5 Kasım 2015 Perşembe
GEL OTUR YAMACIMA …
SANA , ÖMRÜMÜN ÖYKÜSÜNÜ ANLATACAĞIM ..!
Gel otur yamacıma, sana ömrümün öyküsünü anlatacağım …
Dinlediğinde sükunun sesi ve yüreğinle, beni …
Ve, beraberinde de yüreğini, ruhunu ..
Benim anlattıklarımın çok ötesindeki ..
Derinlerimdeki beni bulacaksın .
Keşfettiğin bir alemde, alem içinde alemleri ..
Alemlerde, gizem ve dehlizlerimi ..
Oralarda sinen, gün yüzü görmemiş, beni bulacaksın .
Bakma öyle şaşkın, şaşkın ..
Gördüğün ben, bendeki benin ancak aysbergimin su üstündeki ..
Durgun ve sığ suyumdaki, bulanık tortulu halimdir ..
Buzullarımın o granitleşen diplerinde kazıyıp, keşfedeceğin ..
Sığ sularımın altlarında, o en ışıksız, en havasız ve en karanlık Balçık-çamurluluklardaki beni fark ettiğinde ..
Ben, seni şaşkınlıklar girdabında yutulur hallere düşürürsem şaşırma..
İşte o zaman,
‘’Görünene değil, görünendeki görünmeyene odaklan..
Duvarların, perdelerin ve söylenenlerin ardındakine bak ..
İşte gerçek orda yatar, yürek orda gerçeğinde çarpar’’ demelerin nedenini anlayıp , doğrulamacasına ..
Benim gerçeğimin kökenini ..
Filiz , filiz çoğalan bendeki içsel halleri ve…
Kim bilir, belki de, erimeleri, çürümeleri ..
Yer, yer ve an be an volkan, volkan patlamaları ..
Tüm bunların ortasında da…
Ormanımın yalnızlık ve meşumluk dolu derinliklerindeki
O, öz beni, hayal bile edemeyeceğin halimi görüp, bulup,
keşfederek…
Bendeki, beni tanıyacaksın ..!
Hayal-i sükuta uğramakta var,
Gerçeği bilmelerin hazzıyla …
Sevincik deliliğinde divanelik, gönül çiçekliğinde açmalarda senin için.
Unutma, her insan bir Pandora Kutusu ..
Her beden, ömür ve hayat bir Matruşkadır, aslında ..
Açtıkça, sağdıkça, çözdükçe, söktükçe..
Kazıp, gerçeklerin döşünü-bağrını deştikçe onun gerçeğini ..
Ondaki, gizemli özü bulursun ..
Zira, hiçbir şey ve bilinen göründüğü gibi değildir ..
Ondandır ki ..,
İnsan, korluğunda bir başka sıcak ..
Harlığında, ellenemez alev ..
Deşildiğinde, kendi külünde yitmiş bir Zümrüt-ü Anka’dır aslında Gel, otur yamacıma,
Sana, ömrümün öyküsünü ..
Öykülerde saklanan gerçeğimi anlatacağım ..!
Neyi biliyorsun ki, hakkımda ?
Göreceksin bildiğinden çok, bilmediklerinde gizliyim, ben ..!
Anlattıklarımı dinle, sonra yürek ve us eleğinde ele ..
Elediğinde kalan zerreyim ben, sende ..!
Elediğinde kalan zerreyim ben, sende ..!
Dinlediğinde sükunun sesi ve yüreğinle, beni …
Ve, beraberinde de yüreğini, ruhunu ..
Benim anlattıklarımın çok ötesindeki ..
Derinlerimdeki beni bulacaksın .
Keşfettiğin bir alemde, alem içinde alemleri ..
Alemlerde, gizem ve dehlizlerimi ..
Oralarda sinen, gün yüzü görmemiş, beni bulacaksın .
Bakma öyle şaşkın, şaşkın ..
Gördüğün ben, bendeki benin ancak aysbergimin su üstündeki ..
Durgun ve sığ suyumdaki, bulanık tortulu halimdir ..
Buzullarımın o granitleşen diplerinde kazıyıp, keşfedeceğin ..
Sığ sularımın altlarında, o en ışıksız, en havasız ve en karanlık Balçık-çamurluluklardaki beni fark ettiğinde ..
Ben, seni şaşkınlıklar girdabında yutulur hallere düşürürsem şaşırma..
İşte o zaman,
‘’Görünene değil, görünendeki görünmeyene odaklan..
Duvarların, perdelerin ve söylenenlerin ardındakine bak ..
İşte gerçek orda yatar, yürek orda gerçeğinde çarpar’’ demelerin nedenini anlayıp , doğrulamacasına ..
Benim gerçeğimin kökenini ..
Filiz , filiz çoğalan bendeki içsel halleri ve…
Kim bilir, belki de, erimeleri, çürümeleri ..
Yer, yer ve an be an volkan, volkan patlamaları ..
Tüm bunların ortasında da…
Ormanımın yalnızlık ve meşumluk dolu derinliklerindeki
O, öz beni, hayal bile edemeyeceğin halimi görüp, bulup,
keşfederek…
Bendeki, beni tanıyacaksın ..!
Hayal-i sükuta uğramakta var,
Gerçeği bilmelerin hazzıyla …
Sevincik deliliğinde divanelik, gönül çiçekliğinde açmalarda senin için.
Unutma, her insan bir Pandora Kutusu ..
Her beden, ömür ve hayat bir Matruşkadır, aslında ..
Açtıkça, sağdıkça, çözdükçe, söktükçe..
Kazıp, gerçeklerin döşünü-bağrını deştikçe onun gerçeğini ..
Ondaki, gizemli özü bulursun ..
Zira, hiçbir şey ve bilinen göründüğü gibi değildir ..
Ondandır ki ..,
İnsan, korluğunda bir başka sıcak ..
Harlığında, ellenemez alev ..
Deşildiğinde, kendi külünde yitmiş bir Zümrüt-ü Anka’dır aslında Gel, otur yamacıma,
Sana, ömrümün öyküsünü ..
Öykülerde saklanan gerçeğimi anlatacağım ..!
Neyi biliyorsun ki, hakkımda ?
Göreceksin bildiğinden çok, bilmediklerinde gizliyim, ben ..!
Anlattıklarımı dinle, sonra yürek ve us eleğinde ele ..
Elediğinde kalan zerreyim ben, sende ..!
Elediğinde kalan zerreyim ben, sende ..!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ ….!
Ereğli / KONYA
05 / 11 / 2015
Saat ; 01_58
05 / 11 / 2015
Saat ; 01_58
4 Kasım 2015 Çarşamba
3 Kasım 2015 Salı
2 Kasım 2015 Pazartesi
AY'LA, KADIN .....!
Ay'la, kadın duygu hazlarının girdabında
Savrularak mutluluğun derinliklerinde ...
Adeta, geçerek, kendilerinden ...
Ruhdaşlıkla, fısıldaştılar .....
Gecenin içinde sessizce ...!
Ilgıt, ılgıt esen yelin eşliğinde
Semadaki, ışıl, ışıl ışıldayan kandillerin şahitliğinde ...
''- Ben Tanrıçayım, sense Ece, nasılda buluşup,hazla , hem hal olduk bu gece ..
Hasetlerinden çatlayacak , zamanın dehlizlerindeki o cinli cüce ! '' ,dedi, ay ..
Mutlu-mesut, hatta çokça mahmur..
Salım, salım salınarak, yanıtladı o dupduru sesi ve geceyi öpen albenisiyle, kadın ..
''-Ne, gam, ne tasa, çatlasalar da orta yerlerinden birileri ..
Erişemezler senin doruğuna ..
Benim ruhuma, o karanlıklar ucubesi, yer cüceleri !''
Sen ki asırlara ve gecelere hükmedenliğinle Ay,
Bense zeka,albeni ve ihtiras güllüğümle..
Önce insan ,beraberinde fettan mı fettan halimle..
Kadınlığımda, gönüller sultanı, Ece ..
Yayılır güzellik, güzellik, gece, gece hece, hece ..
Asırlardır bilinmezliğimiz, gizemimiz ve güzelliğimizle, evrene ..
Üryanlığımızda saklı, o dehlizlerimiz de ..
Sır içinde, sır, albeni içinde, albeniyi gizlemişliğimizle ..! '' dedi usulca ...
Geceye ve Ay'a ,kollarını sere -serpe açıp, adeta mücevherlerini ..
O göz kamaştıran güzelliğini evrene serpercesine ..
Bakıştı, kirpik uçlarında süzülen tebessümlerle birbirine …
Manalı, manalı, göz süzerek Ay'la, kadın,
Kendilerine has o öz güven ….
Dahası, kudretlerinin farkında’lığı ve bilinciyle ..
Tebessümler saçıldı geceye ….
Rengarenk güzellikleriyle ….,
Yıldızlar semaha durdu,
Yel başladı, duygu yüklü, durumu duru, en lirik serenatlarla mırıldanmaya
Gecenin bağrında, ışıltılarla ...
Ayla- kadının, kendilerinden geçerek, vecd’le sarmaş-dolaş’ lığında ...!
Ayla- kadının, kendilerinden geçerek, vecd'le sarmaş-dolaş’ lığında ...!
Savrularak mutluluğun derinliklerinde ...
Adeta, geçerek, kendilerinden ...
Ruhdaşlıkla, fısıldaştılar .....
Gecenin içinde sessizce ...!
Ilgıt, ılgıt esen yelin eşliğinde
Semadaki, ışıl, ışıl ışıldayan kandillerin şahitliğinde ...
''- Ben Tanrıçayım, sense Ece, nasılda buluşup,hazla , hem hal olduk bu gece ..
Hasetlerinden çatlayacak , zamanın dehlizlerindeki o cinli cüce ! '' ,dedi, ay ..
Mutlu-mesut, hatta çokça mahmur..
Salım, salım salınarak, yanıtladı o dupduru sesi ve geceyi öpen albenisiyle, kadın ..
''-Ne, gam, ne tasa, çatlasalar da orta yerlerinden birileri ..
Erişemezler senin doruğuna ..
Benim ruhuma, o karanlıklar ucubesi, yer cüceleri !''
Sen ki asırlara ve gecelere hükmedenliğinle Ay,
Bense zeka,albeni ve ihtiras güllüğümle..
Önce insan ,beraberinde fettan mı fettan halimle..
Kadınlığımda, gönüller sultanı, Ece ..
Yayılır güzellik, güzellik, gece, gece hece, hece ..
Asırlardır bilinmezliğimiz, gizemimiz ve güzelliğimizle, evrene ..
Üryanlığımızda saklı, o dehlizlerimiz de ..
Sır içinde, sır, albeni içinde, albeniyi gizlemişliğimizle ..! '' dedi usulca ...
Geceye ve Ay'a ,kollarını sere -serpe açıp, adeta mücevherlerini ..
O göz kamaştıran güzelliğini evrene serpercesine ..
Bakıştı, kirpik uçlarında süzülen tebessümlerle birbirine …
Manalı, manalı, göz süzerek Ay'la, kadın,
Kendilerine has o öz güven ….
Dahası, kudretlerinin farkında’lığı ve bilinciyle ..
Tebessümler saçıldı geceye ….
Rengarenk güzellikleriyle ….,
Yıldızlar semaha durdu,
Yel başladı, duygu yüklü, durumu duru, en lirik serenatlarla mırıldanmaya
Gecenin bağrında, ışıltılarla ...
Ayla- kadının, kendilerinden geçerek, vecd’le sarmaş-dolaş’ lığında ...!
Ayla- kadının, kendilerinden geçerek, vecd'le sarmaş-dolaş’ lığında ...!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Ereğli / KONYA
03 / 10 / 2015
Saat ; 00_38
03 / 10 / 2015
Saat ; 00_38
HAYAT DENEN PERDENİN …..
Bedenimin üryan, ruhumun karmaşalığın da ..
Ben kimim ?
Kim bendeki …?
Duygu ve muamma gel-git’leri arasında..
Arıyorum bendeki, yitik beni ..
Nafileliğin dolap beygirliğinde, avareliklerde dönüp durmalarda ..
Düşse de maske, görünmez çoğu kere gerçekler ..
Gerçekler, bağrında nice bilinmezliklere kol-kanat gerer..
Tıpkı, gece karanlığı misali..
Gerçekler, yalanlara ve bilinmezliklere de gebedirler ..!
Dün ak’ken bugün karaya döner,
Dün ağlatırken şimdilerde güldürür …..,
Bazen sırlar dehlizindeki bilinmeyenler ..
Hayat denen perdenin önü değil, ardıdır, asıl görülmesi gereken yer ..!
Hayat denen perdenin önü değil, ardıdır asıl görülmesi gereken yer ...!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Ereğli / KONYA
02 / 01 / 2015
Saat;23_55
1 Kasım 2015 Pazar
SOKAKLAR BENİ TANIR …
Varsın, içinizden hiç biriniz tanımasın beni ….!
Sokaklar beni tanır,
Buda bana yeterde, artar bile..
Neden mi ?
Beton ve taş duvarlar belki soğuk olmaya, soğuktur ..
Ama, siz insan geçinen …
Riya kuburunda debelenen solucanlar kadar ….,
Haysiyetsiz, kimliksiz-kişiliksiz değillerdir
Onlar ki, dev aynalarında görmezler kendilerini …
İçinizdeki pek çok, ne idüğü belirsiz, enbesiller …
Dilsiz şeytanın suç ortağı , biat sürüsünün marazaları gibi ..
Mağrurluğun, kibrin ve şeytan maskaralığı kendini beğenmişliğin,
esiri değildir onlar.
Ben, altım taş, üstüm mavi,gri , kah güneşli, kah yağmurlu gökte ..
Bir başımalıklar da,
Kanepe de, ya’da kaldırım da …
An gelip, yağmurlu-çamurlu, zımırganlık havada
Karton yada gazete eskilerini, yorgan yapıp yatarken …
Hoyrat, hoyrat bakmaz, siz sözüm ona insan müsvetteleri gibi !
Dahası var, kaşıkla aş verip, sapıyla göz çıkartmacasına ..
Yaptığı üç kuruşluk iyiliği, başıma kakmazlar ..
Bana, tepeden, tepeden …
Küçümseyerek, yok, yok hatta, tiksinerek bakmazlar ..
Sokak hayvanları bile, sizden daha şefkatli ve sadıktır.,
Nankörlüğün esamesi okunmaz,
Ne taşlarda, nede sokak hayvanlarında ..
Yağmur yıkar, sokakların,hayvanların ve hatta ben sokak çocuğunun kirini ..
Ama,sizin vicdansızlıklarınızın, iki yüzlülüklerinizin, riyalarınızın
Namusuzlukların, aymazlıklarınızın, nemelazımcılıklarınızın …
Dahası, ihanetlerinizin kirini yıkayamaz, hiçbir su, sabun …!
Siz kendi yarattığınız medeniyetin , paranın, egonuzun …
Harisliklerinizin, lüksün ve teknolojinin esiri …
Kulu-kölesi olmuş hallerinizle ..
İnsanın, insana kulluğunda ..!
Zayıfın, güçlüye biatında, alçaldıkça, alçalırsınız ..
Kanına girip, katlettiğiniz ,
Hunharca tarümar ettiğiniz ömürlerin, bedenlerin …
Umutların, düşlerin ve hasılı geleceğin vebalini ödeyemezsiniz,
Ödeyemez …!
Kaç hayat çaldınız, kaç ocak körlediniz ?
Kaç gonca gülü, açmadan soldurup ???
Hayatlarını, umut ve düşlerini iğdiş edip ..
Yarınlarını karartıp, gülücüklerini çaldınız ?
Haddini-hesabını bilmediğiniz …
Diyetlerini, asla ödemediğiniz ..,
Ödemeyeceğiniz nice, insanlık dışı suça bulaşarak ..
Savaş, din, nüfuz ve mevkii- makam tüccarlığı yaptığınız …
Onca karanlığı yıkayıp, karayı ağartamazsınız.
Mevkii, koltuk, erk ve iktidar hırslarınız …
Ve , sırf kendi geleceğiniz için, kaç geleceği ..
Gözünüzü kırpmaksızın mahvettiniz ?
Mahkemenin kadıya mülk olmadığını bile, bile, yada unutarak ..
Dahası, hiç mi hiç işinize gelmemişliğinde
Es geçip, yok sayarak …
Ne hayatlar doğrayıp, ne kanlar akıttınız ?
Ne Nuh dayandı, ne Muhteşem Süleyman…
Ne Musa, ne İsa, nede Muhammed..
Hepsinin cılkını çıkartıp, pabucunu ellerine verdiniz..
Battığınız şirk balçığında..
Soyunduğunuz Din Baronluğu ve Tüccarlığında ..
Kulu Allah ile aldatma yarışında, birbirlerinizle kapışırken ..
Dilinize pelesenk ettiğiniz ..
Hayasızca istismar edip,
Kullandığınız isimlerinin arkasına gizlendiğiniz, bu insanları ..
Sadece ama sadece, iğrenç yalanlarınız ve bitmeyen …,
Dinmeyen ihtiraslarınız için, pervasızca kullandınız ..!
Sonra…
Hırslarınız ve sahtekarlıklarınız ..
Bitmeyen alavera-dalaveralarınızla
İsa’yı, çarmıha gererek ..
Zekeriya’yı, taşlayıp öldürerek ..
Yahya’nın kafasını kesip, top oynamaya yeltenerek …
Süleymanı, Saba Melikesi Belkis’e ve divanelikte çöllere terk ederek ..
Muhammedi, mezhep savaşlarında kalkan edip ..
Yezitliklerinize ve tekfurluklarınıza,
Daha da ileri gidip …,
Tanrılığa öykünmüşlükle, Firavunluklarınıza
Ve, sahte peygamberliklerinizde …
Muhammed adına uydurduğunuz, binlerce hadis ve sözle …
İğrenç yalanlarınıza alet, kirli suçlarınıza ortak..
Günahlarınıza, kalkan,
Olmayan arlarınızla, utanmaz-arlanmazlıklarda ..
Soyunduğunuz Tanrılıklarınıza, kurban ettiniz, kurban !
Hazine arazisi talanlarınız için, camileri alet edip ..
Sonra yalancılıklarınıza, kalpazanlıklarınıza ..
Suçunuzu ört-bas etmelerinize, adını pelesenk ettiniz ..
Sizi insanlık cücesi, sevgi fukarası, marazalı, sicili bozuklar sizi ..!
Ruhlarınızı yıkamanız, ellerinizin kirini ağartmanız ..
Suçlarınızı, ört-bas etmeniz imkansızdır, imkansız !
Kardeşi, kardeşe kurban ederek ..
Böl-parçala-yut’ lar da masumu, masuma …
Mazlumu-mazluma,
Özcesi, hemcinslerinizi göz, göre, göre birbirine kırdıra-kırdıra…
Olmadı, astırıp, kestirerek, boğazlatarak katlettiniz ..
Sonra, hayasızca, utanmaz -uslanmazlıklarda ..
Elinizin kanı kurumadan, Rüku-Secdelerde
Ya’da Kilisede, Sinagoglarda, Havralarda,
Mimberlerde, kürsülerde, ihtişamlı şapellerde..
İlahlarınızı aldatmalar yeltendiniz ..
Savaşlar icat ettiniz, biz körpe, masum bebeleri, kah katlettiniz ..
Kah, Vatansızlıklarda İltica sürgünlerinde …..
Acımasızca sularda, dağlarda,taşlarda ..
Havasız tır kasalarında …
Özcesi, orada-burada hunharca öldürüp, kanımıza girdiniz ..
Yada, göz, göre, göre ölümümüze seyirci kalarak ..
Körpe ömürlerde, ömrümüzün bahar çağlarında bizleri, ölüme ittiniz..
Denizler, kayalar, dağ-taş utanıp dile ve hayaya –edebe gelir ..
Siz, akrep, çıyan ve engerekten de beter halinizle..
Sözüm ona, insanız diye geçinen, caniler sürüsü
Sütten çıkmış ak kaşıklıklara öykünerek ..
Suçu, başkalarının üstüne atıp ..
Şatafatlı aşamları ,ihtişamı,gücü üstüne çakerek ..
Devran sürdünüz, kervan yürütüp, gerdan kırdınız .
.
Şimdi bana, SALOZ’UN MAVALLARINI okumaya ..
Kırk dereden, elli su getirmelere soyundunuz…
Soysuzluğunuzu, allayıp- pullayıp ….
Göz boyamalarda, rengarenk sallayarak ….
Gerçekleri,saklayarak ..
Güneşi, balçıkla sıvamalara kalkarak …
Aklı evvel, biat’cı koyunlarınızı …
Kavallar ve mavallarla, ninnilerle-masallarla kandırarak
Kervanlarınızı sürüp …
İş bilenin-kılıç kuşananın, laf kurnazlıklarınızda, malı götürüp …
Cambaza baklarda, fakir-fukarayı, salağı, avamı soyup-soğana çevirdiniz ..
Eeee..
Yani ve özcesi ..
Hiç biriniz..
Sütten çıkmış ak aşık ..
Dahası..
Masum değilsiniz, masum değil ..!
Onun içindir ki, demem sizlere ,
Siz, beni bilip-tanımasanız da, sahiplenmeseniz ..
Hatta,
Hali nicedir diye, lütfedip sormasanız da ..
Asla ama alsa, fark etmez ..
Daha da ötesi, tanımamanızdan bana zarar gelmez..
Bana, içime işlemişliklerinde ..
Taş duvarların, kaldırımların, caddelerin, sokakların soğukluğu
Sizden daha sıcak, yakın ve güvenilir gelir…
Sizden hayınlık ve zarar gelir ..!
Onlardan gelmez, bana ..!
Siz tanımasanız da, sokaklar beni tanır ..!
Siz tanımasanız da, sokaklar beni tanır ..!
Sokaklar beni tanır,
Buda bana yeterde, artar bile..
Neden mi ?
Beton ve taş duvarlar belki soğuk olmaya, soğuktur ..
Ama, siz insan geçinen …
Riya kuburunda debelenen solucanlar kadar ….,
Haysiyetsiz, kimliksiz-kişiliksiz değillerdir
Onlar ki, dev aynalarında görmezler kendilerini …
İçinizdeki pek çok, ne idüğü belirsiz, enbesiller …
Dilsiz şeytanın suç ortağı , biat sürüsünün marazaları gibi ..
Mağrurluğun, kibrin ve şeytan maskaralığı kendini beğenmişliğin,
esiri değildir onlar.
Ben, altım taş, üstüm mavi,gri , kah güneşli, kah yağmurlu gökte ..
Bir başımalıklar da,
Kanepe de, ya’da kaldırım da …
An gelip, yağmurlu-çamurlu, zımırganlık havada
Karton yada gazete eskilerini, yorgan yapıp yatarken …
Hoyrat, hoyrat bakmaz, siz sözüm ona insan müsvetteleri gibi !
Dahası var, kaşıkla aş verip, sapıyla göz çıkartmacasına ..
Yaptığı üç kuruşluk iyiliği, başıma kakmazlar ..
Bana, tepeden, tepeden …
Küçümseyerek, yok, yok hatta, tiksinerek bakmazlar ..
Sokak hayvanları bile, sizden daha şefkatli ve sadıktır.,
Nankörlüğün esamesi okunmaz,
Ne taşlarda, nede sokak hayvanlarında ..
Yağmur yıkar, sokakların,hayvanların ve hatta ben sokak çocuğunun kirini ..
Ama,sizin vicdansızlıklarınızın, iki yüzlülüklerinizin, riyalarınızın
Namusuzlukların, aymazlıklarınızın, nemelazımcılıklarınızın …
Dahası, ihanetlerinizin kirini yıkayamaz, hiçbir su, sabun …!
Siz kendi yarattığınız medeniyetin , paranın, egonuzun …
Harisliklerinizin, lüksün ve teknolojinin esiri …
Kulu-kölesi olmuş hallerinizle ..
İnsanın, insana kulluğunda ..!
Zayıfın, güçlüye biatında, alçaldıkça, alçalırsınız ..
Kanına girip, katlettiğiniz ,
Hunharca tarümar ettiğiniz ömürlerin, bedenlerin …
Umutların, düşlerin ve hasılı geleceğin vebalini ödeyemezsiniz,
Ödeyemez …!
Kaç hayat çaldınız, kaç ocak körlediniz ?
Kaç gonca gülü, açmadan soldurup ???
Hayatlarını, umut ve düşlerini iğdiş edip ..
Yarınlarını karartıp, gülücüklerini çaldınız ?
Haddini-hesabını bilmediğiniz …
Diyetlerini, asla ödemediğiniz ..,
Ödemeyeceğiniz nice, insanlık dışı suça bulaşarak ..
Savaş, din, nüfuz ve mevkii- makam tüccarlığı yaptığınız …
Onca karanlığı yıkayıp, karayı ağartamazsınız.
Mevkii, koltuk, erk ve iktidar hırslarınız …
Ve , sırf kendi geleceğiniz için, kaç geleceği ..
Gözünüzü kırpmaksızın mahvettiniz ?
Mahkemenin kadıya mülk olmadığını bile, bile, yada unutarak ..
Dahası, hiç mi hiç işinize gelmemişliğinde
Es geçip, yok sayarak …
Ne hayatlar doğrayıp, ne kanlar akıttınız ?
Ne Nuh dayandı, ne Muhteşem Süleyman…
Ne Musa, ne İsa, nede Muhammed..
Hepsinin cılkını çıkartıp, pabucunu ellerine verdiniz..
Battığınız şirk balçığında..
Soyunduğunuz Din Baronluğu ve Tüccarlığında ..
Kulu Allah ile aldatma yarışında, birbirlerinizle kapışırken ..
Dilinize pelesenk ettiğiniz ..
Hayasızca istismar edip,
Kullandığınız isimlerinin arkasına gizlendiğiniz, bu insanları ..
Sadece ama sadece, iğrenç yalanlarınız ve bitmeyen …,
Dinmeyen ihtiraslarınız için, pervasızca kullandınız ..!
Sonra…
Hırslarınız ve sahtekarlıklarınız ..
Bitmeyen alavera-dalaveralarınızla
İsa’yı, çarmıha gererek ..
Zekeriya’yı, taşlayıp öldürerek ..
Yahya’nın kafasını kesip, top oynamaya yeltenerek …
Süleymanı, Saba Melikesi Belkis’e ve divanelikte çöllere terk ederek ..
Muhammedi, mezhep savaşlarında kalkan edip ..
Yezitliklerinize ve tekfurluklarınıza,
Daha da ileri gidip …,
Tanrılığa öykünmüşlükle, Firavunluklarınıza
Ve, sahte peygamberliklerinizde …
Muhammed adına uydurduğunuz, binlerce hadis ve sözle …
İğrenç yalanlarınıza alet, kirli suçlarınıza ortak..
Günahlarınıza, kalkan,
Olmayan arlarınızla, utanmaz-arlanmazlıklarda ..
Soyunduğunuz Tanrılıklarınıza, kurban ettiniz, kurban !
Hazine arazisi talanlarınız için, camileri alet edip ..
Sonra yalancılıklarınıza, kalpazanlıklarınıza ..
Suçunuzu ört-bas etmelerinize, adını pelesenk ettiniz ..
Sizi insanlık cücesi, sevgi fukarası, marazalı, sicili bozuklar sizi ..!
Ruhlarınızı yıkamanız, ellerinizin kirini ağartmanız ..
Suçlarınızı, ört-bas etmeniz imkansızdır, imkansız !
Kardeşi, kardeşe kurban ederek ..
Böl-parçala-yut’ lar da masumu, masuma …
Mazlumu-mazluma,
Özcesi, hemcinslerinizi göz, göre, göre birbirine kırdıra-kırdıra…
Olmadı, astırıp, kestirerek, boğazlatarak katlettiniz ..
Sonra, hayasızca, utanmaz -uslanmazlıklarda ..
Elinizin kanı kurumadan, Rüku-Secdelerde
Ya’da Kilisede, Sinagoglarda, Havralarda,
Mimberlerde, kürsülerde, ihtişamlı şapellerde..
İlahlarınızı aldatmalar yeltendiniz ..
Savaşlar icat ettiniz, biz körpe, masum bebeleri, kah katlettiniz ..
Kah, Vatansızlıklarda İltica sürgünlerinde …..
Acımasızca sularda, dağlarda,taşlarda ..
Havasız tır kasalarında …
Özcesi, orada-burada hunharca öldürüp, kanımıza girdiniz ..
Yada, göz, göre, göre ölümümüze seyirci kalarak ..
Körpe ömürlerde, ömrümüzün bahar çağlarında bizleri, ölüme ittiniz..
Denizler, kayalar, dağ-taş utanıp dile ve hayaya –edebe gelir ..
Siz, akrep, çıyan ve engerekten de beter halinizle..
Sözüm ona, insanız diye geçinen, caniler sürüsü
Sütten çıkmış ak kaşıklıklara öykünerek ..
Suçu, başkalarının üstüne atıp ..
Şatafatlı aşamları ,ihtişamı,gücü üstüne çakerek ..
Devran sürdünüz, kervan yürütüp, gerdan kırdınız .
.
Şimdi bana, SALOZ’UN MAVALLARINI okumaya ..
Kırk dereden, elli su getirmelere soyundunuz…
Soysuzluğunuzu, allayıp- pullayıp ….
Göz boyamalarda, rengarenk sallayarak ….
Gerçekleri,saklayarak ..
Güneşi, balçıkla sıvamalara kalkarak …
Aklı evvel, biat’cı koyunlarınızı …
Kavallar ve mavallarla, ninnilerle-masallarla kandırarak
Kervanlarınızı sürüp …
İş bilenin-kılıç kuşananın, laf kurnazlıklarınızda, malı götürüp …
Cambaza baklarda, fakir-fukarayı, salağı, avamı soyup-soğana çevirdiniz ..
Eeee..
Yani ve özcesi ..
Hiç biriniz..
Sütten çıkmış ak aşık ..
Dahası..
Masum değilsiniz, masum değil ..!
Onun içindir ki, demem sizlere ,
Siz, beni bilip-tanımasanız da, sahiplenmeseniz ..
Hatta,
Hali nicedir diye, lütfedip sormasanız da ..
Asla ama alsa, fark etmez ..
Daha da ötesi, tanımamanızdan bana zarar gelmez..
Bana, içime işlemişliklerinde ..
Taş duvarların, kaldırımların, caddelerin, sokakların soğukluğu
Sizden daha sıcak, yakın ve güvenilir gelir…
Sizden hayınlık ve zarar gelir ..!
Onlardan gelmez, bana ..!
Siz tanımasanız da, sokaklar beni tanır ..!
Siz tanımasanız da, sokaklar beni tanır ..!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Ereğli/ KONYA
01 / 11 / 2015
Saat; 01_05
Ereğli/ KONYA
01 / 11 / 2015
Saat; 01_05
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
ÖMRÜMÜN DEFTER-İ KEBİR-İ'Nİ, HAYAL-İ SÜKUTLARDA ÇOĞALAN , KAHIRLA ....... SESSİZLİKLE YAĞAN, SİTEMLE ..... ELEM TEBESSÜMLERİNDE KAPA...