16 Şubat 2020 Pazar

OLABİLDİĞİNCE, UZAKTAN GİTSİN ....!
Sessiz, açıktan hatta olabildiğince uzaktan gitsin ....!
Yanaşmasın, '' - İskele rampa, yapmasın. '', Durduk yerde
Hayatın gam, dert ve yük gemileri ...
Ömrüm, bedenim ve ruhum ağzına dek tıklım, tıklım dolu ...
Henüz ambarım da boşaltılmayı bekleyenlerden kurtulamamış iken ...
Yenilerinin yüklenmesiyle baş edemem, henüz ferahlıkla '' - Ohh '' diyememiş iken üstelik ...
Gam ve dert yükünden kurtulup, gün mü gördüm, mutluluk mu tattım şunun şurasında ...
Çoğu bana dünden miras onca eza-cefa arasında feleğim dönenip durarak olur-olmazı taşımacasına ...
Dur durak bilmeksizin çile çekip acılara göğüs germekten helak olmuşken, üstelik ...
Ufkumun bir gün olsun ağarmamış lığında, üstelik pusulamın şaşıp, yönümü bulamamışlığım da dolanıp dururken boz-bulanık sularda..
Zamanın, hayatın, feleğin sırtıma her gün yeni yükler, bağrıma yeni acılar yüklemişliğinde ...
Değil evin-barkın yolunu, mutluluğun adresini ...
Bir solukluk dinlenmecesine sessiz, tenha ve sakin bir liman bulamamışlığımda ..
Dahası, ömrümün her yeni gününde yeni ve çeşit, çeşit gamı, sıkıntıyı, ezayı, cefayı çekip ..
Mutsuzluğu bana reva gören hayat denen devasa canavarın pençeleri altında lime, lime olup ..
İnim, inim inlemekten sesimin-soluğumun hele ki de dayanma gücümle, umudumun iyiden iyiye tükenmeye yüz tutmuşluğum da ...
Bırakın kaynağı, nedeni belli yüklerin ağırlığında pestilimin çıkmışlığını ..
Üstüne ,üstlük korsan gemileri gibi zamansız, apansız yüklerin bedelini ödeyip acı ve ağırlığını sineye çekmişliğim ile ..
Feleğim şaşıp, şakülüm kaymış iken ...
Hazır değilken yeni gamlara ve yaralara, yaralarıma kezzap basmaktan da beter olmacasına yeni yükler yüklemeyin şu gariban, virane ömür ve beden gemime..
Hıltım çıktı şunun şurasında, gün yüzü görmedim dersem abartmış hele ki de yalan söylemiş sayılmam ..
Ondandır dil atıp, damak tutmacasına yalvarışım ...
Bari bugün yeni yükler ve dertler yüklemeyin şu hurda ya ...
Ondandır, adeta günlerini aç- bilaç ve üstelik susuz-soluksuz dilenciler gibi yalvarıp, yakarıp, medet dilenmem ....
Ömrüm, bedenim ve ruhum ağzına dek tıklım, tıklım dolu ...
Bari bu günlük, bir kerecik , yangınıma benzin döküp alevlendirmesin ....
İSYANİ'liğimi depreştirip, sövdürüp-saydırıp, bağırtmasın, şu garibanı ....!
Yanaşmasın, '' - İskele rampa, yapmasın. '', Durduk yerde
Hayatın gam gemileri ...
Sessiz, açıktan hatta olabildiğince uzaktan gitsin ....!
Sessiz, açıktan hatta olabildiğince uzaktan gitsin ....!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ


BENDESİN İLELEBET, ŞİMDİLERDE DAİMA ....!

Sen düşünce aklıma, ebedi ırak'lığına inat, seni hissederim içimde, soluğum da ...
İçine işleyen güneş sıcaklığıyla çözülmüş buzlar gibi, canlanır yaşama sevincim ve çiçeğe durur yüreğim, aşkın ikliminde..
İçimde biriken tutku ve isteri duyguları şelale olur, coşkuyla çağıldar ....
İzin, ismin ve düşünül'men yeter de artar, ömrüme, ömür katmaya..
İçimde çoğalır'sın kağıda sinen boyalar gibi, rengarenk yayılışlarla ..
Hep derdin hani'ya...
'' - Gün o gün olunca, renk, renk izimle çoğalacağım seninle ..! ''
Diye ..
Zaman, bu zaman olmalı ki ..
Desen, desen, renk, renk elvan, elvan güzelliklerle nakşolur'sun ömrümün ve ruhumun atlasına, toprağına ..
Yerim, göğüm, duvarlarım, yüreğim tepeden, tırnağa sana keser ..
Su gider, izi kalır, sel gider, kumu kalır, derler ya ..
İşte öyleliklerde nakşolmuşluğunla, dünyama ve ruhuma nere baksam, sen çoğalır'sın, sen..
Sen ki, gönül ve beden toprağıma düşen, cemre ….
Ruhumda, uyanış ….
Gönül ve ömür duvarıma işleyen nem, dudaklarımda name, name çoğalan şarkı olur, çıkarsın …..!
Seni emer parşömen kağıdı gibi yüreğim ve ruhum ..
Ah bir olanak olsa da gelip-görüp bakabilsen ….
Göz bebeklerime bakınca sen, seni görürsün ışıltı, ışıltı ..
İçimin aydınlığının ve aşkın nurani güzelliğinde göz bebeklerimden mutluluk, mutluluk yansıyıp, dışa vurmuşluğunda ..
Aşk, varılan son dem ve erişilen vecd doruğuysa ....
Ölüm denen gerçeğin hayatın akışını kökten değiştirip, yeniden ve kendince değişmezlikler de belirlemişliğiyle ....
Acımı içime gömüp, aşkını ömrümün emsalsiz armağanı …
Zümrüdü Anka kuşu kılıp, ömrüme ve ruhuma nakş- etmişliğimle ...
Bedensel olamasa da şimdilerde ve her dem, sen olacaksın ilelebet o, doruklarda.
Diline düşmüşlüğüyle tespih gibi tekrarlarda döner, döner hep derdin ya ...
'' - Gün o gün olunca, renk, renk izimle çoğalacağım seninle ..! ''
Diye ..
Zaman, bu zaman olmalı ki ..
Desen, desen, renk, renk elvan, elvan güzelliklerle nakşolursun, ömrümün ve ruhumun atlasına .....
Hep derdin ya ....!
Hiç mi hiç değişmemecesine zamanlar hep o, zaman olmalı ki ...
Renk, renk desenin le, izinle kaplamacasına, dünyamda ve bendesin ilelebet, şimdilerde daima..
Bendesin ilelebet, şimdilerde daima ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Immenstaad / Friedrichshafen /Almanya

28 / 12 / 2018

Saat ; 13_13

DAR ZAMANLARA .....

Dar zamanlara sığdı nice hayatlar, yaşanmışlıklar, ömürlerle, ölümler ...
Kimisi uzun soluklu bir bezdirici yarıştı, kimisinde kaşla- göz yada soluk alıp- vermelere sığacak kadar tezden tükendi .....
Kimisi, doğmuşluğuyla güdük şubatın yirmi dokuzuna, dört yılda bir doğum günü kutladı ..
Şimdi düşünüp onları, sormalı ..
Onlar mı karlı, zaman mı atladı, yıllarla, hayat onlara kıyak mı yaptı ?
Dar zamanlara sığdı, nice yaşanmışlıklar ..
Kimileri yalancı bahara kandı, erken çiçek açıp, hüsranlarda talanları, tarumarı yaşadı ..
Kimisinin umudu, ömrü, gecenin ayazında donakaldı ..
Kapalısı da aynı, gözleri açık giden de aynı ..
Çünkü her ikisi de sonunda, ölümü tattı ..
Kala, kala elde-avuçta kimisi şeker pembesine, kimisi katran karasına bellenen yaşanmışlıklarla, anılar ..
Bazı biçarelere vefasızlıklar da unutulup gitmeler kaldı ..
Bazı biçarelere, vefasızlıklar da unutulup, gitmeler kaldı ...
Hasılı ömür denen kilimlerin ilmek, ilmek dokunup...
Elemlerde sökün edilip, talana kalmışlığında ...
Yüreklerde tarifsiz buruk bir acı ve toprak olmuş bedenlerden arda kalan ...
Dar zamanlara sığan .....,
Yaşanmışlıklarla- unutulmuşlukların, yürek ürperten, hazin sonları kaldı ...
Yürek ürperten, hazin sonları kaldı ...

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/İSYANİ

İmmenstaad / Friedrichshafen/ Almanya

30/12/2018

Saat ; 05_25

15 Şubat 2020 Cumartesi

‘’ - PENCERE ÇOK, IŞIK YOK …! ‘’
PENCEREYİ YAPAN DA, IŞIĞI ÇALAN DA İNSAN SA ….!

İşin içine girince çıkar kavgası, benlik çatışması .
Kimi işini bilip becerip dağdan aşırırken gemisini …
Kimisi düz ovada, yolda, çarşaf gibi deniz ortasında kaybeder yolunu, rotasını, pusulasını ..
Aşırırken birileri malı, avucunu yalar hakkı olsa da mazlum ve garibanlığıyla, daima üvey evlattan da beter muamele gören mazlum …
Yollar bükülmekle kalmaz, değişir bile, işin içine çıkar ilişkisi girince ..
Beller bükülür, eller oğuşturulur, avuçlar ,olmadı ayaklar öpülür..
Kula kullukta, yol bulan madrabazlar..
Görünce kendinden güçlüsünü, ilah yapar koyar tepesine taç diye kendinden de, haramiyi, madrabazı, üç kağıtçı şaklabanı ..
Dinsizin hakkından, imansız gelir, denirse de, pek itibar edip, kanmayın o, söze.
Tepeye haramilerle, haydutlar çöreklenmişse ..
Dinsiz le-imansız verirler el –ele, çökerler garip-guraba, mazlumun ümüğüne..
Dünde öyleydi, bu günde böyle ..
Ne yazık ki hep çıkar, altta kalanın canı ..
Binalar dikilir, zinalar çoğalır, haramlarla, haramzadeler kol gezerse meydanlarda ..
İlmin, irfanın, erdemin, ahlakın, onurun, ışığı sönerse..
Binalar yapılırken olmazına niyetle ….
Konursa pencereler, körlenerek daha baştan..
‘’ - Pencere çok, ışık yok olur..! ‘’ ,Ülkede ….!
Karanlığa tutsak edilmişse bir ülke ..
O ülkede insanlık, bir arpa boyu yol almaz, bu böyle biline..
İsyani kelamını boşa etmez..
Ne yalana, nede safsataya, asla mı asla meyletmez ..
Hele ki harama, kıç yalamaya hiç mi hiç tenezzül etmez ..
Doğru bildiğini kuldan esirgemez ..
Ondandır der ki, özünden fikrini …
Değil mahkeme de, dar ağacında bile, sözünden dönmez.
Biline ki, sarmışsa ayrık otu gibi insanı, insanlığı ve ülkeyi baştan başa ..
Pencere çok, ışık yok olur, zinada, haramda, yolsuzlukta çoğalırsa bina …
Çaresi de, çözümü de, mağduru da, kurbanı da insansa, üstelik ….
Gel de çık, çıkabilirsen işin içinden ..
Sor ,sorgula ‘’ –Şeytan bunun neresinde ‘’ denen tekerlemelerin eşliğinde …
Pencereyi yapan da, ışığı çalan da, insansa …
PENCEREYİ YAPAN DA, IŞIĞI ÇALAN DA, İNSAN SA ….!
Asiye’ler ve vatanla, insanlık nasıl kurtulur bu durumda ?
Salozların mavalının birbirini kovalamış lığın da ..
Tozu-dumana katıp, malı alan Üsküdar’ı aşmışsa çoktan ..
Nasıl kurtulur, ASİYE ile VATAN ?
‘’ - PENCERE ÇOK, IŞIK YOK …! ‘’
PENCEREYİ YAPAN DA, IŞIĞI ÇALAN DA İNSAN SA ….!
Düşün bir yol ..
Müstahak mı, Asiye ile, vatan buna ?
Müstahak mı, Asiye ile, vatan buna ?
‘’ - PENCERE ÇOK, IŞIK YOK …! ‘’
PENCEREYİ YAPAN DA, IŞIĞI ÇALAN DA İNSANSA ….!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Immenstaad / Friedrichshafen /Almanya

02 / 01 / 2019

Saat ; 01_46

BAŞINA SARIK OLMAYA KALKAN, AHMAKÇA ...

Ne yaparsan yap, durulmuyor sa sular vakit heba, ömür hasredip ....
Bulandırmaya ayrıca emek, gayret ve zaman harcama...
Yoğurt aklını, ayran edip zevzekliklerde yorma sen, seni ...
Zira ötesi, hatta tevazuluğun, zevzeklik addedilir o, ayağa çarık olamayacaklığında, başına sarık olmaya kalkan, ahmakça ...
Çaba bir yere kadar, ilim-bilim, aydınlatma mücadelesi ve eğitim belli kıvamda etkili ve tesirlidir.
Gel gör ki, yoksa özünde cevher, neye yarar üflemeler, nefesler, yeller...
Ateşi vermemişse mabut, yapsan, yapsan daha ne yapabilirsin sen, Mahmut ?
Kaldı ki, şah değil, padişah değil, altı-üstü bencileyin, tevazu donuna belenen, bir gönül erisin ...
Almamışsa kişi, zırnık kadar feyz ile ilham, üstelikte, akıllı geçinen ahmak ve inatçı keçiliklerden olduğunu da idrakte değil..
Hatta, hatta inkarda ise, işgüzarlıklar da ..
İs- pas, kir kaplayıp karartmış sa gönül ve ruh evinin, kafes camını ..
Değil yıkamalar, kazımacasına zımparalamalar bile, boşunadır, boşuna ...
Olsa, olsa böylesi garabete yol vermeli, burnunun dikine gitmedeki kavi ısrarında, inadın da ..
Eskilerin deyişiyle ..
Bırakmalısın sarhoşu bir başına, yıkılıncaya dek gitmeli o, yoluna ..
Derler ya ahalinin ekabirleri ..
Burnunun sığmadığı yere , cümle gövdesini sokmaya çalışmak, safdillik değilse...
Bönlükle,bağnazlıktır olsa, olsa, eninde-sonunda ...
Ne yaparsan yap ..
Hatta ol derviş,eren ,simyacı yada Galileo ve de, karşındaki yobaz tayfaya ..
'' _Dünya dönüyor yinede ve inadına, üstelikte size rağmen. ''
Bak gör neler, neler gelir o, garip başına ..
Gidersin Engizisyonun ateşine yada çarmıhına ..
O cümleden olmak üzere, dediğini anlamamakta ısrar ediyorsa üstelikte, tevazudan nasibini almamışlığın softalığın da ..
Posteki de ki kılı saydırır, durur, sana ..
Eninde sonunda, sen geçersin senden, çıkarsın zıvanadan, kayar şakülünle-pusulan ..
Bak gör, herifçi oğluna o an ..
Kızıl itin kıçındaki sinekleri seyreyleyip, saymalar la meşguldür de, hatta üstelik, ahmaklıkta sınır tanımamışlıklarda yılışıyordur, sağa ,sola
Aklınca iplemiyor dur ,seni
Böyleleri ne pilavımda taşım, ne de, aşım da kusur var derler..
Kabahati hep birilerine havale eder, aklı evelliklerde...
Kerameti, kendilerinden bilerek, atlarlar pire gibi, kısa günün karı olarak ,bedavadan gelecek nimetle, ödüle ...
Onlar ki ,ömür törpüsüdür,ömür törpüsü..
Böyleliğin de .....
Ne yaparsan yap, durulmuyor sa sular vakit heba, ömür hasredip ....
Bulandırmaya ayrıca emek, gayret ve zaman harcama...
Yoğurt aklını, ayran edip zevzeklikler de yorma sen, seni ...
Zira ötesi, hatta tevazuluğun, zevzeklik addedilir o, ayağa çarık olamayacaklığında, başına sarık olmaya kalkan, ahmakça ...!
Başına sarık olmaya kalkan, ahmakça ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/ İSYANİ
Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya
15/01/2019
Saat ; 00_40
ÖLÜ ZAMBAKLAR VADİSİ ….,

Doğumdan başlar, ölümle bile bitmez insanoğlunun hayatına dair söylenenler, beklenenler, beklentiler, yaşanılanlar sarmalı ..
Hatta, mutluluklar, mutsuzluklar, hüsranlar, yitiklikler ve savruluşlar demeti ..
Böylesi garabetler zincirinde, gerçeğin, yanılgıların ve drama varan yaşantılar karanlığının …
Özcesi, hayatın alaca karanlıklar penceresinden bakıldığında görünenler ele alınıp, değerlendirilerek sözcüklere döküldüğünde ..
Hayatın hesabı-kitabıyla, insanın hesabı-kitabının uyumsuzlukları gözden geçirilip ..
Sonuçların birer gazel yığınına dönmüşlüğünde, dillendirileceklere bir ad konulacaksa..
Bir betimlemeyle özetlenecekse, çoğu insanoğlunun ömrü …
Özünde ve tükenip, yitmişliğinde, bakılırsa..
Ona dense, dense …
Ölü zambaklar vadisidir, hayatın bağrında, insanoğlunun ömrü ..
Pek tabii ki bir ömrü, tümüyle kara kilimler yığını olarak betimlemek yanlış yada olanaksız …..
Hatta, hem hayata, hem de o, hayatı öyle-yada böyle yaşayıp, tüketene haksızlıktır …
Haksızlık olmaya, haksızlıktır ama hemen bununla birlikte, görünen köyün kılavuz istememişliğinde …
Üstelik te, her şeyin aşikarlıkla göz önünde olmuşuğunda ..
Elde-avuçta kala, kala bir hiçler ve yitiklikler, hüsranlar manzumesiyse ..
Bununda başka bir isimle yada betimlemeyle adlandırılamamışlığında ..
Bir ömrün genel gidişatının sonuçta akı az, karası çok ve içler acısı görünürlüğünde ..,
Bunu ne denli allayıp-pullamaya ve yahut ta ….
Şirin yada parlak ambalajlı ve albenili gösterilmeye çalışılmasının da olanaksız olmuşluğunda ..
Minarenin kılıfa sığmamışlığı gibi, gerçeğin ortaya çıkıveren huyuyla yüz yüzeliklerde ..
Bu hal olsa, olsa en iyimser dillendirilişte bile ..
Ömrü, ölü zambaklar vadisi olarak dillendirmekten başkada bir seçenek ve tanımlamak mümkün olmaz, olamaz haldir.
Daha baştan oyunu kaybedenliğe tutsaklıklar, atılan yanlış adımlarını yeni ve hatta daha da beterin beteri yanlışlıkların izleme silsilesi …
Tercih ve seçimlerin hayatı düze çıkartmayıp, tam aksine belanın-gadanın ve bahtsızlığın göbeğine götürüp, karalara gömmesi ..
Yetmedi uçurumun kıyısında yada yuvarlanmışlıklarda param parçalıklarda helak oluşu orta yerde dururken ..
Bunu alayı-vala göstermek olanaksız, buna yeltenmekse, düpedüz ahmaklık, densizlik ve hatta şarlatanlıktır.
Ne aşkta dikiş tutturmuş, ne işte-güçte başarılı olmuş nede hayat denen döngü ve devran da ….
Bir gün olsa bile mutluluk, sevinç yada gün yüzü görme nasip olmamışsa, birine ..
Buna bahtsızlık yada kadersizlik yada hangi adla tanımlanmaya kalkılırsa, kalkılsın …
Elde-avuçta kala kala hep hüsran ve hicran hatta ahu- vahlar kalmışsa..
Kişinin, hayat denen devasa canavarla cebelleşmesinde, kapılar, değil lehine aralanmak …
O seçenek şöyle dursun, tam aksine hep ve daima yüzüne kapanıyorsa ….
Hayat o, kişi için buhran ve hengameler dahası da, külfet ve angaryalar yığını olmaktan öte geçmiyorsa…
Garibanın bahtsız cambazlar gibi, üstünde oyunu sürdürdüğü tüm teller kopuyor ve hep hayat akışı bıçak sırtında sürüyorsa…
Yada Rus Ruleti oyununda kaybedenliğe tutsak hallerde hüküm sürerek tükeniyor….
Ne yaparsa yapsın, bodoslama duvarlara toslayarak ömrü ve umutları yerle yeksanlıklarda, tuz-buz oluyorsa…
O, biçare yitik ömür kahramanlığından öte gitmemişse ….
O görünen ya da görünmeyen engelleri aşamıyorsa…
İç karatmak yada GAMLI BAYKUŞLUK yapmak olmasa da asla ama asla, meramım …
Böylesi ömre ve yaşadıklarına …
Olsa, olsa ona denebilecek tek söz, ‘’ –Olmadı, olmadı gitti, oyun başlandığı gibi yenilgiyle bitti..! ‘’demektir ..
Yazsan, çizsen, kurgulasan, bundan beteri olamazdı, deme nakaratının, tekrardan öteye geçmeyen, lafı güzaf hallerdir..
İşte tüm olan bitenler içler acısı bir dram filmi izlerken ki, iç karartıcı hallerde akıp, geçiyorsa, gözler önünden …
Dense, dense buna yenilgilere abonelik, pejmürdeliğe şerbetlilik, denir …
Buna da ….
‘’- Ki, insanın özü bay vermese, demelere dili varmasa da..’’ O, malum ve bildik sözcükler dökülür, kaçınılmazlığında, insan dudakların dan …
İç karatmak yada GAMLI BAYKUŞLUK yapmak olmasa da asla ama asla, meramım …
İşte o hali ayan- beyan dillendiren deyişle, böylesi ömür denen garabetler manzumesine…
‘’ –ÖLÜ ZAMBAKLAR VADİSİ ‘’ denir, eşyanın tabiatına uygunlukla betimlenmişliğinde ….
Böylesi melanetliğe, tutsak ömürler, ÖLÜ ZAMBAKLAR VADİSİDİR
ÖLÜ ZAMBAKLAR VADİSİ …!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya

06 / 02 / 2019

Saat ; 18_18
ANLATIR .......,

Çoğu kez, '' - Kapı duvar, pencere kör, diller lal, kulaklar sağır'' , Hallerinin naçar lığını yaşarken insan ...
Yürüdükçe kendine, kendine ...
Açılır içindeki alemlerin, o, gizemli kapıları ...
Onu alıp götürmecesine, zamandaki yolculuğunda sürer-savurur, ömür ve anılar dehlizinde ....
Zamanın kuytusunda an gelir, kan ağlar, an olur tebessüm ışıltıları çoğalır yüzünde ve göz bebeklerinde ....
Hayat kanırta, kanırta dayattıkça kendi gerçeğini ona, halden, hale koyar ..
Böylesi anlarda mum olur erir, buz keser, donakalır, tutulur nutku ....
İner bir gri bilinmezlik perdesi gözlerinin önüne, onu hayattan ırak etmecesine ..
An olur, sararmış-solmuş bir fotoğraftan rengarenk anılar fışkırır, saçılır üryanlıklarda orta yere ...
Zaman salıncağında ve hayatın hengame sarmalında yiter, eksilir, çoğalır ve hatta sığmaz içi, içine ...
Sessizliğin diliyle, dillenir yaşananlar, anılar gerçeğin iç yüzü açılır perde, perde ...
Yiter 'sin o, renk cümbüşünün içinde ..
Kulak kesilir ve dinlersen yüreğini, anılarını sessizce ve usulca, sözcükler çoğaltarak soluk, soluk ....
Bu hallerde ..
Anlatır, bir romandan yada filmden düşen tılsımlı ve albenili kareler olarak ..
O an, içinde arzular ve duygular rüzgar esmelere koyulur .....
Karışır akın, karana şaşırır kalırsın, tıpkı dört yol ağzında yiten gariban yolcu gibi ..
Yol bilmez, iz bilmez hallerde ellerin çaresizliğe açık hallerde ..
Kesmez o an ne sigara savuruşun ne küfürler yağdırışın, öfkeni, isyanını ...
İşin içinden çıkılmaz lığın, sende yarattığı tahribatın boyutunun büyüklüğü karşısında, kuşatılmış hissedersin kendini o an, iyiden iyiye ...!
Arka planda bir melodi çalar, akan görüntülerin sende bıraktığı izler demeti eşliğinde ...
Yeniden ve bir daha, bir daha volta atarsın..
İçinde bulunduğun içsel yalnızlığın, ürküten tenhalığında ve çoğalan karanlığında ...
Anlatır sana, pek çok hali ve neden-nasıl bu hallere geldiğini ..
Bir başkasının anlatılanları anlayıp, çözememesine inat ..
Sen akla-kara netliğinde anlayarak, kafana mıh gibi çakılıp, resim gibi kazınmacasına ..
Nakşolanların renk anaforunda yada duygu gelgitlerinde yaşarsın bir daha, bir daha düne ait her ne varsa...
Anılar dağarcığında yada yer yere gerçeklerin unutulup silinmeye yüz tutmuşluğunda, tozlanan hafızanda ...
Yanıtsız sorular ve çözümsüz kör düğümler çoğaltmacasına ...
Hatta öyle bir an gelir ki, sen sana ırak ve yaban olur, el kesilir..
Sorarsın, kendi kendine..
'' - Bu ben miyim ? '', Diye ..
Tüm bunların bir tek sana reva görüldüğünü sanıp, düşünerek ..
Kesmez öfkeden ve kızgınlıktan dişin, bokunu ..
Labirentlerde gidip-gelmelerde helak olup, naçar ve yitiklik duygusu ile çırpınan fare kesilirsin ...
O an, aklının kapısı çalınıverir kafanın arka mahallinde ..
Kesilir soluğun, atar rengin, betin - benzin limoni sarıdan da beter hallere keser ...
Tıkamak istesen, duymamak istesen hatta bunun için tıka' san da kulaklarını ..
Çınlayarak ve yankılanarak sürer kulaklarının ve beyninin derinliklerinde konuşmalar ve ardı-arkası kesilmeyen fısıltılar ve kaotik sesler ..
Ne yaparsan yap, inadına yutulur 'sun o, hengameler girdabında ....
Kaçamazsın sen, senden .....
Hala susmaz ve kesilmez o kaynağı ve kimliği meçhul ses..
Guguk kuşu iştahı ve gevezeliğin de ..
Anlattıkça anlatır sana, ömründen demet, demet, sayfa, sayfa yaşanmışlıklar..
Kapı duvar, pencere kör, dil lal, kulak, sağır kesilse de ..
Anlatır sana hayatını, sen bilmek, dönmek ve dünü yaşamak istemesen de ..
Tıpkı geveze bir papağan gibi, dur- durak bilmemecesine ..
Anlatır...
Anlatır..
Anlatır sana hayatından, aklı-karalı yaşanmışlıkları ..
O anlatır, sen yiter sin, sende ...
Durmak ve susmak nedir bilmem işliğinde ...
Ses, ses, nefes, nefes çoğalarak ...
Anlatır sana, seni ve yaşanmışlıklarını, ömrünün dününü ..
Elemler girdabında, yutulmana aldırmadan ...
Dillenir, hatta bülbül kesilir o, ses ve biteviye anlatır, anlatır...
Anlatır ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya

08 / 02 / 2019

Saat ; 10_10
DÜZGÜN TIKIRINDA ....!

Oldum, olası hep düşünürdü ..
Hangi akla hizmetle, kimin ümmeti, kimin kulu olarak koymuşlardı ..
Soy adının TIKIRINDA olmuşluğunda, sanki başka isim yokmuş gibi ...
'' - Düzgün TIKIRINDA ''
Doğdu, doğalı, değil..
Gönlünce ve mutlu-mesut, düzenli, düzgün hele ki de..
Bir gün olsun, gün yüzü görmemişliğinde ..
İsmi Düzgün TIKIRINDA olsa da..
Hayatın onunla inat etmişliğinde ..
Değil bir koca gün...
Kısacık bir soluk aralığına sığışıverecek kadar kısa zamanda bile..
Gitmemişti ne işleri nede hayatı tıkırında ..
Ama ne gamdı ..
Ataları bunu uygun ve layık görmüşlüklerin de koymuşlardı ...
Adını, Düzgün ,zaten soyadı baştan belliydi ..
Olmasa da işleri ve hayatı tıkırında ..
Bu güne, bugün ...
Biçarenin adı, namı değer Düzgün TIKIRINDAY dı ...
Adı, kara mizahlara ve ironilere konu olup, dalgalar geçmecesine ...
Düzgün TIKIRINDAYDI ...
Bilseniz, ne çekti adından Düzgün TIKIRINDA hanım ....
Düzgün TIKIRINDA, hanım ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ
İmmenstaad / Friedrichshafen / Almanya
17/12/2019
Saat ; 15_00
YETMEZ BAZEN ....

'' - VAY Kİ, VAY HALİNE ...! ''

Ne söz kar eder, nede yeter yalvar-yakar olmalar ...
Yağmurlu günde, bir bardak suya hasret etmeye karar vermişse o görünmez ilahlar ..
Yada perde ardındaki ilahlığa soyunan azılı düşmanlar ...
Yetmez bazen senin tek taraflı iyi niyetin, hoş görün ..
Hatta korkundan değil sırf tevazudan, hoş göründen ve bela-kada istememenden aşağıdan almaya çalışmaların ..
Senin insanlığını, kibarlığını, efendiliğini korkuna ve güçsüzlüğüne vererek ...
Efelenir, hey heylenir, gelmelere koyulurlar, üstüne, üstüne ...
Sen istersin ki ne tas düşsün, nede çan çaldıra sın ..
Çıkmasın ortaya eski defterlerin kine-nefrete çanak tutan kirli-kanlı yazıları ..
İyi niyetle üstü örtülmüş hesapları, görülmeyen hesaplaşmaları ...
Ne kar eder, nede para senin ılımlılığın ..
Hatta..
Kanı, kanla değil, kanı suyla yıkarlar tavrın ..
Töredir, ananedir, yok mirastır, alışkanlık yahut ta safsata da kutsal emanettir türünden zırvalar ..
Gel-gör ki, birileri nefretin biley taşında keskinleştirerek kan dökmeye niyet etmişse, ta baştan ...
İflah olmaz andavallılar sürerler işi yokuşa, keçileri üstüne, üstüne ..
Çıkarırlar kınından kana, öfkeye bilenmiş paslı hançerlerini ...
Sen akıtmak istedikçe suları dostluktan, sevgiden, barıştan ve hoş görüden yana ..
Şeytanın avukatlığıyla, vahşetin atlısı olmaya soyunmayı koymuşsa kafasına.
Namertlikle kine, intikama ve hesaplaşmaya at koşturan naftalinli öc alma duygusuna intikama yeminli kindar lar, dillerini, ellerini ve nefretlerini dökünce ortaya
Yakarlar ciğerini ,ocakları, ömürleri, haneleri körlemecesine, ateşleri ..
Oysa ne güzel demiştir eski ekabirler ile bilgeler..
'' - Taş, taşa değmeden, çıkmaz ortaya kıvılcım ve belli olmaz, mertle-namert, üstünkörü hesaplarla ortaya ..
Dürülmeden nefretin defteri, durulmadan sular, kurumadan bataklıklar ..
Nice ocaklar söner, dağlar kadar kaya tuzları kokar, sular çürür, niyetin ıslah değil, iflah değil, itlafsa eğer ..
Yürekleri, gönülleri ve ömürleri sarmışsa, nefretin ayrığı ..
Çiçek açmadan solar sevgiye ekilen lalezarlarla, fillerin tepişmesinde telef olan çimenlerle, çiçekler ..
Sözün özü ..
Özü namert se, birinin ..
Yazılmamışsa, ömür kitabında mertlik ve insanlık ..
Olsan, melek te, kelebekte ..
Yetmez bazen, kanı, kavgayı bitirmeye niyetlerin tek taraflı iyiliği de, gönüllerin hoş görüsü de..
Melanet yaylasında kışladıysa nefretle, intikamın mayası ...
Her adam geçinenin, insanlık değildir harcı ..
İnsanlık değildir, harcı ...
Boşa değildir, şu güzel sözler..
Katranı kaynatsan olur mu şeker, nefsine ve nesline tükürdüğüm...
Tapar nefsine, çeker nesline .....!
Tapar nefsine, çeker nesline .....!
Yetmez bazen, insan geçinenin insanlığı, kendine ....!
Şaşar kıblen, döner nevrin çatarsa yolun namerdin, namerdiyle, beterin, beterine ...
Fıtratıyla-suretiyle, insan olmadık netameli, namerdin biri, düşerse kaşığına, kısmetine ...
Vay ki, vay haline ...
Vay haline ....!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/ İSYANİ
Immenstaad/ Friedrichshafen/Almanya
19/12/2019
Saat; 20_00
ASILSIZ-ASTARSIZ NİCE DESTAN ......!

Boyun eğdi ölüme, bilinen, bilinmeyen istisnasız tüm canlılar ...
Gelişi, yaşanışı, nedenleri, betimlenip-adlandırılışı farklı, farklıda olsa ..
Değişmeyen gerçekliğiyle, sonucu hep aynıdır ...
Sonucu hep aynıdır ...
İster zoraki göç sayın, isterseniz kendinizce adlandırıp, kılıf- layın ...
Olmadı ,züğürt tesellilerin de, kendinizi avutup, kandırmaya kalkın ...
Hasılı, her ne yaparsanız, yapın ...
Uçarı-kaçarı, kurtuluşu olmayan, bilinmeze, sırra kadem basılan, dönüşsüz yolculuktur ...
İster ot, ister kurt ..
İster uyanık ol, ister saf yada bön ...
İsterseniz emsalsiz Dahi, yetmedi Alemi Cihandaki en, müstesna varlık olun ...
Kesişecektir, onunla eninde-sonunda, mutlaka yolun ...
Anlayacağın o, ki tıpkı öncekiler gibi ..
Sende, bu yolun yolcusu sun ...
Ha bir gün önce, ha binlerce gün sonra ...
Gelince sıran, asla sıvışıp, savuş'tura man ...
Daha doğarken kaptırmışlığın da kolunu, kanadını ….
Kırk dereden elli su getirmeye kalksan da sıyırıp-sıyrıla man ....
'' - Haydi, sıra sende, bin dolmuşa ! '' , Deyince o, şoför, vatman yada azgın denizlere hükmeden, Şanlı Barbaros kaptan ...
Daha olmadı kesmezse saydıklarım ....
İşinin ehli, görünmeyen pilot ile gemi filo komutanı, kaptan …
İşini savsaklamadan, kararlılıkla seslenir, o zaman ...
‘’ – İSKELE ALABANDA, YELKENLER FORA …! ‘’
İşte o, an tamamdır, zaman ..
Zaman, ayrılık zamanıdır ….
Değil, dil atıp, damak tutman ...
Fayda etmez, elinden geleni, ardına koymasan ...
Önleyemezsin, yolculukla, ayrılığı, ağzınla, kuş bile tutsan ...
Ağzınla, kuş bile tutsan ...
Ferahlatacak sa söyleyeyim, rahat etsin için ...
‘’ - Senden öncekiler de, boyun eğdi, sencile yin ...
Sanma ki, bu alemde ölüm, bir tek senin için ...
Ondandır, nafiledir çaban ...
Önleyemezsin yolculukla, ayrılığı, ağzınla kuş bile tutsan ...
Ağzınla kuş bile tutsan ....! ‘’
Ölümden, kaçış-kurtuluş olsa ..
Kurtulurdu, Harun Reşitle, Muhteşem Süleyman ...
Ondandır ..
'' - YOĞURT AKLINI, AYRAN ETME '' Demem ...
Koyan, koymuş kuralı ...
Oynanır, bu oyun, dünya kuruldu, kurulalı ...
Karşı durup, direnememiştir buna, hiç bir canlı ...
Dillenen şehir efsanelerinde
Ölümün çaresini buldu, denilen LOKMAN HEKİM ile ...
İlah sayıp, tapılan Sultanlarla, hakanlar, Eceler ....
Meryemler, Havvalar, Kleopatralar, Katharinalar, Hürrem Sultanlar ….
Dahası ...
Uğruna tacı, tahtı feda edip .....
İhtişamlı servetini ayağına serip, çöllere saçan ...
Alemler ve sultanlar, sultanı Muhteşem Süleyman'ı baştan çıkartan, Belkıs bile, ölümü tattı ..
Ondandır, Süleyman dan çok olsa da dünya alemde, yerin, itibarın ...
Çaban, servetin, şanın, şöhretin faydasız ve hükümsüzdür ...
Çünkü, bilesin ki, Ölüme geçmez sözün ..
İşlemez ayın, dayın, rüşvetin, torpilin …!
Adı üstünde zaten, dönüşsüz, ebedi ayrılıktır, ölümle yaşanan ...!
Ölümle yaşanan .....!
Unutma ki ...
Ölüm üstüne dillenip, yazılmıştır, asılsız-astarsız nice tefrikayla, destan ...!
ÖLÜM ÜSTÜNE DİLLENİP, YAZILMIŞTIR, ASILSIZ-ASTARSIZ NİCE TEFRİKAYLA, DESTAN ......!
ASILSIZ-ASTARSIZ NİCE TEFRİKAYLA, DESTAN ......!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya

20 / 12 / 2019

Saat ; 23_00

GÖÇLERİN, EN ZORU, OLURSUZU, İÇE SİNMEYENİDİR ........ İÇE SİNMEYENİ .......! Göçler vardır, hayatımızda adlandıramadığımız, alışamadığımız ...