7 Şubat 2017 Salı


ACININ DİLİ .....,

Her zaman ve her koşulda ..
Sadece, feryat-figan, göz yaşı-sümük düğünü ..
Cazgırlıklarda naralar atmak, istismara kapı aralayan ..
Acındırmayı hedefleyen, özsellikten çok ...
Yüzeysel ve görselliği amaçlayan tavır ve edalar sergilemek, değildir ..
Hatta, sıklıkla, tevazuyla, acıyı yaşayanların, sergilediği hallerde görülmüşlüğüyle ..
Olgunluk, tevazu ve sükunda, içe gömülmüşlükte ,duyumsanan ..
Göz yaşlarının, duruluk ve içtenlikle içe akıtılmışlığında, yaşanılan ..
Saygıyı, hak eden, haller ve duruşlardır, acının dili ..
Suya dökülür, geceye,aya-yıldızlara ve hatta yele anlatılır acılar, sessizlikle
Suskunlukta, rüzgarlara fısıldanırken, duygular…
Sırdaşlığa güvenle açılır, yürekler, dillenir, ruhlar ..
Kah, sitemle, kah, şiirle ..
Ya'da an gelip, içtenlikle mırıldanılan, ezgiyle ..
Yankılanan sesin, gecenin içinde …
Mahzun yüreğe, hafifleyerek dönmüşlüğünde ..!
An olur, derin, derin soluklarla içe çekilen, havaya savrulan …
Derinden, derine bir of ta ...
Ve yahut ta, okkalı bir küfürde,öfkeyle peydahlanan, diş gıcırtısında ..!
Çakmak, çakmak çoğalan, bakışlarla ..
Ne istediğini, neyi, niye, dediğini bilen hal..
Söz ve edalarla dillenir acılar, hayatın bağrında ..
Olur' ya, ömrün ve gönlün zulasına, zamanın buz dolabına..
Ya da la havle’lerde ,ilaha, mabuda,
Kah şeytana, kah meleğe havalelerde, dile gelir acı ..!
Bu düpedüz çaresizlikten, değil ..
Tam aksine…
Olgunluk, tevazu, kemal ve erdem de yaşanan, asaletten dolayıdır.
Kim bilir, belki de, bazen yaşandığı gibi, en anlamlı ve güzel hallerde..
Gülüp geçişlerde ki ''- Aman canım, sende '' diyerek, sergilenen hoş görüde
Dillenir, acı …
Görülür, görülmeye istendikçe, acının dili …
Yalınlık ve içtenlikle beslenen, gönül gözlülerce ..
Saygınlığın taçlanışında büyür, insanların gözünde..
Acıyı dillendiren o, onurlu duruş hali ..
Hepsi, hayata ve insana dair, hallerdir ..
Pire için, yorgan yakmakta ..
Öfkeye sahip çıkıp, derdi, sitemi, ummanla, asumana dökmek te …
Çileyi, Mevlanaca, Yunusça yaşamak …
Acının dilinin tezahürü ve yaşanışıdır, özünde..
Böyleliğinde, acı yaşanır, insanca ....
Gönlün ve tevazunun ateşinde ..
Öz’ün pişip, bencilliğin, yerle yeksan oluşunda ...
Yüreklerin, can bulup ....
Sevgiyi, sevgide yaşayarak, iyiyi ve güzeli, çoğaltmışlığında
Hamlığın, kemliğin, yangın da ...
Olgunluk kıvamına, gelmişliğinde ....
Kemal örsünde, tevazu çekiciği ile dövülmesidir ..!
Öfkesine sahip çıkan birinin, tevazu ve erdemiyle ....
Emsalsiz saygıyla yaşanan, onurlu davranışlarda, can bulup ..
Adeta, ete-kemiğe bürünmüşlüğünde ..
Her halükarda, acıya ve acılıya, saygıyı hak eden ....
Yürekten sıcaklık ve içsellikli saygın duruşta ..
Acının dilinin, elvan çeşit olmuşluğunda  ..!
Evrenin bağrında, acının elvan,elvan yaşanmışlığında ..
Dirhem ,dirhem şekillenir, dillenir, acının dili ..!
Acının dili ..!


Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Friedrichshafen /Almanya
07 / 02 / 2017
Saat ; 11_40


SEVGİLERE SUSAMIŞ SAHİL, DÜNÜNE AĞLAR .....!

Dalga, dalga öfke patlamalarında ...
İçinde çoğalan, kör pişmanlık ve keşkelerin, karanlığında yutulmalarda ...
Kah, ihanet ...
Kah, sevgi ...
Olmadı, dibine kadar yaşanmış ve içilmişlerde, doruk yapan, nefret ..
Duygu gelgitlerinde ömürleri, bedenleri, akılları sarıp, gözleri bürür ..
Kör ve sağır eder, adeta ..
Bıçağın zuladan, okun yaydan, kılıcın, kınından ..
Kurşunun namludan, sağduyunun, iradenin
 Sokulmamacasına, bedenden ,ruhtan çıkmışlığında..
Sözün bitip, dillerin lal lığında, kelamların unutulmuşluğunda ..
Ömür ve bedenlerin, kine-nefrete bilenmiş liginde ....
Acıların, kahır ve azapların, korku, korku yutul musluğunda ...
İşte, tamda böylesi anlarda ....
 Ortalığı kara dumanla, toz bulutlarının ...
Anıları, ruhları, gönülleri ve hafızaları, yorgunlukların kaplayıp ..
Gidenlerin, yitenlerin ve zamanın ..
Yaşanmışlıkların, geri gelmemişliğinde ..
Akreple-yelkovanın, dur-durak bilmemecesine ..
Bilinmezliklerle, durmadan, muammalara koşmuşluğunda ..!
Zamanın, hayatlara ...
Beklenen kadar, sürprizler, mucizeler ...
Ya da, beklenmedik felaketler sunmuşluğunda !
Çokçası da, bu curcunada, kaotik girdaplarda ..
Dünyanın çivisinin, hayatın cılkının ..
İnsanların ve insanlığın, piçinin çıkmışlığında ....
Hayatların, güzelliklerin, yarınların, ıskalanmış lığında ...
Çalınan ömürler, kayıp yıllar, telef güzellikler ..
Talana kurban, anılar ...
Dün ile yegane bağ olan, solup-sararmış bir fotoğrafa sinen, hicranlarda ..
Kalanların, asla bütün olmamış lığında ...
Yaşanamayanların, ıskalanmışlıkların ..
Hasılı, iç buruklukların ve hüzünlerin
Yaralı ruhları, acıyla kamçılamış lığında ...
İşlerin, iyiden, iyiye çığırından çıkmışlığında ....
Büyünün bozulup, sırın çatlayıp, albenisinin yitmişliğinde ..
Yorgun mu yorgun, hicranla beslenen akşamların ..
Yürek ve ömürlerin, eskinin ve eksikliğin izlerini taşıyıp ..
Derinden, derine ızdırabını duymuşluğunda ...
Mutluluğa hasret gönüller, hüzne belenmiş sahiller ...
Gonca ömürlerde telef, boynu bükük güller ve ömürler ...
Kanla kirlenen bedenini, ak köpüklerin yıkayamadığı ..
Tarihe ve yaşananlara tanıklıklarda, yorgun düşen ...
Asırlara kafa tutan, fener ..
Feneri kah döven, kah öpen, köpük, köpük dalgalar ...
Ilgıt, ılgıt esenlikten tutunda ..
Öfkeyle patlayan, kasırgaya dönen, yel ...
Açlıkta ve toklukta dalıp, dalıp, suları öpen ..
Denizi selamlayarak, çığlık, çığlığa ..
Feryat-figana kesen o, arsız mı arsız, telaşlı martılar ...
Görünmez bir elin, karanlığın ...
Kötülüğün, zulmün ve kabusun neferlerinin ..
İlahların, kan ve kurban istemişliğinde ..
Emre ameleliklerle, katliamlara soyunup ...
Gözlerini kırpmadan, hayatlara kıymışlığında ..
Kıyım ve kaoslarla, günlerin ve ömürlerin, kana bulanıp ..
Acılarla bezenmişliğinde ..
Umutlara ve hayatlara, balta vurup ...
Günleri, ömürleri, gönül ve hayatları, karartıp ..
Sevginin ağacını, kesip yok etmişliğinde ..
Bir tutam '' - Eski İstanbul '' ....
Sislere, tozlara ve kanlara belenen, demet, demet biriken ...
Acıyı, tatlıyı bağrında taşıyan, rengarenk anılar ..
Anılar ve acılarla, göz yaşına boğulmuş ....
Sızım, sızım sızlayıp ..
İçin, için kanayan, yıl vurgunu, yaralı yürekler ...
Yazı görmeden, güz güllüğünü tadan ...
Akla-karanın iç, içe geçerek bezediği, sır ve çile küpü, ömürler ...
Karartma geceliğinde, gün yüzü görmeyen .....
Barışa ve sevgiye hasret, aşka özlem çoğaltan, bunalımlı günler ...
Yaşanmışlıkların karasında, kedere kesen ...
Şen-şakrak kahkahalara hasret, sevgilere susamış, sahil ...
Yiten güzelliklere ve ıskalanan dününe ağlar ..
Sevgilere susamış sahil, dününe ağlar ...!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Friedrichshafen / Almanya
06 / 02 / 2017
Saat ; 22_18


DOKUNULMAYI BEKLEYEN, SAYFALARINDA ....

Gidenlerin, yitenlerin, kahır bezgini, telef ömürlerin ..
Yaşanmamış, ıskalanan hayatların...
Çalınan günlerin,güzelliklerin , talan edilen, umutların ....
Katran karası, hicranlara, belenmişliğinde ....
Zamanın ve yorgun yılların ....
Nice ömürleri, düşleri, mutlulukları, yutmuşluğunda.
Katmer, katmer çoğalarak ....
Zamana kafa tutarak , ısrar ve inatla ...
Asla mı asla, kabuk bağlamayan, derin mi derin, öldüren yaraların ..
Ezinci, elemi, azabı, kahrı ....
Bir solukta iç, içe yaşamış bedenlerin, harmanlığında ..
Harman yeri yangınlarında, yanıp ....
Acıya, göz yaşına, toza-dumana, küle karışmışlığında ..
Çiçek, çiçek açmalara hasret, ayazda donakalan, dallara ....
Azabı, ölümü ve bilinmezlikleri içen ...
Nice bedenlerin, intikam hırsı, öfke, gözü dönmüşlük ve haris duygularla ...
Acımasızlıklarda itilivererek, yuvarlandığı kayaların ....
Elemler çoğaltan azgın dalgaların, ömürler yutmuşluğunda ..!
Kahkaha seslerini, mutlu ömür gülüşlerini ..
Yarına dair umutları ve hayat emarelerini ..
Kanlı bir bıçak olup, afat-bela, acı ve ölüm saçarak ..
Orta yerinden, yarıp ....
Ölümle gelen, çalınmış, hayat azapları çoğaltarak ...
Silinmez keder ve kapanmaz, onarılmaz yaralar, açmışlığında ...
Göz döndüren, akıl tutturan heves, ihtiras ve bencilliğin ...
 Karabasan olup, çökmüşlüğünde ....
Yarını çalınan ömürlerin ...
Kan damlayan, sahillerle ...
Hicranlı akşamların ...
Mutluluğa aç, sevinçlere hasret, bedenlerin ...
Mutlu ve düşsel güzelliklerle bezeli dününü, aramışlığında ...
Karışır, telef ömürler ....
Çalınmış hayatların, dram dolu öyküsü, tarifsiz acılar, bir birine ...
Kurşun gibi yakıcılıkla gönüllere, yüreklere ve ömürlere işleyen ...
İlk harfinden, son harfine ve hatta, konulan o, son noktasına dek ...
Hüzünlerin dolup, dolup, taştığı ...
Ağır mı ağır, bir romanın ...
İç, içe girmiş öykülüklerinde, ömürlerde, ömürler çoğaltan ...
Her ömür öyküsünün, yitik kahramanlarına kucak, açan ..
Sevgiyle okunup, merakları tetikleyerek ...
Dokunulmayı bekleyen, sayfalarında ..!
Dokunulmayı bekleyen, sayfalarında ..!


Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

06/02/2017

Saat; 23_58

5 Şubat 2017 Pazar

KOD ADI ;
GELEN , GÜLEN'DİR ......!
Döşenmeye başlanalı ,çok oldu dinamitler, vatanın altına....
Bileylediler, kör intikam kılıçlarını ta Kubilaydan, bu yana..
Menemende, katillerin başını çekiyordu,ARINÇ'ın dedesi de, hani ya..!
Yoktur, bir farkı ..
Bugünkülerinde ,dünkünden ...
Sömürgecilerin oyununda, figürandırlar, hepsi birden ..!
Kafa aynı kafaydı, kimlik, aynı kimlik..
Tayfaydı sadece o vakit, şimdi geçti dümene Tayyip.....!
Niyet aşikar,hedef belliydi,
Ot tıkamaktı ,rejimin canına, oldum olası ...
O, karanlık, ilbizli kafada amaç...
Dünde, bugünde...
Hiç mi hiç vazgeçmediler, ihtiraslarıyla karanlık emellerinden..
Kimi gün, kuzu postuna büründüler,kimi gün, dini bayrak ettiler,
Kendini bilmez, bu gerici '' Dindarlıkdan bihaber'' DİNCİ yobaz çeteler..!
Ta'ki Said-i Nursiden beri...
Çankayanın tepesine, devletin zirvesine, hilafetin sancağını dikmeye...
İnsanı,
Ümmetliklerde, kul -köle etmelere, yeminliydiler...
Vaktin o behrinde de İngilizlere uşaklık ettiler..
Sattılar vatanı, arkadan hançerlediler Anadolumda insanı..!
Tekkeler açılsın, zaviyeler kurulsun diye, ter ,ter tepindiler...
Ve, sonrasında da
Asla mı asla, vazgeçmediler, bu kara emellerinden,
Gülen'in Cemaat evlerinde, körpe beyinlere nifak tohumları ektiler,
Yatılı kurslarda körpe bedenlerin ırzlarına geçtiler..
Sonra pisliklerini ört-bas ettiler...
Velilerden tek tük itiraz gelince,
Kimine, rüşvet...
Kimine, gözdağı verdiler...
Zehir zemberekliklerde, saldırdıkça saldırdılar dur durak bilmeden...
Sivas, Madımak'da, İnsan, yakmacasına..
Utanmadılar, iğrenç emelleri için, Allah adını kullanmaya..
Soyundular, insanları, Allah ile aldatmaya..
Atınca kapağı ağababası Amerikaya, Gülen Efendi...
Zat-ı alileri kiliselere bağış, Vatikan'da Papa'yla el ele verdiler ,
Kendileri yıl ikibindokuzda, hane-i fesat Amerika'da...
Mason siyonistlerce''Yılın Din ve Barış adamı'' seçilirken..
Aldıkları emir gereği, ülkeyi ateşe verdiler...
Amerikan askerlerine "Gazanız mübarek olsun" la, duayı...
İnsanımaysa,
Kan uykularda, ölümleri reva gördüler..
Türkçe ezan okununca, KÜFFAR İŞİ dediler..
Mason Marisson çete başı Bayarla bunu da hallettiler...
Menderes-Bayar çetesine Mason Çoban Süloyuda ekleyince..
Yurdun dört bir yerine nifak tohumları ektiler...
Payitaht gitti, Cumhuriyet geldi diye oldum olası gerildiler, yerindiler, genirdiler!
O gün, bu gündür, dur-durak bilmediler,
Operasyonun kod adı ,"GELEN GÜLEN" di...
Ağacı yaşken eğip, körpe dimağlara sunmak için zehirlerini...
Açtılar okullarını, sardılar ülkeyi, devleti, milleti Ahtapot, gibi..!
Delebilmek için, gövdesini devletin...
Sokabilmek için, girilmeyen yerlere, kara ficirliklerini..
Hükümetçe, katsayılarla, oynandı,
YÖK başına, Molla kulları, atandı..!
Devlet ve ülke, eğitimden itibaren, işgale başlandı..!
Boy ,boy gazeteler, renk, renk dergiler çıktı, ortaya.
Esamesi okunmasın diye, kuklalarını koydu başlarına,
Ardı sıra, televizyonları da başladı ,nifak dolu, yayına ..
Gözü doymayan bu çeteler, ele verip talkını, kendileri yediler, salkımı.
Deniz feneri dediler ,milleti soyup ,soğana çevirdiler....
Hoca efendinin, kayıp milyon davasında, ciğeride, kediye emanet ,ettiler.
Ettiler, milleti maskara, yedi düveli, ağlanacak halimize, güldürdüler...
Yetmedi ,Kızılay'ıda işgal ettiler...
Dul -yetim hakkına ,göz dikip,
Tarikat-ı zevatı ,zengin ettiler....
Yıllar öncesinden ,ekilirken tohum ...
Baş verdiğinde çıban, dillenmeye başladığında ilk tehlike
Yılanın ufakken, ezilecek yerdeyken ,başı ...
Gereğince farkedip, önemsemedi, kimse...!!
Hele ki, devlet-i alideki'ler, verdiler, iyiden iyiye ,bu zındıklarla ,el ele..
Değil bakanlıklar ,
Başbakanlık bile , oluverdi tarikat odağı..
Giyildi takunyalar, tutuldu saflar.
Yoktu zararı, tutulamamışlığında, arasıra kaçsada gazlar ...
Kılındı, beş yerine, onbeş vakitlik, namazlar...
Sakallı softalar, sofra, sofra, ağırlandılar...
Gece yarıları, başkentin göbeğinde ,
Siyah Kadillaklar, onlara, çalıştılar..
Sakallı ucubeler, öbek ,öbek devletin zirfesine, taşındılar.
Operasyonun kod adı ,"GELEN GÜLEN" di.
İşin başında, farkedenlerden kimileri ise, oynadılar, üç maymunu
Ederek insanlığa, kendilerine ve vatana, ihanet..!
Duymadılar,
Görmediler.......
"Vallah-Billah yeminler etmecesine" ...
Olanı, biteni ,hiçmi hiç, farketmediler...
O ,ucube tekerlemeyi ,dillerine pelesenk ettiler....
"Bana dokunmayan yılan,bin yaşasın" dediler.
Kimileriyse, daldıkları derin uykularda, pembe düşler gördüler..
Erbakanla, iktidarda, el ele verdiler.
Huylunun, huyundan vazgeçmeyeceğini , hiç mi hiç, bilmediler..!
Kimi , aklı evvellerse,
Küçük dağları ben yarattım edasıyla ...
Kerametlerinin, kendinden menkullüklerinde...
"-Yetmez bu bacaksızların boyu, değmez bunları önemsemeye...
Üç-beş çapulcu değilmi altı-üstü deviremezler devlet denen bu Çınarı...
Verdimi ordu da "BALANS AYARI (!)
Dağılırlar çil çocuğu gibi" demelere koyuldular...
Tehlikeyi, değil önemsemek....
Küçük mü, küçük gördüler.
Hatta, hiç tehlikesiz diyecek kadar, kör ve hödüktüler..!
Karanlık el ..
Kapağı, Atlantiğin ötesine.
Elini, kışlaya attı...
Utanıp -arlanmadan, koro halinde, orduya ,çamur attı...
Eğitimde, nasıl olsa, odaklanana varılmışlığında ,
Sırada, kala, kala, hukukla ,adalet ,vardı..
Ve,
İşte şimdilerde ,mahkemelerde de, işgal başladı..
Geçildi, ırzına,hukukun ...
Uydurma davalarda, binlerce sayfalık, yalanlarla...
Aydınlar ,doğrandı.
Operasyonun kod adı, "GELEN GÜLEN"di !
Önce, sırtlarındaki kamburdan, kurtulmaya kalkıp....
Rant belasına, post kavgasına, düşünce ...
Attılar, hocanın tayfasını, gemiden ..!
Emanet triliyonlar, iç edildi, utanmadan ...
Kuzuyu, kurda emanet ederek...
Üstelik, utanmadan çıktılar, zeytinyağı misali...
Değil, suyun üstüne,
Çıktılar,
Taa, Çankayanın, sekizyüzaltmışdört rakımlı, tepesine..
Tıkayarak kulaklarını, hukukun "-Suçludur onlar" deyişine.
Baykal'ında, çetecilerin kayığa binişlerine, destek verişiyle..!
Bakmadan, kadayıfın altının kızarmasına ...
Nasılsa, dememişmiydi Erbakan hoca "Kanlımı olacak kansızmı" diye..
Başbakanken, sesi gelmemişmiydi çölden ...
El-pençe divan,dururken,
Libyalı Bedevi deve güdücüsü Kaddafi'nin ,çadırında ...
Kırk takla atarken.
Hocasını takibi, ihmal etmemişti ,talebesi Tayyip'de !
Alıyordu soluğu, dört nala Kabil'de..
Talibanın kulluğun da,
Eğildikçe, eğiliyordu,huzurunda mollaların....
El -pençe divan, durmalarda...
Sonrasında...,
Çark edişliklerde dümeni, ABD ile AB'nin sularına...
Trampa yaptılar, soyunmuşluklarıyla, takiyeciliklere.
Bağladılar gemilerini, sömürgeci ağababalarının ,limanına...!
Pek tabiiki, ulufeden, payda düşüverdi ,oğullarına...
Gemicikler sunuldu, asker kaçağı, çocuklarına..!
Saymadılar rüşvetden, icazet çıkmıştıya, Gülen Hoca Efendiden..!
Dümene el koyan, siyonist artığı ...
Tatdıkça, haramın tadını, yürü de, deyince ona "O'nun mevlası"
Tayfa Tayyip oldu, Kasımpaşa haramisi..
Hatta, kurtarmak için zevahiri.
Hep bir ağızdan, bastılar yaygarayı, koro halinde, danışmanlar tayfası.
"-Lavobadan süpürmek yerine, alıpta kullanın"
Demenin onursuzluğunu, hiç mi ,hiç ,umursamadan...
Arsız ve yüzsüzce, bağırdıkça, bağırdılar, el birliğiyle...
İkinci körfez harekatında, oğul "PUŞT" Bush'la, vermişlikle başbaşa...
Meclisten kararı geçirebilseydi mazallah, Gül Başbakanda ...
Amerika paryalığında, takla üstüne takla, atmışlıklarıyla.
Müslüman kanı içen, aç kurtlara, peşkeş çekerek, toprakları .
Kuburluk yapacaklardı, şehit mirası, güzelim vatanı..!
Biat etmelerine, konunca taş, azdımı, azdı keneler.
Dört bir koldan saldırdı, it sürüsü, hergeleler...
Askerin kafasına, çuval bile geçirttiler.
Süt dökmüş kedi gibi duran, bizde ki avaneler...!
Çıkmayınca sesleri, kesilince nefesleri ,ağababalarına lam-cim edemeden,
Milletin, kanını emmelere, gömüldüler.
Üstelik, birde utanmazca ,dönüp millete.....
"-Ananı da alda git." dediler.!
Fırıldaklıklarda dönmenin sarhoşluğunda, açıldıkça, açıldılar.
Alçaldıkca, alçaldılar.
Fakiri- fukarayı, gırtlağına kadar, borca batırdılar..
Kâr'ıda yükleyince, kediye..
Babalar gibi satarız, ne bulsak biz, dediler...
Ülkemi, insanımı, yabancı sermayeye ,peşkeş çektiler..
Sıcak para geldikçe, paranın, pul olmuşluğunda,
Unakıtanın, mavallar okumuşluğunda, kaptırarak kendilerini....
Kendilerinin bile inanmadan, söyledikleri yalana ..
Geldikce cukkalar,ceplerine ,girdikce avantalar,
Toz pembeliğinde düşlerinin, meftun olup ,vecde gelerek....
Keyiften, kendilerinden geçmişlikle, zil takıp, göbek atarak,
Ülkeyi ,AB'ye soktuk ,sokacağız diye, nara üstüne, nara attılar..
Gündüz gözü ,Kızılayda, havai fişekler fırlattılar !
Saman altından, su akıttılar..
Harran ovasını, Siyonistlere vatan yaptılar.
Gebe İsrailli kadınlar, soluğu Urfa'da aldılar.
İsrailde, rahime düşen döller,
Urfa'da dünyaya geldiler..
Talmut'un palavrasını, hayata geçirdiler.
Bu arada ,sınır boyundaki mayınlı tarlalar,
OFER'e sunuldular..
Anadoluda, ikinci İsraili, var kıldılar...
Operasyonun Kod adı, "GELEN GÜLEN" di !
Durun daha, sıkıldıysanız, bakmayın kusura.
Dişinizi sıkın, biraz daha, nasıl olsa yıllardır ,alışmışız, hani'ya..
Zira, ne onların ayıpları nede bizim diyeceklerimiz bitti...
Emperyalist alçaklarla, kapı kulu uşaklar,
Keli-körü düzdüler, gözlerini ,güzelim vatanımıza diktiler.
Paralarımızın, üzerindeki resimlere...
GÜLEN'den, inciler dizdiler..
Resim, resim, ihanetlerinin motiflerini, işlediler.
Bununlada yetinmediler, durdurak bilmediler...
Açıldıkça, açıldılar.
Sünepeleştikce, sünepeleştiler.
İt ayağı yemiş gibi, koşuşturdular...
Ayaklarının birinin, Bedevi çadırlığında ...
Körfezi, komşu kapısı ...
Arap sermayesini, cep harçlığı yaptılar..
Kapalı ,kapılar ardında, ABD hibesi karşılığı ,vatanı sattılar..
Altı yok pabuçluğunda, aşınan ayakları, eşkiyaların inindeydi...
Dil atıp ,damak tutuyorlar şimdilerde,
Çaldıkları minareye, kılıf.
İhanetlerine, ortak arayarak,
"Kürt açılımı" diye palavralar sıkarak, dil atıp damak tutuyorlar.
İnce, ince tezgahlarda ,
İhaneti , dokuyorlar .!
Eşkiya başını, adam yerine, koyuyorlar.!
Hani ya, cami ile kilise arasındaki beynamazlıklarda, kıvranıp duruyorlar..
Ülkeme, insanıma, kötülük üstüne kötülük, yapıyorlar..
Barzani ile ortaklıkta ,Siyonist ağababalarına ,
Babadan hısımları, Davut'un çocuklarına kıyak üstüne, kıyak yapıyorlar....
İhale üstüne ihale, toprak üstüne toprak, taviz üstüne taviz, veriyorlar.!
Aselsandaki, memleket evladı, dört mühendis...
Hain tuzaklarda, haince katledilirken ...
ABD, İsrail tezgahında, başımıza belalar örülürken ,
Faili meçhul cinayetlerde, onca ömürler toprağa düşerken ,
Sus-pus olmuşluklarda, gerdan kırıyor, bizim sürüngenler....
Yetiyor ancak güçleri, içerideki millete ..
Dışarıya gelince, lal olan dilleri,
Zehir , zemberekliklerde, çözülüveriyor...
İnsanıma, ülkem de...
Elleri prangalı köleliklerde,
El pençe divan durmaları ihmal etmezken
Hani ya, ABD'li ağababalarına.
Kırılıp, gücenmesinler diye ,
Selam duruyorlar,
Vatikanla, Avrupa'ya.
Sözde,
Dinlerle, kültürlerin buluşmasında ...
Özdeyse,
Vatanın ve halkın peşkeş çekilmesinde.
Eeee !
Zennelik, kölelik kolaymı.!
Kaptırırsan elini, kurtaramazsın kolunu ..
Adamın ahmağını, soyup sovana çevirir...
Kıvırttıkca, kıvırttırır el oğlu,
Sonra oluverirsin, kurtlar sofrasının kurban koyunu.
Var olalı insanlık ,
Efendiler, marabalara oynar hep bu oyunu ...
Operasyonun kod adı "GELEN GÜLEN" di !
Projeler, Pentagonda belirlendi,
Şimdi en sonunda...
Hilkat garibeliğinde, uydurulmuşluğunda,
Dizilerek tesbihe,
ABD'ye, Barzaniye, İsraile kurban edildik yine...
Ne acıki, bu oyunun sonunda,
Ne ülkem .
Ne de,
Fakir fukaralığında, türküyle ,kürdüyle,çerkeziyle, lazıyla,
Özcesi,
Kızıyla, kızanıyla insanım çıkmayacak asla kârlı ,
Yarayı biz, parayı eloğlu alacak bir koyup üç almışlığında..
Kala kala, bizede üçün biri kalacak...
Varsa, kalmışsa acık tutar yerimiz oda yalama olacak...
Hani ya, bu zevzeklerin müflis tüccarlıklarında,
Gül ağacı misali, gelen ağam-giden paşamlıklarda,
Büklüm, büklüm eğilip, kul, köle olmuşluklarda....
Siyonizmin yaygaralarında, oturmuşluklarda kucağa....!
Satıyorlar vatanı bir pula, mirasyediliklerde hovardaca.
Yanlış hesapların Bağdattan dönmüşlüğünde ,
Ceremeyi hep biz ödüyoruz, milletce
Ayağı çarık bile olamayacakları ,
Başımıza sadece sarık değil, adeta taç etmişliğimizle..
Dertmi ki onlara, doluyorsa kasaları çoluk- çocuk, hısım-akraba,
Umurlarındamı dünya.
Satılmışsa vatan, bölünmüşse yurt.
Geçirilmişse çuval, Mehmetçiğin başına..!
Sıkarlardı dişlerini, kapatıverirlerdi gözlerini ,
Şunun şurasında ne olmuştu hani yani,
Geçirirken acımasızca el oğlu onlara ayakta..
Ağaların işleri tıkırındaydı ya...
Operasyonun kod adı "GELEN GÜLEN" di.!
Millet, fakr-u zarurette....
Ölüm ölüm, kana-yasa belendi,
Atlantiğin ötesindeki münafık, emri verendi..
Bunların topu birden, "Kimliği ayan-beyan",
Kimliksiz cibilliyetsizlerdi...!
Allahla aldatmaya yeltenen .
"Dinci" hödüklerdi.!
Ha, siz siz olun.
Sazanlaşıp unutmayın sakın ha !
Tüm bu olup, bitenleri.
Bizleri, tespihe dizenleri,
Kara, kara, düzenleri....!
Kalmadıysa adı aklınızda, son bir kez, hatırlatayım
Operasyonun kod adı mı?
Operasyonun kod adı .............
GELEN .......
GÜLEN'DİR.......!!!!!!!!!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Hildesheim/ Almanya
12/08/2009
Saat:02_15

  YARIMSIN …. Hayatın sana oldum olası cömert davranıp … Yediğin önünde, yemediğin ardında, bal-kaymak bir hayatı sunmuşluğunda … Oldum olas...