9 Kasım 2015 Pazartesi

ALLARA BOYANARAK…
ALLARA BOYAYARAK, ZAMANI VE GECEYİ

Çiçek kesilir ,açılır ruhum, gecenin içinde ..
Soyunmuşluğun iç huzuru, arınmışlığın kelebek hafifliğiyle ..
Uykusuzluklar da dökerek içini geceye, geçer kendinden, vecdde …!
Ömrümün bütün yorgunluklarını taşıyıp ..
Bütün kederlerini giyinmişliğinde,
Yıl yorgunu, hayat vurgunu olsa da ..
Ay ışığı düşünce sone, sone pencereye ...
Sarınca melankolinin ve romantizmin o gizemli şalı ..
İnceden inceye dökülüp,saçılır, gelincik yada gül albenilerinde ..
Hele ki, birde rüzgar fısıldayarak yoldaş olmuşsa kendine ..
Değmeyin gitsin, ruhumun keyfine ..
O zaman, nasılda mest olup,esrikleşir..
Ne meye, ne anason kokusuna duymaksızın ihtiyaç ..
Dalar gider, huzurun ummanına...
Su duruluklarının içine işlemişliğiyle ...
Semanın kandilleri ışıttıkça ...
Tüm kokularını yayarak, geceye, odama ve asumana ..,
Tahrikkarlığın doruklarında gezinmenin ihtişamıyla ..
Leylaklar ağlar, misk-i amber hasetlenir, lavanta çekilir kabuğuna ..
Kekik, menekşe,reyhan ve hanımeli uğrayamaz yakınlarına,
Aşık atamamışlığıyla, onunla ...
Salım, salım salınarak gerdan kırar, göz süzer ..
Kar yangınlarına kapılmışlığıyla ...
Uçarılaşır, kelebekler, pervaneler, ateş böcekleri misali raksa koyulur ..
Binerek yılkıatına, dizginlenememişliğin heyecanıyla ..
Vurur kendini, geceye,aya,yıldızlara ve yele...
Ruhum, kozasından çıkan kelebek albenisinde, geçerek kendinden ..
Arınmalara, soyunmalara ve üryanlıklarda uçuşlara koyulmuşluğuyla ..
Bedenimde, özgürlüğün o dayanılmaz hafifliği ..
Bastırılmış duygularının ulu-orta sergen olmuşluğunda..
Uyarak ruhumun aklına ...
Başlar ruhumla sarmaş- dolaş hallerde gecenin koynunda halden ,hale koyulmalara..
Bedenim, ruhum, gece, yıkanırken sone, sone gümüşi ay ışığı duruluğunda ..
Gönlümün avarelikleri de ekleniverince ruhumla, bedenime ..
Çıkarım ben baştan iyiden, iyiye gecenin içinde ….!
Kardelen duruluğunda arzuların, beni sürüp savurmuşluğunda ..
Koyulurum, geçerek kendimden…
Çiçekliğimde, rengarenk güzellikleri sergen ederek, geceye ..
Girerim hem gecenin, hem de ...
Bastırılmış güdülerimle, kışkırtılmış kadınlığımın kanına ..
En müphem arzular, en alengirli, işveli duygular yayılır zerre, zerre geceye ve bedenime ..
Alıp başımı giderim, gecenin içinde..
Çiçek, çiçek, koku, koku, arzu, arzu, ihtiras, ihtiras ..!
Yelin kasırgaya dönüp, arzularımın şaha kalkmışlığında ..
Kadınlığım,çiçekliğim, albenim ve ebruli renklere bürünmüşlüğümle ..
Koyulurum, haz okyanusunun sularına ..
Kar yangınlarının ..
Ve,
Sarı-sıcak alevlerin, beni sarıp-kavurmuşluğunda ..
Yakarım geceyi, zamanı ve şafağın nuruyla aydınlanan sabahı .
Tutuşan bedenimin alevleri sarar odayı ...
Tanyeri kızıllıkları misali dolarak iliklerine dek ,
Al güzelliklere boyayarak, kadınlığımın tüm ihtişamıyla kasıp kavururum ..
Zamanın ömürleri, geceyi, düşleri ve hayatları yutmuşluğunda ..
Yutarım, zevkleri, dertleri, işveleri,meyleri dibine kadar … 
İçmeden sarhoş olmaların o, çakır keyfin doyumsuzluğunda ..
Çiçek açarım, çiçek tüm göz kamaştırıcılığımla ..
Allara boyanarak, allara boyayarak, zamanı ve geceyi ...!
Allara boyanarak, allara boyayarak, zamanı ve geceyi ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Ereğli / KONYA
09 / 11 / 2015
Saat; 00_49

8 Kasım 2015 Pazar

YENİ BENİ KEŞFEDİYORUM, BEN ..!

Senden öncem adeta,silindi seninle ..
Ben, sende yittikce, yeni beni keşfetmenin dayanılmaz hazlarında ...
Sayende,tarifsiz mutluluklara yelken açtım, hep ..
Bilmelisin ki, sevdiceğim ...
Miladım olup çıkalı, sen ...
Dünümde, sevdaya dair ne biliyor ...
Ne düşünüyorsam, alt-üst oldu, sen çıkalı karşıma ..
Evrence, bana bahşedilen ödüllüğünle ..
Toyluğumun, goncalığımın, acemi aşıklığımın …
Özcesi, ömrümün armağanıydın ..
Sende keşfettim, güzellikleri ….
Alemler içindeki o, muammalarla dolu, doyulmaz alemleri .
Göz bebeklerinde yitmelerde,
Aşkın girdabında yutulmaların, doyulmazlığını ..
Sonra, an gelip hüzün sarınca, güvenilir bir omuzda ağlamanın, çoğalan iç huzurunu ….
Aşk acısının, dayanılmazlığını …
Yer çekimi kanunlarını alt-üst etmecesine yeniden keşiflerin ..
Böylesine dayanılmaz ve çekilmelerin,yutulmaların büyülü güzelliğini…
Ömür ülkende çıktığım sevda serüvenlerinde …
Senin ruh atlasındaki labirentlere çekilmelerde, yaşadım !
Hele, hele de, mahmur bakışlarla süslü sabahlara dizerinde uyanmanın ..
Yaprağa düşe çiğ güzelliği gibi beni sarıp-sarmalamasıyla
Heyecan kasırgalarında savrularak geçirilen uykusuz gecelerin
Uzun ve tarifsiz gizemini ..
Gecelerde kah düş,kah korku, kah sevinç biriktirmenin dayanılmaz çekimini de ..
Mine yeşili göz bebeklerinin, dipsiz uçurumlarında yiterek öğrendim …
Sen, gecem, gündüzüm, yarınım ..
Ömür ve gönül alfabemin A-B-C 'si olup çıkalı ..
Yapıp, yapıp, yıktığım ..
Mutluluğu hiç yakalayamamanın hüsranlarıyla, savrulduğum dünyamın …
Yerle yeksanlığını yok ederek ..
A’ dan Z’ ye, yeni beni inşa edeli …
Mutluluk denilen o cevheri bana sunalı …
Tarif edemediğim duyguların adresi olup çıkmışlığınla,
Mutsuzluğu silinen ömrümün, mihenk taşıydın ….
Hep, olur-olmaz zamanların ….
Ebruli duyguların ve soluk kesen heyecanların insanı olmuşluğunla ..
Hala ve hala, sürülüp savrulduğum rüzgarımsın …!
Keşfe doyamadığım ….,
O uçsuz- bucaksız, bilinmez gönül atlasındaki kayboluşlarımla ..
Bendeki beni, bana sunarak, haz kasırgalarında savuranlığınla .
Dünüme sünger çektiren, yarınımı ….
Yeniden ve bir daha,bir daha bina edenliğinle ..
Bendeki, o eski beni, tepeden-tırnağa değiştirip ..
Yeni ve beni de şaşırtan ben yapmışlığınla …
Benim, ömür öykümün mimarı,
Sevgi ülkemin kaşifi ve simyacısıydın ..
Renkler, sende bambaşka anlamlar kazanır..
Geceler, doyumsuzluğunda vazgeçilmezim olurdu ..
Sen, sağanak yağmurlar ardından ….
İç ısıtışlarla, yüzünü tebessümle gösteren, güneş güzelliğimdin.
Ondandır, hala senin göz bebeklerinde yitmelerin keyfine doyamıyorum ..
Senin sevda ülkende...
Kendimi bulmaların doyulmaz tadında …
Hazla dolup- taşmalarla, sarhoşluklarda kendimden geçiyorum .
Senin kayya kuyunda boğulup, boğulup, sende çoğalıyor …..
Seni sevmekle ….
Bir zamanlar bezginlikler ve kabuslar mekanım olan hayatı .
Ters düz edip, adeta..
Şapkadan tavşan çıkartarak, bana mucizeler sunmuşluğunla..
Yeniden ve bir daha, baştan başa keşfediyorum ben, beni !
Hele ki, beni benden çalıp,
Gönüllükler de, esir eden o göz bebeği derinliklerinde ….
Alemlerden, alemlere göç ederek ….
Sende yiten yanımı bulmanın coşkusuyla ..
Bayram çocuğu sevinçlerinde çoğalıyorum, ben ..!
Hayata dair, her ne biliyorsam ..
Unutup, unutup yeniden ve sende öğreniyor,
O baş döndüren girdaplara savrularak,
Beni mest eden, albeniler odağı göz bebeklerinde ..
Keşfe koyulmalar da, yeni beni keşfediyorum, ben ...!
Keşfe koyulmalar da, yeni beni keşfediyorum, ben …!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Ereğli / KONYA
08 / 11 / 2015
Saat ;17_55




SAÇILIR EVRENE .....,
Kelebekler kadar uçarı ...
Yosunlar kadar içe işleyen derinliğiyle aşka tutkulu ve tutuklu gönlüm ..
Ruhumun derinliklerinde patlarken, ihtiras volkanları ...
Saçılır evrene yüreğimden aşk kıvılcımları ...!
Saçılır evrene yüreğimden aşk kıvılcımları ...! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Ereğli / KONYA

08 / 11 / 2015 
Saat; 01_53

7 Kasım 2015 Cumartesi

FETHEDERSİN BENİ..

Susuşuma değil, göz bebeklerimin dillenişi ne çevir kulaklarını, gözlerini ....!
Dikkatinle odaklan,bendeki gizli bana...
Onlar anlatacak,mahsun ve hüzünlü ömür öykümü..
Üryanlığım, tenimde değil sadece ...
Ruhumun ,göz bebeklerimin derinliğinde
Erişebildiğinde oralara ..
Fethedersin beni, labirentlerde saklanan beni bulup,erişebilmişliğinde bana ..
Fethedersin beni, labirentlerde saklanan beni bulup,erişebilmişliğinde bana ..

Mualla Sezgör Yassıbaş
Ereğli/KONYA
07/11/2015
05_30

UÇURUMUNDAYIM, BU GECEDE ….!

Tıpkı, dün olduğu gibi, uçurumundayım bu gecede ….
Sensizliğin yarlarından yuvarlanarak, bin parçaya bölünüyorum .
Her bir zerremde, özlemim, sana açlığım fışkırıyor.
Vadilerini, Kardelenler gibi …
Dağ laleleri gibi, ben kaplıyorum ..
Özleminle ve yoksunluğumun çoğalan acısıyla ..
Mora keserek açıyorum sensizliğimde, senle dolu hallerde ..
Takvim yaprakları eksildikçe, artıyor yürek sancılarım ..
Günleri, mevsimleri, yılları sayamaz oldum ..
Sapla-samanın karışıklığı gibi iç, içeyim …
Sevda büyütüyorum, çile, çile gün ve ömür tüketiyorum ..
Nasıl, ulu dağ başlarını sis kaplarsa sıkça ..!
Duman, duman gönül dağımı, sevda coğrafyamı, sen kaplıyorsun .
Bir kör dövüşün içinde bir benle, birde yalnızlığınla cebelleşmekten ..
Yorgun düşüyorum..
Dudaklarımın kanı, yüzümün rengi, gözlerimin feri yitiyor..
Galibi olmayan bu dövüşün ilelebet ve tek mağlubu ben oluyorum,
Her zaman, her nedense ?
Yollarım, sana çıkıyor ….
Talan ettiğin fikrimin ..
Tüm ince gülleri sana açıyor, sende soluyor ..
Elem meylerini sende tüketiyorum, şişe, şişe ..
Şişelere gömülmüşlüğüm ..
Şişelerin ve gecelerin ..
Sensizlikle bir olup, beni yutmuşluğunda ….
Hep sana ,
Sensizliğinde, katran karası kasvetlere saplanmaktayım
Geçen gece rüzgar, bu gece yağmur tanık halime ..
Bilmem ki, yarın kim ve ne tanık olacak böyleliğime ?
Kimselerin tutup, atmasına gerek yok..
Kol-kanat, yelken-kürek, sana …..
Sensizliğin uçurumlarına yuvarlanıyorum, bu gecede ..
Uzakta çığlık, çığlığa bir it uluması ..
Sesimi yutan, karanlık …
Yağan, yağmur …
Bardaktan boşanırcasına akarak, yağmura karışan göz yaşlarım ..
İç içe geçmişliklerde, adeta çekip götürüyor ..
Dur-durak bilmeksizin…,
Yuvarlanıyor, yuvarlanıyor ..
Zerre, zerre dağılışlarda, içerek hiçliği ..
Dert küpü, kahır yükü perişanlıklarımla ..
Gamımla, göz yaşımla, en çokta, çoğalan kör pişmanlıklarımla ..
Ardında bıraktığın ağır hasarlı insan eskiliğimle ..
Viran ruhumda, baykuşların ötmüşlüğüyle..
Özcesi sevdiceğim …
İçimde çoğalıp, beni yutan seninle, sende çoğalarak geliyorum ..
Uçurumlarına yuvarlanarak, bu gecede yine..
Beni, benden çalarak üstüme, üstüme yıkılan ,
Ve, büyüye, büyüye çığ olup, beni yutan korkularımla ..
Sensiz senliliğimde, besleyip, büyüttüğüm yalnızlığın ..
Rengarenk acıları ve yürek dağlayan sancılarıyla …
Uçurumundayım, bu gecede …!
Uçurumundayım, bu gecede …!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Ereğli / KONYA

08 / 11 / 2015
Saat; 00_01
SALINA SALINA SEVGİDE KUCAKLARIM EVRENİ....,
Açılınca sahne,başlayınca müzik,ben koyulunca dansa..
Soyunur ruhum,soyunur...
Arınmışlıkla dünyanın hengamesinden..
Yürür ruh ruh,bedenim...
Mutluluk da,sevgide,vuslata..!
Ben geçerim kendimden,kapılmışlığımla o ilahi vecde..
Sevginin emek,emeğin kutsallığında saygı olduğunun bilinciyle..
Koyulduğumda dansa,durur zaman....
Albenisinde yiterim,ezgilerin..
Nota nota çeker götürürler beni,koyulmuşluğumla dansa..
Nota nota çeker götürürler beni,koyulmuşluğumla dansa ..
Mualla YASSIBAŞ
Hildesheim /Almanya
26/01/2011
Saat: 18_05


HANGİSİ, HANGİMİZ …?
Yaşam hengamesinde ,sürülüp- savruluyor … Dur durak bilmeksizin didinip, koşuşturuyordu … Kendini bildi bileli, bu ceberut hayatın… Kendisine, zoru, sıkıntıyı ve pek ender de olsa .. Kırık-dökük gülüş güzelliğini sunarak … Sarıp-sarmalamışlığında, onu … Değerler manzumesinin zaman içinde .. Adeta, bir çöl kasırgası hızıyla değişip .. Kendisini hayata ve bu kavramlara yetişemez hissetmişliğinde . Karışıyordu kadın için, hemen her şey bir birine ! O taassupların, törelerin, gelenek ve göreneklerin cenderesinde .. Birilerinin, ona, hayat diye dayattığı …., Bu muammalı, çetrefilli kasvet labirentlerinde … Zorakiliklerde, dayatmışlığıyla hayatı ve dünyayı … O içinde hüzünlere bulanmış Ünzile’ler büyütüp çoğaltarak .. Tebessüme yaban, gülüş güzelliklerine.. Çocuk sevinçlerine, ırak, Nisan yağmurlarından da bereketli göz yaşlarına aşinalığıyla .. Hayatı, ona sunulan siyah-beyaz klişesinde görerek büyümüşlüğünde.. Düşülen yaman çelişkilerde, işi mevla’ya bırakmayı .. Suçu, kadere yüklemeyi öğrenmişti iyiden, iyiye . Zaman geçip, hayatın farklı renklerini tanıyıp … Dünyanın bin bir halliliğini fark ettikçe .. Dudak uçuklatan, baş döndüren olaylar girdabında yutulup … Boğuldukça , nefessiz kaldığı, umutsuz ve naçar olduğu hallerde .. İğne deliğinden geçirdiği, duygu ve hüsran ipliklerinde .. Yeniden ve yeniden sökülüp, dikilerek adeta tiftiyen umutları .. Kasımda kopan, güz yellerinde dal uçlarında titreyen .. Sararmış-solmuş yaprakların iğretiliğinde … Hayat denilen bu boranda, savrulmamayı, el yordamı … Dahası, deneme-yanılma çarklarının paslı gıcırtılarında öğrenerek .. Varlık ve olgunluk savaşını sürdürüyordu … Mektep-medrese gösterilmemişliğinde … Sevgilerin esirgenip,sevinçlerin kursağında konulmuşluğunda ..! Dayatılan, çocuk gelinlik ağularını içmişliğinde .. Telef ömürlerin, karartılı günlerin ve sancılı gecelerin tutsağı olup-çıktığında .. Fark etti ki, kendi için, İşin, işten geçmelere yüz tutmuşluğunda .. Hayat, sadece zulüm ve çalı süpürgesi sertliği değildi, aslında ve özünde .. Ama, ömür ve zaman treni … Hep zamansızlıklarda, olursuzluklarda … Geldi geçti, onun için .. Ya geç kaldı, ya koştu yetişemedi .. Hep hüsranlar ona, hicranlar gönlüne düştü .. ‘’Koca köy’’, talihsizliğinde ömür çürüttüğü .. Büyük kentin, köhne varoşlarında .. Çalınan çocukluğuna, Iskalanmış ömrüne, Çocuklarda kattı, zorbalığında insanlar ve hayat .. Bayram-seyran, neşe-sevinç hala yakın semtine uğramıyorken .. Yaptığı hesapların hiç birisinde .. İki kere ikinin, dört ettiğini görüp, yakalayamadı .. Yaşlı, iflahsız ve kumarbaz koca .. Olmadı , üstüne bir de dayak, zulüm, kuma çilesi Karalara belenmiş hayata göz açan…. Üç biçare çocuk ağıtı düştü, ömrüne ve çileli günlerine .. Yaslar bağladı, karalar giydi .. Ta’ki, kafasına bilgi çiçeği ekili rengarenk saksı, Aklına aydınlık, diline alfabeyi keşfediş güzelliği .. Geçte olsa düşüp, akı-karadan .. Elif’i, mertek’ten seçinceye kadar .. Sonunda aydınlanma ışığı düşünce hayatına .. Bir öğrendi, pir öğrendi kadın ….! Hayatın akla-kara .. Göz aşıyla –zulümden ibaret olmadığını .. Oturdu eski ömrünün karalarını, aklarından ayırdı .. Ömrünü eledi, acılarını ters düz edip , Özveri, metanet ve sevgide beledi . Ve, kızlık çağında ona takılan …. O mendebur ve melanet at gözlüklerini atması gerektiğini .. Dahası da, hayatı sorgulamadan , Hayatının ağarıp, düzelmeyeceğini anladı ..! Önce kafasından ilbizi , vesveselerini, hurafeleri .. İnanç diye ona dayatılan garabetlik ve ucubelikleri … Yüreğinden korkularını, ruhundan karamsarlığı .. Ömründen, umutsuzluğu, mutsuzluğu.. Kendine ve hayata küskünlüğü … Ve, nihayetinde bir reklamda yarım-yamalak duyduğunca …. 
Eskimiş çorapları atış önerisiyle .. Tıpkı, o çoraplar gibi, kendi ömür eskisini …. Eskilerin içindeki, en beteri, en eskisi … Sünepe, asalak.. Daha da ilerisi .., O zalim, ceberut kocayı atması gerektiğini kavrayıp, fark etti …! Kendisinden esirgenen mektep-medreseyi çocuklarına sunarken ... 
Onuruyla, emek, emek, alın teri dökerek .. Hurda ve kağıt eskisi toplamaktan …., Kapıcılıktan ve temizliğe giden olmaktan .. Hiç ama hiç utanmadı .. Saçını süpürge, ömrünü teleme peynir yapıp .. Gecesini-gündüzüne katarak.. Diş-tırnak kazandıklarıyla .. İnsanca, insana yatırım yapıp, okuttu bebelerini.. Bebeleriyle söktüğü okumalarda, hayatı yeniden keşfetti .. Ömrünün kara öyküsü ağardı, koca zulmünü ardında bıraktı. Namusun, apış arasında olmadığını … Ve, özgürleşmenin kafada, zihinde başladığını, keşfetti .. Kendine dayatılan kapatmalarla, Mecburiyetlerde ömrüne ve başına geçirilen bez parçasını.. Onun temsil ettiği karanlığı, hakir görülmeyi ve zulümleri .. Aşağılanma aracı olarak kullanılan .. Bu, ne idüğü belli, Netameli bez parçasının neye, kime hizmet ettiğini görerek .. O, bir karış ucube örtüyle … Ahlak ve namusun korunamayacağını da kavrayınca ..! Önce, zihnini … Ardından, başındaki, ilbizlerin sembolü … O kara bulut misali, Onu kasvetle saran , Ona çocukluğundan beri, zorakiliklerde ….. Zulüm ve hurafeyle dayatılarak örtülen, kara çarşafını attı ..! Okudukça, bilgiyi kavrayarak, aydınlandı …. Aydınlandıkça, özgüvenin mucizevi ışığını .. Sorgulamanın, güzelliğini …. Ve, bilgiyi, bilimi, ilmi keşfetmenin insanı şavka boğduğunu … Bunun nimetini-kadrini, kıymetini takdir edip .. Tuttuğu yeni yolun kurtuluşu olduğuna inanarak … Sürdürdü ömür ve hayat yolculuğunu ! Ve, şimdilerde yürüdüğü hayat yolunun, geldiği noktasında .. Dönüp baktığında yol ayrımında, kendine, önüne, ardına .. Hüzne bulanan, kırık-dökük tebessümün yerini alan … O mutluluğun ışığı, sevginin sembolü, var oluşun idrakiyle .. Yüzünde hare, hare yayılan ışıl, ışıl aydınlık gülüşle .. Başaran, keşfeden, özgürleşen, var eden .. İnsanlığında kadının, kadın olmanın hüneri ve gücüyle .. Yarınının, dünden güzel olacağına olan, sarsılmaz inancıyla .. Ömründe, vicdanında ve içinde çoğalan aydınlığın gücüyle .. Sordu, usulca, yüreğine .. Yüreğini, can kulağıyla dinlemeleri öğrenmenin erdemi ve güzelliğiyle.. ‘’-Ömrümü, güzelliklerimi, dünümü çalan haramiler sürüsünü .. Nasıl ve hangi sürgünlerde nadim edeyim ?‘’ diye… Sonra, döküldü sözcükler, dudaklarından, fısıltılar halinde .. ‘’-Kör olasınız, demiyorum .. Kör olmayın, görün beni, boyu-bosu devrilesiceler …! Deyin bana,.. Ben, sizin mahvettiğiniz .. Ve, benim kendi külümde kendimi var eden Zümrüt-ü Ankalığımda …. Bina ettiğim, yeni beni ve dünyamı var etmişliğimle .. Soruyorum size .. Deyin bana .. Hangi ben, daha çok, korku salıyorum …, Sevgi ve insanlık fukarası o, taş yüreklerinize ? Hangisi, hangimiz ? ‘’ diye ..… Söylenerek kendi, kendine ….! Sordu, tebessümlerle süslenen sessizliğiyle …. Hangisi …Hangimiz , diye ? Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ Ereğli / KONYA 07 / 11 / 2015 Saat; 01_19

5 Kasım 2015 Perşembe

YENİLİR'SİN

Gönül sızısı,hicran yarası..
En beter fiziksel acılardan ve illetlerden de çok ve tez yer bitirir..!
İçin,için tükenmelere koyarak,seni.
Yaşayan ölüler cehenneminde,sürüp savurur..
Yakıp kavurur..
Alıp başını gidesin geldiğinde..
O,görünmez prangaların paslı esaretinde,yenilirsin…!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

ÜŞÜR .

Ruhun üşür,ruh’un…
Yiter'sin un-ufak olmalar da..

Hislerini yitirmeye koyulurken ..


Ağırlaşıp,hantallaşan ve….


Uykusuzluklara,yorgunluklara yenilen bedenin..


Küçülüp kaybolur..


O koca tenhalık da..


Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ


OLSA BÖYLE BİR OLANAK ....  BİZDE, MUTLU MESUTLARIN MENKIBESİNİ YAZSAK ..... Olsa böylesi bir olanak ile  şansımız, ortamımız ve gönüllerimi...