22 Mart 2020 Pazar


Ulu orta, gözlerimizin önündeyken .... Farkındasızlıklarda, kalabalıkta çoğalan illettir .... '' - İçimizdeki, çürürken, çürüten paslı çivi ......!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/ İSYANİ Saat ; 16_54

Hayatı, kendini, olayları, gelişmeleri sorgulamayı öteleyen yahut ta, elinin tersiyle iten, muhakeme yeteneği ya hiç oluşmamış yahut ta yeterince gelişmekle kalmayarak, zaman içinde iyiden, iyiye körelmiştir ....
Bu temelden yoksunların, normal ve sıradan bir bireyde oluşması, olması gereken derinliği, ufku yoktur .
Bunlar, öz güven yoksunluğunda doğru zamanda, doğru yerde atması gereken adımı atamayan, olması gerekeni yapamayan, karakter, haysiyet, irade, kararlılık, sağ duyu fukaraları dır ...
Bakıldığında görülecektir ki, bunlar, basiret  çeşmesinden su içmemiştir .
Farkındalıktan uzak, dahası, kalabalıkta yalnızlığı artıran ve besleyen, sıradanlığa bile erişemeyen, sosyal bireye ve topluma yük olan, sorunlarıyla problem yaratan ve  toplumsal dinamizmin ve gelişimin önündeki en belirgin köstek, sürekli sorun üreten, engelleyici niteliksiz yığınsal güruhlar dır ...
Karakterli ve nitelikli birey olmaktan bile uzak böylelerinin
hayatı, başarıyı, mutluluğu ıskalaması kaçınılmaz dır ...

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/ İSYANİ
Almanya
22.03.2020
Saat; 16_30



GARİBANLARLA , İNSANLIK ÖDER, DİYETİ.....!

Yüzsüzlüğün yolu, riya, arsızlık, kaşarlanmış lık ve çok yüzlülük ler den geçer ... Kişi bir kez bile olsa, yüzsüzlükle tanışarak …. İşi, pişkinliğe vuruyor ve bunu hayat biçimi, değişmez davranış şekli yapıyorsa .... Bundan beslenerek, karaktersizliği ve haysiyetsizliği kanıksayan için …. Yüzsüzlük, alçalmanın ilk adımı ve insanlığa ihanetin, ilk eşiğidir ... İş, lafla peynir gemisi yüzdürmeye gelince, mangalda kül bırakmayanlar ... Haysiyet fukarası olmakla kalmaz .... Ar-namus, edep, adap ve hayadan yana da, müflis tüccardan beter olur çıkarlar ... Bilindiği gibi, böyleleri için, ibret-i alemlik şu söz denir, insanlığın lügatında ... '' - Yoktan, yonga kalkmaz, kalksa da, ateşi ferli, külü kavi ve bereketli olmaz ..! '' İş bu hale gelince ve kişi bu seviyesizliğin doruğuna erince .... Hayatı mazeretlere, amalara, acabalara, şeylere ve keşkelere kurban edip ... Suçu, kara kediye yıkınca ... İşin, işten geçip, kurtuluş için, geç kalınıp ve imkansız olunca ... Sağ duyu ile akıllar firar edip, başlar taşa vurularak, saçları yolmacasına kafalar kaşınıyor sa ... Takkenin düşüp, kelin görünmüşlüğünde ... Ömrün, hayatın hengamesinde, beyhude telef edilmişliğinde ... Nafilelik ler de volta atmaların faydasızlığın da .... Müflis tüccar nasıl eski hesapları ve defterleri karıştırmaya kul oluyorsa ... İnsanlık ve haysiyet fukaraları da …. Anılardan, eski günlerin kırıntılarından teselli aramaya koyularak ….. Kendilerini kandırmalar da, ömür defterlerinin dürüldüğünü kabullenmemeye ve inkara yeltenirler ... İnsanlığın, dürüstlüğün, faziletin yok olduğu yerde …. Farkında'sız çoktan cılkı ve çivisi çıkan insanlığın, nice ömürleri hayatlar yutan bataklıkta telefliği çıkar, ortaya ... Ondandır, boşa değildir ... '' – Haysiyetini, nefsinle, dünya çıkarına …. Özünü, ruhunu ve karakterini, şeytana tahvil edene …. Kala, kala kubur bekçiliğinde debelenerek, Azrail i davet, sefillik ve paspayelik te ölümü beklemek kalır ... İşte böylelerine .... '' - YAŞAYAN ÖLÜLER . '', Denir ... Ki, böylelerinin YÜZSÜZLÜK AYIBI' nı , ölüm bile, silip-süpürüp, yok edip, kaldıramaz ortadan ... İşte bu koşullarda, insanlığın utancı ve yüzsüzlüğün ayıbı miras kalır, nesiller boyunca .... Kimselerin, pirincinde, taş ... Aş olarak pişirilen pilavında, kemlik-kusur ve çiğlik olmamış lığın da .... Yüzsüzlerin ulu-orta kol gezip, cirit atmışlığın da ... Kötülerin yaptığının, yanına kar kalıp ... Suçluya, hesabın sorulmamış lığın da, diyetin ödetilmemişliğin de ... '' - ALTIN TEPSİYE KONARAK, KUSURUN SAHİBİNİN ARANIP'TA, BULUNAMAMIŞ LIĞIN DA . '' Kirin-pasın, tozun-toprağın, kusurun-hatanın, suçun-suçlunun halının altına süpürülüp ... İnkar kılıçlarının çekilip, mertliğin, namertliğe kurban edilmişliğinde ... Garibanlarla, insanlık öder, diyeti .....! Garibanlarla, insanlık öder, diyeti .....! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya 16 / 02 / 2020 Saat ; 20_00

21 Mart 2020 Cumartesi

O, SON ÇİVİLERİNİZ ...!
‘’ -ELLERİNİZİ, DELİK-DEŞİK EDİP, KANATMADI MI, HALA ? ‘’
Tabutlarımıza çaktığınız çiviler ...
Ellerinizi, delik-deşik edip, kanatmadı mı hala ?
Böyle olmadıysa da, şaşmam ..
Vicdanı olmayanların,ellerinin acısını duyması olası değildir ki, zaten ....!
Pek çoğunuz yaşama sevinçlerimizi,umutlarımızı ve düşlerimizi çalmacasına istismar edip,aç-bilaç koyarak ....
Kiminiz, ırzımıza geçerek...
Kiminiz, şeker yememizi, içinize sindiremeyerek ....
Kiminiz, kurşun askerlikler de, kanımıza girerek öldürüp, gömme diniz mi, toprağın bağrına, bağrına, bizi ?
Bilin ki, böbürlenerek büyük geçinen ebleh ebeveynler, toprak sizden daha vefalı ...
Anaç mı anaç,sırdaş ve umarsız sevgiyle kucak açıp,bağrına basmalarda, bizi ..
Siz hala tabutlarımıza o, son çivileri çakmayı sürdürürken ..
O elleriniz ki,ölüm,kan ve nefret sundu, hep bize..
Cellatlarımız oldunuz,cellatlarımız ..
Siz celladına aşık güruhların elinden içtik, ölümü ..
Sunarken zulmü bize, birileriniz ..
Tabutlarımıza son çiviyi çakmayı sürdürüyordu, ötekileriniz ...
Ölülerin büyümemişliğinde ..
Hala, körpe ölü canlarız, biz ..
Tabutlarımıza acımasız ve usanmamacasına çivi çakan, leş kargası kılıklı, ebeveyn geçinen ….
Post modern vampir katillerimizi , sizleri çok iyi biliyoruz, biz..
En son tabutun çivisi, daha tepesine vurulmanın acısını ve azabını yaşamakta, henüz..
Varın,birde bizi düşünün ..
Yeterse ciğeriniz,varsa ödünüz ?
Yusuf, Yusuf demiyorsa, kıçınız...!
Çakın,iştahla ve vurdum duymazlıklar da tabut çivilerimizi ...
Kurtularak bizden, ferahlatın içinizi ..
İştahla ve çılgın açlığınız la bekleye koyun, çivisini çakacağınız en yeni ve o, en son tabutu ..
Ve katledip,içine koyacağınız körpecik bedenlerimizi ..
Sizi ölüme ve kana susamış,vampirler sürüsü,sizi ..
Tabutlarımıza çaka koyun şerefsizce ve aymazca o, son çivilerinizi ....!
O, son çivilerinizi ….
Tabutlarımıza çaktığınız çiviler ...
Ellerinizi, delik-deşik edip, kanatmadı mı hala ?
Kanatmadı mı, hala ?

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ /İSYANİ
Ereğli / KonyaMuall
19 /07 / 2018
Saat ; 02_30
BİR, GRİ FARE ….. Görünüşte hepsi sendenmiş yada senin benzerin,türün gibi gelmiş olsa da …. An gelir, kalabalığın kamçılayıp, şahlandırdığı seni yutan derin yalnızlığında … Hemcinslerince dışlanan bir gri fare gibi yaşar ve an be an hissedersin ölümü … Önce içinde neyin yittiğini düşünmeye kalktığında çıka'masan da, işin içinden … Ölüm olanca sinsiliği ve hüneriyle senin sevinç duygularını talan ve mahveder … Sen bununla baş etmelere kalkışıp, daldığın cebelleşme serüveni ve süreci içinde, ani ve bıktırıp, bezdiren hamleleriyle yeni bir cephe ve derin mi derin bir yara açar beden coğrafyanda, ruh atlasında .. Kendisinden olduğunu düşündüğü farelerce acımasızca saldırıya uğrayıp, didiklenip, dişlenerek bedeninde ve ruhunun derinliklerinde kapanmaz yaralar açılan o biçare gri fare gibi … Henüz, yaralarının eskisinin kabuk bağlamamış lığın da .. İrin ve kurt sağanağında, her gün bir yanının senden kopup giderek an be an tarifsiz acılarla ölüm işler içine .. Ve adım,adım kaplayarak yutar bedenini göz göre, göre … Elinden gelir bir hal çaresinin olmamış lığın da … Üstelik ve daha da kötüsü buna sebep olanın senin tür ve soyundan sa anlam vermekte zorlanıp, sancı, sancı, ağrı, ağrı, irin, irin ölüme yutulup …. Neden soruna yanıt arayıp, bulamama açmazının labirentlerde yönünü, yolunu ve ufkunu kaybetmişliğin de … İğrenilen, dışlanan ve adeta tecrit’ in, sürgünün, mülteciliğin azap oklarına hedef olup … Delik-deşik edilirken ….. ‘’ - Ölüm çıkıp, gelse de kurtulsam ! ‘’ , Diyerek …. İçtenlikli davetkarlık la, ölümü isteyip de, ölememişliğin de .. Bunu kendi neslinin, cinsinin …. Hatta, akrepler sokası akrabalarının, acımasızlığında, vahşet ve hunharlığın da yaşamışlığın da .. Ölüm sana bir o kadar uzak ülkeyken, azap fiilen yaşayıp, diyet ödediğin tarifsiz işkence olarak bedenine ve ruhuna musallat ezanın-cefanın seni çığırından çıkartıp zerre, zerre ve öldürmenin hazını köpürte, köpürte çıkartmacasına musallat olmuşsa sana .. O azap ve sancı girdabında yutulurken …. Yer demir, gök bakır ve azap, ölümden de yakın hallerde içerken ölümün ağu'sunu … En bedbahtı na bile razılığın la ….. Ölüm, yalvarılarına ve çıkardığın davetine kulak tıkayıp, aldırmadan, hatta …. Vurdumduymazlığın hazzında, kendinden geçerek, keyfin bağrında hazzı demlemiş'liğinde … Ölüm Kaf dağının ardındaki o devasa acılığında, sabır ve sükunla beklerken sahne alacağı anı …. Fırsat, bu fırsattır hallerinde azap çıkar gelir orta yere ….
Adeta, durumdan vazife çıkarmakla kalmayıp, ölümden de beter ve tiksindirici sinsi, sinsi gülüşüyle ….. İşte tamda o anda altındaki aleve düşüp,yanmayla yüz yüze o an işi bitip … Miadı dolmuş biri tahta, beriki tahtadan da beter'likte bir deri,bir kemik halde kala kalmış …..… Dahası yorgunluktan hıltı çıkmışlık ta mecalsiz mi mecalsiz olan fersiz bacaklarının … Ölümü birebir yaşayarak, hissetmiş'liğinde malum sona doğru yine de ve inadına adımlamış'lığın da ki çaresizlikle … Kala kalmışken, ölüm ile azap arasında …. Ardının, gözün, gözü görmediği duman ve sis hallerinde …. Önünün,yerinde yeller esen ufkunun ve hatta eremeyeceğin ipin sonunun …. Marmara çırası na taş çıkartacak kadar iştahla, harlı mı harlı alevlerle, kapı-çevre kuşatılmışlığın da ….. Ölüm, gökten zembille inecek kutsallık ve mağrurluk la semanın boşluğunda erişilmez ıraklıkta kristal kandiller gibi ışıltılarla asılıyken … Azap, hayatı ağzından-burnundan fitil-fitil getirmenin tarifsiz keyfiyle sana ..
Şah Damarından hatta, soluğunu yüzünde hissetmecesine yakınlıkla seninle son oyununu sergileyişin tadını çıkartırken …. Senin bedenden ateşe düşen bit misali sessiz-soluksuz halde, hayatla ilişiğini keserken ki duygu ve ruh durumunda yaşadığın akide bozukluğunda..
Teslimiyetten başka, seçeneğinin kalmadığını bilmemenin verdiği o devasa azabı en ince ayrantılarıyla birebir yaşamışlığın da …. Tamtamların çalıp, çığlıkların atılmışlığın da ki ses anaforunda yutulup, yitmişliğinde .. Bırak çare, deva yada kurtuluşu ummayı .. Düşene sende bir tekme at çılgınlığında zevk sarhoşu olup çıkan güruhun senin hemcinsin …. Hatta ve hatta hısımın, akraban, evladın–uşağın olmacasına akrep sokası, akraban olmuşluğun da … Can havliyle, sen son bir kez onlara baktığında, kaçışan bakışlarla, çevrilen yüzlerin, başların bolluğunda … Azaplardan, azap beğen denecek türden, hoyratlıkla tecrit e ve mülteciliğe mahkum'luklarda … Acıların renk kokteylini içerek hayattan, ölüme uzanan o kritik eşikte … Öldüğüne değil de, uğruna ömür heba ettiklerinin, buna değmemişliği ne kahrolup …. Gözlerini bir daha açılmamacasına sıkımı, sıkı yumup, ölümün içip, alevlerin sıcağında kavruluşun, ezinç ve hüsranında …. Gri bir fare gibi … Attığın o, son çığlığı sadece ama sadece kendinin duymamışlığın da yelken açarken ölüme .. Azaptan, kurtuluşa sevinip-sevinmediğini bile, bilip-idrak edememiş'liğin de … Farelik mesabesine erişemeyen insanlığın,,,
Yoz ve yalnızlık hatta ölüm kusan niteliksiz güruhun kendi,kendine düğün-bayram etmişliğin de .. Hak etmeyen ucubeler uğruna, üstelik ölümü onların sana zorbalıkla ve hakir görüşlerde, hoyratça dayatmış lığın da … Kadim kitaplarda dillendirilen fantastik, mistik destan ve menkıbede söylendiği gibi... … İnsanlığın ve tarihin bağrına kazınan utancın, besleyip-büyüttüğü ayıpta ki, azgınlıkla zincirlerini kırıp, kendilerinden geçmişlikle kutsayıp ….., O gün-bu gündür, günümüze değin asırlardır yaşanan, utanç ve vicdan azabını yarattıkları o, an ki mahşeri tablodaki hali aratmamacasına …. Tıpkı,HZ İsa'nın bir avuç KANA DOYMAYAN SEFİL YAHUDİ BARONUYLA, DEBDEBE VE İHTİRASTA HAZ SARHOŞU KESİLEN, ROMALI MUHTERİSİN zaferlerini kutlar ve kutsarken,insanlığı öldürdükleri gibi … İnsanlığın ölüp, tarihin, zamanın ve kainatın utanç ummanında boğuluşun da yiten sesinle .. Sözüm ona İNSANIN(?), İNSANLIĞIN (!) BİR GRİ FARE GİBİ UN-UFAKLIKLAR DA SEFİLLİĞİ TADARKEN, KOPAN NARA VE ÇIĞLIKLARINDA … Hayatını, çığlığının heba olup, kalabalıkların para anormalliklerde attığı devasa çığlığında ,SENİN,FARENİN EN ACISI DA …. İNSANLIĞIN, YERLE YEKSAN OLMACASINA ÖLMÜŞLÜĞÜNDE . Tarihin sahnesinde, zaman dehlizinde oynadığın rolün bitip, ömür kaleminin kırılıp …. DEFTERİNİN DÜRÜLMÜŞ'LÜĞÜNDE … Göçüp gittin, yutulan çığlığının, GRİ FARE ÇIĞLIĞI GİBİ HEBA VE HELAK OLUP, YİTMİŞLİĞİN DE …. PİSİ, PİSİNE ….. TATTIN ÖLÜMÜ, HEMCİNSLERİNİN ELİNDEN …. İNSAN GEÇİNEN EBLEH GÜRUHLARIN ….. BİR, GRİ FARE BİLE ETMEMİŞLİĞİNDE …..! BİR, GRİ FARE BİLE ETMEMİŞ'LİĞİNDE …..! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ Almanya 21 / 03 / 2020 Saat ; 20_40
HAYATIN VE ZAMANIN DEĞİRMENİNDE …..,
Gündüzleri, neyse neyde, kırık dökük gülüşlerden, çöre-çöpe dönmüş umutla bezeli düşlerden derleyip, toplayıp, birlemeye çalıştığım …
İyimserlik ve hayatın o, dillere pelesenk olmacasına dillenen ama her ne hikmet se …
Hiç mi hiç görünmeyen, hayat ipine tutunma çabalarımı yerle bir eden ….
Zindan karasından da beter, zifiri amansız, acımazsız harami gecelerde yalnızlık denen o amansız illete dayanılıp, katlanılmıyor ….
Sadece bedenimi, yüreğini değil ruhumu kalbura döndürmecesine delik deşik ederek üstüme, üstüme yağan küf bağlayıp, çürümelere durduğum, azap, hüzün ve korku yağmurlarında ıslanıp, ıslanıp  ölüp, ölüp dirilerek şafağın atışını sabırsızlık, yalvarışlarla …..                                       Olmadı, tövbe, sitem, küfür ve göz yaşıyla ıslanan isyan anırışları ve hıçkırıklarıyla ….
Dahası göz kapaklarımın ve kirpiklerimin bir birine zırnık kadar bile değmemecesine, uykusuzluklar da …
Kasılma ve tir tir titremelerde kendimden geçerek, sabahı sabah ediyorum ….
Böylesi hallerde içeri girecek insana dair o adım ve ayakkabı seslerini, kokuyu, tıkırtıları ve soluk seslerini duymak bilsen nasıl tarifsiz duygu ve azapta sevinç çoğaltmaktır bir bilsen nasıl güzellik ve mucizedir, bilemezsin ..
Nasıl, attan düşenin halini en iyi attan düşen bilir sözü cuk oturmacasına doğruysa …
Hallerime ilişkin söylediklerimde  öylesine uygun ve yerinde edilmiş sözlerdir, bil ki  ….
Sen kalabalıklardaki yalnızlığında, be şu beyaz duvarın bağrında çoğalan yalnızlıklarda ömür çürütüp, zaman eskitiyoruz, zaman, vesselam ….!
Ben resimliğimde, sen kendini arayan yitikliğinde un ufak olup öğütülüyoruz, hayatın ve zamanın değirmeninde ….!
Hayatın ve zamanın değirmeninde ……!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ
Almanya
21 / 03 / 2020
Saat : 11_50

20 Mart 2020 Cuma


CORONA ….

Yüz yılları aşan insanlığın tarihinde nice kara ve karanlık dönemler olmuş ...
Cehalet, riya, dogmatiklik, dinin afyon etkisi, hoyratlık, yobazlık ve istismar ile içeriden ve dışarıdan kapı çevre kuşatılmıştır, insanlık ..
Yine ve yeniden kendine insanım diyen, bilim, ilim ve aydınlanma düşmanı bağnaz güruh ca ...
Halkın tepesinde boza pişirmekle kalmayan tayfa DEMOKLES KILICI ile ölümle yaşam, can ile canan arasına istif edilip dizilmiştir hortlayan caniliğin pençesinde ...
Adı, tanımı, şekli-şemali, farklı olsa bile ceberrutluğunun ayniliği ve dayanılmazlığıyla, gelenin, gideni, bu günün dünü, yeninin, eskiyi aratmış lığın da ...
Cinnet çağının karanlığında yangınının önlenemezliğinde felaket ve ölüm saçarak insanı, insanlığı yutmuş'luğunda ...
Tepeye tüneyen kana susamış vampir yarasaların ölüme, kana ve can almaya doymamışlığın da ..
İlletin adının dün, Cüzzam, Veba, Kolera bu gün Cinnet ve Corona olmuşluğun da ..
Özünde insanın, insana yeminli ve azılı düşmanlığında bir yanda entrika, öte yanda kraldan çok, kralcılık la kula, kulluğun tamtamlarının ve ayak seslerinin kulakları tırmalamacasına ayyuka çıkmışlığın da ..
Diyeti yine bir avuç gariban, fakir-fukara ödemiyor mu, hep sonunda ..
Alavere, dalavere, Baldırı  çıplak köylü Mehmet, işe-aşa, ekmeğe ve  insanca yaşama aç kentli Ahmet koşulur sarı öküzlük te kah kağnıya, kah top arabasına, kah tavla, tavla yiğidin telef olup -kurban edilmişliğinde musalla taşı bile görmeyen ölü bedenlerin kara toprağa son yolculuğunda koşulur, koşturulur katliamlarda, kıyımlarda aranan ve verilen kurbanlığın da ..
Bir avuç tuzu kuru iblis caninin pınarları, köşeleri ve devletin makamlarını ele geçirip ..
Talanda, kıyımda ve kırımda hemcinslerinin kanına girip, canına kast etmişliğin de ..
Dün Kolera bu gün Corona..
Ne fark ediyor ki illetin adı ucunda ve eninde-sonunda ölümün , ölenlerin ve ölülerin hep gariban olmuşluğun da ..
Kefensiz toprağa düşenlerin kula, kulluk düzeninin ateşine odun olmuşluğun da ...
Kula, kulluk düzeninin ateşine, odun olmuşluğun da ..
Naraların, yalanların havada uçuşup ...
Vatan-Millet, Sakarya edebiyatının  nakaratların da masum canlara kıyılıp, yanmamış kireçlere belenerek ..
Kara toprağın bağrında iken bile için, için yanıp, toprak olmuşluğun da ..
Toprak olmuşluğun da ...
Ne önemi ve farkı var ki ölümün adının dün ayrı, bu gün başka olmuşluğun da ..
Ölümün adının Cüzzam, Veba, Kolera yada Corona olmuşluğun da  ....
Corona olmuşluğun da ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/ İSYANİ
17/03/2020
Saat; 21;57
Almanya

EVVELİN NEYDİ Kİ, AHİRİN NOLA ?

Duyguların, sevinçlerin, umutların, düşlerin ...
Geleceğe ilişkin hayallerin, planların ..
Yerle yeksan oluyor ..
Mutsuzluk ve sancılar düğüm, düğüm ..
Yumruk, yumruk ..
Gelip boğazına, kursağına oturuyor ..
Kendini '' - Denizlerde gemisi batan, müflis tüccar . '' gibi hissediyorsan ..
Hayat denen bu hengamede ..
Kendine saygını var edememişliğin fukaralığın da ....
Bunca zamanı heba, ömrünü telef ederek ....!
Altı yok pabuçluklarda, körü körüne biat ta ..
Dahası kıç yalamalarda ve el-pençe divan durarak ..
Şamar oğlanı olup çıkıp, çürütmüşlüğünde ...
Kala, kala sana kalan ...
Hep, deve götü yalamak ve dalkavukluk sa ...!
Bil ki, bu işte daha ilk adımdan ...
Şu ana dek sürmecesine, ters gidiş ..
Ve, tepeden tırnağa onulmaz hata, dönülmez yanlış,telafisiz yanılgı vardır.
Demek ki, ya bu gerçeklere ve eşyanın tabiatına aykırı ..
Ya'da, sen ve o kaotik düşüncelerin, hayata uyumsuz ....!
Hayatın ırmağı, terse akmaz ..
Sen körü körüne inatla götün, götün yüzen ördekliklerde ..
Suyla ve hayatla, hatta istikrarsızlıklarla, kendinle inatlaşıyor san ..
Yaptığın, düpedüz ..
Kıçın la inatlaşır iken, donuna sıçmak dır, aslında ...
İnatlaşmayı,tepişmek anlamak ..
Ve, körü körüne bağnazlıkta kendi çukurunu kazıp ..
Geleceğini karartmak demektir ...
Ders alamamışsan bunca yaşanandan ..
Payına düşen dersi de, mutluluğu da alamamış san hayattan ..
Bil ki, ruhundaki Don Kişotluktan çok ..
Akıl ve düşünce bulanıklıkların da ....
Ve, sorgulamaz lığın sığlığında boğuluyorsun demektir ..!
Deneyim, ders alırsan, kazanım ......
Körü körüne inat sa, felakettir, tufandır, akıllara ziyanlık ..!
Yerle yeksanlıklar da, rezil rüsvalıklar da, toz-duman olmaktır ..
Aştan, aşka ....
Felaketten, mutluluğa ...
Elemlerden, coşkuya, sevince ...
Hayatın tüm alanında ..
Hayata ve insana dair, hemen her konuda ..
Yaşadıklarından feyz, ışıktan ilham .....
Yenilgilerden ders almıyor ....
Elem deminden, mutluluk çıkartamıyorsan ..
Nafilelikler de tüketip, heba etmişsin, hayatı ..
Dönüp baktığında, ömür ve vicdan aynına ..
Diyemiyorsan hala, '' - Hata bende . '' , diye ..
Ya, gözün kamaşmış egonun serabın da, yakamozun da ..
Ya, beynin sulanmış hayat ırmağının gelgitlerinde ..
Ya da, ruhun küflenmiş bağnazlık dehlizinin karanlıklarında ..
Cehenneminin odununu, sırtında taşımışlığıy la ..
Zebaniye iş koymadan, kendin yakarsın azabının ateşini !
Sen, yanlışlıklar komedyasının yitik kahramanı, biçare zavallısın ...!
Çünkü .....,
Neresinden tutarsan, elinde kalmacasına ...
Bebelik ten mezara süren, ömür denen kilimde, ilmeklerin ...
Baştan aşağı yanlış ...
Çözgülerin sakat, atkıların karışık ...
Düğümlerin Gordion'un kinden de karışık, kör ve çözümsüz ....
Sütün ve mayan bozuktur demek ki, senin ....
Böyleliğin de bil ki .....
Fazlasıyla müstahaksın, hayatın şamarıyla dumurlara uğramaya !
Kendi kazdığın kör kuyuya, çıkmamacasına yuvarlanmaya ...!
Ön teker nere giderse, arka teker de, ora gider, sözünün ışığında ...
Demeli o zaman sana, hiç mi hiç acımamacasına ..
Evvelin neydi ki, ahirin nola ...!
Evvelin neydi ki, ahirin nola ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

03/01/2017

19 Mart 2020 Perşembe

O, SON ÇİVİLERİNİZ ...!
‘’ -ELLERİNİZİ, DELİK-DEŞİK EDİP, KANATMADI MI, HALA ? ‘’

Tabutlarımıza çaktığınız çiviler ...
Ellerinizi, delik-deşik edip, kanatmadı mı hala ?
Böyle olmadıysa da, şaşmam ..
Vicdanı olmayanların,ellerinin acısını duyması olası değildir ki, zaten ....!
Pek çoğunuz yaşama sevinçlerimizi,umutlarımızı ve düşlerimizi çalmacasına istismar edip,aç-bilaç koyarak ....
Kiminiz, ırzımıza geçerek...
Kiminiz, şeker yememizi, içinize sindiremeyerek ....
Kiminiz, kurşun askerlikler de, kanımıza girerek öldürüp, gömmediniz mi, toprağın bağrına, bağrına, bizi ?
Bilin ki, böbürlenerek büyük geçinen eblek ebeveynler, toprak sizden daha vefalı ...
Anaç mı anaç,sırdaş ve umarsız sevgiyle kucak açıp,bağrına basmalarda, bizi ..
Siz hala tabutlarımıza o, son çivileri çakmayı sürdürürken ..
O elleriniz ki,ölüm,kan ve nefret sundu, hep bize..
Cellatlarımız oldunuz,cellatlarımız ..
Siz celladına aşık güruhların elinden içtik, ölümü ..
Sunarken zulmü bize, birileriniz ..
Tabutlarımıza son çiviyi çakmayı sürdürüyordu, ötekileriniz ...
Ölülerin büyümemişliğin de ..
Hala, körpe ölü canlarız, biz ..
Tabutlarımıza acımasız ve usanmamacasına çivi çakan, leş kargası kılıklı, ebeveyn geçinen ….
Post modern vampir katillerimizi , sizleri çok iyi biliyoruz, biz..
En son tabutun çivisi, daha tepesine vurulmanın acısını ve azabını yaşamakta, henüz..
Varın,birde bizi düşünün ..
Yeterse ciğeriniz,varsa ödünüz ?
Yusuf, Yusuf demiyorsa, kıçınız...!
Çakın,iştahla ve vurdum duymazlıklar da tabut çivilerimizi ...
Kurtularak bizden, ferahlatın içinizi ..
İştahla ve çılgın açlığınız la bekleye koyun, çivisini çakacağınız en yeni ve o, en son tabutu ..
Ve katledip,içine koyacağınız körpecik bedenlerimizi ..
Sizi ölüme ve kana susamış,vampirler sürüsü,sizi ..
Tabutlarımıza çaka koyun şerefsizce ve aymazca o, son çivilerinizi ....!
O, son çivilerinizi ….
Tabutlarımıza çaktığınız çiviler ...
Ellerinizi, delik-deşik edip, kanatmadı mı hala ?
Kanatmadı mı, hala ?

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ /İSYANİ

Ereğli / Konya

19 /07 / 2018

Saat ; 02_30

18 Mart 2020 Çarşamba

AŞAMADIN GİTTİ .....,

Oldum olası dardın, sığdın,ufuksuz ve karamsardın ..
Ufukta batan güneşin kızıl güzelliğide..
Geceye ayın ışığı,semanın kandili yıldızların parıltısıda çekmezdi ilgini ..
Umarsızlık,miskinlik dahası nemelazımcılıkla, boşvermişlik işlemişti iliğine ..
Yıkık ören yeri, terk edilmiş,ot basmış bağlar gibiydin ...
Bilseydin iş ve telaş,gaile var dünyada ..
Bırak doğmayı, çıkmazdın ananın o, boz bulanık suyunda geçirirdin ömrübillah yıllarını ..
Hasılı ne köy oldun, ne kasaba, ne etliye karıştın, nede sütlüye ..
Tükettin ömrünü karamsarlığın çengelinde ..
Silkeleyip,süpürüp atamadın bir türlü üstündeki ölü toprağıyla, karamsarlık külünü ..
Nasıl ki dökme suyla değirmen dönmez..
İtip kakmayla teker dönüp, kervan gitmezse..
Sende öyleydin ..
Açamadın içinde boğulup,tükendiğin karanlık dehlizlerle, karamsarlık labirentlerini ..
Et verseler kemikli, dedin ..
Ciğer sunsalar,ümüklü diye hoşnutsuzlukla surat döküp,küstün ..
Öteleyip işi-gücü,sevinci ,düşü, çabayı ..
Gölgesinden ürken sokak kedisi miskinliğin de ve aylaklığında sünepe ce hiç ve piç ettin ömrü ...
Mutlulukla tanışmayı bırak,heyecanla titreyip,sevinçle kıpırdamadı yüreğin ..
Hani derler ya..
Kelimenin tam anlamıyla ..
Allahlık Ali Bey'din ..
Aşamadın gitti, bir türlü sen, seni ...!
Aşamadın gitti, bir türlü sen, seni ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Ereğli/ KONYA

14/03/2018

Saat ; 21_31

  ÖMRÜMÜN DEFTER-İ KEBİR-İ'Nİ, HAYAL-İ SÜKUTLARDA ÇOĞALAN , KAHIRLA ....... SESSİZLİKLE YAĞAN, SİTEMLE ..... ELEM TEBESSÜMLERİNDE KAPA...