20 Kasım 2015 Cuma

HALA, ÜŞÜYOR MU, ELLERİN ?

Yine bir güz mevsimi …
Kasımın yarısı hazan, yarısı kış hallerinde…
Gece yarısı soğuyor hava, iyiden iyiye ..
Uykusuz yorgun gecelerimin …
Ağır kurşuni ayazları, şafak buzlarının ..
Işıltılı, yaldız, yaldız kristal güzelliğine emanet ediyor beni ….
Ben, içimin ürpertiye kesmiş hallerinde …
Artan ayazla birlikte ..
Daha çok, sendeliklere ağıyorum ..
Odaklanmışlığımla sana, aklıma ilkin …
O, hiç ısınamayan, adeta yazda bile, buz kesen ..
İnce, narin ve zarif ellerin geliyor, aklıma ..
Dudaklarıma tüneyen sözcüklerde ….
Art arda, sorular peydahlanıveriyor, apansız .
Hala, üşüyor mu, ellerin ?
Her soruşumda, ellerini ya hızla arkana gizler..
Yada, mahcup, mahcup ..
Hatta birazda yitik ve üzgün edalara bürünerek ..
O, kuğu boynu güzelliğindeki …
Alımlı mı alımlı, biçimli boynunu içine çekmelere koyulur ..
Kısa, kesik, kesik konuşmanla, yanıtını fısıltılar halinde
‘’-Yo, hayır şimdi değil ‘’ der ..
Sonra, bir solukluk duralar ..
Bu arada yüzündeki al , al renk güzelliği ve o seninle özdeş masum halinle ….
Adeta, rüzgara kapılmış yaprak gibi titreyen, kanı çekilmiş hallerdeki ellerini …..
Yarı tebessümlü, yarı endişeli hallerde, apansız bana uzatarak ..
Gözlerimce içilen, gülüş güzelliğinle ..
’’-Al, tut,bak inanmıyorsan’’ der , bakışlarını kaçırarak ..
Yüzüne daha bir alımlı eda veren, altın sarısı saçlarını savurarak, başını çevirir ..
Hep ötelere, ötelere bakar, susar ve dalar, dalar giderdin ..
Nasıl unuturum ki ..
Şu an, bugün bile yine aynı tabloda sende tutsaklıkla..
Yaşadım bir daha, bir daha ..
O, tarifsiz güzelliğinle bezenen anılarımla, seni ve hallerini …!
Zamansızlık da ve genç ömründe toprağa düşen kardelen güzelliğinle ..
Evreni süslüyor, toprağı güzelleştirip …
Aşığı olduğun doğaya, güzelliğinle, güzellik katıyorsun ..
Bugün yine sana uğradım ..
Sensizlik de boynu bükülen, solup…
Tıpkı sen gibi zamansız ve apansız ölümü içen..
Çiçek güzellikleri yiten ..
‘’-Beni en iyi anlatan, sembol'ize eden çiçekler, bunlar ..! ‘’ dediğin
Lilalı, allı-morlu, aklı-sarılı sümbüllerini değiştirdim..
Sularını tazeledim..
Saçlarını tarar, yanağını okşar gibi ..
Kabrinin toprağını sıvazladım..
Ellerini, avuç'lama isteğim depreşti ..
Nutkum tutuldu ve yine her zamanki gibi..
Göz yaşı sağanaklarına tutularak..
Öyle orada, naçar'lığın ve yokluğunun çarmıhında ..
Defalarca ölüp, ölüp dirildim ..
Şimdi, sen dolu odamda, buğulu camdan dışarıya,
Mezarlığı süsleyen ulu çınarlara ,
Sarıya ve solmalara kesen, kavak ağaçlarına…
Göğü öpercesine semaya salınan, çamlara ..
Hele ki de, o heybetli haliyle, ihtişam saçan Ihlamur ağacına bakarak …
Sensiz senlilikde, sana ağar'ak, seni yaşatıp, sende yaşıyorum ..
Anı, anı güzellikler, sevgi ..
Ve, tutam, tutam hüzünler çoğaltarak ..
Kasım soğuğu içe işledikçe ..
Toprağın sarmaladığı seni ve o, hep üşüyen ellerini düşünmekten kendimi alamıyorum ..
İşte o zaman …
Fırtınalara kesen ruhum ve göz yaşı sağanağın da ..
O malum sorum yayılıyor ….,
Ses, ses, soluk, soluk, sevgi, sevgi odaya ..
Hala, üşüyor mu, ellerin ?
Hala, üşüyor mu, ellerin ?

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/İSYANİ
Ereğli / KONYA
12/12/2015
Saat;21_43


SANKİ, RENKLİ BİR FOTO ROMANDI, AŞKIMIZ …!
Sanki, renkli bir foto romandı, aşkımız …. Ben, züğürt, biçare , divane … Sen, Hanım ağa edalarında, ece ! Olursuzdu, olursuz olmaya … Üstelik ; Baştan belliydi de, bu aşkın sonu . Ama …, Gönül ya, bunun adı .. Ota’ da, konar … Çöpe’ de … Boka’ da , misali . Arabesk’e …. Alçalmanın bataklığına .. Ve …, Sarhoş masalarına, mezeliğe düşürmeden …. Hele ki de, dillere düşmeden iyiden iyiye …! Değil, ayyuka … Çıfıt’ı çıkmadan … Dahası, adımız dokuza çıkmadan, bitti şükür ki sonunda ..! Hancı, hanına… Yolcu yoluna .. Evli, evine, köylü, köyüne ….. Hatta, Tak sepeti, koluna.. Herkes, kendi yoluna, tekerlemelerinin … Malum hallerde ki, dillere pelesenk olmuşluğuna bulanmadan … Bitti ya… Derin mi derin, bir of çektirdi, bana da..! .. Bittiğinde de, ucunda ölüm olmadığını da gördük ya sonunda ….. Şükür mü, şükür, hani’ya ! Dememişmiydim sana, ta en başında …! Dediğim gibi, eni-konu … Sanki … Sanki, renkli bir foto romandı aşkımız, hani’ ya …! Sanki, renkli bir foto romandı aşkımız, hani’ ya …! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ Ereğli / KONYA 20 / 11 / 2015 Saat ; 22_24

YUTAR, İNSANI .....!
Yutar insanı, gam karası ..
Gece karanlığı ..
Korku karaltısı ..
Yutar insanı, ruh azabı ...
Gönül yarası ...
Yürek sızısı ...
Yutar...
İn...
....sanı ..
Kendi içsel yalnızlıkları
Ve, tarifsiz korkular ...
Yutar...
Yu....
.......tar ...
Yutar insanı , karanlıklar ... !
Yutar insanı , karanlıklar ... !

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/İSYANİ
Ereğli / KONYA
20 / 11 / 2015
Saat; 21_49


AN GELİR ...
Zaman ırmağı akarken gürül, gürül, çağıldayarak ... Hayata ve insana dair, serüven ve hengamede .. An gelir ; Acıya belenir ömürler, bedenler, gönüller, ruhlar .. An, gelir acıyı bal eylemeleri öğrenir, insan ..! Gülüş güzelliği .. Salkım-saçak çiçek açar, rengarenk .. Mucize ışıltılar süzülür. Evrende, hayatın içinden ve gök kubbeden, ruhlara. Semanın kandilleri yıldız ışıltısı güzelliklerinde ... An gelir ... Dağılır şenlik, biter eğlence .. Elde, avuçta tutam, tutam hüzünler .. Kirpik uçlarında, dupduru göz yaşı tomurcukları, birikir. An gelir, ağlarken, gülmelere koyulur, insanoğlu Ağladığına gülmecesine …. Üstelik, katıla, katıla .. An gelir .. Doğrular, bağrında yanlışları .. Yanlışlar, bağırlarında, doğruları taşır ve doğurur ... Doğrularla, yanlışların iç içeliğinde …. İnsanoğlunun, kafası karışır ..! İnsan, çeteleyi, pusulayı şaşırır .. An gelir, Pirinç taşa, taş, pirince karışır.. An gelir, insan mercimeği fırına verir ...... Ayıklar, pirincin taşını .. Pirinci, taştan ayırır ... An gelir, tırmanır doruklarına mutluluğun .. Bir rüzgar eser.. Ak karaya, gülüş acıya, hüzün, sevince karışır …! İnsan, başında eseni rüzgar sanırken, kasırgada savrulur ..! Zaman geç , iş işten geçmiş ve her şey için geç olur .. Tren gider, mutluluk kaçar, yürekte sızılar , Gözde yaşlar, ruhta sancılar başlar ..! An gelir, ışık söner, aynada yiter siluetler, gölgeler .. Perde iner, film biter, müzik susar …! Lal olur, diller .. Ölüm buse, buse konar dudaklara.. O, son nefeste, Kah açık, kah kapalı gider gözler, bebeklerine sinen .. Muammalı bakışlarla ... An gelir... Karanlıklar yutar, ömürleri... Sessizliğin sükununda patlar, sessiz yürek çığlıkları ! An gelir.. Karanlığı yutar, aydınlıklar .. Doğar kızıl gül güzelliğinde nurani şafaklar .. Ortalığı, huşuyla aydınlıklar kaplar ... Hayata ve insana dair hengamede .. Ve,akar hala, dur-duraksız, Çağıl-çağıl, zaman ırmağı tüm haşmetiyle ..! Zamanın, hayatın, evrenin ve ömürlerin dönencesinde.. An gelir ... Zamanın ve hayatın bağrında ... Öyküler, biter... Öyküler, başlar .. Canlar gelir, canlar gider..! Anlar gelir,anlar gider .. Anların harmanında.. Bütün ömürler ve ölümler … Akreple yelkovanın arasına sığar.. An gelir, zaman denen umman ömürleri ve ölümleri yutar ... An gelir, zaman denen umman ömürleri ve ölümleri yutar ... Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ Ereğli / KONYA 20/11/2015 Saat; 18_45

19 Kasım 2015 Perşembe

İŞTE, BU YOKTU HESAPTA ..!
Tam inanıp, güvenmişken .. Hesapsız, kitapsızlıklarda kalbimi sana vermişken . Zamansız, apansız, üstelik vedasız .. Çekip gittin, bir anda … İşte bu yoktu hesapta ! Hem, kendine …. Hem, bana … Bil ki, en çokta.. Bu aşka, yazık ettin … Hep vesveselerine, kuşkularına yenildin . Oysa ben, hep yürekten sevmiştim . Gördüğüm ilk andan beri, tutukluydum hep sende .. Sen, kapris çiçeği .. Olursuz aşkların, uçarı kelebeği .. Rengarenk, rüzgar gülü .. Dur-durak bilmeyen, ikircekli, ürkek serçe ..! Sevmeleri oyun, aşkı masal … Sözlerimi, maval saydın … Kendin çalıp, kendin oynadın .. Ardında, kırık kalp … Çalınan düşler, karartılan günler .. Boynu bükük, yüreği yaralı ömürler … Hicranlı gönüller, elemli ruhlar bıraktın .. Aşka yüreğin yetmeyince, hiç ardına bakmadan .. Sen, yüreksiz, iflahsız .. Sen, biçare tabansız , Kaçıp gittin, firar ettin, dur-duraksız … Zamansız, apansız, üstelik vedasız .. Çekip gittin, bir anda … İşte, bu yoktu hesapta ….! İşte, bu yoktu hesapta ….! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ Ereğli / KONYA 19 / 11 / 2015
AÇILIR KAPILAR, YÜRÜRÜM, GÖNÜL ŞAHIMA !

Açılır kapılar, yürürüm, gönül şahıma ..
Yürürüm aşkla yana, yana çalabıma ...
Sevinin şalına sarılıp, meşkte geçmişliğimle …
Aşk meyinin esrikliğiyle ..
Girerek halden, hale …
Erişerek gönülden, gönül’e, alemlerden, alemlere ….
An gelir, inerim, ummanların fersah, fersah derinine..
An gelir, soyunarak, ruhumu ..
Üryanlığımın, duruluğumun yalınlığıyla..
Saadetin sadelikte olduğuna duyduğum, o sarsılmaz inançla
Arınarak ben, benden..
Çıkarım arşa, bakarım bana ve alemlerin sırrına ..
Gördüğümün ve gerçeğinde yanılsama olacağını unutmamanın uyanıklığıyla ..
Görünende görünmeyeni, bilinende ki bilinmeyeni keşfe koyulmanın …
O, tarifsiz sevinci ve heyecanıyla ..
Renklerin beni sürüp - savurmuşluğu ..
Gönül denen YILKI ATI'mın şaha kalkmışlığıyla ..
Döner dururum, pervaneler misali, sevginin ışıltısında ..
An gelir, arınırım, göz yaşı duruluğunda ..
An gelir, belenirim aşkla sevgiye, sevgiliye türaplıklarla...
Çevirir başımı, bakarım sema’ya ..
Işıl, ışıl kandilleri koynuma ..
Nurani güzelliklerini ruhuma doldurmuşluğumla ..
Dererim zerre, zerre sevginin, sevinin tevazuunun inci mercanını
Sabırda, gönül koruğu mu, üzüm etmecesine ..
Hüzünleri işleyerek ruhumun gergefine ..
Çilehanemin kerevetin de, geçerek kendimden ..
Koyulurum,demden, deme, halde, hale ..
Kah, kor olur …
Yakarım kibrimi, gönül körüğümde.
Kah döverim bedenimi, özümü, nefsimi …
Sabır ve tevazu örsümde …
Geçirerek iğne deliğinden, ruhumu …
Akarım suluğumda, yatağımı bulmacasına ..
Beden ve gönül atlasımın coğrafyasında !
Salınır, çoğalır, savrulur'um, gönül sahramda..
Çöl kumlarının güne, yele aşkıyla …
Edep dibeğin de döverek nefsimi ..
Lime, lime olmuşluğun da ruhumun ..
Soyunur dökünürüm, vicdan aynamın derinliğinde ..
Bir yanımın hazana, öte yanımın bahara kesmişliğinde ..
Maşukuna eren aşık’ın coşkusuyla, geçerek kendimden ..
Açılır, saçılırım, rengarenk sümbül-teber güzelliğinde .
Aşkın donunu giyince özüm …..
Üryan kalan bedenimin göynüyüp, kaynamışlığında ..
Kaynatırım gölümü, harlı sevi kazanında ..
Hayat denen kezzaptan, zemzem suyu yapmanın çabasıyla .
Fısıldadıkça aşk, yar-yaran olup ruhuma ..
Döner başım, çelinir aklım, coşar gönlüm ..
Kandildeki alev misali …
Kah titrer üşür, kah ışıl, ışıl, nar, nar ….
Ebruli renk güzelliklerinin albenisiyle, geçerim kendimden !
An gelir, gam ve tasa düşünce benliğime …
Vururum kendimi kudüme, neye, tengir’e …
Döner, dönenirim raksa koyulmuşluğun zevkiyle ..
Donanır işte o an ruhum, aşkın narı ve harıyla ..
Başlarım yeniden ve bir daha sevginin, sevinin oduyla yanmaya
Atarım kendimi, sevdanın kollarına …
Hayatın kaynağının aşk olduğunun, idrakiyle ..
Dağılır gönül sema'mın kasveti ve karaltısı ..
Gönül şahımın sedasıyla ..
Yükselirim, yeniden aşkla, arşa …
Güneş güzelliğinin beni selamlamışlığıyla ..
Ruhumun, volkan olup patlamışlığında …!
Koyulurum, aşk ile yana, yana yola …
Açılır kapılar, yürürüm, gönül şahıma ….!
Açılır kapılar, yürürüm, gönül şahıma ….!

Erdem YASSIBAŞ

Ereğli / KONYA
19 / 11 / 2015
Saat; 02_31


ADETA, YÜK'ÜZ HAYATA
Eski eşyalar misali ..
Güveler yemişliğin de..
Delik-deşik ruhum ....
Ne eşyaların tozu ..
Ne, ruhumun hüznü .....
Bitmedi gitti ...

Eşyalar ve ben ….
Zaman ve ömür eskitmişliğimizde dolan miyatlarımızla ...
Adeta, yük'üz hayata …..!
Adeta, yük'üz hayata …..! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ Ereğli / KONYA  
19/11/2015 
Saat;03_46

18 Kasım 2015 Çarşamba


NE'DE LALELERDE CAN KALDI ..!

Çık ta gel, gittiğin o ırak ellerden ..
Seni beklemekten, yolunu gözlemekten ...
Bencileyin yorgun ve bitap düşerek 
Çiçek pasajından aldığın o sarı laleler soldu-sarardı ..
Lalelerle, ben ...
Üzüntümüzü sarmallıklarda demleyip, sensizliğin gamını içmekten ..
Bizar olup, geçtik kendimizden ..
Ne onlarda, ne’de bende mecal kalmadı ..
Sarı laleleri sevdiğini bilmişliğimle..
Sarılara büründüm, bak yine ...!
Seni bekliyorum,
Hala ve ısrarla, sarı, sarı özlemlere, hasretlere ve hüzünlere kesmişlikle ..
Şimdi yokluğunda..
Mevsimler hep sonbahar..
Sensizliğimde, ruhumu saran hüzün şallarına bürünmüşlüğümle ..!
Güz vurgunu yemekten tarumarım .
Sarı laleler vazoda, ben camda, gün yirmi dört saat ..
Dönüşüne bekleyerek ..
Nöbetlerdeyiz, nöbetlerde!
İçin, için içiyoruz ölümü, çürümelerde ..
Ne bende derman ve hal..
Ne'de lalelerde can kaldı ...!
Ne'de lalelerde can kaldı ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Ereğli / KONYA
18/11/2015
Saat; 02_40


GÖZ İZLERİMİZ KALIR CAMDA, ARDIMIZ SIRA ..!

Yolun öte yanında, harap-türap evde, o …
Bebek yüzlü, hiç tanımadığım, mahcup aşığım …
Bu yanında, yıl yorgunu, hayat vurgunu ben .
Karşı pencerede, o …..
Arada, ıraklıklar …!
Üstelik, bir cadde aralığı kadar yakınken .
Fersah, fersah çoğalan ıraklıklar da ….!
Camda, ben .
Arada, ıraklıklar …
Bakışır dururuz birbirimize sessizce, saatlerce ..
Meraka ve endişeye belenen sükun içinde .
Ben, hüzün çiçeği, gamlar ecesi …!
O, aç kedi kılıklı, meraklı, tıfıl taze !
Bakışır dururuz, öylece oracıkta ..
Bakışlarımızın, bir birine kenetlenmişliğinde ..!
Akşamdan, sabaha .
Alaca karanlıktan, kızıl şafağa ..!
Yorgunluktan bitap düşmelerde …
Biz ayrılsak ta, yerlerimizden …
Hala, birbirine doyamamışlıklarla bakışan .
Yorgun-argın, mahmur göz izlerimiz kalır, camda …..,
Ardımız sıra !
Yorgun-argın, mahmur göz izlerimiz kalır, camda …..,
Ardımız sıra !

Erdem YASSIBAŞ

Ereğli / KONYA
18/11/2015
Saat;00_25

17 Kasım 2015 Salı


DUDAKLARIM MÜHÜR, GÖZLERİM, PERDE OLSUN ONLARA !

Gün gelip, vuracaksan beni..
Kendi silahımla ve senin pas paye kokuşmuş usulunle ..!.
Dost görünümlü,sırtlanlığınla..
Kanıp ta sana...
Ceremeyi can yanıklığında, yürek dağlanmasın da çekeceksem
Aşikar etmeyeyim sırlarımı ve hüzünlerim saklı kalsın.
Dudaklarım mühür, gözlerim perde olsun, onlara.
Sinsi gülüşünle girerek kanıma..
Dererek bendeki kusuru,hatayı,kemliği ..
Ve, sonra çatal dilliliğinle .
Tefin bir içine, bir dışına vurarak ..
Riyanın tüm melanetlerini bir, bir sergileyerek ..
Tabak, tabak dağıtacaksan, sırlarımı ..
Yakacaksan, canımı ..
Atacaksan kor yangınların zulmüne ...
Ruhumu, azaplar da lime, lime etmecesine ..
Aşikar etmeyeyim sırlarımı ve hüzünlerim saklı kalsın.
Dudaklarım mühür, gözlerim perde olsun, onlara.

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Ereğli/ KONYA
17/ 11 / 2015
Saat; 23_25
 

GÖZ BEBEKLERİNDE SAKLIDIR, KORKULARIN ....!

  İmrentiyi, tiksintiye , zoru, kolaya, kolayı, zora, oluru, olmaza, olanaklıyı, olanaksız, sevgiyi, nefrete döndüren ...... Hükmeden ve boy...