O'DA, NASİPSE ....!
Hani senin gönül ecen, sevda kelebeğin ..
Uğur böceğin ...
Geceni gündüz kılan, ruhunu ağartan ateş böceğindim ...
Ne oldu hani, tüm o dediklerinle, icra-i sanatınla arz-ı endam eden, sana ?
Kıran mı girdi, ettiğin laflara, söylediğin yalanlara ?
İşin gücün numara, ömrün palavra,
Bak, oldun şimdi, madara ...
Suyumu kurudu, söz değirmeninin ?
Eşek arısı mı, soktu ?
Yoksa, kanatları mı düştü, yalan çarkı, dilinin ?
Mavraların, palavraların yağmur gibiyken, suları mı, kurudu birden bire ?
Hani, şakayık bülbüllüğünde nefes tüketirken ..
Dut yemiş bülbül mü olup, çıktın ?
Arpacı kumrusu mu kesildin, birden ?
Yalan sende, dolan sende ..
Rüzgar güllüğüyle, fırıldaklığı, bırakmazsın kimselere ..
Zübüklüğünde, aşk vurunca çenene ...
Sakızını boka, namusunu ortaya, adını dillere düşürünce ..
Göründü gerçeği özünün de, yüzünün de ..!
Lafla peynir gemisi yürütürken ..
Engin dağları, ben yarattım, derken ...
Sözüm ona, kapında kul, yatağında kısrak ..
Hele ki doğruganlığından prim yapmaya soyunmuşluğunda ..
Kuluçka makinası, anaç tavuk ..
Sofrandaki yeri, öküzünden bile sonra gelen ...
Ahırındaki maldan da itibarsız gördüğün, gırtlak ve ekmek düşmanı ...
Ve, hasılı ...
Kirletince, soyup, soyunup attığın çuldu, kadınlar, kızlar ...!
Siz gibi, münafık hilkat garibesi ucubelerce, el kiri, insan müsvettesi ...
Külfet köfesi, dayak ve tımar arsızı, sırtınıza yük,ayaklarınıza köstek ..
Lafa gelince ve iş başa düşüp, kadına muhtaç olunca ..
Yalanlardan, gazeller attığınız ..
Uğruna ölümlere gidip gelmekle övündüğünüz ....!
Sözüm ona, ettiğiniz laf kalabalıklarında ve söz salatalarında ...
Kendi ifade edişinizle ...
Ölümüne sevmelerde, delik-deşik edip ....
Hunharca kıyıp, katlettikleriniz,
Cellatlıklarda canına, kanına susadığınız ..
Ceberrutça, hoyratça talan edip, ömürlerini karartıp ...
Arsızca ve vahşice, hayatlarını çaldığınız ...
Ecelsiz kabire koyduklarınız değil de, nedir, sizce kadınlar ve körpecik masum kızlar ?
Deyin bana, deyin sizce nedir, kadınlar ve kızlar ?
Nedir ????
Ki onlar, analarınız, bacılarınız, sevdalılarınız, sevdalandıklarınız ...
Zulalarınızda resimlerini, saçlarını, mendillerde kokularını taşıdıklarınız değil mi?
Yavuklularınız ve kavım-kardaşlarınız değil de, nedir ?
Heveslerinize ve nefislerinize kurban ettiğiniz, kadınlar ...
Ve masum, gonca çiçekler olan, körpecik kızlar ?
Eril dillilerin deyişleri ve sakat düşüncelerini dillendirişlerinde ... Söylemleriyle, nice ucubenin, hakir görüşle bezenen ifadesiyle ...
'' - Hani, elini sallasan ellisi ..
Üstelik, yüzü benlisiydi, kapında el-pençe duran ...''
Sana vurulan kızlar, kadınlar, tanıyınca seni ..
Hasbelkaderliklerde olsa da, görünce gerçeği, kirişi kırdılar ..
Anıldıkça adın, koro halinde ardınsıra, La Havle okudular ...!
'' - Dar yerlerde, bol bıçaklara gelsin '' diye, beddualar ettiler ..
Adaklar adayıp, dilekler tutular, çoklukla ...
Kendi ömür zulalarında biledikleri, nefret çeliğine ...
Duygu, duygu, öfke, öfke, sular vererek ..!
Korkudan tir, tir titreme nöbetlerinde, itler misali seyrimelerle ....!
Kör sancılarda kıvrım, kıvrım kıvranarak ...!
Unutma gerçeği, al kalemi, yaz aklına ...
Eskiye olsaydı rağbet, nur yağardı, bit pazarına ...!
Ne köy olur, ne kasaba, senden ..
Gönlüne yar, yarana merhem olmaz, benden ...!
Git yoluna, yoğurt aklını, ayran etmeden ...
Git soldan, soldan, araba çarpmasın ..
Bir garibin başı yanmasın, belaya bulaşmasın ..
Elin garibi ,devlet,kanun, hukuk, seni, adamdan saymasın ..
Konunca musalla taşına, istenince helallik .....
Sağlığında önün sıra el pençe divan duran, riyakarlıkta ardından sövüp sayanlarla ...
Canını yaktıklarınla, senin nikbetliğinden, şerrinden kaçanlar ..,
Sana, gün yüzü görmemiş sinkaflarla seslenmesinler içlerinden ..
Küfürün, bini bir para olmasın ?
Gelmişini, geçmişini dolayıp diline ...
Yedi sülaleni kalaylamasın ...
Hani, az-buçuğu beğenmezdin ....
Şerbetliliğinle layıkınca yıkamasınlar küfür ve öfke dolu laflarıyla, seni !
Pilavı etsiz, yağı, balsız yemezdin ..
Zeytinyağ kesilmişliğinle, hep su üstünde yüzerdin ...
Karşındakine kin kusup, nefret ve öfke saçan konuşmalarında ...
Laf kendine gelince ...
Çevir kazı yanmasınlarda, koyulurdun, palavralarla, kuru sıkı atmalara !
Hiç mi hiç, pilavım taşlı, yoğurdum ekşi, sütüm çiğ demezdin ...!
Anandan başkasını, kadın görmez, zülf-ü dolaşıkları sevmezdin ..
Kısaya bodur, yer cücesi, götü yere yakın, bacaksız ...
Uzuna, kavak der, olmadık sıfatla ve lakapla, anardın onları ...
Bak kala, kala kaldın sonunda, tohumluk hıyarlıklarda, tek başına ..
Selam veren çıkmaz, sözü dinlenen olmaz biri olup çıktın, sonunda ...!
Gezdin dünyayı, gördün Hanyayla, Konya'yı ..
Soyuldun, sovana, dövüldün toza döndün ...
Hakikat ne (?), dünya kaç bucakmış anladın ..
Sürdün-savurdun, estin-gürledin ...
Hergele de, imam eşeği, fasulyeden nimettin,kendince ..
Bulunmaz hint kumaşıyım, derdin, taşı gediğine koyardın yeri gelince ..!
Attan düştün, kul oldun, kır eşeğe ...
Dövünüp, sövsen, kızsan ,bağırsanda nafile ...
Keser döndü, sap döndü, gün geldi, hesap döndü ..
Uymayınca evdeki hesabın, değil,para-pul,şan-şöhret ..
Üçün biride kalmadı elinde, sermayeyi yükledin kör kedi Tekir'e !
Bir haytalığın, birde pavraların kaldı elinle-dilinde ...
Bu pınar hep böyle akar sandın, kursağına insanlığı koymadın ...
Soyulmuş kabağa, balı alınmış kovana döndün ...
Kaldın, el elde, baş başta,
Aklın yaşta değil, baştalığını, unutmuşluğunla ....
Sütüne su, helale haram kattın, bu düzen böyle sürer,bu kervan böyle gider sandın...
Hani sen hep,bir koyar ,üç alırdın ..
Gel gör ki şimdi, sonunda havanı aldın..!
Kala kala, er oğlu erliklerde, bakirliğe kement attın ..
Keli, körü beğenmez, ona-buna, burun kıvırırken ...
Kula kulluklarda, ana ocağında, kadın eline muhtaç kaldın ...
Palavracılar panayırında işsiz-güçsüz ...
Mavracılar bedesteninde, aylaklıkta, ayakçı oldun ....
Yalancı baharlarda , ayazlarda dona kaldın, ....!
Tükürdüğünü, hep yaladın ...
Oysa ki, sen yüksek perdelerden, palavralar atardın ...
Nice ocaklar söndürüp, civan boylu erleri, selvi boylu kızları ...
Olmadı, kuşu-kurdu, hasılı, nice canları yakar ..
Poz atar, ayak, ayak üstüne çelip, işine bakar, caka satar, hava atardın ...
Burun kıvırırdın ele aleme, hakir görürdün, insanı ..
Değmeleri beğenmez, pekmeze, sirke derdin ..!
Bozarak tüneğini,yıkardın düzenini ..
Dar ederdin, dünyayı ...
Kendini Bolu beyi, garibanı Kör oğlu sayardın ...
Herşeyin iyisine, kendini layık sanardın .....
El atına binenin tez ineceğini unutur, ..
Bıyık burup, hava atmayı ..
Yumurta topuk keliğin götüne basmayı matah görüp,
Her kuşun eti yenir, sanarak,
Lümpenliğine bakmaz, kendini adamdan sayardın ...
Ne oldu şimdi, kırılınca kolun-kanadın ?
Eskiyince tımarın, düşünce nalın, tükenince ferin ..
Uçup gidince erliğin, eskiyince keliğin ...
Düşünce sümsüğün, aktı sel-suya, göz yaşına karışarak, sümüğün ..
Süngün düştü, çakar almazın, atmaz oldu kurşunu ..
Yıllar çıkardı suyunu, havanı yel, paranı el, namını hayat aldı götürdü !
İtibar etmezken nice taze kadına ...
Kula, kulluklarda, kul oldun ana kapısına ...
Selam söyle anana, ya turşu kursun, fincana ..
Ya da, yoğurt çalsın, kırık çanağa ....
Adın çıktı, aylağa ...
Altı yok pabuçluğunda koştura, koştura ..
Döndün sokak bosisi, Hayta Çomar'a ..
Aşk neyine, meşk neyine ?
Yalanlarda döndün, kevgire ..
Bozuldu façan, bitti fıyakan, kırıldı aynan, karıştı gazellere ...
Döndün sonunda, elden, ele gezen cezveye ..
Koptu Film, bitti yalan ..
Kala kaldın, cep delik,cepken deliklerde, dımdızlak ...
Üstelikte, tepeden, tırnağa üryan ....!
Takken düştü, göründü kelin ....!
Sen, kalıbının adamı değilsin ..
Bundan sonra kendin çalan, kendin oynayan ...
Kandıracak avanakla, aptal bulursan,
Yat, kalk dua et ...
Hem dipte oyna, hem de, kapıda ...
Bundan böyle, insan yerine konursan ...
Evli evine, köylü köyüne ..
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde'ye ...
Hani seviyorum, aşk kelebeğim der gönül eyler, yürek çalar ..
Şerefle oynar, haysiyet cellatlığına soyunmuşluğunda ..
Ahlar alıp, ömürler karartırın ..
Kız adını, dul etmekte üstüne adam tanımazdın .
Kaşla-göz arasında, ömrün gonca çağında hayatlar karartırdın...
Eremezsen. pis kediler gibi ciğere mundar der, riyalarda at oynatır..
Laf cambazlığında, sözcüklere takla attırır ..
Meramına ulaşıp, körleyince nefsini ..
Bakmazdın yarine, el der yada telef sayardın kendince ..
Eden bulur, derler, kötüye,
Derman yetmez, hin oğlu hine ..
Şeytan bile baş edemez sen gibi dürzü, dümbük, deyyus pezevenkle ..
Kök söktürüdün, nice ömre ..
Müstehakını bulunca, döndün, süt dökmüş, kediye ...!
Hani, şimdi o, eski sen, afran-tafran, fiyakan nerde ?
Nerde şaşalı günlerin ?
Kapında havlayan köpeklerin ?
Unutma,yaz aklının defterine, duvarına ...!
'' - Sen muktedirken senin için havlayan itler
Gün gelir ,yitince malın, ünün, itibarın..
Hele ki de muktedirliğin ..
O itler, sana karşı, ürer..!
O itler, sana karşı,ürer ...!
Unutma, alma mazlumun ahını, çıkar aheste, aheste ..!
Çıkar aheste,aheste ..! ''
Hani, derim ki,bil bu acı gerçeği ..
Sen, sen ol, asla nerden, gelip nere gittiğini,
Aslını, neslini, soyunu-sopunu ..
Cemazüyel evvelini, ceddini ve kendini unutma ..!
Edersen, nefse tamah ..
Ego'na, gücüne tapar, kul-köle olursan bencilliğine...
Hani bilesin ki, başına geleceği ,nadim olur, tövbe edersin, emin ol ki ...
Eğer, bir gün olur, yitirirsen insanlığını, onurunu ...
Düşürürsen, haysiyetini, kubura ...
Maskara olur, çıkarsın, herkese ...
Düşersin el-alem diline, kendini bilmezliğinle ...
Şeytan maskaralığında, dolaşırsın dilden, dile ..
Ömrünün nafileliğinde, gördüğün göreceğin ..
Birkaç arşın bezle, bir mezardır,
Hani, o'da, nasipse ...!
Hani, o'da. nasipse ...!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/İSYANİ
Friedrichshafen / Almanya
19 / 02 / 2017
Saat ;18_27