30 Mart 2020 Pazartesi

KABRİNİ ARAYAN, MEZAR TAŞLARI GİBİ ….! İnsanların bindiği dalı kesip, yetmedi kendi ayağına kurşun sıkarak .... Haysiyetsizlik yaftasını boynuna asıp, onursuzluk damgasını, alnına kazımış lığında .... İnsan geçinen sıfatların, suretlerin maskelere sığınıp …
Yüzsüzlüğü, arsızlığı iş edinip, yaşam şekli yapmış lığında ... Şimşire dönen yüzlerine, tükürüldüğünde .... Bırakın utanıp, arlanıp,gamlanıp, üzülmeyi ... İşi pişkinliğe vurup, ağız dolusu .... '' - YARABBİ ŞÜKÜR ! '' Diyerek … Küfrü, şükür sayarak bildiklerini yapıp, her herzeyi yemişliğin de .... Değerler, kutsallar, kişilikler, ömürler, bedenler ve hasılı ruhlar ... Değersizleştirilip, sudan ucuz hallerde, yangından mal kaçırırcasına, haraç-mezat satılıyorsa .... Bedenler, SEYYAR KERHANE olup çıkmış .... Ruhlar, VİRANE, GÖNÜLLER, YANGIN SONRASI, KÜLLÜĞE DÖNMÜŞLÜKLER DE BEZGİN, TARUMAR ….. KENDİNE, YABAN VE IRAK, HAYATA KÜSKÜN .... NE DÜNDEN, NE GÖRKEMLİ, ŞATAFATLI, İHTİŞAMLI ÖMÜRDEN … NEDE, BAĞRINDA ÖMÜR SÜRDÜĞÜNE İNANDIĞI …. GÜN GELİNCE DİRİLİP, KANATLANACAĞI GÜNÜ BEKLEYEN O, ZÜMRÜDÜ ANKA’DAN, KIRINTI VE İZLER VAR …. ÜSTELİK, MAHCUP, MAKUS, BIKKIN, BEZGİN ….. NARGİLEDE KOR, KOR YAN Yürekler, ÇIFIT ÇARŞISI .... Diller, DAĞLANMIŞ LAL, MÜHÜRLENMİŞ SÜKUNA …. KERPETENLE SÖKÜLMEYİ BEKLEYEN SÖZCÜKLERİN, KELAMLARIN, YORGUN, BİTAP BEKÇİSİ OLUP, ÇIKMIŞLIK TA … DURGUNLUKTAN, İŞLEVSİZLİK TEN KÜFE-PASA KESMİŞ … TERK EDİLMİŞLİĞİN ELEMİYLE İÇİN, İÇİN ÇÜRÜYEREK … ELE-ALEME MEÇHUL, KENDİNE MALUM, REVA GÖRÜLEN SONUNU BEKLEYEN … HURDAYA ÇIKMIŞ, ISKARTA METAL ESKİLERİ GİBİ … ÖLÜMCÜL FIRTINA ÖNCESİ, SESSİZLİĞE GÖMÜLÜP, SÜKUTA KESMİŞ ... MAHŞERİ KALABALIKTAKİ, ÜRKÜTÜCÜ İÇSEL YALNIZLIĞINDA, TAT ALMALARI UNUTUP, KEKREMSİLİĞE YENİK …. ÜRPERMEKTEN, KORKUDAN AZADELİKLER DE … ÖDEYECEĞİ DİYETİ, ŞİMDİDEN SİNEYE ÇEKMİŞ … PAYINA DÜŞECEK, AZABA HAZIRLIKLA …. UNU ELEYİP, ELEĞİ DUVARA ASMIŞ HALLERDE … TEBESSÜMDEN IRAK, ÖLÜ YAPRAK RENGİYLE BEZELİ YÜZÜNE SİNEN TEVAZU VE ENGİNLİKLE … VECDLE RAM EDEREK, HUŞUYLA SUYU ÖPEN, SÖĞÜT MİSALİ TARİFSİZ TESLİMİYET, KERAMETİ KENDİNDEN MENKUL İSYANİLİĞİYLE …. BULUT, BULUT ÇOĞALIP, BEREKET, BEREKET YAĞARAK AŞKLA TOPRAĞI ÖPÜP …. RÜZGAR, RÜZGAR SAVRULAN EN COŞKULU, EN DELİŞMEN DUYGULARLA DOLUP, DOLUP, TAŞARAK BENDİNE SIĞMAYAN SU KESİLEN …. KENDİNE ÖZGÜ HEYBETİYLE …. İÇTEN, ÖZGÜN DAVETKARLIK LA …. KOPACAK KIYAMETİ GÖZLÜYOR … YANIK, YANIK SIZLAYAN … BEDENİNİ YİTİRMİŞ, RUHLAR …. KABRİNİ ARAYAN, MEZAR TAŞLARI GİBİ ….! KABRİNİ ARAYAN, MEZAR TAŞLARI GİBİ ….! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ 29 / 03 / 2020 Saat ; 23_46

29 Mart 2020 Pazar

KADINI HAKİR GÖREN....;

Der, kadını hakir gören kimi kendini bilmezler, madrabaz,ukala hadsiz ler, kadına ..
‘’ - Saçı uzun ,aklı kısa ..
Elinin hamuruyla, er işine karışma ..! ‘’
Bilseler ki böyle iblisler, kendini doğuran ana da,kadın aslında ..
Marifet, cinsiyette değil insanlıkla,insan gibi insan olmakta ..
İnsan ve kemalli,kadim li olmazsan eğer.
Ne yazar eril yada dişil olman, özünde ..Yoktur farkın, Kabe'ye kitap çeken, eşekten farkın .
Dün de eşektin,bugünde eşek olacan, üstelik hep eşek oğlu eşek kalacan ..
Kadını dışlayıp, hakir gören,ona her türlü deyyusluğu mubah sayan, zındıklar ..
Bilselerdi anaları olmasa ,bu dünyaya göz açıp,ayak basamayacaklardı, asla mı asla ..
Ondandır, kork nankör le, münafıktan ..
Bela gelir hep cahille,cüheladan ..
Değildir marifet diplomada, kimi okumuş cahil, ümmiden de olur, fena …
Ondandır, İSYANİ'nin demesi …
‘’ - Diploma, cehaleti alır, eşeklik, baki kalır ….! ‘’
Bilinir ve söylenir asırlardır ..
‘’ – Kılavuzu karga olanın, burnu boktan kurtulmaz..! ‘’
Bu hadsizlik le, kadına dil uzatan, asla mı asla, onmaz.. !
Bir ülke ve bu kainat, asla kadınsız var olmaz ..
İsyanın ,direnişin,hürriyetin destanı asla kadınsız yazılmaz.!
Aksini düşünüp ,bunu öyle sanan ve sayan gerçeğin ışığına, ilmin nuruna ermez.
Hödük gelip, eşek giden beynamaz dır, beynamaz …
Böylesinden köyde, kasabada olmaz.
İnsanı arif ,arifi ,maruf kılan ilim bilim adap edeptir daima ..
Kendini bilmezden değil arif ve adam, hiçbir herze olmaz.
Unutmamalı ki,nişadır sız kapla,karaktersiz ucube, kalay tutmaz..
Anası da kadınken, kadına dil uzatan zevzek, insan sayılmaz.
Bir toplumun, ülkenin kadını, eğitimsiz ve cahilse, geleceği olmaz..
Evladı, insan yapan ananın, tadına doyum olmaz..
Tatsız-tuzsuz, yavan aştan, yemek olmaz..
İnsanlığını bilmeyen eril de, dişilde olsa, işe yaramaz..
Bal yapmayan arıdan farkı olmaz.
Aklını bozmuş belden aşağıyla ..
Gözünü dikmiş kadının uçkuruyla,apış arasına ..
Namusu sıkıştırmış, bacak arasına ..
Akılla, vicdanı yok saymışlıkla ..
Hayatı sığıştırmış sa Vicdanla ,Cüzdan arasına ..
Ne denir böylesi utanmaz-arlanmaz, yüz karasına ?
Ondandır der, İSYANİ ..
Evlat yetiştiren, cümle atalara ..
'' - Erkek gibi kız değil ..
Kız gibi, duyarlı erkek yetiştirin, daima …
Anasına,bacasına yoksa saygısı ..
İnsan,ülke onur değilse o, cühela haydut’un kaygısı ..
Başa sultan , dağa eşkıya olsa ne yazar ..?
Başa sultan, dağa eşkıya olsa ne yazar ..?
Unutmamalı ki ..
Eceli gelen köpek, cami duvarına işer …
Al bağlayıp, yatmayın eril doğurduk diye ..
Eril, insan değil ise..
Tıpkı,ürme yi bilmedik it gibi, sürüye getirir kurt …
Ürmeyi bilmedik it gibi, sürüye getirir kurt ..''
Hakikati der acıda olsa İSYANİ, ağır ve ar gelsede sözleri ..
Dost dili susturulamaz yüreğiyle yazar, söyler hep gerçeği ..
Marifet erillik te değildir ehillik le ,insanlık tadır ..
İnsan değilse yetişen soyunuz, kıran da telef olur, soyunuz-sopunuz ..
Cahillik ve nifakta ömür tüketirse, erilliğiyle övündüğünüz soyunuz,
Kökünüze kibrit suyunu döker sonunda o, çok övdüğünüz…
Yele-kuza , yere-göğe sığdırmadığınız, biriciğim dediğiniz, oğlunuz ..
Sözü meclisten içeridir İSYANİ'nin, her sözü ..
Kelamıyla çıkarır,oyar, kem bakan gözü ..
Gocunan kimse,alınsın üstüne dediği sözü..
Kem sözle, cibilliyetsizlik, yakışır sahibine ..
Düşünce, İSYANİ'nin diline ..
İflah olmaz o zerul ömrüyle, taş kafası ..
Değil merhem, miski amber de sürse yarasıyla, başına …
Biline ki …
Gelmedik kalmaz, öylesi kadını hakir gören …
Hadsiz, kademsiz, onursuz,uğursuz dangalağın başına..
Kadını hakir gören hadsiz, kademsiz,onursuz ,uğursuz dangalağın başına..

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ.
Ereğli /KONYA
!7/03/2018
Saat:16_45
YÜREK VAR MI, YÜREK SİZDE ?
Beni, bende çalıp, talanlar da …
Ele-aleme, kurda-kuşa yem etmecesine
Yaptıklarınızdan sonra, yarattığınız eseri ..
Benden geriye kalanları ve utancın çizgileriyle, enine-boyuna bölüp …
Arzularınıza meze, vahşi ihtiraslarınıza kurban ..
Heves masalarınıza pey yapıp, sürmüşlüğünüzde, orta yere…
Lime, lime ederek, mutsuzluğa tutsak ettiğiniz beni…
Örselenmiş naçarlıklar ve çileler çiçeğini, görmek istiyorsanız ..
Sokakların karanlığında seken, yada kaldırımlarda tüneyen et-beden pazarlarında itilip-kakılan …
Hoyratça davranışlara tutsak edilen, kaldırım serçeleri arasında ..
Solgun yüzü, düşük omuzları, fersiz gözleri ..
Ama, tüm bunlardan ötede adeta dalda kalıp, amansız sonbahar rüzgarları önünde tiril, tiril titreyip ..
Çırpınan yapraklara, ürkek kuşlara bezemişliğim de iliklerime dek titreyen ….
Üfürsen düşecek hallerde oradan,oraya ama en çokta utanca ve kahredici ölümcül sancılara savrularak …
Tarafınızca belendiğim ezinçlerin ağırlığı altında un-ufak olmaktan ….
Bir deri-bir kemik kalmış, ben yaralı serçeye bakın ….!
Amansız-acımasız, arsız-hayasız saldırılarınız da ….
Ne halde kaldığımı görmenin utancına katlanabilecek seniz, gelin, seyredin beni ?
Sirkte cambazı, hayvanat bahçesinde maymunu seyrettiğiniz gibi ….
Lakayıt, alaycı ve acımasız bakışlarınızla ..
Üstelik eksik etmediğiniz alaycı ifadelerle,hakir gören bakışlarınız ve ciğerime saplanan ….
Delik-deşik etmecesine gözüme,gözüme uzanıp …
Tam on ikiden vurarak tam isabetle avınızı telef etmenin kıvancı ve mağrurluluğuyla ….
Beni gösteren, parmaklarınızın …
Boşlukta, karanlıkta ok gibi, kurşun gibi bedenime, ruhuma saplanıp durmuşluğunda ..
Şu an, tozlanıp-kirlenmiş, rengini kaybetmiş ….
Asıldığı yerlerde beklerken, delik-deşik olmuş ….
yıllara ve hayata karşı yenilgisini ele veren perdeler gibiyim ..
Adımı ‘’Yosma’’ ‘ya, çıkartıp….
Katran yada kömür karasından da beter ruhla, yaşama sevincimi çalmış lığınız da..
Adeta, canlı-cenazelikler de haraç-mezat satılıyorum …
et-beden tezgahlarında …
Dahası, iğrenç, absürdçe ilişkilerin kol gezdiği …
Kadın köleliği , et ve cinsellik pazarlarında ..
Ruhumun bedesteni, tarafınızca talan edilmiş, kevgire dönmüş..
Hangi taşına, tuğlasına el atsanız,yıkılır beden ve ruh binam .
Elinizde kalırım, toz ve moloz yığını olarak ..
Soruyorum, bu halimle size, şimdi ?
Hanginiz, ömrünüzün, ruhunuzun, yada gönlünüzün penceresine, perde diye, asar beni ?
Perde diye, asar beni ?
Ha mundar edilip, atılmış, ciğer ..
Ha, güve yemesinde delik-deşik olmuş …
Bozarmış, renkleri atıp, birbirine girerek solmuş, eski perdeler gibiyim ..
Hiç acımadan kıyıp, telef ederek ..
Perma-perişanlıklarım da, üstelik, iki gözüm,iki çeşmeliklerde ..
Yem ettiniz beni, gonca ömrümde kurtlar, çakallar ve leş kargası sofralarına ..
Bakın ve düşünün bakalım ..
Kaç perde gizler-kapatır utancınızı ?
Kanıma girmekle, ömrümü, umutlarımı, yarınımı ve hayat sevincimi çalmakla kalmayıp ..
Beni yüz karalıklarına, utançlara beleyerek ..
Lime, lime olmuşluklar da, sergen ettiğiniz perdeliğimde..
Beni,benden çalarak, mundar edip çöplere ve aç kedilere attığınız, ciğerliklerde..
Utançlara kesip, yüzlere bakamamışlığım da ..
Utanmadan, yüzüme bakabilecek yürek var mı sizde ?
Deyin, bana ?
Onursuzluğun bedenleri ..
Utanmadan yüzüme bakabilecek, yürek var mı sizde, yürek ?
Şerefsizliğinizin burçlarına, pencerelerine …
Eskimiş, ölü perdelikler de biçip, kesip, bölüp-parçalayarak, asmış lığınız da …
Utanmadan yüzüme bakabilecek, yürek var mı sizde ?
Değil insanlıktan, sıradan adamlıktan ıraklığınızda …
Yürek var mı sizde ?
Yürek …..
Yürek, var mı ?
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ
Ereğli / Konya
25 / 08 / 2018
Saat ; 14_35
NEYE YARAR .....
Yaraysan, ezinç,utanç ve dert kaynağıysan ömürlere ...
Gökte yağmur, yerde tohum, tarlada ve rızk da bereket ve hatta...
Canlara can, özlere can suyu olduğunu iddia edip ...
Kendi zafer sarhoşluğunda methiyeler düzen dil üstadı olsan neye yarar ?
Laf cambazlığında, takla attır'san sözcüklere,kelama ..
Kibrinden, görmüyorsan gerçeği, üryan ..
Gönül ustası olmayı terk edip, zanaatkarlar şahı ..
Mülkü cihanın efendisi olsan neye yarar,
ne yazar?
Değil mi ki maharetin, su üstüne yazmaktan ibarettir yazıyı ...
Ön kapı dururken arkadan dolanmak sa, işin-gücün,övündüğün hünerin ...
Şeytana asker, cellada ip, kula kul, iktidarla,erke köle isen ..
Hasılı, dertlere derman,dertlilere yoldaş ve kılavuz, onurlu birey olmak yerine ..
Fitneye yenik ümmet'sen neye yarar maharetle, marifet?
Eşekte taşır, kitap ile suyu,kah Mekke ye kah Fizana ..
Eşekliğinin, ilelebet baki kalmışlığında ..
İnsan evladı, insan olmak yerine, zulmün hünkarıysan, neye yarar taç ile taht ?
Neye yarar, taç ile taht .?
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/İSYANİ
İMMENSTAAD/ FRİEDRİCHSHAFEN/ALMANYA
14/11/2019
Saat ; 01_37

27 Mart 2020 Cuma


TÜM BAŞLANGIÇLAR ….


En anlaşılır ve yalın haliyle dillendirmeye çabalayıp, çalışarak  söylemekse meramımız …
Doğumla, ölüm denen iki değişmez arasında uzanan yolu ve yolculuk serüvenini ….
Sorup, sorgulayarak başlamalıyız kendimizi, hayata ve insana dair her ne varsa onu …
Elbette ki, ilkin ve öncelikli olarak doğumlarımız dan başlamalıyız, ömür denen  çile, çile çoğalan ….
HAYAT İPİ denen karmaşık, rengarenk bu yumağı ….
İpin ucunu kaçırdığında, nasıl kayıp giderse avucunuzdan yumak …
Bilinmezliklerin bağrında, dolaşıktır tıpkı ipler gibi ömürler ve  ömürlere sıkışan kısalı-uzunlu yahut ta …
Apansız çıkıp gelen ölümle, başlamadan bitiveren hayatlar …
Değil derinden, derine, şöyle göz ucuyla, üstünkörü bakıverdiğimizde bile …
Farkındalığımızla anlar, bilir ve kavrarız ki ….
Pandora’nın kutusunu da içinde barındıran HAYAT ….
Kimine göre gayya kuyusundan da beter, dipsiz girdap kuyusu …
Kimisine göreyse, içinde gizemler ve bilinmezlikler barındıran, rengarenk kocaman bir MATRUŞKA’dır …
İşte böyleliğinde, nereden, nasıl ve hangi gözle bakarsan öyle görüp, değerlendirdiğin  …..
Betimleyip, adlandırdığın hayat denen, muammalı , hengameli ve bir o kadar da fırtınalı yolculukta ….
Ömür denen, tüm başlangıçlar, yaşama merhaba diyerek …
Hayata gözlerini açanlar, bu serüvene koyulanlar …
Kendi istemeden, irade ve hasılı arzu dışı başlar …
Onun içindir ki …
Masumdur, tüm doğanlar …
Kusurlu, suçlu hatta veballidir doğurtanlar ile doğuranlar …!
Çoğu canlının öyküsü misali, insanın öyküsü de, bu kısır döngüdeki, tutsaklıkla başlar ….
Al takke, ver külah hallerinde koyulurlar bu tahterevalli oyununa …
Hür iradeleriyle doğmayanlar arasından çıkar, kurbanlarla, ilahlar …
İlahlar isteyince, kanlı, ağlamaklı ve çok bilinmeyenli …
Dahası, karanlıklara, aydınlıklara ve beklenmedik, bilinmedik sonlara gebedir ….
Zamanın, hayatın ve kainatın bağrındaki  ….
Ömür ve var oluş adlı oyunlar…
Bizlere sorulmadan, üstelik rızamız olmadan ….
Dahası çoğu kere olduk-olmadık hallerde ve zorunluluklarda, emrivaki dayatmalarla sahneleniyor ….
Yaşanmak zorunda kalınan, tüm başlangıçlar …..!
Yaşanmak zorunda kalınan, tüm başlangıçlar …..!



Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ



Almanya



27 / 03 / 2020



Saat ; 15_45

ŞİMDİ, BİR YENİ FASIL AÇMALI ....,
Şimdi bir yeni fasıl açmalı ..
Hayata ve insana dair ..
Biraz yeşil, biraz solmuşluğa esir...
Kahve rengi güzelliği olsun ..
Bir yanı yaşanmışlığa..
Bir yanı solup,ölmüşlüğe yelken açmış olsun ..
Doğru zamanda,olursuz işleri, yanlışları bağrında taşıyan hayatın ve zamanın bağrından ..
........
Şimdi, bir yeni fasıl açmalı ..
Hayata ve insana dair ..
Kırık dökük şarkıların dudaklarımıza düşmüşlüğün de..
Kirpik uçlarına tüneyen yaşların ..
Ha akmış,ha akacak lığın da ..
Elemleri katık,sevinçleri azık ..
Solgun tebessümleri ömrümüze ve yüzümüze perde etmişliğimiz le ..
.....
Şimdi bir yeni fasıl açmalı ..
Kırk yıllık kahve hatırında ki dostluk ve sevgi güzelliğinde ...!
Hayata ve insana dair..!
Hayata ve insana dair..!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

25 Mart 2020 Çarşamba

YAPRAK, YAPRAK İNDİ GÖZLERİME, ÖLÜM …!

İnsanlık var oldu olalı ….
Savaşın kurbanı olan ölü çocuklarız, bizler …
Vuruldukça biz, gepegenç, körpecik fidanlığımızda …
Her keresinde …
Kırıldı kolum-kanadım, dağıldı dalım, pürüm yaprağım …
Olanın, bana , biz günahsız-sabi-sübyan çocuklara olmuşluğunda …
İçtim ölümü kahpece katliamların bana ve biz masum bebelere, çocuklara reva görülmüşlüğünde …
Yaprak, yaprak indi gözlerime ölüm …!
Yaprak, yaprak indi gözlerime ölüm …!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Ereğli / Konya
12 / 04 / 2018

Saat ; 15_45
OKURUM, HAYATIN AYNASINDA, ÖMRÜMÜN ROMANINI …,

Görüntü, görüntü, anı, anı, yaşanmışlık, yaşanmışlık ….
Okurum, hayatın aynasında, ömrümün romanını ..
Kimi zaman dalıp,dalıp gitmecesine ..
An gelir fırtına ve kasırgalarda sürülüp-savrulmacasına ..
An gelip bilinmezlik, zorluk ve zorbalıkla, tökezlemişliklerimi yeniden ve bir daha yaşayarak …
Hatta, düş kırıklığı girdaplarında yutulmacasına …
Aklımın arka sokaklarının karanlık ve derin çıkmazlarında dolaşmacasına …
Tebessümler düştü, dudaklarımdan ömrümün romanının sayfalarına …
Bir sigara dumanı yada kahve kokusu tadında doldu yıllar genzime ve ruhuma …
Öksürük ve aksırıklarıma karışan sözcüklerin, gıcıklanma yada hıçkırık, hıçkırık boğazıma takılmışlığında ..
Yudumlarım, ağzımda kekremsi,kekremsi çoğalmacasına, hüzünlerin tortusunu …
Zaman,zaman ellerim titrer, kitap ve kalem düşer elimden..
Dağılan alkol lekesi ve kokusu kaplarken hayatımın ve ömrümün o gri anını ve dehlizini …
Kimselerin beni o, bunalım ve azap gelgitlerinden çekip-çıkartamamışlığında…
Hücum eder üstüme,üstüme ve aklıma....
Yarasa uçuşlarında ve bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun bedenimi ve ruhumu kamçılamışlığında ..
Bir yanım, yüzleşir benimle ....
Bir yanım, kaçar-siner meçhul kuytulara ...
Sahipsiz sokak köpekleri misali, yağmur ve yarasa saldırılarından …
Aynada ben sandığım ama tanımadığım yönüm ve yüzüm, bakışlarda çoğaldıkça ..
Ben, un-ufak olur ezilir, eciş-bücüşlüklerde dönerim, toz zerresine ..
O, an fırlayıverir içimden zapt edemediğim çocukla, göz kapaklarımda yığılan yaşlar, saçılır yanaklarıma ..
Yaşların doldurduğu, boz-bulanık gözlerimden dökülen, yitik bakışlarla …..
Okurum, hayatın aynasında, ömrümün romanını …..!
Okurum, hayatın aynasında, ömrümün romanını …..!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Ereğli / Konya

12 / 04 / 2018

Saat ; 18_50
O, CANIM KELEBEKLER …!

Evrenin, hayatın, zamanın ve olayların harmanın da …
İnsana düşen en güzide ve mucizevi armağanı,
Bedensel, duygusal ve ruhsal sağlıkla gelişip,bütünleşen, hazla çoğalan gülüş güzelliği ….
Seçkilerin arasında insana bahşedilen en nadidesi dir ….
Zarafeti ve albenisiyle rengarenk, eşi bulunmaz kelebek naifliğiyle koşut ve bir o kadar da özen gerektirenidir.
Bir larvadan var olan, renk cümbüşü güzelliğiyle, o …..
İmrentileri kışkırtan ve kamçılayan haliyle düşsel ve vazgeçilmezdir …
Kelebekler, tutkuların olduğu kadar, özgürlüğün …
Özgürlük kadar, ruhun kanatlanışının ya da azabı içişte sönüveren umut ışığı hallerinde sembolüdür…
O’ ki, uğruna ömürlerin feda edildiği, daha pek çok nadideliğin ve özverinin sembolü ve şahikasıdır…
Suskunluklarında çoğalttıkları gizemlilikleri dahası bilinmezliğin sembolü ömürleriyle ..
Efsanelere uzanan kanat çırpmaların da odağı ve kaynağıdır..
Bazen ömürlerden hayatlara, zaman zamanda hayattan , ömürlere nakşolan, eşsizliğin kanıtıdır..
Onuru ve özgürlüğü, zarafeti taçlandırırken
Sahip olunan servetin ve hazzında değil düşüncelere, düşlere bile sığamayan değerliliğidir …
Kelebek uçuşu …..
Güneşe ve ölümsüzlüğe uzanan seyahatin, seyyahlığın ….
Adanmışlığın, tutku,utku,umut ve uğruna ömür hasredilen mutluluğun, erişim serüvenine kanatlanışı …..
O, özgüvenle özgürlüğe erişim idealinin uğruna katlanılan zahmet, esaret ve özverinin armağanı olarak, ömürlere nakşolan sembolü ve ruhlara sinen …
Eşsiz-menentsiz, destansı var oluş öyküsünün, hayat buluşudur….
Kelebekler özgürlüğün diyetini ,ömürleriyle ödemenin onurunu taçlandıran, asude güzellikler manzumesidir..
Tıpkı asil ve onurlu, ideali olan saadeti, sadelik, yalınlık azim ve sükunda arayan ….
Ereği uğruna, zerullüğe bile özveriyle , hatta ….
Seve, seve katlanma asaletini gösteren, cömert, emsalsiz üryan ruhlar gibi …
Emsalsiz üryan ruhlar gibi …
Her kelebek uçuşu …
Nadide ve az ömre sığan …
Akla ve hafsalaya bile sığamayan ululuk ve bağlılıkla ….
Özgürlüğe, aşka,hazza ve vecde kanat çırpışın, saygı duyularak selam durulacak destanıdır …..
Saygı duyularak, selam durulacak destanıdır …
Ondandır…
Kelebeklerin özgürlüğün sembolü oluşlarının sırrı, ruhlarında…
Sıradan bir larvalıktan, göz kamaştıran idealistliğin taçlanış ve şahlanışın şahika lığına ….
Zarafet ve albeni abidesi, kelebekliğe uzanan …
O muammalar ve çileler manzumesi serüvene kanat çırparken ki, asalet ve zarafetle, saygınlığı hak eden …
O destansı, şaheser ömür öyküsünde dir …
Kelebeklere duyulan saygı, onura, özgürlüğe ve asil ruhlara duyulan imreniş ve saygıdır…
Ondandır ki ..
Her özgürlük öyküsünün vazgeçilmez sembolüdür, o canım kelebekler….!
O canım, kelebekler …..

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ /İSYANİ

Ereğli / Konya

12 / 04 / 2018

Saat ; 23_ 53


ÜÇ NESİLDEKİ SOHBETTE, ÜRYANLIK LA SIRITAN SOYSUZLAŞMA VE ÇÜRÜMENİN GERÇEĞİ ….!

Tonton ve mülayim mi mülayim ….
Dahası, Mürdüm eriği güzelliklerin deki yaşlı ama pür-ü pak dudaklarıyla ….!
Sohbete can,içtenlik ve sıcaklık katan muhterem mi muhterem, dede….
Adeta, sıradan, laf ola beri gele tümceler den uzak sohbetinde, hem oğluna hem de torununa gönül bedesteninden güzellikler sunarak ….
İçinde bulunduğumuz hali pürmelal in suretini gösterircesine …
İnadına inci gibi durumu duru Türkçesi ve telaffuzuyla …
Anlaşılırlığın ötesindeki tavrı ve sükunuyla …
İçe işleyen düşünce ve sözleriyle, ağzından sıradanlıklarda kelam değil ….
Bal akan derin mi derin sözleri ve içtenlikli muhabbetiyle sarf ettiği cümlelerle ……
Kıyaslayarak, dün ile bu günü , rol yapmadan, ahkam kesmele-
re koyulmaksızın ….
Bir define yada çeyiz sandığından, özenle korunduğu daha ilk bakışta anlaşılan ….
Değerli nesneler ve mücevherler,ipekler güzelliğinde ışıldayan duygu dolu akışkan sözleriyle ….
Abartısız ve sadeliğin zarafetiyle, adeta …
‘’ - SAADET SADELİKTE DİR . ‘’, Tümcesini bir çırpıda ruhlara ve dimağlara nakşederek …
Kendince, tevazuyla, seriyordu güzelliği ….
Olanca çarpıcılığı ve albeniyle, gözler önüne koyarak, çöpsüz üzüm güzelliği ve lezzetinde..
Tadından yenmeyen keyiflilik le …
Kem-küm etmeden, dolambaçlılıktan uzak, dahası anlaşılır özlülük le..
Oğlunun, ilgili görünmeye çalışır edilgen halleri ..
Torununun, pervasızlıktan da öte ….
Bıçkınlık ve küstahlık, hatta ukalalık sayılacak haldeki , vurdum duymaz edalı tavır ve yaklaşımıyla …
Ona, küçümseyen bakışlarla yaklaşan hallerine, inatlık la …
En munis ve hoş görülü tavrıyla ..
‘’ – Vefa sıradanlığa tutsaklıkta İstanbul’da bir semt adı olmamalı ….
Hayatlara nakşolan bir zarafet ve insanlık timsali olarak, hayatı ve ömürleri kıymetlendirmeli …
Güven ve itimat şimdilerde bir otobüs firmasının adı olmaktan öte anlam taşımıyor, lafzına uygun davranış ve karşılık görmüyor maalesef ki ..
Eskiye rağbet olsa, bir pazarlarına nur yağardı demek …..
Hem hor görmek, hem de hoşgörüsüzlük ve düne saygısızlıktır …’’
Babasına ve oğluna bakan evlat iki arada bir derede kalmanın ezinci ve edilgenliğiyle,hatta utancıyla kah al, al oluyor, kah bozarıyor..
Olmadı, mora kesiyordu …
‘’ – Haklısın, haklı olmaya baba ama,zaman ve zamane, nesil değişti ..
Eski camlar, bardak oldu …
Takma kafanı,yorma gönlünü,kuşaklar arası fark ve çatışma deyip çıkıyorlar işin içinden, ekabirle, ağzı laf yapanlar bile …! ‘’
Tam da bu anda, en cafcafalı halleri ve başına buyruk tavrıyla, ahkam kesiyordu …..
Islıktan, hatta jiletten de keskin sesi ve laf ebeliğine batmışlığın da …..
Çıfıt çarşısına dönen ağzından çıkan, yaralayıcı,kırıcı sözleriyle, torun …
‘’ - Dede be,kafa ütülüyor ve adeta boğuyorsun bu naftalin kokulu, klasik ambalajlı, eski ama asla eskitmediğin kelamların la ….! ‘’
Sonra döktürüyordu sözcükleri torun, art arda ..
Nihayetinde şu sözlerle koyuyordu, üç kuşağı zaman salıncağında sallandıran sohbete, nokta …
‘’ - KOKTU BU AYAKLAR ….
KES TRAŞI, YAYLAN DA GÖRELİM ENSE TRAŞINI ….
YANDAN GİT, BAK Kİ, BAŞINA DOST TAŞI DÜŞMESİN …
ZAMANSIZ GÖÇMEYE SİN, EŞEKLER CENNETİNE …!
İŞİN DOĞRUSU OLMASA DA, GEÇER AKÇELİĞİN DE DURUM BU BE, DEDİŞKO …..!
DURUM BU BE, DEDİŞKO …..! ‘’
Böylece olanca yakıcılığı ve çarpıcılığıyla….
Hatta, yürek yaralayıp, iç acıtarak, azap vermece-
sine, saçılıyordu gerçek, üryanlığıyla ortaya …!
Çıkıyordu gerçek çuvala sığmamışlığıyla ortaya, Saçılıyordu burun direği kıran kokuşma her yana,dahası arş-ı alaya …
ÜÇ NESİLDEKİ SOHBETTE, ÜRYANLIK LA SIRITAN, SOYSUZLAŞMA VE ÇÜRÜMENİN GERÇEĞİ ….!
SOYSUZLAŞMA VE ÇÜRÜMENİN GERÇEĞİ ….!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Ereğli / Konya

13 / 04 / 2018

Saat ; 09_26

24 Mart 2020 Salı

ZAMAN …..!

‘’ –Zaman, her derdin ilacıdır, dermanıdır, devasıdır ‘’
Tarihin ve zaman dehlizinin içinde insanlığın, insanın belleğine kazınan bu kavram ve ifade, genel-geçer de kabul görür bir olgu ve sözdür..
Gelin, görün ki hayatın gerçeğinin ve yaşanmışlıkların doğrulamışlığının bize gösterip, öğrettiğinden edindiğim inanç, kanaat ve karar …
Özünde zamanın yani deva ve çare sanılan olgu, durum ve halin, işin gerçeğinde pek doğru olmadığı da ayan-beyan ortadadır.
Dahası, öyle anlar, olaylar, yaşanmışlıklar ve karşılaşılan haller, gerçekler göstermiştir ki,
Birey olarak öngörüsüzlük, çapsızlık, bilgisizlik, cehalet, adam sendecilik ve daha pek çok faktörün tesiriyle ….
Hayat ve zaman senin aleyhine durumlara neden olur, bununla da kalmaz zor süreci iyiden iyiye içinden çıkılmaz ve çetrefilli hale sokarak tavrının, duruşunun yada yaptıklarının veya yapman gerekenleri yapmamışlığın …..
Seni uçurumlara sürüklemekle kalmaz, acı sonunu hazırlar, mahvını hızlandıran araç haline döner…
İçinde bulunduğun yada sebep olduğun olaylar zinciri ve gelişmeler, seni sel ve yel önündeki savrulan nesneye dönüştürüp, çıkartır ….
Öyle ki, düştüğün gaflet, dalalet, vurdumduymazlık ve nemelazımcı hallerde …..
Zamanın bırakın size çare olmayı, mevtinize sebep olduğu haller ve durumlarda söz konusudur.
An gelir çok basitmiş yada sıradanmış gibi görünen haller sizin zamansız, apansız ve hatta beklenmeyen ölümlere sürüklenmenize neden olur..
Kulağınıza ilk geldiğinde ‘’ – Yok artık, hadi canım sende, bu kadarı da olmaz ‘’diyerek laf salatasında güme giden durumda işin nereye varıp,nasıl sonuçlandığını gördükçe yada yaşadıkça ..
Hani deyimle ‘’ - Küçük dilini yutturan’’, ‘’ – Kulaklarıma, gözlerime inanamadım…! ‘’ Dedirtecek halleri yaşatır, zaman, insana …
Savsakladığın bir olayın en ağırından diyetini ödediğinde aklın başına gelse de, nafiledir ve işin, işten ve zamanın geçmişliğin de o, saatten sonra ne yapsan faydasız olur çıkar, her bir durum…
Batıl itikatlar, doğmalar, yalanlar, safsata durumlar yada inanç ve din adına dayatılan yada yaşatılan, yaşananlar ….
Bir bakmışsındır ki, seni felaketin dibine, olmazlığın, naçarlığın, nafileliğin bataklığına sürükler..
‘’ – Göz önünde ve beklenenden de açıklıkta ve ulu ortalıklardaki haller.’’, İnsanoğlunun hatasını artırmasıyla ve akıl tutulması yaşamasınında tetiklemesiyle …..
Vehamet, afet ve ölümle burun, buruna lığa varan durumlar ve olaylar yaşatır, kişiye …
Ne der eskiler, beyinlere kazınıp, günlük hayatımızda dilimize pelesenk olan şu sözde, gerçeği çok yalın ve olanca çıplaklığıyla anlatırken …
‘’ – Zamandır, sana kaftanı da, kefeni de giydiren ! ‘’
Evet zamanı ve bundan bağımsız koşul ve etmenleri ve faktörleri de dikkate aldığımızda doğru kullanılmaması halinde zamanın insan hayatında nelere sebep yada hangi durumlara mal olduğunu gösteren en sade ama bir o kadar da gerçekçi ve vurucu sözdür ve prensiptir, dillendirilen bu söz…
Gereğini,usulünce ve eşyanın tabiatına uygunlukla yapmayarak ….
İşi savsakladığında yada önemsemediğin de bir kağıt parçası bile senin geleceğini karartır, yaşama sevincini ve ömrünün ferini, dinamizmini söndürür ..
Geleceğini birilerine ipotek etmek, yada peşkeş çekmek, dahası kediye ,ciğer emanet etme hallerine düşerek aldırmadan hayatın gerçeklerine kendi kaderini tayin hakkını kullanmak yerine celladına ömrünü vermek ve yetmedi birde üstüne o celladına aşıkcasına yada körü, körüne tutkululukla ve bağlılıkla biat ve tapınmak neyle ve nasıl izah edilir veyahutta anlaşılır ….!
Gerek bireysel, gerekse toplumsal tercih, seçim yada itaat- la, itikat hallerinin diyetinin nelere mal olduğunu gösteren olaylar ve vukuat la doludur tarih, zaman ve hayat ….
Hasılı yaşamımıza ve çevremize ….
Hayatın içindeki gelişme ve olaylara, gerçekleşen durumlara baktığımızda gördüğümüz haller ve gerçekler ne denli acı, can yakıcı, ocak körleyen , ömürler karartıcı, bunu, dahası gerçeği görmemek imkansız ve bönlükten de öte bağnazlıktır ..
Zaman panzehir olduğu kadar, zehre dönüp mevtinize sebepte olur…
Değil mi ki, hayatı doğru kavramayıp, doğru okumayarak …..
gerekli ve gerçekçi analizler, çıkarımlar ve ders almalar …
Hasılı, gereği gibi davranmalar yapmayarak, körü, körüne saplantılar çarkında ömür heba etmek ..
Olmadı ….
Zaman, zaman aklı evvellikler de ve körlükler le aklınız sıra hayatı karlı kılarak, debdebeli ve şaşalı ömrünüzü, hayatınızı, konfor ve sözde lüksünüzü…
Olasıdır ki göz kamaştırıcı yaşantınızı uzatıcı olacağı yanlış kanaatiyle, her anlamda pervasızca har vurup, harman savurarak ….
Kulaklarını ve gözlerini tıkayarak, hayata ve gerçeklere sırt dönmeye yeltenip….
Sağ duyuyla, gerçekçilikle, gereken adımları atıp, tedbirleri almamak ..
Düpedüz hayatı ve ömrü, güzelliği ve gerçeği ,hatta ilmi, bilimi ve doğruları ıskalamak ve inkardır, inkar…
Zaman böylesi hallerde aleyhinize işlemekle kalmaz bir engerek yılanı kesilerek hem dersinizi hem de pabucunu zu hem de defter-i kebrinizi verir elinize…
Unutmamalı ..
‘’ - Zaman, iki tarafı keskin kılıçtır …! ‘’
Kullanmakta hünersiz sen, hatta acemi ve bunu bilip, kabul etmeyecek kadar da bön isen ….
Üstelikte hayatı dayatmalarını kavramaktan uzak olacak kadar, ahmaklıkta pervasız san …..
Gösterir gücünü ve gerçek yüzünü , cebberutluğunu , dünyanın kaç bucak olduğunu, sana ….
Amansız celladın, ecelin ve apansız ortaya çıkıveren ..
Yalvarıp-yakararak, el-aman dilesen de, hiç mi hiç dinlemeyen Azrailin olup çıkar üstelik …
Çınlatarak kulaklarımızı dünden yarına uzanan o içinde ilim ve sırlar barındıran kelamı
Ne derdi zamanın ekabiri dünün üstadları, eskinin kadim insanları ?
‘’ – Zamandır, sana kaftanı da, kefeni de giydiren ! ‘’
Biz biz olalım kulağımıza küpe olan bu sözü ve bu sözde dillenen gerçeğin duruluğunu, şavkını unutmayalım ..
Haydi son bir kez diyelim ve derken dinleyip, düşünelim ..
Zamana dair, yürekten taşan, hakikatin kelamını ….!
‘’ – Zamandır, sana kaftanı da, kefeni de giydiren ! ‘’
‘’ – Zamandır, sana kaftanı da, kefeni de giydiren ! ‘’

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya

21 / 03 /2019

Saat ; 22_22
BİLMEME RAĞMEN ……..,

Yüreğim her çarpışında dillendirse de ….
Dahası ….
‘’ – Acı ne kadar derin olsa da, zamanla tüm çiçekler, güneşe döner yüzünü ! ‘’
Gerçeğini bilmeme rağmen, söz kar etmiyor, yüreğime …
Adeta ….,
Kızgın saca düşen su damlasının cazırdayarak yok oluşu misali
Hayatın, değil yaralarımın kabuk bağlamasına izin vermek … Aksine ve inadına ….
Yüreğimin, ruhumun, hasılı ömrümün yaralarını ….
Bir daha, bir daha yeniden, kanırta, kanırta açıp, derinden, derine kanatmışlığında …
Naçarlıklara tutsaklıklar da, umut değirmenimin suyunun kesilip, çarkının dönmemişliğinde ….
Sevdanın bir yana, ayrılığın, çilenin, ceberrutluğun..
Hele ki de, ölümden de beterliği yıllardır defalarca kanıtlanan, hasret denilen öldürücü illetin, bir yana düşmüşlüğün de ….
Yangınların ortasında kala kalmışlığım da ….
Söz kar etmiyor, yüreğime …
Acıda dağılıyor yüzüm, gözüm, özüm …
Lime, lime olup adeta kevgire dönerek, yerle yeksan oluyor, ruhum ….
Kula kulluğu, biatı ve köleliği yaşam biçimi yapıp, yığınlara dayatarak sevgisizlikler de onları sürü ve köle etmelere koyulmuşluğunda..
Durmaksızın hilelere, tezgahlara ver karanlık oyunlara, insafsız ve insanlık dışı hoyrat saldırılara maruz kalmışlığım da
Uğradığım ihanetlerde, nutkum tutuluyor, lal oluyor dilim …
Kızgın saca düşen su damlasının, cazırdayarak yok oluşu misali ….
Her keresinde, daha bir çoğalan acıyla, dağlanıyor yüreğim
Sevgisizlikler de ….
Elemler le mühürleniyor yüreğim ….
Dur-durak bilmemiş hallerde gecemin, gündüzüme karışmışlığın da ….
Dayanılmaz acılarda, dumura uğruyor aklım, belleğim …
İçsel yalnızlıklar coğrafyasında, mülteciliğin reva görülmüşlüğün de ….
Bire çok, ikiye az aklım, hepten harap-türap olunca ….
Deli-divaneliklerde ömür tüketme diyetiyle, sürgün ediliyorum, sürgün …
Gün yüzü görmemelerde …..
Hayatı ıskalamakla kalmayıp …..
Kendimle ve hayatla barışa, mutluluğa, huzura, sevgiye, aşka açlık çoğaltarak ….
Çek çekebildiğince, katlanabilmişliğince, diyerek ….
Her bir yanı, sevgisizlikler de kuşatıp, tuzak, talan ve yağmalarda ömürleri ve günleri karartıp…..
Ömürleri, nesilleri, yürekleri, aydınlanma çabalarını ve direniş ruhunun militanlarını ve önderlerini, duygu ve devinimlerini,değerlerini azap ateşlerine atmışlıklarında
Ömür çürütüp, gün tüketmeye ilelebet mahrum edilmişlikle, prangalanıyorum mutsuzluğa …
Görünmez ellerinden kan damlayan kirli ve karanlık bu mihraklarca ….
Yargısız infazlarda ve sevgiye düşmanlıkların egemenliğinde ….
Kol gezip, cirit atan ceberrutlar sürüsünü nün dogmatizmi, dini, yobazlığı…
En önemlisi ve önceliklisi de, cehaleti ve cahilliği kendi geleceklerine ve rahatlarına,çıkarlarına …..
Olmadı statüye, erke, güce, oya, paraya, nüfuz ticaretine, kayırmalara ve yobazlığa tahvil etmişliklerinde …
Sevgiye yeminli düşmanlıklarda kin bileyenlerin, insana dar etmeye koyulduğu dünyada …..
Sevgiye,insana, emeğe düşman hoyratların kol gezmişliğinde, dört tarafımın kuşatmalara tabi tutulmuşluğunda ….
Bilsem de akı-karayı,eğriyi-doğruyu ..
Hatta;
‘’ – Acı ne kadar derin olsa da, zamanla tüm çiçekler, güneşe döner yüzünü ! ‘’ Gerçeğini
İnsanı Kabem ve Kıblem bilip,sevgiye Semah durmalarda kararlılıkla ve inadına sevginin neferliğinde ve saflarında duruşumu ayan-beyan edip, yüreğimi ulu orta sergen etmişliğimde bile
Ne acı ve ne yazık ki çoğu kere bilmeleri min, direnişi min, çabamın kar etmemişliğinde yada yetememişliğinde …..
Söz kar etmiyor, yüreğime ….
İsyanımı, eyleme ve onurlu direniş ruhuna ve içimde yanan çoban ateşlerine hasredip …
Payıma düşen mutluluğu çalan haramilerin köşe başlarını tutmalara koyulmuşluğunda ….
Kavgalarda zaman zaman ve yer, yer yenik düşmenin ezincini içime sindirememişliğin azabı ve gazabıyla kıvrım, kıvrım kıvranarak ömür tüketmek ...
Mutluluktan yana hak ettiğini alamamanın acısının ve ezincinin nedense hep bize, bana, ben gibi SAFRAN YÜREKLİ ÖMÜRLERE düşmüşlüğün de
Ömrüme ve yaşamıma…
‘’-Acıyı bal eylemek, boynumuzun borcudur ‘’
İlkesinin onurla yazılmışlığıyla ….
Bu ilkeyi rehber edinen yüreğimin ….
Sinemdeki kafesinde esaretine inat, şahikalar gibi ışıl, ışıl olup sevgiye ve aşka göz kırpmışlığında..
Dahası doymamacasına açlığında ….
Sevgi ve sevinçlerimize bir avuç münafığın göz dikip, düşmanlık etmişliğin de ….
Ve birebir hayatıma uygulamacasına, rehberim kılmışlığımda …
‘’ – Acı ne kadar derin olsa da, zamanla tüm çiçekler, güneşe döner yüzünü ! ‘’
Gerçeğini bilmeme rağmen söz kar etmiyor, yüreğime …
Yüreğim her çarpışında dillendirse de ….
‘’ – Acı ne kadar derin olsa da, zamanla tüm çiçekler, güneşe döner yüzünü ! ‘’ Gerçeğini bilmeme rağmen….

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya

24 / 03 / 2019

Saat ; 07_20
BAĞRINI EFKARLARA AÇMIŞ. BU GARİP KENTE .....! Her derde, gama, tasaya, belaya, gadaya, felakete karşı şerbetli insanlarıyla ve onların ... Tepeden-tırnağa, silme, istisnasız nişadırlı halleriyle ..... CORONA VİRÜSÜ'nün bile baş edemediği ... BAĞRINI EFKARLARA AÇMIŞ. BU GARİP KENTE .....! TEK DÜZELİĞİN VE MONOTONLUĞUN EN ÇARPICI HALDE ...... Hemde dibine kadar ve buram, buram, doya,doya yaşandığı halde anlaşılmaz ve izah edilemez tutkulu vurgunluğumuzla ... AYLAKLIĞI İŞ EDİNİP, İLİKLERİMİZE DEK İŞLEMECESİNE BEZENMİŞLİKLE .... Dolap beygirliğin de ömür tüketen kör atlar gibi dönüp, dönenerek ... Feleğin nalına sade mıh değil burgulu kabara çakmış'lığımız da, tükenen bedbaht ömrümüzle ... Gece yorgun, kent yorgun, ben yorgun ... Dizildik sille boncuğu misali hayat denen gerdanlığa Ne ayak üstü durmaya, nede kirişi kırıp tüymelere mecalimiz var ..
Her birimiz efkara kesmişlikte sıkıyoruz hem dişimizi, hem kendimizi .. Çünkü, biliyoruz ki .. Bir of çekmeye kalksak karşıdaki dağlar yıkılacak üstümüze .. Üstelik ne buna katlanacak, nede yeni yükü taşıyacak halimizin ve mecalimizin olmayışında ... Derken, bereket versin ki şafak yetişiyor imdadımıza ... Ha kapandı, ha kapanacak halde gözlerle canımızı dişimize takarak, sürdürüyoruz tünemeleri ... Şafağın, yorgunluğu ve pestili çıkmaktan ezik limona dönmüş yükleri renk vermeden karşılayıp, perişanlığımızı ortaya dökmemesinden duyduğumuz kırık-dökük ve buruk sevinçle yaslanıp, yamanarak şafağa .... Daha çok renk vermeden, bitsin çektiğimiz azap dileklerimizle, son bir gayret ve hamleyle ... Solgun ışıklarıyla bize ayak uydurmaya çalışan sokak lambalarının, azaba dönen bekleyiş bitse de gitsek diyerek duygularımıza tercüman olmuşluğun da, hoparlörlerden yükselen cızırtılı sesle bu işkencenin daha çok uzamayacağını anlamanın rehavetiyle, kendimizden geçmişliğimizi ört-bas etmelere gayretle, tükenen sabrımızın son kırıntılarıyla ,yarın yada sonraki günde aynı hengame ve curcunaya, yorgunluğa katlanacağımızı bile umursamayarak ... Havada acı, acı öterek kentin üstüne çöken tarifsiz miskinliği bir nebze olsun dağıtan bu minik tempo ve ahenk değişikliğinin bile bizi kendimize getirmede kattığı enerji ve verdiği moralle gece,ben ve kent safları daha bir sıklaştırarak, kuş uçuşlarında dalıp, dalıp gideceğimiz yaşayan ölü hallerimizde ... Yeni bir günün ilk ışıklarını selamlayarak ... Kol kırılır, yen içinde kalır hallerimiz de durumu idare edip, vaziyeti kurtarmanın keyfiyle.. Gece Sendromu denilen azaplı illeti noktalayıp, feleğe, Azrail'e yada her neye sayarsanız ona sayacağınız çalım atarak, bu günde POSTU DELDİRMEMENİN YALANCI MEMNUNİYETİYLE SIRITARAK .... Aşina olduğumuz hal ve alışık olduğumuz o, sinamekilik ve sünepelikler de VARDİYA PAYDOS naralarımızın nakarat tekrarlarının kulaklarımızı esir almışlığında aç-bilaç ve cılkı çıkmış halde her yeni gün bezginliğimizin bir kat daha artmışlığında,dahası da çekilmez olmuşluğun da görev devrimizi yaparak ... Kestanemizin değil çizik adeta kasatura yarasıyla,adeta DAMGALANMIŞ'LIĞINDA .. BUNA DA ŞÜKÜR DİYEREK, al takke ver külah hallerinin avaralığında tüneyecek yer, tasalarımızın yine, yeniden ve üstelik bir daha hemde bir öncekinden daha fazla depreşmişliğinde ... ÇİL YAVRUSU HALLERİNDE, Gülüşlere özlem çoğaltarak, dağılıyoruz, bağrını efkarlara açmış bu garip kente ....! BAĞRINI EFKARLARA AÇMIŞ. BU GARİP KENTE .....! BU GARİP KENTE .....! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ Almanya 24 / 03 / 2020 Saat ; 05_55
HANGİSİ SAHİ, HANGİSİ ?
Hayat ve ölüm gibi bir yol ayrımının ortasında duran, çıplak ve çarpıcı gerçek gibi ...
İnsan ve yüzleşme..
Zaman, zaman, kaoslarda ve egoların boz bulanıklığında çıkılama sa da içinden ..
Odada ki duvarlar, yanı başımız da ki nesneler ve insan gözlerinde beliren yanılgı, yansımalar,hatta en çarpıcı ve göz alıcı görüntüler kadar gerçekliğiyle ...
Halisünasyon bataklığına dalmaksızın, üryan, iç acıtan hakikatliğinde yaşanmışlığıyla ..
Öfke nöbeti tsunamileri ve gam dağlarının altında kalmışlık-
lar da yaşanan ….
Sürrealist hallerin katılaştırdığı yüreğin ve ruhun keşmekeşliği
İle ……
Bedenin, bilinmez, gizemli işlevselliğinde peydahlanıveren hallerde ...
Ansızın açılır, ihtirasın sarsıntısıyla, bedenin isteri, tutku ve şehvet kapıları ....
Kopunca, ruhlarda kasırgalar ...
Kesilirken kör bıçaklarla, adeta inadına can damarlarım ...
Yinede ve her şeye karşın ....
Önlenemez bakir bir pervasızlıkla ……
Katlime ferman veren karanlık güçlere, efendilerine direnişime, var oluş kavgama tahammülsüzlükle ...
Göz göre, göre ve diri, diri katledilmişliğimde ..
Adeta, hayata ve tutkuya olan o, sarsılmaz inancım ve bağlılığımla ..
Son bir güçle, silkinip, Zümrüt-ü Ankalaşarak adeta doğar, var olur ….
Ölü can bedenimden, en kuzguni dirilikte, yeniden dal budak salar, zıpkın kesilir, bedenim ..
Dirilişin destanını yazıp .....
Var oluşun o, kutsal büyüsünü ve sırrını, ulu orta keşfedip, ifşa ederken ..
Tüm mukaddeslerimin ....
Sinemde, adeta yeniden ve son bir kereliğine ….
Devasa mı devasa kozmik güç nötronu olup, volkan, volkan patlayarak ...
Beni ve içimdeki o, mutluluğa aç sabiyi eriştirmecesine, arşın doruğuna ..
Kadim güçlerin kol-kanat-gerip, kalkan olup, bana ve o sabiye ….
Hayat ve erk bahşetmişliğinde ...!
Düşler, hayaller, evham ve korkularla, kabuslar mı ?
Yoksa duyulan acı ve çekilip, yaşanan azaplar mı?
Dahası ….
Bu alev topunun içindeki kıvranmadan doğan ve çoğalan yıkma, yakma,talan edip katliamda can alma güdüsü,hali ve yaşanmışlığı mı ?
Hangisi sahi, hangisi ?
O an, kaosta, mutlulukta galebe çalmışlıkla ….
Yükselir bedeninizi kaplayıp, hatta sığmamışlığında dışa taşarak …
Dehşetli bir devinimin habercisi olur …
Tamda muammalar yangınının ortasında kala kalır, tutuşursunuz ..
Her yanınızı saran alevlerin, sizi ….
Potadaki maden cevheri gibi eritip, akkorlaştırmışlığında ..
Sorum, içime işleyen o kör bıçak gibi net, kesin, keskin ve anlaşılır …
Dilerseniz hemen yada düşünüp-taşınıp,sorgulayarak deyin bana ?
Hangisi sahi, hangisi ?
Hangisi ?

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ 
Konya Ereğli 
24/03/2018



ÖLÜ BEDENLERİN GENZİNE KAZINAN ….
O, KOKARCA KOKUSU …….!


Hayat denen o ceberut la, cebelleşmekten pestilin çıkarken ….
An gelip, kaçtığında götürdüğün, hep sensindir ….!
Senin, senden nihai kurtuluşunu, sağlasa, sağlasa, ölüm sağlar ….!
Gırtlağına kadar boka batmış lığın da ….
Pakla sa, pakla sa seni, ölüm paklar ….
Zaman denen ırmak, durmaksızın akar …
Kan akar ….
Hayat, su ve hatta, ölüm akar ….
Akmayan ….
Beynine, yüreğine ve hasılı ruhuna takılıp kalan ….
Kin ile nefretin kamçıladığı, intikam duygusudur …!
İntikam ….,
Lafa gelince 
Soğuk yenen, yemektir diye geçiştirilse de ….
İntikam ….
Nefret denen lağımda beslenen, kokarca gibidir …..!
Gittiği her yere …..
O, hiç değişmeyen bildik kokusunu saçar ….
İntikam uğruna sönen hayatlarda ve ölü bedenlerin genzinde kazınmış  ….
Burun direğini kıran hep, o kokarca kokusu vardır …!
Ölüm bile silemez,
O,  kokarca, kokusunu ….!
O,  kokarca, kokusunu ….!



Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ



Almanya



23 / 03 / 2020



Saat ; 23_49

23 Mart 2020 Pazartesi


GÖNÜL GÖZLERİNİN .....


Bir demir çivi, düşünce bereketli çilekeş toprağın gizemli
Bağrına ...
İşledikçe çivinin özüne, pas ....
Çürüyüp toprak oldukça o demir çivi ...
Geçtikçe çiviliğinden ....
Rengi mora çalan albenili çiçek açar, o paslı çivi ..
Çivi öldükçe toprağın bağrın da ...
Çiçek daha bir haşmetle selamlar evreni ..
Kim der ki, bir paslı çividen, harikalar doğar, renk cümbüşü çiçek güzelliğinde ....
Salkım-saçak  renk cümbüşü güzelliği çıkar ortaya ..
Gözlerin, gönüller in ...
Dahası, gönül gözlerinin pasını silmecesine  ...!
Gönül gözlerinin pasını silmecesine  ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ
Almanya
23.03.2020
Saat ; 16_00


YIL, İKİ BİN YİRMİ …..

‘’ -PARASAL TANRILARIN ÖLÜM TARİHİ VE İNSANLIĞIN YENİ MİLADIDIR ….! ‘’




Burun üstü çakıldı, tapıp, tapındıkları, uğruna ellerini kana, dillerini yalana buladıkları PARA ve GÜÇ, MUKTEDİRLİK denen, sınırsız güç ve kudret vehmedilen KİRLİ ve KANLI KİBİRLİ KATİL PARA ve MUKTEDİRLİK,GÜÇ, İKTİDAR DENEN TANRILARI ….
Hallerin böyleliğin de sudan çıkmış balığa döndüler, PARA DENEN TANRININ ÜÇ KAĞITÇI PEYGAMBERLİĞİNE kayıtsız, şartsız biat ve secde eden safdilli hödük, kurbanlık koyundan farksız, PARAYA TAPAN nice cahil kulları ….
Dibe vurdu inançları, kalmadı ne imanları, nede inançları ..
Kirişi kıran tekeler gibi terk ettiler bu ahmak kulları ….
Gerek peyderpey, gerekse toptan yitince umutları, güvenleri ve kırıntıdan ibaret inanç ve imanları …
Ayyuka çıktı naraları, semada ve kainatın her köşesinde yankılandı çığlıkları ….
GÖRÜNCE TAPINDIKLARI PARA VE KİBİR DENEN, TANRILARI- NIN GÜÇSÜZLÜĞÜNÜ VE ACZİ Nİ …
Sel önündeki kumlar misali YERLE YEKSAN OLDU, DİNLERİ, İMANLARI VE ONLARI YÜZ ÜSTÜ KOYAN, TANRILARI …!
Yine insan denen alim zalimlerin üretip, saçtığı  CORONA  DEDİKLERİ BİR VİRÜS yetti de, arttı, buna ….!
Her zaman dediğimiz ve demekten dilimizde tüyler biten  uyarılarımızdan  bir çoğunda defalarca uyardığımız gibi …
ÜSTELİK, BUDA İNSANIN, İNSANA , İNSANLIĞA VE ÇAKMA İNSANLIKLA ….
YİNE ÇAKMALIKTAN İBARET, SÖZDE YARADANA ATMAYA KALKTIKLARI, KAÇINCI KEZ YİNELEDİKLERİ İHANET VE KAZIKLARIYDI …
Söylemekten, dillerimizde tüyler bitti ….
‘’ - BU VİRÜS İŞİ İNSAN GEÇİNEN BİR AVUÇ GÖZÜ DÖNMÜŞ EBLEHİN, PARA BABALARININ HİMAYE VE KONTROLLERİNDE LABORATUVARLARDA İCAT ETTİĞİ ….
NESİLLERİNİ VE HEMCİNSLERİNİ KATLEDEREK, YOK ETME …
KALANLARA HEGEMONYALARINI GÜÇLENDİRME ARAYIŞ, ÇABA VE ÇALIŞMALARININ ESERİ VE ÜRÜNÜYDÜ ..
Toplumsal tarihler de , daha dün denecek kadar yakınlarda iki bin on bir yılında …
Okyanusun karşı kıyısında DÜNYA JANDARMASI VE BAŞ BELASI Amerikanın İKİZ KULELERİ, yine kendi besleyip, büyütüp, işlerine gelince kullanıp, hükmü bitince, kullanıp gözü kapalı attıkları 
Kendi BESLEME TETİKÇİLERİNCE YERLE BİR EDİLİNCE, FATURASI, IRAK'A VE SADDAM'A KESİLEN DÜZMECE PROVOKATİV SALDIRILARLA İYİDEN İYİYE SARSILMIŞTI GÜVENLERİ, DİNLERİ, İMAN VE İNANÇLARI …..
Oysa perdenin ardında, ipleri elde tutanlarca uydurulan SALOZUN MAVALI VE OYNATILAN KUKLA OYUNUNDAN İBARETTİ BU 
Bitmedi, az geldi yetmedi bu kirli tezgah ve kanlı senaryoyla bezeli oyun ….
Sardılar Venezuela’ya, Orta doğuya ve böl-yönet emellerinin hayata geçirdikleri ….
Dünyanın nice coğrafyalarında koydular oyunu sahneye, kıydılar mazlum ve masumlara acımasızca ve hunharca …!
Kurbanları oldu dünkü işbirlikçi uşakları, kestiler faturayı onlara ..
Getirdiler sonlarını Kaddafi’nin, Saddam’ın ve daha nicelerinin 
Ardı sıra boş durmamış'lıklarıyla  Hutular la-Tutuları, Kürtlerle-Türkleri ve başka, başka uluslar yada milliyetlerle, onlara var ettikleri rakiplerinin …
At izinin, it izine karışmışlığın da hep çiçeklerle masum-mazlumların ezilip, hak etmedikleri ağır mı ağır diyetler ödemişliğinde …..
Koydular art arda sahneye AIDS VE NİCE UYDURMA LABORATUVAR DA ÜRETİLEN HASTALIĞI, SALDILAR DÜNYAYA  ….
Birbiri ardı sıra, KUŞ GRİBİYLE, DOMUZ GRİBİ DENEN İLLET  izledi, birbirini …..
Hemen hepsi, gözünü kar hırsı ve kan bürümüş bir avuç haris, narsist MEGALOMANYAĞIN İNSANLIĞIN KÖKÜNE
KİBRİT SUYU DÖKME ADINA YAPTIĞI İLLEGAL VE İNSANLIK DIŞI ÇILGINCA ÇABAYDI …..
Tamda yeri gelmişken üstelik CUK DİYE OTURACAK olan tarihi soruyu soralım şimdi, size …
Pür dikkat okuyup, düşünüp, araştırıp, sorgulayın, dilerseniz sizde …..
İşte şu ana dek Amerikalı para babaların ve onun iş birlikçileri,  piyonları, Türkiye’deki uşaklarının
Yanıtlayamadıkları,
Daha doğrusu ve alenen söylemek, yazmak gerekirse bilinçli olarak ısrar ve inatla yanıtlamaktan kaçındıkları ve sonucu sadece ama sadece MALUMUN İLANI olacak soru ….
‘’ – On bir Eylül  İKİZ KULELERİNİ VURARAK, YIKIP, YERLE YEKSAN EDEN UÇAKLARIN PİLOTLARINI, MUDANYA/ BURSA ‘DA KİM EĞİTİP, KİM YETİŞTİRDİ ????
Bu gün, Türkiye hala ama hala CASUSLAR CENNETİYSE VEBALİ KİMİN, SORUMLUSU, SUÇLUSU KİM ????
KİM ON SEKİZ YILDIR İKTİDARLARINDA LAL KESİLİP SUSARAK ÜÇ MAYMUNU OYNAMAYI SÜRDÜRÜYOR, KİM  ????
KİM, NİYE SALDIRTTI KENDİ COĞRAFYASINA, ÜLKESİNE ??? Sorun, düşünün bunu , DÜŞÜNÜP, SORGULAYIN ?????
Aynı egemen AMERİKA değil mi DOMİNİK’ te Üç binden fazla yurttaşını ….
Sırf o ülkeyi işgal ve talan edebilme adına düzmece senaryonun kurbanları değil mi idi KENDİ VATANDAŞLARI ?
IRAK SALDIRISININ SAHTE GEREKÇESİ SADDAM'IN, IRAK’IN KİMYASAL SİLAHLARI MAVALI NE OLDU ?
SÜNNİ İŞGAL VE ZULMÜN BAŞ TETİKÇİSİ, SORUMLUSU TÜRKİYE Diyanet işleri başkanı denen dönek, riyakar hangi yüzle istiyor da, halktan dua buyruğu çıkararak avaz, avaz bağırıyor, sanal alemde  TROLLERİN DEN, CORONA VİRÜSÜ aleyhine dua için …
Nasıl, hangi yüzle destek istiyor satılmış medyayla, boyalı satılmış basından ve sanal alemde yüzen trollerlerin den ENSAR VAKFI REZALET VE FİYASKOSUNDAKİ KEPAZE TAVIRLARINDAN SONRA ?????
Siz değilmiydiniz daha dün, ENSAR YURTLARINDA VE KUR’AN KURSLARINDA körpecik çocukların ırzına geçilirken,
süt dökmüş kedilik de susan ..
CORONA denen virüsü Çin-Fransız ortaklığı üretti binlerce masum kobay  kedinin, köpeğin, farenin üzerinde denendi ..
İşler tıkırında gidince, işlerine gelince sığınarak Hz. İSA’ ya
yaydılar virüsü, insan denen kendi hemcinslerinin üstüne ..
Bir tek hesaplayamadıkları şuydu ..
İsa’nın YAHUDİ ve ROMA’LI katilleriyle, Din baronluğun da ve pazarlamasında  TÜRK_İSLAM DENEN UCUBE UYDURARAK Hz. Muhammed’in kuyusunu kazanlar ….
İnanç çınarlarını fütursuz ve pervasızca doğrayıp, keserken, PARA DENEN TANRININ ACZİNİ VE SİLAHIN GERİ TEPECEĞİNİ HESAPLAYAMADILAR ….
Evdeki hesabın çarşıya uymamış lığın da, yanlış hesabın Bağdata varmadan geri dönmüşlüğün de  ….
GÜN O GÜN VE ORTAM BU ORTAM DEYİP İKİ TEMMUZDA SİVAS MADIMAK OTELDE YARADANA SIĞINIP, ALLAH ADINA İNSAN YAKAN, HARAMİLİKLER DE, TÜYÜ BİTMEDİK YETİM HAKKINI YAĞMALAYAN VE İŞLERİNE GELİNCE YARATTIKLARI, GÜVENDİKLERİ O TANRIYA ….
İŞLERİNE GELMEYİNCE İHANET EDİP, KAZIK ATANDA İNSAN DEĞİL Mİ, İNSAN ?
SÖZÜM ONA İNSAN, SURETİ İNSAN,FITRATI HİLKAT GARİBESİ UCUBE….
BİR CORONA VİRÜSÜYLE, SARSILDI İNANÇLAR ….
BURUN ÜSTÜ ÇAKILDI, YIKIL DI …
PARA BABALARININ TAPTIĞI, PARA, GÜÇ VE İKTİDAR DENEN KİRLİ KANLI KATİL TANRILAR ..
‘’ - Okuyun, araştırıp, sorgulayın, düşünün .’’, Dedikçe, bizlere ….
‘’ - KOMÜNİSTLER MOSKOVAYA …,
…- YA SEV, YA TERK ET ‘’ Diye naralar atarak saldıran hain ve riyakar çakal sürüleri ….
BİZLERE .. ‘’ – TU KAKA  diyerek yalan naraların da, saldırıp …. ÜZERİMİZE İFTİRA LAĞIMLARIYLA, YALAN  VE KARALAMA MUSLUKLARINI AÇTILAR ..
HEY HAT ….
Hayatın kudretine bakın ve gelin, görün ki …..
ALKOL HARAM DİYENLER, camide içki içip, fuhuş yaptılar, tepindiler, diyenler ….
CAMİYİ, KİLİSEYİ ALKOLE BOĞMAKTAN ÇEKİNMEDİLER …!
DÜN, ON BİR EYLÜL YARI TANRILARI ÇAKILMIŞTI, İKİZ KULELERLE, YERE ……
BU GÜN, FELAKETİN BÜYÜKLÜĞÜN DE …
İNSAN ELİYLE SALINAN VİRÜSÜN AZGINLAŞARAK, CANLAR ALMIŞLIĞIN DA ….
KORKU VE PANİK İÇİNDE, PARA, GÜÇ, KUDRET DENEN KAPİTALİSTLERİN VAR ETTİĞİ, PARASAL TANRILAR ……
YERLE YEKSAN OLMACASINA YIKILIP, TUZ-BUZ OLARAK ACZLERİNİ İLAN ETTİLER …..!
DÜN adı, sanı başkaydı ….
BU GÜN CORONA …
Yarın adı, şekli, kudreti, etkisi ve zararı-ziyanı, telef ettikleri bir başka olur, felaketin ….
Kaybedenler, PARAYA,GÜCE VE ERKE TAPARAK ….
PARAYI TANRILAŞTIRIP,
İNSANLARI, İNSANLIĞI TIPKI BİZİM UZUN REİS GİBİ …
AKLI EVELLİKLE MAAZALLAH, SIFIRLAMAYA KALKARLAR ..
BİZİM UZUNUN PARAYI VE HARAMİLİĞİ SIFIRLAMAYA NASIL YETMEMİŞ İSE VE YETMEYECEKSE AKLI, GÜCÜ, PARASI VE PARADAN İBARET TANRISININ GÜCÜ ….
Böylesine Acz içinde …
Parayı Tanrılaştırıp, güce tapanların var edip, yarattıkları çakma tanrılarda, eninde-sonunda kaçınılmaz olarak, çakılıp düşecek, burun üstü, sürüm, sürüm sürünecek timsah gözyaşlarıyla dört ayak, diz üstü
Var edenin de, katledenin de, sözüm ona insan olmuşluğun da ..
Bakın nasılda ölüyor tanrıları, art, arda ….
Burun üstü kapaklanıp, çakılmalarda ….
Dün on bir Eylül de, sonrasında Aıds de, kolerada, domuz gribinde, bugün CORONA’ da …..
Bugün CORONA’ da  ..
Hasılı …..
Çarp, böl, topla, çıkart ne yaparsan yap, çaktılar sahte imalat PARA TANRILARLA, ONA GÜVENEN AHMAKLAR bu tarihi sınavda ..
Yerle yeksan olan İNANÇSIZLIĞIN KOR YANGINLARINDA …!
An gelir, hiç istenmese de, yanar yaşta, masum da, kurunun, suçlunun ve hak eden canilerin yanında …..
Aynı akıbete uğramak istemeyen bu masumlar, tez elden almalılar akıllarını başlarına  ….!
Parasal ve erksel tanrıların burun üstü çakılıp…
Yerle yeksanlıklarda, sınıfta kalmışlığında ….
SEN, SEN OL AL AKLINI BAŞINA VE ADINI UNUTSAN DA ŞU GERÇEĞİ UNUTMA …
ALTI ÜSTÜ, PUTTAN FARKSIZ PARASAL İKİ YADA ÇOK TANRIYA..
HELE, HELE DE TANRILARIN EN KİRLİSİ VE KANLISI …
PARA DENEN TANRIYA TAPANLARIN YANIN DA …
MARMARA ÇIRASI MİSALİ YANACAK, AKLINI BAŞINA ALIP GEREĞİ GİBİ DAVRANMAYAN ….
DAHASI ….
YÜREĞİNİN VE SEVGİNİN SESİNİ, SÖYLEDİKLERİNİ DİNLEMEYEN MASUMLAR DA ……
YIL, İKİ BİN YİRMİ, PARASAL TANRILARIN ÖLÜM TARİHİ VE İNSANLIĞIN YENİ MİLADIDIR ….!
YENİ MİLADI ….!  



Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ



Almanya



23 / 03 / 2020 



Saat ; 03_03

  ONDANDIR.. Bir sendin.. Bir de ben .. Hayat mektebinde , sınıfları geçemeyen.. Ondandır, adımızın ,''Baki '' ile ,'...