31 Aralık 2016 Cumartesi


DİNLE, YÜREĞİNİN SENFONİSİNİ !

Dışarıda, gece .... İçimde, ruhum ... Sinemde, yüreğim üşüyünce .... Yüreğimin sesini, senfonisi dinliyorum .... İliklerim den kopup gelen o, çağlayanın taşışını yaşıyorum, an be an ...! El-ayak çekilince ... Evli, evine ... Yolcu, yoluna ... Köylü, köyüne gidince .... Herkes dağılıp ta ... Yalnızlığın derinliğine ..... Küf kokan, nemli dehlizlerine daldığımda ... Dışarıda gece, içimde ruhum, sinemde yüreğim, param parça olur .. Yeniden , her keresinde un-ufak olmacasına ..... Gümüşi bir gecede, ay ağlar, yapraklarda su donar .. Buz gibi gecede ağlarım, göz yaşlarım donakalır, kirpik uçlarımda ...! İçimdeki çocuk inim, inim inler .. Karanlığın kuytularına gömüldüğümde ... Mahsun çocukluğum dillenir, o en gizemli sözcüklerle dillendirir, kendini ! Dinlerim içimdeki çocuğun,ruhumun,yüreğimin ve kainatın sesini ... Gecenin, seslerin, hayatın, sessizliğin ve göz yaşlarının, rüzgarların sesini ! Tamda şu anda . Eski yıl, bir koca yıl boyu tükettiği .. Sararmaya yüz tutan takvim yapraklarının bitimiyle... İliklerine dek üşümüşlüğüyle ... Alıp ta başını, gitmelere hazırlanırken ...! Yeni yılsa, kararsız, ürkek ve hatta birazda korkarak .. Henüz hayatlara girememiş, dünyaları kucaklayamamışken ... Ben ve yeni yıl, kala kaldık, arasatta, Araftalığın iç ürperten, ruh acıtan belirsizliğiyle ... Eskisinin vedasının, yenisinin heyecanına karışmışlığında ... Yeni yılda, bencileyin öksüz, yitik ve mahzun ...! Ömrüme yazılmış, değişmeyen yazım bu benim .. Ömrümün öyküsü gizli, her harfinde ve her satırında .. Dünümden ve benden izlerle bezeli .. Ömrümün ve boynumun gerdanlığıdır, ilelebet taşıyacağım,onu ... Ömrümde, ömrü olacak olanların öyküleriyle ilmek,ilmek dokunmuşluğum da .. Ömrüm gizlidir, ömrüm, her halkasında ..! Ve, siluet im, gölgem hatta yaşam ışığım olup .. Benimle o, son nefese, Ölüme aralanan o malum kapıdan süzülmecesine, beni terk etmeyecek .... Buna olan o, sarsılmaz inancımla ... Seviyorum, ben ... Bendeki beni, yalnızlığımı .. Ondandır, yalnızlığımda dinlerim ... Yalnızlığın o, efsanevi senfonisini ... Bir başımalığın mahzunluğunda ... Tarifsiz sarhoşluğunda, sürülüp-savrulmuşluğumla ...! Dinlediğimde içimde çoğalan o, sesi ... Hep, hüzünle gülen yüzler ... Gülerken ağlayan, yaşlı gözler görürüm ..! Sesler çoğalır, kulaklarımda .... Müziğin içe işleyen tınısını, dünyanın sesini, yelin esişini ... Sessizliğin sesini nakşederim ruhuma .. Seslerin kılavuzluğunda .... Düşlerimin, efsanelerimin, umutlarımın, hayallerimin ev sahipliğinde ve mihmandarlığında ..! Dahası, yılların, yalnızlığın, acıların .. Küf kokularının ruhumu, allak-bullak etmecesine, beni talanında ... Bizzat yaşayarak tanıdım, anladım, keşfederek öğrendim ki ... '' - Bir zincir, en zayıf halkası kadar kuvvetlidir..! '' Şimdi yeni yıla adım atmaya ramak kalmışlığında .. Ya'da, henüz, yenice adım atmışlığında .. Dünyaya yeni ve ilk kez göz açmış bebe duruluğu ve saflığıyla, Masumiyetin en arınmış haliyle .. Sende keşfet, dinle yüreğini, içindeki o, sesi .. Ruhunun derinden, derine dillenişini ... Öğren, ömür öykünü ..! Hayatın sendeki, senin hayattaki izlerini .... Yüreğini dinler, kendini keşfedersen, öğrenip görürsün ki ... Yüreğine,ömrüne ve aklına en kalın harflerle yazılıp .. Altının, neon ışıklarıyla ... Ya'da, ebem kuşağı renklerinin albenisiyle çizilmişliğinde ... Ömür boyu silinip-çıkmamacasına nakşolur hayatına .. İşte o an anlarsın, öğrenirsin asla ama asla unutmamacasına ..! Dinle yüreğinin senfonisini ve öğren ... Bil ki ... '' - Bir zincir, en zayıf halkası kadar kuvvetlidir ..! Bir zincir, en zayıf halkası kadar kuvvetlidir..! ''


Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya
31/12/2016
Saat;21_25


MASUMKEN, ZAMAN ...
IRZINA GEÇTİ, İNSAN !
Var oldu-olalı, dünya ve insan ....
Üstelik masumken, zaman ..
Çıkalı menfaat ve çıkar çatışması ....
Gireli kardeş, kardeşin kanına ..
Kast edip, katlederken ata evladın, evlat atanın canını ..
Boğazlayalı birbirini, insan ...
Bir yanda sömürü ve semirilme ..
Beri yanda,
Mazlum garibanda, emeği-ekmeği,alın terini, göz nurunu ..
Geleceği, umudu, iyiyi -güzeli sahiplenme, koruma ve var kılma güdüsü ..
Delikli demirle, para icat olalı ..
Suyu çıkalı iyiliğin, güzelliğin ve hayatın ..
İnsanlığın hırsı ve egosu tavan yapalı ..
İhanet ve kalleşlikler, kol gezeli ..
İyinin, güzelin, masumun ve zamanın ırzına geçti-geçeli, insan ...
Kirlendi kar, doğa ve duygular ..
Perma perişan oldu, kainat, hayvanlar, dağlar, taşlar ,
Bulandı çağıl, çağıl, duruca akan o, canım sular .....
Şimdi, zaman denen hengame ve döngüler ortasında ..
Bir ayağımızın dünde, yorgunlukta, kirde ..
Eskinin kapı eşiğinde ..
Diğer ayağımızın ...
Gizemlerin, riyanın, bilinmezliklerin, zamanın .....
Ve. sözüm ona yeninin eşiğinde olmuşluğun da ..
İşte bir yeni takvim yılı daha kapımızı çalmaya yakın....
Ha çaldı, ha çalacak iken ...!
Yüzleşmelerde ve alavere-dalavereler deki hünerler de ..
Dünün yükünü de yükleyen insanoğludur, zamana ..
Utancını ve ayıbını, azabını, acısını sırtlayan da, sırtlanan da..
Ne günlerin hayırlısı, ne zamanın kötüsü vardır ..
İrade ve niyetlerden bağımsız, dönüp dururken dünya .
Akarken zamanın ırmağı ..
Doğal afetlerin bile nedeni, insan olup çıkmışken ..
İnsan, kendi geleceğini çalmış iken ..
Durup düşünün, içtenlikle bir an olsa bile ..
Zaman mı suçlu, insanın riya sın da, kahpeliğin de ?
Fırlatmalıkların, dönme dolaplardaki hile-hurdanın mesulü kim ?
Günlerin, haftaların, ay ve yılların ne suçu var ?
Fesatlık, savaş ve belalara belenmişliğinde ..
Gazı ve kanı döken de insan ..
Fitili ateşleyip, insanı ve dünyayı yakıp-yıkıp kana beleyen ..
Hayatı, bir birine zindan eden de, insan ..
Bir kez dürüst ve içten olup yüzleşin siz, sizle ..
Çıkartarak riya giysilerinizi, yüzsüzlüklerinizi ve kirli-kanlı maskelerinizi ..
Dahası, sorup kendi kendinize ..
Masumken zaman, nasıl ırzına geçti, insan ?
İnsan değil mi?

Hayvanın, bitkinin ve insanın genetiğiyle oynayan ..
Hilkat garibesi ucubelerce yaratılan ucubeliklerde mahvolan, yine insan !
Kurun içinizdeki o VİCDAN denen yüce mahkemeyi ..
Ayağa kaldırın, suçluyu ....!
Verin fermanı, ağartın bu kanlı kara düzeni,
Kurtarın kirden ve utançtan, zamanı ve insanı ..
Durun yüzleşmede, kendinizle yüz yüze ,,,
Göreceksiniz ki siz, gerçeğin utancını, insanın ayıbını...
Elleri kanlı-kirli olanda insan
Suçluda, kurbanda yine sözüm ona insan .....
Ne menem, yaman mı yaman bir çelişkidir, bu böyle ..
Ey insan, gel çık çıkabilirsen işin içinden, yanıtını ver, kararını söyle ..
Şeytan, bunun neresinde ?
'' - Masumken zaman, ırzına geçti insan ...! ''




Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

31 / 12 / 2016

Saat;12_23
TIPKI, ŞEYTAN GİBİ ....!
Adına '' - HAYAT '', denen bayrak yarışından edininlen deneyim .. Ve,arda kalan birikimle eriştiğim o mutlak sondan .. Dönüp gelememişliğim ve hatta ardıma bile bakamamışlığıma inatla .. Görünendeki,görünmeyeni aramaya adanmış ömrün sahipliğiyle ... Biliyor ve inançla haykırarak diyorum ki .... '' - Sıradan ve basit bir gerçek yanıtın alaladeliğinde ..... Hayatın, insanın, yaşananların, olayların ve gerçeğin sırrı ... Göz önünde olsa da, gözden kaçan, kaçırılan, atlanan .... Keşfedilemeyen sadeliğinde, içtenliğinde saklıdır, gerçek ve aranan yanıt ! Şeytanın da, umudun da ayrıntıda gizliliğiyle .. Saklıdır hayatın bağrında ve insanın, insanlığın zulasında .....! '' Öyle an vardır ki, Göz önündeki sıradanlığın yalınlığında saklıdır, çoğu kez, hayat ve gerçek Tıpkı, ölüm gibi, aşk gibi, sevişmek, didişmek, öpüşmek .. Sırılsıklam ıslanmacasına terlemek, kokmak .... Delice sevinçlerde, sebepsizce sevmeye ..... Makaralar boşalmacasına, kahkahaya Tarifsiz acı ve sancıda göz yaşına boğulmak .... Ya da, gırtlak gırtlağa dövüşmek gibi .. Devasa görünen sorunların .. Özünde egoda, çıkar çelişki ve kavgasında ... Hatta, kimi an ... İncir çekirdeğini dolduramayacak kadar, azlıkta saklılığındadır .. İnsan var olalı ve ölümü tadıp, keşfedeli .. Hayat ta, ölüm de anda saklıdır, anda ... Ne aşk, ne ölüm, ne de kurşun adres sorar .. Bulur ve çıkagelir kanırta, kanırta .. Hayatın sana dayatmışlığında ... Sevmek ve gülmek için ne nedene .... Ne'de, bahanelere ve sığınışlara gerek vardır ...! Son nefesimi verirken, diş-tırnak hayata tutunmayı öğrenişliğimle .. Ertelemelerin ve keşkelerin .. Yaşayan ölü ölmürler çoğaltmak ve acıların derin kuyusunu var etmek oldoğunu keşfetmişliğimle .. Fark ettim ki .... Diyetini, bire bir peşinen ödeyen olarak ... En çok bilinen ama reddedişlerde en çok, yok sayılan ... Çoğu kimse için .. Andır ve anı yaşamaktır, hayat .. Ötesi berisi, ilerisi, gerisi,önü-arkası yok bunun ... Bilin ki, yalınlık ve içtenlikle, gerçeğin yakıcı-kavurucu sıcaklığıyla ... Bugün vardır .. Bu gün de de, an ... An... Soluğun güzelliğini, kıymetini yada yittiğini ... Ederini, albenisini bilmek, yaşamak ve ertelememektir, hayat ! Dahası ...., Var olmanın dayanılmaz çekiciliğinde ve anı, anda yaşamaktır, hayat ...! Bugün farkındalıklardayken vardır, hayat ... Ya, yarın ? Hatta ..., Bu gün içindeki farkındalıkla, yaşanan anda var . Bir salise,yada bir soluk ... Hatta, bir göz açıp-kapama süresi sonra, meçhuldür ..! Ve, yokluğu potansiyelinde, bağrında taşımışlığıyla, riskli ... Daha da ötesi yoktur, yok hayat .. Yoktur, zamanın ve hayatın hükmünü icrasıyla ... Yaşanmış ve bitip, yitip gitmiştir bile çoktan, hayat ..! Ve biline ki ... Pek çokları için, hayat hiç yoktur ..... Elden gelir bir haltın, olmamışlığında da .... Yaşanmayacak, yaşanamayacaktır da, üstüne üstlük ...! Benim, sizin ve bazı diğerleri için, hayat ..! Dedim ya, an itibariyle son nefesimi verirken öğrenivermişliğimle bire bir. Dudaklarımdan, hayata, zamana ... Ve, insan kulaklara dökülüveren gerçeğin fısıltı ve haykırışlarıyla .. Nakşolup, miras kalmıştır, durum ve çıplaklığıyla, gerçek ! Aldığım bu son dersle, öğrendim ki ... '' - Hayata ve insana dair öge ve gerçekleri bizzat yaşamışlığımla öğrenip, keşfetmişliğimle .'' Hayatın, aşkın ve erememenin, içe işleyen kahreden acısını keşfetmekle .. Eriştiğim en yalın gerçek, şudur ... '' - Genç ölümlerin kurbanları ... Hiç mi hiç yaşlanmamakta, hatta, hiç mi hiç büyümemektedirler ..! Ölü yaşları, tutkuları ve yaşanmamışlıkları, saklarlar ... Ölümün ve toprağın bağrında ! '' Böğrüme saplanan o, görünmez paslı hançer ve kesif bir sızıyla .. İliklerime dek yayılmasıyla tattığım ... Önce, tarifsiz derin acıyla, soluksuz kalmacasına kıvranarak, Sonra, hissizlik ve uyuşma, ardı sıra da üşüme ile beraber akan .. Pıhtılaşan o, koyu kan karası renkle belenen bedenimin.. Bedenliğimden azadeliğini hissedişimle, öğrendim ki sonunda .. Tenimden, bedenimden uçan, canla .. Yitirdiğim hayattı aslında ve sonrası yoktu ....! Savrulurken boz-bulanık o, malum gizemli gri boşluğa .. Fark ettim ki, Ölümümle yiten nefes, uçan can, kalan kadavraydım, kadavra ! Bu anda, anladım ki ... O son saatlere ve hatta saliselere sığan ... Ve, kala kala elimde-avucumda kalan, yegane olgu .... Ölümdü, ölüm ..! Öğrendim ki, nihayetinde yolun ve hayatın sonunda ... Son nefesimde, dudaklarımdan dökülen sözlerle ... Yüreğimin taşıp, dilimin söylemişliğinde .. '' - En büyük pişmanlığımız ... Yapamadıklarımız ve ertelediğimiz hayatlardır ... Ertelediğimiz hayatlar ... Onlar ki .. Yaşanmamışlıklarıyla ardımızda meçhulde kalanlardır .. Meçhulde, meçhule kalanlardır ..! '' Üryanlığın çarpıcılığıyla sözlerime sinen, düşüncelerimle ... Size kalan, içtenlikli son mirasımsa .. Dudaklarımdan dökülen şu gerçeğin dillenişidir .. '' - Bilin ve asla ama asla unutmayın ki; Hayat gizi, bizzat kendinde .... Ve .... Hayattan, yaşanmışlıklardan derilen .... Hayata ağıp, ömürlere karışan kitapların.... Satır aralarında ve ayrıntıda saklıdır .. Ayrıntıda ... Tıpkı, şeytan gibi ...! '' Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ Friedrichshafen / Almanya 31 /12 / 2016 Saat ; 02_20

30 Aralık 2016 Cuma


MÜMKÜN DEĞİL ....!
Karışmışsa gecen, gündüzüne ...
Kaymışsa şakülün ..!
Korku, kanın damardaki dolaşması gibi ...
İşleyerek bedeninin en derinlerine, dolaşıyorsa ...
Söz dinlemezliklerde, olanca pervasızlığıyla ...
Avuçların terliyor, soğuk terler süzülüyorsa,alnından gözlerine ...
Ve, koltuk altlarından dalına-beline ...
Dudakların kuruyor, nefesin kesiliyorsa ...
Göz bebeklerin bir irerip, bir küçülüyorsa ..
İçindeki fırtına yeniden ve bir daha, bir daha patlıyorsa
Şuurun karışık,aklın şirazeden çıkmış hallerdeyse ..
Sağ duyudan eser kalmamış ..
Tüm değerlerin alıp başını giderek ..
Terk etmişse bedenini ...
Üst, üste dizdiğin taşlar daha elini çekmenle yıkılıyorsa ..
Aklının arka sokaklarında çoğalan Rap..! Rap ..! sesleri tüm uzuvlarını ..
İşgal ve talanlar da esir alıp,tarumara koyuluyor ise ..
Mezarlıktan gece geçenler gibi ..
Asılsız-astarsız titremelerle ıslık çalmalara koyuluyorsan ..
Ardın sıra tin tin etmelerde gölgeler,karaltılar ..
Bir uzuyor, bir kısalıyor ve aklındaki ağaç dallarına konan kargalar ..
Arsız,arsız senfonileriyle beyninde çığlıklar çoğaltıyorsa ...
Öfkeye karışan, vesveselere kapılmışlıkla ..
Dişin bokunu kesmiyorsa ..
Sap yiyip-saman sıçmalara koyulmuşluğunda ..
Tutarsızlığın zırvalarında saçmaladıkça zıvanadan çıkıyorsan ...
İki arada, bir derede kalmışlıkla ...
Kah,tükürdüğünü yalıyor ..
Kah tövbelerini,kah sözlerini bozmalara koyuluyorsan
 Aşk ateşinde yanmıyorsan, yaman çelişkilerle ..
Ölüm görünmezliğin pelerinleriyle ...
Sıklıkla arz-ı endam ederek ....
Umulmadık an ve hallerde, ortaya çıkıyorsa,
Olur olmazlıklarda arsız, arsız....
İki yakan bir araya gelmiyorsa ..
Çıkamıyorsan işin içinden, hükmedemiyorsan iradene, hayata ...
Bir koyup üç alma hesaplarının tutmamışlığında ..
Kala, kala elinde avucunda hep üçün biri kalıyorsa..
Bit yenikleri yerini kapanlara, kışkırtmalara ve evhamlara bırakmışsa çoktandır ...
Ömrün ve bedenin gelenin-gidenin ..
Girenin-çıkanın bilinmez ve kontrol edilemezliğinde ..
Eskişehir tren istasyonuna dönmüşse ...
Ayaklarına dur dediğinde,kendini olmadık yerlerde bulur hale gelmişsen ..
Bil ki,sakızı boka düşürmüşsündür .....
Gel, sen,sen ol ...
Böyleliğinde ..
Açken alışverişe çıkma ...
Yitirme elinde-avucunda kalanları ..
Hayatın ruletinde hep kaybetmeye tutukluysan birde üstelik ...
Kaçırmışsan epeydir ipin ucunu, kopmuşsa fren telin ..
Sıyırmışsan balataları çoktandır ...
Sen stresin gayya kuyusunda aklını ve kakanı kaçırmışlığınla ..
Donkişot'a yoldaşlıklarda seferler düzenlersin,seferler yel değirmenlerine..
Ömrünü ve aklını işgal eden fitne fesatların kör düğümlüğünde ..
Dönmüşsen Gordionun kör düğümüne ..
Para etmez sana ne Mazhar Osman, nede kadı-kaymakam ..
Kalabalıklarda yalnızlığın azabı ..
İçsel yalnızlıkların ekşimikli, küflü tortusuna dönmüşse ...
Sen, kendi sürgününde yitmişsen, sende ...
Deve kuşuluklarda kafan kumda, götün havadaysa...
Bilki ayazdasındadır, ayazda ..!
Halin iç güveysinden de beterdir demek ki ..!
Senin durumunda ..
Durumun ....
Ölülere kat,kat ağla halleridir, senin ....
İflah olmaz müptelalıklarda ...
Korkuların nafileliklerinde düşmüşsün kubura, hallerinin böyleliğinde ..
Para etmez, ne yapsak, sana ..
Görünmez dertlerin pençesinde sen, sende yiteli ..
Girmenin ve düşmenin sudan ucuzluğunda ...
Düşmüşsen çoktan sirke sinekleri misali keder küplerinin derinine
Mümkün değil seni, senden çekip çıkartmak ...!
Mümkün değil seni, senden çekip çıkartmak ...!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Friedrichshafen / Almanya
29/12/2016
Saat ; 15_15

29 Aralık 2016 Perşembe

MEÇHULLERDE YİTEN 'SİN ....! 

Olanlara, denenlere, yaşananlara ...
Kah, up uzun bir ömre ...
Kah,göz açıp kapamacasına kısa mı kısa ana sığan ...
Yarı gerçek, yarı korku, yarı düşselliklere ..
Savrulduğun alaca karanlık kuşağı olaylar ...
Görünmez bir elce sürülüp-itildiğin, yada çekilip, atıldığın ..
Ateşten gömlek hallere ....
Ömrünün,hayatın yangınına sürülüp savrulmuşluğunda .....
Evdeki hesabın, çarşıya uymamışlığında ....
Başına gelenlerin ..
Pişmiş tavuğun başına gelmemişliğinde ..
Hayat kasırgasının seni, amansızca kaoslara atmışlığında ..
Sıfırı tüketivermişliğinde, birden bire ...
Kala kalırsın çözmelere koyulduğun, kör düğümlerle .
Naçarlıklarda, elinin-kolunun bağlanmışlığında ...
Kah konar'sın musalla taşına ..
Kah teneşir tahtasını öper tenin-bedenin ....
Apansız ve zamansız ölümlerin seni bulmuşluğunda ..
Fail-i meçhullüğün meşum, karanlık soğukluğunda ...
Kah yanarsın kor alevlerde, kül olmacasına ....
Tüm bu olaylar ve hengameler ortasında ...
Sürülüp-savrulurken oradan, oraya, acıdan, acıya ..
Beladan, belaya, kahır ve azaptan,zulümden, zulme .
İçinden yükselen sese kulak vermişliğinle ....
Mavallara, masallara, palavralara inanmıyor ...
Gözü karalıklarda, dur-durak bilmeden atılıyorsan kavgadan, kavgaya ...
Çevrendeki çetrefillikleri, kaldırmıyorsa yüreğin ...
Hele ki, sinmiyorsa içine ..
Bastıramıyorsan vicdanının o, aykırı sesini ...
Malumun ilanı tezgahlara, sırtını dönmüşsen ..
Soyunmuyorsan, iki yüzlülüklere ve riyaya ...
Diş sızıları, kasılmalar ve sebepli-sebepsiz öfke fırtınaları kaplıyorsa ...
Günlerini, ruhunu, ömrünü, bedenini ...
Kısır döngüler de dönüp-dolaşıp, aklarla, karaların ...
Ruhsal gel- gitlerin, kaosların çarmıhında asılıp kalıyorsa, ruhun ...!
Ömrünce, tüm yaşadıklarında ...
Eğrilerin, doğruları ....
Çirkinliklerin, güzellikleri ....
Karaların, akları ...
Şirretin, şeytanlığın, düzenbazlığın masumiyeti,
Sevgisizlik ve nefretin insanı ve güzellikleri yutmuşluğunda ..
Seni, soluksuz koymacasına ...
Dayanılmaz sancılar da kıvrandırmacasına ...
Gerçekler, dayanılmaz acılar ve onulmaz yaralarda kıvrandırarak
Tükenen nefes, ağır yumruk, çoğalan yitmişlik duygusu ve korku olup ..
Oturuyorsa ümüğüne, hayatın dayattığı onca azaplar .
Art, arda yağıyorsa üstüne ...
Kasvet, bela, umutsuzluk, mutsuzluk ve azaplar ....
Ne yapsan, ne etsen de ...
Nafilelik ve naçarlıklarda, hep sen kalıyorsan ....
Kahırların gayya kuyusunda ..!
Körü, körüne nafile çabalarda ..
Heyelanlar, senin ömür ülkende, volkanlar bedeninde, infilaklar ruhunda oluyorsa ..
Hayat coğrafyanda ufuklar, hep kara bulutlarla kör karanlıksa ...
Göz, gözü görmeyen hallerde ..
El yordamıyla bile kendini çekip, çıkaramadığın ...
Ne yapsan, ne etsen de, kurtulamadığın kabuslarda yutuluyor'san ....
Canhıraş çabalarındaki o, son hamlelerinde bile ..
Dermansızlıklar, serçe parmağını bile oynatamamacasına ...
Esir alıyorsa, tümüyle bedenini, ruhunu ...
Tebessümlerin son kırıntıları da yitiyor ...
Hüzün çiçekleri olup açıyorsa, arsız ve amansızca ....
Donup kalıyorsa,dudağında, yüzünde ....
Arsız, arsız ve iç üşüten soğuklukla !
Eğer, keder çizgi, çizgi derinliklerle işlemişse göz bebeklerine ve ömrüne ..
Gözlerinin açık gitmişliğinde ...
Göz kapaklarının ardına sinmiş se usançların, özlemlerin ..
Ölü balık gözü misali ...
Ölüm o, soğuk busesini, kondururken acımasızca ...
Bil ki ...
Yitenlerle, kalanların .....
Yol ayırımında çaresiz ve acınası şaşkınlıkla ..
Hatta kim bilir ?
Belki de o, hiç yüzleşemediğin korkularınla ..
Karabasanların ortasında, kala kalırsın ....
Gerçeğin, iç titreten, kan donduran üryanlığıyla ....!
Elinde-avucunda kala kalan ...
Solmuş çiçek demetlerinin, renk atmış'lığında ..
Teslim olu vermişsindir ..
Farkında olmadığın o, sona yuvarlanmanın naçarlığına ..
Kim bilir ..
Belki de, son bir gayret ve hamleyle ..
Parmaklarının mecasizliklerde yiten, titrek dansıyla ...!
Kesif bir sidik kokusunun, havaya yayıldığını bile fark edememişliğinle !
Henüz bedenin sıcaklığını yitirmemişliğinde ..
Ölümü içerken en canlı haliyle ...
Kirpik uçların, ölüme yenik düşmüşlüğü henüz yenice tatmışken ....
Hayata dair son kırıntılar, dans ederken donuk gözlerinde ...
Dünden ve anılardan izler taşıyan, eskimiş fotoğraflar gibi ...
Sana hep dünü yaşatıp,hatırlatmışlığıyla..
En acımasız ve vurdumduymazlıkla dayar sana dünü
Gözlerine ve ölümü içen bedenine adeta kanırta kanırta kazımaya koyularak
Kim bilir ..
Belki de ....
Ölüm, bilinmezliği barındırmışlığında ....
Katlanılır ve gizemlidir canlılar için ..
Zira, hiç bir ölümlü, şu ana dek ..
Ölüme ve kendine dair o, anki yaşanmışlığı ve tattıklarını anlatamadı ..
İşte bu mahrumiyet ve mahremiyettir, ölümün en esrarlı yanı ..
Şu ana dek, sıyıramadı kimseler ...
Ölümün, bu esrarlı, muammalar şalını !
Böyleliğinde, ölüm denen ahtapotun kolları ..
Sarıp-sarmaladı, seni de ..!
Tıpkı, diğerlerine yaptığı gibi ...
Sana da hatırlatsa bile, sende fark etmedin, bilmedin .
Dahası da, dillendiremedin sende o anda, yaşadıklarını ..
Ve, ölüme dair gerçeği, üryan'lığın içtenliği ve dobralığıyla ..
Sen de katıldın o, bilmeyenler kervanına ..
Ölümün .....
Seni, '' - Çanların, senin için son kez çalmışlığında..! '' , yutmuşluğunda ..
Sessiz vedalarda, yuvarlanıp gidi verdin ....
Ölüm ülkesinin o, gizemli coğrafyasına !
Bilinmesine, bilinmezliğinde ..
Varsayımların ve yanıtsız soruların havada uçuşmuşluğunda ..
Seni, dünün hengamesine ...
Kötülük ve bilinmezliklerin orta yerine ...
Kor, kor alevlerin, en dayanılmaz, en kızgın haline sürmüşlüğünde ...
İçiyorsa ayakların, ateşin dayanılmaz azabını ve acısını ..
Dermanını kesip, mecalini ve nafile çabalarını tüketmecesine ...
Yanıtsız sorulara takılı kalan merakının, içinde ukde olup ..
Seninle bilinmezlik ve yanıtsızlıkla ölüm alemine gitmişliğinde ..
Bil ki ...
Hayat değildir, sana oyun oynayan ..
Tercihlerin, kararsızlıkların, kararların ..
Yanılgıların ve bilinmezliklerle dürtülerindir ...!
Dahası, çizip-yazan ellerin bilinmediği ...
O, uzunlu-kısalı, itilaflı ....
Şüpheler ve muhtemellikler deryası ömür öykün ve hayat çizgindeki
Muammalarla kaplanan yolcuğun ve duruşun'dur ..
Arkandan denecek muhtemel kelamla ....
Şu fısıltılar çalınacaktır, kulağına ....
Bunu hiç mi hiç duyamasanda ...!
Hayatın bağrında,evrene ve yoklarla -varların dansında, ardın sıra ...
'' - Senin, sana yaptıklarınla ...
Kendine yaşattığın acıların kaynağı da, kurbanı da, sensin !
Yitik bir ömür öyküsünün, meçhullüklerle belenen kahramanı, sensin ....!
Böyleliğinde ....
Sıkça ve çokça ...
Üzülüp, kahrolan, an gelip neşe yelleriyle savrul'sanda
İpi kopmuş uçurtmaya bezeyen halinde ...
Yoğunlukla belirsizliklerde savrulup ...
Yüreği dağlanıp, ruhu yaralanan ...
Yenileceğini bildiğin bir savaşın ...!
Muzaffer, lakin yitik kahramanı sın .
Tattığında ölümü, bunu hiç bilemeyen olursun, her zaman ...!
Bunu, hiç bilmeyen olursun, her zaman ...! ''
Gök yüzünde kayan yıldızlar misali ..
Varla, yok arasında, meçhullerde yiten'sin ...!
Meçhullerde yiten'sin ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen/Almanya

29/12/2016

Saat; 00_53

28 Aralık 2016 Çarşamba



GERİYE, RENGARENK ÖYKÜLER KALIR ...
Sırtından hançerlenen bedenlerin, ömürlerin, ruhların kentindeyim ... Her köşesinden, yitik ömür öyküleri .. Öykülere kurban hayatların .... Kente ve sokaklara sinen, ağır mı ağır ....... Şehir efsanelerinde dillenen renk, renk hüzünlerin ... Demet, demet savruluşlarını gördüm ...! Dünden miras melankolilerin, dramların şarkı, şarkı dillenişini duydum .. Tınılarında, benden ve ömür öyküm den izler ... Ruhumda, o şarkılardan nağmeler var ... Kentin ve zamanın dillenişinde, an gelip .. Feryat-figan isyanlar .. An gelip, şükür, pişmanlık, keşkeler ve tövbeler saçıldı, ulu-orta ...! Caddelerinden, sokaklarından, bina duvarlarından akan kahırlar ... Anason kokularına belenmiş, sarhoş hayatlara ve ömürlere ... Kederler, mutsuzluklar ve gamlar sunmuştur, gamlar . Kent, zaman, insanlar ve yaşananlar kentin siluetinde ... Kah gölgeler, karanlıklar, karaltılar olur, dansa koyulurlar ... Bir kentin geçmişi, geleceğinin renklerini ve öyküsünü var eder ... Kent, efsaneleriyle anılır .. Ömürler gelip-geçse de, geriye rengarenk öyküler kalır ... Geriye rengarenk öyküler kalır ..! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ Friedrichshafen / Almanya 28/12/2016 Saat ; 14_26

27 Aralık 2016 Salı


ASLINDA ....!

Akıl tutulmalarında, sağ duyusuzluğun pençesinde kıvranırsın ...
Sorgulamadan yana almamışsan nasibini, hayatta ...
Hayat denilen bu kavgada ...
Hem burnunun ucunu, hem ormanı, hem ağacı, hemde ufku ...
Dahası, duvarların ve perdenin ardında olan-biteni görmeyi bilip-beceremezsen ..
Kurtulmaz, başın beladan ....
Suçu kargaya yükleyen, insan denen aciz güruh ..
''Kılavuzun kargaysa, burnun boktan kurtulmaz'' deme ukalalığıyla ..
İnsanın, insana attığı kazığın, yaptığı ihanet ve kötülüğün suçunu ..
Atar namertçe, gariban hayvanlara ..
Oysa ki, insanın kendine ve soyuna ....
Hemcinslerine yaptığı kötülüğün binde birini ..
Yapmaz, hayvan, hayvana, dağ, dağa, taş, taşa .....
Emek-ekmek, alın teri ve sermayenin sömürü kavgasında ...
Ezenlerin, ezilenlere kanlı zulüm ve renkli entrikaları değil midir utanç veren ?
Cehalet, ilbiz karanlıkta boy atan yobazlık, zulüm ..
Sözüm ona insanca, insana reva görülmemiş midir ?
Hep; '' - Uyanığı severim, benden uyanık değilse '' diyerek ..
Nesilden, nesile taşınmamış mıdır çürümenin virüsü ?
Asalaklık ve kara kazançlarda kıyılmamış mıdır ?
Emeğe, alın terine, göz nuruna ?
Yine, sözde insan geçinen mahluklarca ...
İnsandır, insanın ve insanlığın köküne kibrit suyu döküp, nesline kıyan ...
İlhak, iltihak, sömürü ve hegemonya savaşında ..
Kıyılmamış mıdır mazlum, masum günahsız sabilere ?
Dalda sız-dulda sız insanların yarınları, talan edilmemiş midir ?
Canavar ruhlu ,vampirlere taş çıkartan hilkat garibelerince ...
Ne zaman ki, akı, karadan ...
İyi yi, kötüden ..
Emek ile sermayenin savaşında emekten yana olmaktan geri durmuş ..
Dahası ....
Kendine, sınıf bilincine, onura, insana, hayata, evrene ...
Emeğe, ekmeğe ve alın terine ihanete yeltenmişse, insan ..
Evren kana bulanmamış ..
Kardeş kavgasında, açmadık goncalara ..
Doğmamış sabi-sübyanlara kıyılmamış mıdır ?
Ondandır ki ...
Ateş bacayı sarmadan ..
İş, işten geçmeden, kaçırmadan olanakları ...
Bilgiyle, bilinçle, sağ duyu ve onurla sorgula, hayatı ..
Taş,taş üstündeyken yıkma dünyayı, insanın ve insanlığın başına ..
Kendi ayağına ve nesline, kurşun sıkma ..
Durdur, çomak sok ...
Kanlı düzenin dişlilerine ...
Namus, emek, ekmek ve onurdan yana tavrın ve kararlılığınla ..
Geçmeden Bor'un Pazarı, Sürmeden eşeğini Niğde'ye ...
Onur ve sağ duyunla siper et gövdeni ..
Durdur hayasızca akınları, katliamları,savaşları ..
Yozlaşmanın karanlığında boğulmak yerine ..
Sok, karanlığın bağrına ..
Bilimin, ilmin, aydınlığın, bilgeliğin hançerini ..
Yüzleşmeye koyulduğunda ..
Utanmamak ve alnının akıyla, '' - İnsanım . '' diyebilmek için ..
Koy ömrünü, yüreğini, siper et gövdeni ..
Karanlığın ve cehaletin ,
Kapitalist deccallerin, şerefsizler ordusunun saldırılarına ..
De ki daima ..
Ölüm, ölüm ya, hırlamak nesi ..!
Onursuz sürünmek yerine ..
Ölebilmeli insan şerefiyle, şereflice, yüreklice ..
Bir ölüp, bin doğarız felsefesinin erdemi ve yürekliliğiyle ..
Unutma ki, onurdur, inançtır, insanın asalet ışığı ...
Söndüyse onurun, yüreğin, vicdanın ışığı ....
Olan-biten ...
Olsa, olsa ..
Boktan bir ömrü kuburda tüketmektir, nafilece ...
Yemek, içmek ve sıçmaktan ibaret döngüyse, olan-biten yegane devinim ...
Ser-sefilce sürense ....
Bu hayat, hayat değil ...
Onurdan ve hayadan nasibini almadan ...
Beyhude kadavralıklar da, ömür telefliğinin daniskasıdır, aslında
Ömür telefliğinin daniskasıdır, aslında ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/İSYANİ

Friedrichshafen / Almanya

27/12/2016

Saat;18_15

26 Aralık 2016 Pazartesi


İZLER KALMAMACASINA .....!
Yerinden-yurdundan, kökünden-kökeninden koparılmış ... Kan gülleri olup açan, onulmaz yaraları kanayan .. Kafese konmuş, zincire vurulmuş yaralı yaban hayvanları gibiyim ... Kendi yaralarıma, kendimin çare bulmalara koyulup .... Can havliyle, son bir gayretle canhıraş çabalamış lığımda ...! Sensizliğin, can evimden vuran, kör sancılarına belenmişliğimde .. Gündüzlerden yorgunlukları devralan, karanlık gecelerde ... Göz gözü görmezliklerde, yangınların ortasındayım ..! Külüm-dumanım, savrulur .... Efkar, efkar gecenin bağrına ! Sensiz senliliklerin, dar ağacında asılıyım ..! Bir yanım, semanın kandillerine ... Bir yanım, dipsiz kuyuların derinliklerine uzanmış halde ... Aşkın ve özlemin kor alevlerinde, yanarım ...! Yokluğunda bile, zamana, hayata ve yaşananlara inat .. Tüm yollarım, sana çıkıyor ... Huzme, huzme sen uzuyor sun gözlerimde, gecenin içinde ....! Kah, zemheri ayazlarında .... Umutlarımın dona kalmışlığında . Kah, Ihlamur çiçeği kokularıyla insanı mest eden, bahar gecelerinde ! Hasılı ... Varlığının dert, yokluğunun kahreden ölüm acısı olup, çıkmışlığında ... Gün, geceye dönüpte .. Hüzün sarınca anı, yüreğimi, ömrümü .... Sen kokan odamı, perdelerimi ... Dertlerimi dinlemekten yorgun düşen duvarlarımı ... Hüzün basar gri, kara bulutlar misali üstüme .. Dalıp, dalıp giderim ..... Olumsuzluklar ve mutsuzluklar deryasına .. Kahır nilüferlerinin haşmetli açışında .. Suya düşen mehtabın hüznü gölge, gölge yutarken suyu .. Kurbağa ötüşleri ne sinen feryat-figan çığlıklar, dolarken geceye ...! Ne, yüreğimden-ömrümden, söküp atmam .. Ne'de, unutmam mümkün, seni ..! Heyhat....! Eleme ve kahreden gerçeğe bak ki .. Ne, erebiliyorum, sana .. Ne'de, sensiz olabiliyorum ... Rüzgar gülleri misali dönüp duruyor .. Gazeller olup sürülüp-savruluyorum ..! Hasretin kasırgalarında ..! Lime, lime dağılıyorum gecenin içinde ..! Yıldızların kaymasında .... Ölümü içişleri gibi .. Süzülüp, geceye karışan göz yaşlarım ... Un-ufak oldukça, gecenin içinde .... Kayıp-söndükçe yıldızlar, karardıkça gece ....! Gönül ve ömür yangınlarımın kızıl alevleri, aydınlatıyor geceyi ! Sana yürekten yalvarım ve haykırışımdır, bu son seslenişim ...! '' - Ya, gel ... Çek, çıkart beni bundan ve buradan ... Bu zifiri, kör karanlıktan ... Yada .... Küllerimi sür-savur ..., Ömrümden, yüreğimden, geceden ... Bu aşk yangınından, alevler, izler kalmamacasına ... İzler kalmamacasına ....! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ Friedrichshafen / Almanya
26 / 12 / 2016
Saat ; 10_00

25 Aralık 2016 Pazar



MUTLULUKTAN YANA .....,
Tarifsiz duygular karmaşasıyla bezenen ruhlar, bedenler ...
Derin mi derin acılar, gam ve göz yaşı odağı olup çıkar ...
En zor olan da ....
Anlatamamak dan da öte ..
Anlattığını sandığın anda ..
Sanki inadına yaparmışcasına ..
Yüzüne, gözlerinin içine baka, baka ..
'' - Mış gibi davranarak '' yalana yeltenenlerin ..
Ya da, tepeden tırnağa yanlış ...
Hele ki de, sadece kendilerince anladıklarını yaptıklarını, görmektir ..
Ondandır demelerim,
'' - Senin anlattığın değil, karşındakinin ne anladığıdır, aslolan ve belirleyici olan ..! '', diye .....
Bozuk saatte, günde iki kez doğruyu gösterir, misali ..
An gelir, sözde doğrular içinde, riyayla ve iki yüzlülükle karşı karşıya kalarak ..
Giyinir'sin tepeden, tırnağa yanlışların azabını, şalını ..
Çoğu kez, yiter insan ....
Değil, sadece kalabalıklar içinde ..
Yiter gider, kendinde, derinliklerinde ve hüzünlerin dehlizinde ..
Riyanın ve iki yüzlülüğün enkazı altında kalakalmışlığında ..
Kendine bile ağır gelir, böylesi anlarda ..
Bu hallerde, değil sadece bir başkası, çevre vesaire ..
Kendisi bile ağır gelir, çekilmez,katlanılmaz olur, kendine ..
'' - Çıra, dibine karanlıktır ! '' ata sözüne uygunluklarla ..
Mutluluğa atılarak yürünse bile adımlar, niyet ve amaçtan bağımsızlıkla ..
Mutsuzluğa varır, hüzne, eleme-kedere çıkar tüm yollar ..
Adına bahtsızlık, kader, felek, kör talih .....
Vesaire, vesaire ....
Özcesi, ne dersen de, ne denir ise densin ......
Aslolan mutluluktan yana, payını alamamandır ..
Mutluluktan yana, payını alamaman ...!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Friedrichshafen / Almanya
25/12/2016
Saat;10_00


17 Aralık 2016 Cumartesi




YAYIN YASAĞI' NA, SIĞINMIŞLIKLARLA ...

İhanetin, aczin, hatta iflasın ..
Yani, malumun ilanıdır ''YAYIN YASAĞI '' ..
Kendi kanlarında boğulan güruhlar ve kandan beslenen bu hainler ..
Sözlerinin ve güçlerinin ..
Göbekten bağlı olduğu Sömürücü Emperyal mihraklara geçmemişliğinde ..
Öfke ve hınçlarını garip-guraba halka yöneltmişlikleriyle ..
İkiye bir, her olayda..
Tövbekarlığını bozan yosma ve puşt-pezevenk misali ..
Meydana gelen her toplumsal vukuat ve katliamda ..
Dönüp, dönüp yalan dolanla laf ebeliğine soyunmaktan ....
TAZİYE ve BAŞ SAĞLIĞI yayınlamaktan ..
Dahası,
Bir'de YAYIN YASAĞI KOYMAKTAN öte gidemiyorlar ve gidemezlerde asla ..
Çünkü ..
Çürümüş, karaktersiz düzenlerini, ne pahasına olsun sürdürüp ..
Despotluk ve hegomanya ile milletin kanını içip ..
Ülkenin helakına, halkın katline ferman çıkarmışlıklarıyla ..
Kendi istikballeri ve talükatlarını korumak adına ..
Kalleşler ve hainlerle, iahentte el ele vererek ...
Ve, sıkça yosmalar, puşt-pezevenkler gibi ..
''KANDIRILDIK'' teranesiyle, timsah göz yaşlarına sığınarak ..
YAYIN YASAĞINDAN ...
Ve Halkı lal ve koyun yapmaktan medet umarak ..
Her ölümün ve facianın ardından, YAYIN YASAĞI aczine sarılıyorlar ..
İçleri-dışları fitne, fesat ve yalanla dolu bu iktidar..
Güzelim vatanı, millete CEHENNEM kılıp,
Yetmemişçesine konu-komşu ülkelere de ..
CANİCE CİNAYETLER İHRAÇ EDEREK ....
Suriyeyi,Irak'ı kana bulayarak
Emperyalistlerin kapı köpekliğinde, at koşturmaktadır ...
Dün İstanbul, bugün Kayseri ..
Yarınsa sıra nerede ve kimde belirsiz ..
İspiyoncu hainler çetesi ve onun düdükçü başı ..
Muhtarları ispiyoncu, halkı birbirine düşman ederken ..
Sadece ceplerini ve tahtlarını, koltuklarını düşünüp ..
Soysuzluğun, boz bulanıp sığlığında ..
Halkın kanına ekmek doğramayı iş ve yaşam ..
Hatta, yegane iktidar eylem biçimi, kılarak ..
YAYIN YASAĞI denen düzenbazlıklarda ..
Ülke ve insana hayatı zehir, ömrü ve günleri zindan ederek ..
Alçaklığın,düzenbazlığın marifetlerini sergilemekten geri durmayarak ...
Günlerine gün, keyiflerine keyif..
Servet ve konforlarına konfor eklemişlerdir ..
Hesap sorulmasın diyerek ..
Yavuz hırsız edasında ..
Tövbekar yosmalıklarda, puştluk ve pezevenkliklerde ..
Zeytinyağının su üstüne çıkmışlığı na soyunarak ..
Ne menem iki yüzlülük ve utanmazlıkla..
ARSIZLIĞIN DİK ALASINI SERGİLEYEREK ..
SON FACİA VE KATLİAMA DA YAYIN YASAĞI KOYUP..
ASAYİŞ BERKEMAL diyebilecek kadar utanmazca ve hayasızca ..
PİŞMİŞ KELLELER MİSALİ, SIRITARAK ..
HALKA, ÖL...
YURDA, BU CENNET VATAN TOPRAKLARINA ..
BU CANIM GÜZEL ÜLKE'YE ...
YAN, KOR ALEVLERDE KÜL VE DAHA DA BETER OL,DİYORLAR İHANET,GAFLET VE DALALETLE ..
HAİNLİĞİN MEZBERELİĞİN DE..
YAYIN YASAĞININ ARDINA SİNİP, GİZLENMİŞLİKLE ..
YAYIN YASAĞINA SIĞINMAKTAN MEDET UMMUŞLUKLA !
YAYIN YASAĞINA SIĞINMAKTAN MEDET UMMUŞLUKLA !

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

17/ 12 / 2016

Saat; 09_50



15 Aralık 2016 Perşembe


ÖMRÜN, BAYRAKTIR SENİN ...!



Yatmış'san insan karnında, kursağından haram lokma geçmemişse ...
Vicdan aynanla yüzleşmen de utanıp, yüzünün kızaracağı halin yoksa ...
İnsanlığından ve kendinden utanacağı hale düşmediysen ...
Birinin yarasına, derdine, belasına kendin yaşamışcasına üzülüyor'san ..
Özcesi, insan oğlu insan olarak yüreğin serin, ruhun huzurluysa ...
Hala, egoya, güce, muktedire tapınanlara biata hayır diyorsan ..
Umuda ve aydınlığa dönüyorsan yüzünü ..
Ülkenin ufku karartılırken,
Karşı durarak, onurla, inançla direnip,
Hürriyetin, aydınlığın kavgasını vermeyi sürdürüyor san .
Bir ölüp bin direnerek,insanlığın destanına onurla yeni sayfalar ..
Yüreğin ve onurun halkasına kıvanç ve ışıltıyla yeni halkalar ekliyorsan ..
Bil,inan ve unutma ki,
Sen dünün o destansı halk kahramanlarının ve onur önderlerinin neslisin ..
Kıvançla, dünü yarına taşıyan bayraktar ve yiğitlik şahikası nefersin ..
Sen,gayya kuyusu karanlıklarda yutulan ömürlere,bedenlere umut ...
Yaralı yüreklere merhem ve şifa ..
Tüyü bitmedik yetime umut,
Karanlığın bağrına saplanan en nurlu onur hançerisin ..
Sen bitmeyen insanlık kavgası destanının ...
Ömürler de , ömür olup yaşayan efsanevi kahramanı sın ..
Tarihi kardelen aklığında yazan ...
Zamanın, çağların ve insanlığın bağrında açan umut çiçeğisin ..
İçin ak, alnın ve yüzün pak, ömrün aydınlığa bayraktır senin ...
Ömrün, aydınlığa bayraktır senin ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

14/12/2016

Saat:14_22

13 Aralık 2016 Salı


ÇIĞLIĞIMA, ÇIĞLIK OL ....!

Bu duyduğunuz kurt uluması, kartal çığlığı ...
Rüzgarların uğultusu, suyun çağıltısı değil ...
Bu umursamazlığa, ihanete, düzenbazlığa ve nemelazımcılığa isyan eden.
Karanlığın ve korkunun krallığına boyun eğmemeyi yeminli ..
Onurlu ömürlere, bedenlere, yürek ve ruhlara dil olan ...
Lal'lığa isyanlıkla, sessizlerin sesine,,
Çığlık, çığlık çoğalan öfkelere ses olan ..
Yüreğimin ve onurlu ömrümün çığlığı ..
Zincirlenmelere ve boyun eğmelere katlanamayan ....
Ödünsüz ruhumun isyanıdır, isyanı ...
Kulak vermeseniz ve hatta yok sayıp ..
O sağır olasıca duyarken duymazlığa soyunan kulaklarınızı tıkasanız da ..
Semanın ve evrenin bağrında çınlayarak, çoğalacak sesidir..
Fabrikadan, tarladan, dokuma tezgahlarından, aş'dan, işten ..
Özcesi insana ve hayata dair emek ve ekmek kavgasından ..
Onur ve varlık-yokluk ...
Olmak yada olmamak kavgasından yükselen ruhumun çağıldayışı ..
Yüreğimin gök gürültüsü ve şimşek olup çakışının sesidir.
Daha ne kadar susacak,görmezden,duymazdan,bilmezden gelecek ?
Daha ne kadar kafanızı kuma sokacak ?
Deve kuşluğunda işinize gelince kuş .?
İşinize gelince deve oluşunuz ve üç maymunu oynayışınıza isyanın dillenişi ve sesidir ...!
Bebekler ırzına geçilirken onları paraya tahvil eden ne idüğü belirsizlere ..
Gerçekleri, ters-düz etmeye yeltenen ucube üç kağıtçılara ..
Gerçeği çamurla sıvamaya yeltenerek ..
Erkin ve egemenlerin kuyrukçuluğu na soyunarak ..
İnsan onuruna, emeğine ve sınıfına ..
Hatta ....
Bizzat kendine ihanete soyunan düzenbaz dümbüklere isyanın sesidir..
Memleketi babasının çiftliği görüp, emekçi halkı yok sayıp ..
Tavşana kaç,tazıya tutlarda egemenlere hizmet ..
Yurda ve insanıma ihanette ..
Kardeşi, kardeşe kırdırıp, kıydıranların ..
İnsanına,halkına ve ülkeme kıyanlara isyandır ..
Ateş düştüğü yeri yakar, gerçeğiyle ..
Yürekleri ve haneleri can acısıyla yanıp kavrulanların sesine kulak tıkayan iblisler güruhu entrikacıların ..
Arsız, arsız, pişkin, pişkin sırıtışlarla göz göre göre..
Barışa,insana,sevgiye ve emeğe,cana,onura kıyanların sesidir..
Ben zamana ve mekana sınırlı ve bağlı kalmayan özgür ruhumun ..
Dizginlenemeyen yüreğimin sesiyle haykırıyorum ..
Bu duyduğunuz kurt ulumalarına ...
Çakal bağırışlarına inat ve onları yenmecesine ...
Onurla ve inançla bilenen haykırışım ve yüreğimin dillenişidir..
Dilime, dil ..
Yüreğime yoldaş, inancıma paydaş olacak kadar yürekliysen..
Sesime ses, kavgama yürek, inancıma inanç kat ..
Gel çoğalsın, yürek haykırışımız..
Yurdun afakını saran kara bulutlar ..
Halka kurulan esaret kumpasları ve düzenbazlıklar ..
Hileler,hurdalar,oyunlar bozulup yerle yeksan olsun ..
Yüreklerimizin sesi, ülkemin dağ doruklarında yankılansın ..
Bu duyduğun kartal çığlığı değil ..
Bu onurlu yurtsever yüreğin haykırışı, dillenişi ..
Susturulamaz, engellenemez kurtuluşa inancın, haykırışın çığlığıdır ...
Karanlığı aydınlıkta boğan onurun çığlığıdır ..
Gel can, gel yoldaş çığlığında, çoğaltalım çığlıklarımızı
Çığlıklarımız kaplasın arşı, korkudan tir tir titresin cümle hain iblisler ...
Sen sesime ses;yüreğime yoldaş, kavgama paydaş ..
Çığlığıma, çığlık ol kardaş ...!
Çığlığıma, çığlık ol kardaş ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen /Almanya

13/12/2016

Saat:01_00

9 Aralık 2016 Cuma


AÇILIRSA, PANDORANIN KUTUSU !

Açılırsa, ömürlerin Pandora kutusu .....
Sevinçleri az, elemleri, ayıpları çok ....
Yürek sızlatan acılar, dökülüp-saçılır ortaya ...
Ondandır ki, kimseler ...,
Pirincim taşlı, aşım çiy, özüm çürük ....
Cılkı çıkmış insanlığımın, karakterim delik-deşik ..
Diyecek yüreklilikte olmuyor şu, garip dünyada ...
Sanır ki, insanoğlu denen anlaşılmaz varlıklar güruhu ...
Ve, kandırarak kendini ...
Umarlar, allayıp-pullayıp,sokup-sokuşturdukça ...
Hayatın, ömrün zulasına ....
Zamanın sandığına saklanır gerçekler ...
Oysa ki ...,
Güneş, nasıl balçıkla sıvanmazsa ..
Mızrak çuvala sığmıyorsa ...
Gerçekler, üryan olup,anlaşılınca ...
Saklanan haller, durumlar,ayıplar ...
Hayata ve insana dair gerçeklerde, sırıtarak çıkıverir ..
Olur-olmaz saatte ve yerde ortaya ..
Sakladığın herze,her neyse ele verir insanı ...
O zaman...
İnsanın dünü, derinliklerinde gizlenen,yiten gerçek yüzü ...
Bugün, bilinip, anlaşılmasa da..
Kişi yok saysa da, hatta ..
Halının altına süpürüp, allayıp-pulla'sanda kendindeki, kendini ..
Gerçek gün ışığı gibi çıkar ortaya ..
Açılırsa, Pandoranın kutusu ...!
Açılırsa, Pandoranın kutusu ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Friedrichshafen / Almanya
09/12/2016
Saat:19_45



YENİLGİLERİN, KATRAN KARASI KALDI

Ben, beni bildim bileli ...
Hep karıştı ömrümün iplikleri, renkleri, ilmikleri ...
Ala ficirik-boz duman hallerle bezendi, ömrümün muğlak ...
Dahası, hep fırtınaya, alaboraya kesen günleri ..
Hemen, hemen hiç mi hiç örmedim ....
Beyaz ilmek güzelliğinde, hayatı ve geleceği ..!
Bir gün olsun, görmedim ...
Ne gün yüzü, ne ferahlık, ne'de maviler içtiğim huzurlu, esenlikli halleri ...
Hayata dair, aka-karaya aklım kesti keseli ....!
Ne ettim, ne yaptım sa, hayatın zorbalığı üttü ve hüzünleri yuttu ..
Bobinlerim, makaralarım maviyle, akla başlasa da, sarmaya ipleri ..
Hatta, yüreğimi, ömrümü süslese de ara, ara ...
Çocuksu sevinçlerle, gülüş güzellikleri .....
Sonunda, hep kursağımda koydu ...
Özlemleri, tutkuları, sevinçleri, coşkuları ..
Durulunca, fırtınalarda bulanan sular ..
Aklar birilerine ....
Yutulup, boğulduğum çamur'su karalıklar, karanlıklar, hep bana kaldı !
Sormadan edemedim, kendi kendime..
'' - Neden, cömertlikten yana mutluluk nasibi hiç bana düşmez ? '', diye ..
Kurduğum hayallerde, daldığım derin mi derin düşlerde ....
Kulaçlamaya koyulduğum, tutku okyanuslarında ...
İlmek, ilmek maviyi dokurken, maviye uçuşurken, maviyi sararken gönlüm ....
Elimde, avucumda kala kala ...
Hüzünlere belenmiş griler, karalar, yitiklikler bana kaldı ..
Yaz sıcağında bile, zemheri ayazlar da donakaldı, umutlarım ...
Sürülüp-savruldum, hayatın kasırgasında ....
Gün yüzü görmediğim gonca ömürlerim, açmadan soldu apansızca, adeta !
Özlemlerimin karaya çalmışlığında,
Önlenemez hicranların, derinden, derine kanayan mutsuzluk yaralarımın ...
Değil kapanıp, kabuk bağlaması.
Aksine, kan gülleri olup, açarak, şifasızlıklarda ....
Acımasızlıklarda, toz-duman beni yutmuşluğunda !
Hayatın bağrında, ömrümün defter-i kebri ..
Karalara belendi, hicrani siyahlara boyandı, baştan başa ...
Eninde, sonunda elimde-avucumda kala, kala ...
Hep, bir avuç göz yaşı, hüsran ve yenilgilerin, katran karası kaldı ...
Yenilgilerin, katran karası kaldı ..



Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

09/12/2016

Saat:08_08

7 Aralık 2016 Çarşamba


ONURUN KANITIDIR ... 

İnsani hasletlerim, saygım, arım-namusum, üzüntüm ..
Tüm insani duygularım, erdemliliğe uzanan güzellikler ..
Yalvarırım ...
Terk etmeyin, beni ....
Yalnız, sevgisiz, yoldaş sız ...
Yolsuz, izsiz, pusulasız, bir başıma koymayın ..
Bencilliğin kucağına, kibrin kuburuna itmeyin, lütfen beni ..!
Bu karanlıklar güruhu yığınlar ve elemin gayya kuyularında ..
Herkesin riya çukurunda ve soysuzluğun batağında debelenmişliğinde ..
Kendine ağır gelip, kendine yaban ve alemlere, insana ıraklıkta ..
Nefsin peşinde, ağzı salyalı canavar kesilip ..
Körü körüne koyulduğu, kör döğüşlerde ...
Yenilgilerin azabını fark edememecesine şuursuzlaşmışlığında ...
Sağduyum, terk etme beni, ne olur !
Hele ki, bu kabus dolu yılların ..
Yeni yıla, ayıplarını, acılarını, elem ve kinlerini devretmeye ramak kalmışlığında..
Eskinin, yeninin eşiğinde durmuşluğunda ..!
Akın, karaya belenmesi tehlikesinin, diz boyu çoğalmışlığında ..
Yönümü, menzilimi şaşırtıp, karıştırıp, yitirtmeyin, bana ...
İnsan olmamın kıvancı ..
Hemcinsim olmalarından utandığım, insan geçinen, insancık yığınlarının ..
Üst, üste devrilerek ....
Sadece ama sadece, şuursuz,izansız kalabalık yığınlar olup, yükselerek ....
Evreni ve gerçek insanı, insanlığı
Amansız, acımasız ve hunharca yutmaya koyulmuşluğun utancını içerken !
Ben garibi,
Dört yol ağzında terk edilen sabiler gibi, naçarlığa terk etmeyin ....!
İnsan olarak ve insanlık adına çok yanlış giden her şey için
Acım, kederim, hüznüm, sancım ve hıncım doruktayken, üstelik ..!
Ne olur, benim muhakeme ve sorgulama güdümü çalmayın, benden .
Ya,değilse nasıl bakarım ben, benim yüzüme ..!
Gömüldüğüm utançla, vicdan aynamın derinliğinde !
İnsan geçinenler ve sözüm ona insanlık denen ..
Şu, hilkat garibesi güruh kuşanmışken ..
Tüm şiddet ve nefret duygularının kanlı, kirli - paslı zırhını !
Bizlere musallat, yarınımıza hakim olan ..
İhanet, karanlık ve bilinmezliğin farkında olmamışlıkla ..
Kötülüklerden,geç haberimiz olmuşlukla...
Üstüne üstlük te..!
Çoğu soysuzluklardan bihaberliğimizde ...
Dönenip dururken ,hayat kavgasında
Geleceğimize hükümran ve hakim olan ..
Ne kadar cibilliyetsizlik ve çürümüşlük varsa ....
Onları, asla bir daha geri gelmemecesine ...
Geri püskürtebilme güç ve iradesi kuşanmama paydaş ve yardımcı olun ..
Bunu, başka yol ve devinim paklamaz, bilirim ..!
Ondandır, topyekün bir arınma ve aydınlanma irade beyanım ve talebim ..!
Özgünleşme ve özgürleşme savaşına koyulmamız şart ve kaçınılmazken
üstelikte ..
Özümüzden ve gerçek insanlıktan ne kadar uzaklaştığımıza dair kanıt mı ?
Aramayın uzaklarda, dönüp bakın özünüze ve bana,
Bencileyin buhranlarda ve içsel yalnızlıkların kasırgasında savrulan milyonlara..
Fillerin tepişmesinde, ezilip-yok olan, şu garibim çiçeklere ..
Bilesiniz ki, insani dürtüm ve tüm içtenliğimle ..
Benden akan gözyaşlarının ...
Yıkanışlara, durulmalara, arınmalara vesile olmasını diliyorum ..
İnsanlığın paydaş çabası, alın teri, göz nuru, yürek yaşları
Okyanusları ve denizleri yenileyebilir, arındırır tepeden tırnağa ..
Kederim boşuna olmayacak
Eğer, dünya tekrar temizlenebilirse.
Gerçeği anlamak, anlatmak ve uyanışa, arınışa, direnişe katkı sunmak ....
Bilesiniz ki, insanlık uğruna ödenecek bedel önemli değil, benim için !
Dostuma, yoldaşıma, bu davanın yiğit neferi ..
Aydınlanma savaşcısı adamına olan sonsuz inancın gücüyle ..
Bina ettiğim sarsılmaz ve yürekten inançla, koyulduğum savaşta ...
Görünen ve görünmeyen nice diyet ne denli ağır olsa da ..
Dönmem yolumdan, geri durmam, onur kavgamdan ..
Yaptığımız her şeyden sonra hâlâ buradaysanız,
İnsanlıkla, insanlığın zaferini hep beraber, inanç ve coşkuyla kutluyor'sanız
Birbirinize ve geleceğinize olan güveniniz tam ve sarsılmazsa ...
Ne mutlu o, kavgada doğan muzaffer ve onurlu bebeğe ..!
O bebeği, bu çok ağır bedele, armağan olarak sundu, evren .
Gördüğümüz, bir aşk işareti ....
Ve büyüdükçe, bize öğretecek ...
Dünden, yarına uzanan ...
Bu amansız ve onurlu kavganın, yaşananın, şad olan ruhun nişanesidir ..
Kıvançla göğüslerimize takılıp, alınlarımızda ışıldamacasına .
Bilinsin ki ....
Ömrümün, ömrünüzün ve ömürlerin öyküsüdür, bu ..
Senin, özlü-sözlü gerçeğin ve sonsuz aşkın itirafı, beyanı ve kıvancı dır..
Bu, apalak özgür bebek ...
Ne kadar baş tacı edilse azdır ve yeridir..
Çünkü, masumiyet ve umut simgesi bu gürbüz bebek
İnsanlığın tarihinde, onurun kanıtıdır ..
Onurun kanıtıdır ..

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

07/12/2016

Saat:07_45


SOĞUK YATAKLARDA ....

Yataklarda üşür, düşünce yalnızlığa ve terk edilmişliğe ...
İnsan bedeninin sıcaklığı, düşsel renk güzellikleri ..
Sarmaş-dolaşlıklarda yaşadıkları iç içelikler yok oldukça ...
Zerrelerine dek işler, yalnızlığın soğuğu ..
Kahır gecelerinde yatanını özlemek zor gelir, onlara da..
Tıpkı, bana zor ve zul geldiği gibi ..
Sevgi çiçek açardı, bir zamanlar yatağımda ..
Sevgilinin bedenine, kokusuna,teninin sıcaklığına benimkiler karışınca..
Oysa ya şimdi öylemi ?
İlelebet terk edeli sevgilimin, eşimin, can yoldaşımın bedeni ..
Beni ve paydaşlıklarda nice güzel birlikteliklere yelken açtığımız ....
Sarı sıcak hazlara ve mutluluklara mekan olup, kucak açan yatağımız..
Sarar, sarmalardı bizi haz ve sıcaklıkla ..
Can yoldaşım yelken açalı ölüm denen ummana ..
Gönlüm, ruhum, bedenim misali ..
Gecem, gündüzüm, anlarım ve yatağımda öksüz ve boynu bükük kaldı ..
O gün- bu gündür ..
Ben gibi
İçi ve ruhu üşüyen yatağımda ..
O, eski büyülü ve albenili anları ve haz dolu zamanları ...
Sevgiyle bezeli anıları hasret ve elemle arar..
Çoğalttığı yalnızlığın ağır kurşini havasını solur oldu, için,için tükenip
Elemlere teslim olmuşluğun naçarlığıyla ..
Önce sıcaklığı yitti, sonra neşesi ve haz saçan büyülü hali ..
Şimdilerde ..
Bencileyin yalnızlığa yenileli..
Gecem, yatağım ve ruhum azap içiyor, azap ...
Zaman denen bu kara dehlizde, o malum günü beklemişlikle !
Göz yaşlarımızı kimselerin görüp bilmemişliğinde ..
Hep içimize ata, ata içimiz karadı içimiz, sonunda..
Huzursuzca dönenip durduğum taştan da sert ve soğuk gelen yatağımda
Uykusuz sabahları karşıladığım o, yorgun gecelerim de..
Yalnızlığın soğuk koridorlarında tüneyerek günler ve yıllar geçireli ..
Ben garip misali ....
İliklerine dek ayaza kesen ve o eski sıcak günlere özlem çoğaltan ..
Soğuk yataklarda uykusuz günlerde
Kahır dolu ömürle ...
Azap çoğaltıp, gün tüketmek nasılda ağır ve kahredicidir bir bilseniz..
Soğuk yatak..
Darma-dağınıklıklarda çile çoğaltan ömür ..
Yalnızlığın elem meyinde esrikleşen, beden ve gece..
Nasılda azabı içer bir bilseniz, sessizce..
Yalnızlığa teslimiyetin kahreden ezinçlerinde..
Dönüp baktığımda biçare gecenin içinde..
Hıçkırıklara gömülmüşlüğümde..
Elemime yoldaş, azaplarıma paydaş ..
Ömrüme sırdaş olur, soğuk yataklar ..
Ben, o ve gece öksüz-yetim olmanın azabında ..
Ayaza keseriz, ayaza Temmuz sıcağında bile..
Böyleliğimde ..
Uykusuz gecelerde ömür tüketirim, ömür ...
Elemlerde tünediğim penceremde, uykusuz gecelerde ..!
İçin,için içi üşüyen soğuk yatağın, perişanlığıma eşliğinde !
Perişanlığıma eşliğinde !



Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

07/12/2016

Saat; 05_50

5 Aralık 2016 Pazartesi


NE DENSE AZDIR, SANA ....

ŞİKAYETE HAKKIN YOK, ASLA

MÜSTAHAKSIN BUNA !


Sadece suretinde ve bedeninde kalmışsa, insanlık ...
Sıyrılmış'sa arın, namusun ..
Yok olmuşsa onurun, haysiyetin ..
Karaktersizlik de ..
Pula dönmüşlük de, metelik etmiyorsan eğer ...
Fırıldaklık da baş edilemez halde isen, iyiden iyi ye ...
Süsün, fiyakan, havan sütünün ve namusunun önüne geçmişse..
Dönmüş'sen nişadırsız, kalaysız kaba ..
Ne dense azdır, sana .
Şikayete hakkın yok, asla ....
Müstahaksın buna ....
Ölünü-dirini, kavmini kardaşını satmış'san üç-beş kuruşa ..
Karakterin olmuşsa, yalama,
Yüzüne tükrülse '' -Yarabbi şükür'' diyorsan, buna ...
Soma'da, Afyon cephanelikte ve nice katliamda telef olan canını ..
Meteliğe tenezzül ederek, satılmışlığa razı gelerek ..
Yalancı vaatlere eyvallah edip ..
Biat'ta boyun eğerek satıyorsan devlete, iktidara ...
Sarılmış'san umut diye, yalancı vaatlerle ...
Seni iblisce din ile, Allah'la kandıranların safsatalarına ..
Sırt dönmüş isen insanlığa, bilme ve ilime ..
Bebeğin ırzına geçilmesini sindirerek, içine ..
Paraya tahvil etmişsen namusunu, ırzını ..
Ölüyorsa, Tarikat yurtlarında körpecik çocukların cayır, cayır yanarak ..
Ve, hala onursuzluk da kıvrım, kıvrım kıvranıyor'san para-pul uğruna ..
Yok sayarak azabı, utancı, şerefsizce ihanetleri ..
Çıkmışsa piçin, çürümüşse özün , delinmişse götün'le-cebin ..
Düzül'meyi iş edinmişsen ....
Dolap beygirliğin de tufalara ve babalara gelmişsen ..
'' -Yetmez ama dahada daha '' diye, diye domalarak onlara kıç dönmekte isen
Kandırılanlarca, kandırılmalar da sürüm sürüm sürünmeyi iş saymış'san ..
Ne demeli ????
Sen gibi, arlanmaz-utanmaz deyyusla-lavuğa, özsüz-sözsüz kahpeye ..
Hilkat garibesi karaktersiz ucubeye !
Hala ve tüm yüz kızartıcı hallere rağmen..
Arsız ve pişkince gülerek çekiyorsan sinene, olan-biten her rezilliği ...
Kanına giren deyyusa, katile, ırzı kırığa,'' -Hayır .'' ,demek yerine ...
El-pençe divan duruyorsan ..
Fark etmiyorsa, sana giren-çıkan ...
Hala, insanım diyorsan yuh değil, yuhlar olsun, sana ...
Civanların, kızların katledilirken,
Bebelik de düzülürken, dövülürken susup, kuma gömüyor'san ...
O, kopasıca başını ..
Uzatıyor san koyunlar gibi rızayla, kasaba ...
Hele ki, üstüne üstlük birde ..
Aşıksan hala celladına ....
Ne dense azdır, sana .
Şikayete hakkın yok, asla ....
Müstahaksın, buna ....!
Müstahaksın, buna ....! 


Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen /Almanya 


05/12/2015 


Saat,08_00

4 Aralık 2016 Pazar


TIPKI ....,

Gurbetin ayazı çivi gibi saplanıverirse alnının çatısına..
Soğuk bir akşam üstü ..
Düştü mü ömrün gurbet ayazında ....
Kerahat, nursuz sokakların, nikbet havasına...
Gözünde tüter işte o an ...
Bir bildik şehrin havası, yeli, sokakları..
Birde tanıdık insanın o malum,bildik ten kokusu çalınınca burnuna ..
Hele birde, araya, yanık yanık genzine dolarak
Vurursa ,zıpkın gibi ...
Buram, buram ,,,,
Kestane kokusu ....
İçe işler,ısıtır ..
Geçirir seni, kendinden ..
Tıpkı memleket kokusu gibi ..
Tıpkı, memleket kokusu gibi ..

Erdem YASSIBAŞ

Friedrichshafen/Almanya

30/10/2016

Saat;05_10


UMUT VAR OLDUKÇA ….!

Kararmaz günler, uzun sürmez darlık, çile …
Umut var oldukça, hayat sorgulandıkça ..
İnsanca ve insana yakışan onurla yakıldıkça, sevginin ateşi ..
Sevgisizliğin çölleştirdiği yürekler çoğaldıkça …
Nasılda çoğalır bezginlikler, karamsarlıklar ve korku dağları ..
Panzehiridir sevgisizliğin, umut, sevgi ve aşk ile düşsellik güzelliği çoğaltmak ..!
Güneşi doğmadıkça, umudun ve sevginin …
Evrenin en ücra köşelerine, insan coğrafyalarına ve ruhlarına …
Günler utanca, kine-gareze keser, nefret ve ihanet kol gezer, ulu orta !
Panzehiri sevgidir, nefretin, karanlığın ve korkunun …
Ondandır ki, çocuk masumiyeti ve ana sütü aklığıyla, hilesiz-hurdasızlığıyla ..
Sevmek ve hayatı sevgide sorgulamak, insanın kurtuluşuna giden yegane yoldur..
Zor olmaya, zordur, sarptır, engebeli ve hatta düşe kalka yürünecek kadar da uzun mu uzundur ..
Ama onurlu ve aydınlık yarınları ..
Barışı, kardeşliği, insanca dayanışmada insanlığın taçlanışını sağlayan, ışıklı ve erinçli tek yoldur ..
Sevgiye doğar insan, açar sevgiye gonca güllüğünde..
Taa’ki, hileyi-hurdayı öğrenip, aymazlığa, vurdum duymazlığa ..
Dahası ..
Dahası da, üç maymunu oynama ahlaksızlığına ve basiretsizliğine düşünce, tanışır, nefretle ve ihanetle …
İnsanoğlu denen o, muammalar ülkesi varlık ..
Kanı, kanla değil …
Sevgiyle yıkamak, su duruluğunda ağartmak gerek evreni, ömürleri ve hayatları ..
İnsan olmanın inancı, bilinci ve onuruyla sevgide kavranırsa hayat ..
Ve,
Umudun urganına sarılıp, düşlerin güzelliğini ..
Düş kurmaların ve kurtuluşun hayatı sorgulamaktan geçtiğini keşfettikçe ….
Öğrenir, anlar, bilir ve idrakle kavrar hayatın özünü, yine insan olan insan ..!
Sevginin rehberliği, umudun ışığı , düşsellik ve keşfin erdemliliği örmüşse hayatları ..
Yarınlarda yürekler aydınlığa çarpar, daha bir inançla ve onurla ..
İnsanlığın ve çağların, emekçi mazlum halkın ve sınıfların mücadele tarihi yazılır,
İşte o zaman, insanlığın adı, şerefle, şanla anılır ..!
İşte, o zaman..
At koşturur zamanın ve çağların bağrında insanoğlu ve insanlık ,
Şanla, şerefle ve yarınlara bırakılan en anlamlı ve onurlu miraslığıyla .
Demem odur ki,
Sevgiyle sarmal olmuşsa ömür, umuda belenmişse, hayat ..
Güneşin keşfine giden yolda yılmayan yürekler çoğalır ..
İnançtır ve bilimdir, bilgidir, hayatı sorgulamaktır hayatın ve her işin başı ..
Torbandaki tükenmeyen yegane azıksa, umut ..
Gecene nur ağar, yarınına, onurun şanı düşer .
Sevgi, umut ve yaşama sevinciyle taçlanırsa ömürler ve günler…
Karanlığın, zulmü biter..
Zalimlerin, tahtı devrilir, tacı düşer ..
Umut , onur ve insanca inanç var oldukça, insanlığın şahikası aydınlatır evreni ..!
Umut , onur ve insanca inanç var oldukça, insanlığın şahikası aydınlatır evreni ..!



Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Ereğli / KONYA

18 / 10 / 2015 

Saat; 21_39
 — 

  ONDANDIR.. Bir sendin.. Bir de ben .. Hayat mektebinde , sınıfları geçemeyen.. Ondandır, adımızın ,''Baki '' ile ,'...