5 Mayıs 2015 Salı










  • SEN DEĞİLSİN...,
    Sen değilsin,
    İçimden söküp atamadığım..
    Sana vurgun eden duygularımın..
    Beni,derinden derine saran...
    Köklü sancılarla dolu...
    Muzdaripliğimin kaynağı ...
    Aşka vurgunluğum...
    Sevdaya tutukluluğumdur..
    Yokluğunda bile...
    Sana prangalılığım,bundandır...
    Aşk'ın güneşliği..
    Benim aynalığımdır..
    Senin bedenselliğin,
    Zahiri gölgelikdir özünde..!
    Ben,gölgenin değil..
    Kaynağı,nurun esiriyim..
    Ondandır,demem..
    Sen değilsin,söküp atamadığım..
    O nurdur..
    O nur..!

    Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
    Hildesheim/Almanya
    17/11/2012
    Saat;22_41


  • ZAMAN DENEN HARAMİ...

    Uzun yıllar ötesinden,bir sararmış fotoğrafta...
    Çalınır sanki o malum şarkı..
    Bakarken,ben bana...
    Sararken ruhumu,anı anı o yıllar..
    Ben,bana dünü anlatırım...
    Sessizliğin sesiyle dillenen,o fotoğraftan..
    Bir gizli hüzün..
    Bir mahcubiyet..
    Ama,en çokta içten sıcacık bir bakıştan..
    Akıveren onca duygu...
    Dolarken yüreğime..
    Zaman denen haraminin,ömürleri nasılda talan ettiğini..
    Yürekleri,yangın yerine..
    Gönülleri,bozulmuş bostan tarlasına çevirdiğini görmek..
    Koymuyor değil,hani ya insana..
    Zaman denilen çarkın dişlisin de..
    Neleri neleri yitirdiğini...
    Kazandığın onca edinim le öğreniyor..
    Hiç mi hiç akıldan çıkmamacasına insan..
    Zor şeydir,hatta belki biraz garip..
    Dahası,anlaşılmaz da gelebilir belki...
    Kimilerine göre...
    Dünkü benle ,bugünkü benin bu gizli muhabbeti..
    Aynalar gibidir ,fotoğraflarda..!
    Söylerler insana, yitirdiklerini ve..
    Hayatın gerçeğindeki gizleri..
    Kabullenmesi zorda olsa..
    Hatta,içe sinmese de..
    Sızlatsa da yüreği,ne aynalara...
    Ne fotoğrafıma,etmem asla sitem..
    Ondaki ben..
    Bendeki ben,ne kadar uzun yıllar ardından,olsa da hala..
    Bugünü,dünde yad ederek ..
    Söyleriz,bir birimize o malum şarkıyı..
    Hala ve sıklıkla..
    ''-Uzun yıllar ötesinden..''
    Bir demet gül veremeyiz belki birbirimize..
    Ama,gül güzelliğindeki ömrün..
    Değişik renkleriyle karışır..
    Sarmaş dolaş oluruz,birbirimize..
    Acı,tatlı bin bir anı Harmonisinde.
    Üzüntüye,neşenin..
    Tebessüme,göz buğusunun karışı vermişliğin de..
    Neler neler anlatır,bir bilseniz..
    Dünkü ben..
    Bana,dün'den seslenişinde..
    Bir şükran borcu ödemecesine..
    Bir tebessüm,bir buse sunarım..
    İncitmekten korkarcasına, resmime..
    Resimdeki bende,bana fısıldar ..
    ''-Yaşamak zor zanaat'' diye,usulca.
    Bugüne uzanan dikenli hayat yolunda..
    Bu günüme,sevgi, sevgi,emek, emek.
    Çaba, çaba..
    Ve, hatta,düşe kalka...
    Acı imbiğinden süzdüğüm, mutluluğu ..
    Ömrüme katık etmişliğim le..
    Çile dolu günleri..
    Sabırda,şükürde,vefada...
    Mutluluğa çevirmeyi, ilke edinip..
    Ulufelere,yalancı baharlara..
    Pohpohlamalara ve ucuz kahramanlıklara tamah etmemişliğimle..
    Alın teri, alın teri,onur onur..
    Çaba çaba,azim ırmağından su içmişliğim İle...
    Bu günüme,diş tırnak gelmişliğim de..
    Yitirdiklerim den,çok..
    Kazanımlarımı düşünür..
    Mutlanmanın yolunu ararım,kendi kendime..
    Gönül dünyamdaki,beni, ben eden güzellikler..
    İnandığım,tüm değerler..
    Ve,beni bu anıma eriştiren...
    Ömrümde,ömürleri...
    Emekleri,alın terleri,ekmekleri olan herkese...
    Kötüde iyiyi,zorda kolayı...
    Çirkinde,güzeli..
    Öğrenmemi sağlayan cümle canlara ve her devinime..
    Şükran sunumudur aslında, busede..
    Benden,düne ve o eski fotoğrafa salınan,bu buruk buseyle ...
    Bugünkü ömrümden,dünüme..
    Çocukluk,gençlik yıllarıma yollanan.
    Gecikmiş bir şükran borcunu ödediğim,bugünde..
    Yüreğim dillenir,yüreğim..
    Hüzünlere kapılsa da..
    Sevgi dermişliğin,sevinciyle..
    Teşekkür ederim,yürekten teşekkür..
    Ölümün beyaz atlısına çoktan binip..
    O bilinmezlere ,o dönülmez ülkeye..
    Sonsuz ve dönüşsüz bir sefere çıkan ebeveylerimle...
    ''-Bende,tıpkı sizler gibi ,torun sevinçleri..
    Evlat mürvetleri yaşadım..
    Şimdilerde..
    Dostluğun akpacık çiçekliğinde..
    Sevip,sevilmişliğimle..
    Boy verdiğim,gönül bağlarında açmaktayım..
    Yürek otağlarında sevgide,sevinçle konaklamak'tayım..
    Ve, bilesiniz ki..
    Ömrümde ömürlerinizi yaşatmak'tayım..
    Ata'lığınız dan gurur duyduğum siz canlarıma..
    Analığım da,atalığımla..
    Bana yaşam kaynağı,siz canlar hası canlarıma..
    Sevgili atalarıma..
    Minnettarlık duyguları çoğaltmışlığımla..
    Yürekten,şükranlar sunmaktayım''
    Şimdi ve hala...
    Zaman denen harami ye....
    Esaretin sürmüşlüğünde..
    Bakarken,buğulu gözlerle,
    Sararmaya yüz tutmuş fotoğrafıma
    Kar yangınların dan nasibini alan..
    Akpacık saçlarımla..
    Hem dinler,hem söylerim o, güzelim şarkıyı hala..!
    ''-Uzun yıllar ötesin den..
    Hatırını sorayım mı..?
    Sana gönül bahçesin den...
    Bir demet gül,vereyim mi ?''
    Zaman denen harami ye inatla..!
    Zaman denen harami ye inatla..!

    Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/İSYANİ...
    Hildesheim/Almanya
    08/12/2012
    Saat;00_12



AYNADAKİ DÜNYADA...!

Tıpkı, vicdanlardaki gibi...


Gerçeğin çıplaklığında..


Düşüverir kimi zaman, aynaya görüntüler.


Kah, ışıltılı albeniyle...


Kah, ruh karartan loşlukla...


Hüzün siner, bazı bazı...


Bazen, gülümseyişler bezenir..


Aynanın derinliğine..


Fani ömürler misali, yok olup gitse de..


Zamanın içinde..


Onca görüntü aynanın bedeninden..


Üryanlığında gösterir,ayna tüm olanları..


Kaçılmaz o gerçeklerden...


Tıpkı vicdanlar gibi...


Ses verir aynalarda ,derinden derine..


Ruhlarının sesiyle...


Aynalığın diliyle..!


Aynalarda yansıtır,sızlatsada yürekleri..


Yüzleşmeye durunca,insan kendi gerçeğiyle..


Görür onları,bir bir..


İstese de  kaçamaz, ne onlardan ne kendinden....


Hayatın, anların ,ömürlerin..


Yansıma yansıma, aynaya düşmüşlüğün den...


Öylesi anlarda..


Asılıysa, eğer ki...


Veballe, günah kolyesi..


Ya da, utancın prangası boynunda..


Sırıtırlar bir bir..


Sen, yok saysan da..


Alnındaki kirler....


Ömründeki karanlık günlerle ,izler..


Ve,yüzündeki çizgiler bir bir aynada.


Döner yansıma yansıma sana...


Çeksede acı,kıvransada azaplarda yüreğin..


Yüzleşirsin onlarla..


Ruhunun ve gerçeklerin soyunmuşluğunda..


Böylesi hallerin,savrulmuşluğunda..


Gönlünün sancıları vurunca yüze,keder keder..


Sen,ne yaparsan yap..


Aynada, sana elemle güler..


Bakarak ,gözlerinin içine..


Sessizliğin, o meşum, o gizemli diliyle..


Kimi zaman....


Ağırsa yükün, karayla doluysa vicdan torban..!


Üşür, ürperir insan ruhu birden bire..


Zarfla, mazruf geçer iç içe...


Gerçekle, hayal gibi....


Bakarsın sen, sana...


Kendinden ve aynadaki halinden kaçamamışlığınla..!


Ömrün, yıllar, anılar..


Hüzünlerle, mutluluklar...


Tıpkı sarmaşıklar misali, dolanır birbirine..


Bir varmış, bir yokmuşlarda...


Akıp giden, zamanda ....


An gelir dünün, an gelir nesnelerin..


An gelir zamanda yaşananların...


Anılara dönüşmüşlüğünde..


Acılar, hüzünler..


Kah...


Mutluluk mutluluk gülüşler..


Kah....


Toz pembe günlerle bezenmiş ömürler..


Kah....


Ömürlere sinen kahırlarla, çileler..


Ayıplar, günahlar, veballer..


Anımsanmak istenmeyen anlarla, olaylar.


Karanlık gerçekler Bir resmi geçitte...


Ard arda üşüşürler, aynaya..


Aldırmadan sana, kralın çıplaklığında..!


Öylesi anlarda, kaçamazsın onlardan..


Yumsan da  gözlerini..


Gerçeğin sesi, dillenir yüreğinde..


Uğuldar kulakların....


Tıkamaya kalksan da onları..


Duyarsın onları...


Tüketsen de ömrünü..


Gayretkeş ce, nafile çabalarda..


Yok saymaya yeltensen de..


Sana, haykıran gerçekleri...


Dillendikçe, aynalar...


Koparken ruhunda..


En amansız fırtınalar..


Sarar seni,tepeden tırnağa...


Duygusal savrulmalar...


Böylesi anlarda,tanık olur onlar...!


Zamanlar,geçmiş zaman olunca...


Unutulup kalırlar..


Sırlı camın,onları yutan koynunda....


Hiç yaşanmamışcasına,bir cam duruluğunda..


Ne yapsan,ne etsende..


Önlenemez hallerde..


Gerçeklerle,sırların...


Aynaya düşen, anıların..


Bakarlar sana, pervasızca...


Ayan beyan halleriyle..


Yıllar, yıllar ötesinden...


O aşina bakışlarla....


Aynadaki dünyada...!


Aynadaki dünyada..!




Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ


Hildesheim/Almanya


09/12/2012


Saat;12_18






CIZZ ETMİYORSA '' NASIR BAĞLAMIŞLIKLARDA '' YÜREĞİN...!


Vermemişse Mabud neylesin Mahmut tekerlemelerinin avaralığındaysan...
Dönmüşsen sırtını evrene,hayata ve insana....
Nemelazımcılığın beyhudeliğinde ömür tüketmişliklerle...
Bilmemki,ne demeli daha sana ey Ademoğlu...?
Akı karadan,helali haramdan ayırmaya,mazlumu kayırmaya...
Zulme başkaldırmaya yetmiyorsa mecalin...
Pekken sırtın,tokken karnın semrilip,gerinip yatıyorsan..
Kefenin yok cebini arıyorsan,üç maymunu oynuyorsan...
Kul hakkı yemeleri,köşeyi dönmeleri ,yetimi soymaları adamlıktan sayıyorsan...
Bakmayı görme sanıp,ömrü nafileliklerde bakar körce harcıyorsan...
Duyarsızlıklarda sıkıştırarak hayatı kuburla küfrün arasına...
Bilmemki,ne demeli daha sana ey Ademoğlu..?
Ömrünü çar-çur ediyorsan ''Cüzdanla Vicdan arasında'' perişanlıklarda savrulmalarda...
İnsan olmanın onuruyla insanca;kardeşinin acısıyla ''Cızz etmiyorsa ,Nasır bağlamışlıklarda '' yüreğin...!
Bilesinki;eşekliğin bakiliğinde eşekliğin miras kalmış sana...
İşkembeyi kübradan kuru sıkı atıp tutsan da, inandıramazsın insanı insanlığına..
Adam gibi adamlıklarda yaşamaktan nasibini alamamışlığında..
Yaşasan ne yazar,yaşamasan ne yazar...
Tüketirken sen ömrünü hilkat garibeliğinin naralarında...
Bilesinki;
Bir serçenin çığlığı,bir arının vızıltısı ,senin anırmandan daha evladır dünyaya..


Mualla YASSIBAŞ
Hildesheim / ALMANYA
25/01/2010
Saat;16_55
KİŞİ,LAYIKINCA YAŞAR…!

Bugün dünden aldığım mirasla..
Daha bir ikircekli, tasa, kaygı, evham, korku gibi ..
Marazalı saplantıların, kaynağı ve kurbanıyım yine..
Beni boğan huzursuzluk duygularında..
Bir bataklık gülüne dönmüşlüklerde, ömür eskitiyorum..
Bilinmez onca el, göz, siluet, beden…
Bana ..
Derin mi derin farkındasızlıklarda…
Korku ve karamsarlık tortularında debelendiğim..
O tarifsiz, gizemli ve panzehiri olmayan nesneyi enjekte ediyorlar..!
Kara gözlüklerim yada siyah bir peçem olmasa da gözlerimde..
Baktığım her yer siyah, gördüğüm her şey karanlık ..
Ne zaman kapıldım bilmiyorum bu illete ?
Kim bilir, beklide genetiksel ve toplumsal bulaşıcı bir virüstür bu ?
Amansızca ve apansız iliklerimize, hatta ..
En derin hücrelerimize kadar işgal edip, yutmakta bizi..
Emareleri,
Öncelikle , gülmeyi unutuyorsun bu virüse maruz kalınca..
Açıklanamaz bir sıkıntı, usanç ve ıstırap duyuyorsun..
Sonra nemelazımcılık ve yeksenak’lık egemen oluyor..
Aman canım sendecilikler vazgeçilmez karakterin haline geliyor..
Kelebekler ölüyor..
Çiçekler soluyor..
Su çürüyor..
Tuz kokuyor..
Ve, insan , toplum kendi kokuşmuşluğunda ..
Ağır ve sinsi bir ölümün pençesinde kıvrana, kıvrana ..
Sancılı ve derinden derine bıçaklanıp, delik deşik edilmişçesine ..
Can vermelerin tutsağı oluyor..
Ama, değil bir şeyler yapıp,tepki vermek..
Parmağını bile kıpırdatmamakta ısrar etmenin ötesinde..
Bu sinsi ve bir o kadar da vahşi…
Hatta, ceberutça can almalara gıkın çıkmaksızın teslim oluyorsun..
Koyun sürülüğü, kara cehalet, ilime-bilime sırt dönmüşlük..
Seni pençesinde gebertmekteyken..
Kurbağanın, soğuk sudaki kaynayarak ölüşü misali..
Kanıksamışlığın uyuşturuculuğuyla..
Ölüme gidiyorsun aheste, aheste ..
Üstelik, hiç mi hiç itirazsız..!
Bu, bir gövdede başlayıp..
Önce odayı,
Sonra, mekanın tamamını..
Ardından, sokağı, mahalleyi kaplıyor..
Aşama , aşama nefessizliklerde ve işgalde…,
Temiz havayı, oksijeni, hayatı istememe..
Güzelliği yad sayma,doğruyu inkar..
Hayata ve insana dair en müspet olan ne varsa, ona düşmanlık..
Önce kendine küsme,
Sonra; hayata, çevreye, evrene ve insana sırt dönüp..
Tüm olan biteni ve yaşayan ne varsa..,
Evrensel insanlığın gereği adına ne olmalıysa , onları..
Topyekun ve bir hamlede reddetmelere koyuluyorsun..
İlbizli korku karanlığına düşmüş olmakla kalmıyor..
Bir örümcek ağında..
Kanı-iliği emilen sineğe,kelebeğe dönüyorsun..!
Cümle asalaklar başına üşüşüp, iştahla emmekteyken kanını..
Sen hala, derin bağnazlık,vurdumduymazlık ve boş vermişlikle..
‘’-Aman canım sende ’’ lerin kıskacında debelenerek..
Hatta ,
‘’-Güleriz, ağlanacak halimize. ‘’, Tekerlemelerinin yeksenaklığında..
Gaflet, dalalet, ihanet ve aymazlıkta..
Kişisel ve toplumsal çürüme agu ’ sunu içiyorsun .
Penceredeki ışık yiterken..
Çiçekler solup,kelebekler ölürken..
Dudaklarına ilişen o beynemaz tebessümle..
Ölü canlığın neferliklerinde..
Yaşayan ölüleşmeye boyun eğerek..
Çürümenin kaynağına ve kurbanına dönüyorsun..
Egemen sistemin kara cüppeli, kanlı vampirleri..
Ötekinin, berikinin ve evrenin olduğu gibi.
Sıran gelince, yada istedikleri her anda..
Seninde kanını emip, canını alarak..
Kendi semirilmişliklerinde çoğalarak..
Daha, daha kurban bulmanın hazzını,huzurunu ve zaferini tadıyor..
Sen ölürken onlar yaşıyor..
Serpilip çoğalarak..
Sen kurbanlığa razı oldukça..
Kurbanlara ön-ayaklıklarda..
Yeni ölü canlar çoğaltıp..
İktidar egemenlerinin ekmeğine yağ sürmelere devam ediyor,
ediyorsun..!
Ara sıra ki, cılız ve mızıltılı reaksiyonlarında..
Yeni gelinin,anasına deyişiyle..
‘’-Hem ağlar,hem giderim ana. ‘’…,
Söyleminden öte geçmiyor, anlam ifade etmiyor..!
Bataklık güllüğüne ve ölü canlığa razılığında..
Yaşama sevicini çalmaya yeltendiğin hayat sahiplerinin katilliğine ..
Dahası,eli kanlı korku krallarının ve uşaklarının suç ortaklığına soyunuyorsun..
Bu açmaz ve kör dövüşün, hengamenin ortasındayım bu günde yine..
Altım taş,üstüm taş..
Yer demir-gök bakır ben marazalı ömür ve insan eskisi için yine..
Değil mi ki , ben razıyım ve müstahakım bu sünepeliğe..
Leşime üşüşen çakallara ne yüzüm var iki çift laf etmeye..!
Arsız ölümün ilmiğini boynuma gönüllü geçirmişliğimle..
Yoz bir düzenin , boz bulanıklığında..
Nemelazımcılığın batağında debelenerek ölmek bile..
Ödül ve çok ayrıcalık inanın ki ben gibilere..!
Ben gibilere..!
Buna müstahaklığımda, son sözüm kendime..
‘’ - Kişi layıkınca yaşar..! ‘’
‘’- Kişi layıkınca yaşar…! ‘’

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Altınoluk/Edremit
10/02/2013
Saat;01_41



YUMSANDA GÖZLERİNİ.......

Soksan da kafanı kuma, deve kuşluğa öykünerek...
Görmemek için gerçekleri...
Kral yine de, çıplaktır sen giyinik sanarak tüketsen de o biçare ömrünü...
Sana rağmen dönüyor dünya, bundan dolayı katledildi Galilea..
Dünyayı kendilerinin sanan, ahmak din softaları..
Engizisyon kasaplarınca...
Tıkasan kulaklarını, sırt dönsen gerçeklere..
Ömür tüketmişliğinle  üç maymunu oynamacasına..
Tüketmişsindir bilki o ömrü gaflet ve dalalette..
İki ayaklı a sosyal hayvanlığında..
Su dökemezsin asla, hayvanlığında senden vakur ve asil cümle hayvanların ayaklarına..
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın teranesinde ömür tüketirken sen..
Kan akıyor oluk oluk kan, katliamda evren ve insan yok oluyor..
Mazlum ve masum biçare insan ömürler,sen gibi gamsız duyarsızlar sayesinde..
Ölüme sürükleniyor, kana doymaz vahşilerce..

Filler katledilirken, gözünü kan bürümüş...
Sermayeyle, çakal sürüsü sencileyin işbirlikçilerince..
Fildişi Kuleleri yükseliyor kan, ölüm ve zulmün omuzlarında..
Vahşi sermayenin  azgın patronlarına mekan olmacasına...
İnsan tacirleri, ölüm tüccarları, gözü dönmüş paragözler...
Alıp satıyorlar, kıyıp katlediyorlar, körpecik canları fütursuz ve pervasızca..
Sen ve sen gibi.....
Maşaların, uşakların, vurdumduymazlar sürüsü güruhların..
Şakşakçılığa ve nemelazımcılığa öykünüp, suç ortaklığına soyunmuşluğunda...
Karanlığın sonu elbet aydınlıktır...
Aydınlık olmasına..
Ve, hatta gün gelip keserin, sapın, hesabın dönmüşlüğünde..
Dur da denilecektir bu karanlık oyuna..
İnsan soyundan gelen onurlu kavgalarda..
Unutma birileri dur der, bu kara düzene ve kanlı gidişe..
Sen bilgiyle bilince ermemişliğinde, fark etmesen de..
İnsan olduğunu ve onurluca dik durmaların gereğini..
Yazar tarih onu da, senide sayfalarına..
Ama; aradaki o unutulmaz ve yok sayılmaz farkla..
Seni:kara sayfasında ''Hilkat Garibeliğine'' tutsak ederken hayat ve tarih..
Onurların en yücesiyle ödüllendirir İNSAN GİBİ İNSAN'ı,çekse de onca zulmü..
Diş tırnak dayanmışlığıyla ve direnmişliğiyle ZULME VE KARANLIĞA..
Velhasıl,sen hayatı ıskalamışlığında...
Biat ederek karanlığın,korkunun ve zulmün krallığına..

Nemelazımcılığın avara kasnakların da, tüketip dururken  ömrünü...
Göz yumsan da dünyanın akına, karasına..
Hayat ırmağı akıp gider gürül gürül ..
Senin farkında olmadan ömrünü tüketmiş liğinde..
Sen ki ; Sanar sın yaşamışım diye..
Sermayeye kul köleliğinde kuburla, kibir arasında gelgitlerde..
Övünürsün...
Lak lakla ömür geçiren Leyleklere bile parmak ısırtmacasına, lafazanlıklarınla...
Dahası,soyuna ihanetinin bile farkında olmamış lığın aczi ve cibilliyetsizliğiyle..
Cüzdanla, vicdan arasında un ufak ettiğin kişiliksiz ve kimliksiz ömürlüğünle..
Kirletip, tüketirken beyhudeliklerde dünyayı...
İnadın, cehaletin, ömrü ve karanlığın çarmıhlarındaki tutsaklığında..

Yumsan da gözlerini sen, inkarcılığın naçarlıklarında..
Onca ayıba, karanlığa ve soysuzluğa....
Sana ve sen gibi ahmak hilkat garibelerine inatla...!
Terse çevirememiş liginizle dönüşünü, döner, döner..
Döner de durur, sen yok saysan da dünya..
Döner de durur, sen gibi nicelerini yutmuşluğunda...!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/İSYANİ
Hildesheim/Almanya
27 / 07 / 2012
Saat;15_59

GÖZ BEBEKLERİNDE SAKLIDIR, KORKULARIN ....!

  İmrentiyi, tiksintiye , zoru, kolaya, kolayı, zora, oluru, olmaza, olanaklıyı, olanaksız, sevgiyi, nefrete döndüren ...... Hükmeden ve boy...