinin feri, ruhunun ışığı sıkça
Kesili veriyorsa.
Yazdığın yazılar,suya, duyguların yele, düşlerin sele …
Arzuların teleflik çarmıhları na kapılıyorsa …
Yüreğinin bir yerlerinden, derin ve duru sesler yerine ..
Akortsuz keman gıcırtılarını andıran, düzeni bozuk sesler geliyorsa..
Hasılı, sen kaçtıkça, Karataylar kovalıyorsa ardın sıra hala ve inatla …
Ayağın taşa, gözün yaşa, gülüşlerin hıçkırıklara takılarak ..
Solgun renk demetlerin de …
Hazanla, hüzün yapakları birikiyorsa eteklerinde …
Asla ama asla, didişme kendinle …
Suçlama kazanlarında kaynatma, katran karasında kendini….
Zulmetme yüreğine, bırak oluruna işleri ..
Unutma, hayat denen zaman ırmağının çağıldamışlığında..
Su akar, yatağını bulur.
Yeter ki, vicdanınla baş başalığında …..
Vicdan salıncağının gel-gitlerinde sallanırken …
Sızlamasın ruhun, azaplar da dağlanmasın gönlün, yüreğin …
Hayat denilen usta, öğretir sana en girift hünerlerini, maharet ve sabırla ..
An gelip, öfke ve gazeplenme kasırgalarıyla, esip- gürlese de..
İşin olacağına vardığını öğretir, sana.
Nasıl sular, zaman içinde ve sabırla yüce kayaları delik-deşik ediyorsa..
Sende sabırla, sağ duyuyla ve sorgulayarak hayatı ve olayları ..
Direnerek zorbalığa, elem kirmanında mutluluk eğirmeye..
Hüzün ateşlerinde sevinçler kaynatma devam ettikçe, bilediğin inançla ……
Delersin kayayı, aşarsın korku dağlarını ..
Kayya kuyularında ömür tüketmelerde, helak olmazsın ..
Unutma, yalancı baharlarda dona kalsa da ağaçlar ..
Yinede ve inadına çiğdem –çiçeğe durmuşlukla kafa tutuyorsa hayata ..
İlham alıp, ders çıkarmayı becerip, sevgiyi, hoş görüyü ve umudu rehber ..
Düş güzelliğini azık, yaşama sevincini sönmeyen ışığın kılıyorsan .
De gitsin, hayat bildiğini yapmalarını sürdüre koyarken…
Sen, inançlarının gereğini, doğrularını yap …
Unutma, sen doğru ve onurla dik dur..
Mücadeleni, inancını ve kararlılığını yitirme,..
Hayatı sorgulama cevherini karartma ..
Görüp, tanık olacaksın ki ….
Eninde, sonunda,
Eğri, zalim ve zorba belasını bulacak ..
Hayatın ceberutluğu na göğüs gerecek ve yeneceksin …
Onun külhan beyi dayatmalarını …
Gönül otağına ne karamsarlık, nede teslimiyet bayağı asma..
Eni-konu çıkarsa işler çığırından ..
Elde-avuçta, hep hazan ve hüzün kalıyorsa ..
Zorbaya ve zorbalığa asla ama asla pabuç bırakma !
Dur, soluklan, yasla sırtını bir duvara..
Yak, bir cigara..
Çevir başını, dik gözlerini güneşe ….
Hayatı ve kendini sorgulamaktan asla geri durma ..
Ardından dinle derinden, derine yüreğini ..
Duy aklınla, sağduyun rehberin olmuşluğun da .
Ve, deki kendi, kendine ..
Gün doğmadan neler doğar, karanlığın sonunda şafak parlar …!
Gün doğmadan neler doğar, karanlığın sonunda şafak parlar …!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Ereğli / KONYA
17 / 11 / 2015
Saat ; 12_30
17 / 11 / 2015
Saat ; 12_30
Değerli can dostumuz Ümit EMEL'e o herzaman ki ona has vefa ve kadirşinaslığıyla ruhunun harikulade yansımasının ifadesi olan bu eseri yaratarak bizlere armağan ederek ,Ereğlimizin ''Yurdanur Halasını'' bu eseri ile ölümsüzleştirdiği için huzurlarınızda gönülden şükranlarımı sunuyorum..
Ruhun şad olsun Yurdanur Hala.
Ruhun şad olsun Yurdanur Hala.
RUHUNUN DERİNLİKLERİNDE
Su üstündeki yazı misali …!
Düşlerinde ben ...
Varda, yokluğum ..
Yokta, çokluğum ..
Bir var, bir yokmuşluğumla …
Ve, karışmışlığımla anılarına, düşlerine ..
Takılıp kalırım ben, zamanın, hafızanın ve anılarının ..
Dahası, yüreğinin bir yerlerinde .
Ama, en çokta ….,
Ruhunun derinliklerinde ....!
Ruhunun derinliklerinde ....!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Ereğli / KONYA
17/11/2015
Saat; 00_50
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
OLSA BÖYLE BİR OLANAK .... BİZDE, MUTLU MESUTLARIN MENKIBESİNİ YAZSAK ..... Olsa böylesi bir olanak ile şansımız, ortamımız ve gönüllerimi...
