29 Kasım 2015 Pazar




CAMDA, DANSA KOYULMUŞLUĞUNDA …!

Akşam üstü keyfiliğindeki güneşin …..


Keyifle süzülerek, göçe hazırlanmışlığında ..



Odaya egemen olan, loşlukta ….


Perde aralarından süzülen, huzmelerle ..



Yer, yer raksa koyulan cılız ışığın var ettiği, gölgeler …



Yutsa da, yılların ve yorgunlukların izleri …



Derin çizgileri, kırışıklıkları ,



Gözlerime bezenen, bilenlere aşina o, arsız hüzünleri …!



Yine de, ele veriyor yaşımı, yorgunluklarımı ..



Yüzümdeki solgunlukları ….


Sızılara, yıllara yenilen, bedenim …



Hicran bedesteni, gönlüm ….



Bezdim, gam hamallığın da ömür eskiterek …



Ben, beni bildim bileli, yılların yükünü taşımaktan ..!



Düş kırıklıklarım ….



Ömrüme bezenip, ruhumu karartan gamlarım …



Arsız ve davetsiz misafirliklerden, ev sahipliğine terfiliklerle



Üşüşerek, art arda, kat ,kat olup ..



Katmerliklerde işkal etmekte ömrümü, bedenimi ….



Göçlere çıkmakta isteksizlikleriyle, sona kalan kırlangıçlar .



Akşam üstü telaşlarında …..


Havada şekiller çizerek, savruluyor, savruluyor …!



Alaca karanlık güzelliklerinin albenisiyle …



Kararmaya yüz tutan gök yüzünün ….


Ebruli renk harmonilerinde, dansa koyul muslukla ….



Pencerenin ardında, odamda, bir başıma lığın kuytusunda ..



Zamanın zulasında, anılar dehlizinde dolanıp durarak …



Ömür eskitip, gün tüketerek …


Gamlı baykuşluklara bürünüp, tüneyen, ben …



Pencerenin dışında ..


Gürül, gürül akıp giden hayat ve uçuşan kırlangıçlar ….



Onlar kuşlukların da ne kadar özgürse, kanat çırpışlarında .!



Ben, vehimlere ve elemlere tutukluluğum da ….



Ancak bu kadar özgürüm ….



Dahası, özgürlük özürlüsüyüm, ev kuşluğumda ..



Yitikliklerime ve hayatı ıskalamış lığın karamsarlık çukurunda ..



Dönenip durarak, bakıyorum camdan, dışarıya ….!



Uçuşan kuşlara özenim, hayranlığım ..



Hatta, an be an baskın çıkan, hasetliğimle ….



Göz izlerimin, hüzünlerimin, gölgelerin renk cümbüşünde .



Camda, dansa koyul musluğunda …..!



Camda, dansa koyul musluğunda …..!




Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ


Ereği / KONYA


22 / 11 / 2015



Saat ; 18_00


HAYAT DENİLEN BU ARENA’DA …!
Öyle bir curcuna ki bu arena .. Hayat deniyor, bunun adına.. Geçip-gidiyor ömürler.. Al takke- ver külahlıklarda .. Altta kalanın, canı çıksın nakaratlarının, avamlığında .. Sarılıyor hep makaralar- bobinler yeni baştan … Avaralıklarda ve aptallıklarda bir daha, bir daha .. İnsanlığın dünden ve hayattan ders almamışlığında … Kimimiz, kalburla su taşımalarda.. Kimimiz, onmasaklıklarda .. Kimimiz, yağdanlık olmalarda.. Kimimiz, kıç yalamalarda … Gün tüketip, ömür eskitiyoruz bu arenada .. Yükleyerek, günahlarımızı, kusurlarımızı,yanlışlarımızı, atalarımıza .. Kah biçare keçilere … Kah, kara kediye, kah postacıya, kah bir başkasına . Kendimizi, sütten çıkmış ak kaşık sanmalarımızla … Bir tahterevallinin, hep aşağıda ucunda olmalarımızı bile fark etmemişliğimizle.. Çoğu kez, kendimiz çalıp-kendimiz oynamışlığın cümbüşlüğünde.. Hayatı ıskalamaların hengame ve ömür eskitmişliğinde.. An geliyor, çilede.. An geliyor, kahkaha, kahkaha çoğalarak gülüşlerde .. Hayatı tüketip gidiyoruz işte, bizde… Günlerin, eskimiş .. Ömürlerin, tükenip gidivermişliğin de …. Birde bakmışız ki, günün birinde . . Esamemizin bile okunmaz hale gelmişliğin de .. Göçüp gidiyoruz.. İmamın kayığına binmişlikle, alel-tecellilerde, esvelesine ….! Adına, Hayat denilen bu arenada , Bize biçilen rollerin değişmişliğiyle …. Kendi cehennem ateşimizin korların da … Yanıp-tütüp, küllenip gitmecesine .. Dünyanın baki, insanın faniliğinde .. An gelip, gonca ömürlere doyamamışlığımızda .. An gelip, hayatı hiç mi hiç tanımamışlığımızda .. Çoklukla’ da, hayatı avara kasnaklıklarda, Beyhudeliklerde, pisi, pisine ıskalamışlığımızla Gün tüketip, ömür eskitmişliğimizle .. Hayat denilen bu arenanın, bize dar gelmişliğiyle .. Göçüp giderek, o dönülmez alemlere …! Göçüp giderek, o dönülmez alemlere …! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ Ereğli/ KONYA 29 / 11 / 2015 Saat;07_33

26 Kasım 2015 Perşembe


KİMSE BİLMEZ …..,
‘’-AT’tan düşenin halini, attan düşen bilir.’’
Deseler de, inanma !
Kimse bilmez, senin halini ….
Çünkü; kimse yaşayamaz senin acını …
Sen demler sin, gamlarını, kederlerini ..
Dermişliğinle hüzünlerini,
Senin halin ve acıların ne koşuttur başkasınınkine, nede benzer.
An gelir, güler geçerler haline .
Çoğu kere, insanı derdi değil, soranların …
Dahası da, ‘’-Mış gibiler de ‘’ bıyık altından gülüp geçerek …
Timsah gözyaşlarıyla, bir yandan ağıt düzmelere yeltenirken ..
Öte yandan ve gerçeğinde ise, inanmamış halleri, bezdirir ..!
Gün, maskeli balolar ve riyakarların resmi geçitlerinin …
İnsanlığı yuttuğu günler, işte ondandır ki ..
Derdini öğütmelere ve elemleri, kahırları içmelere koyulursun, bir başına… ..
Günlerin ve zamanların kuytusunda .
Dostluklar, iki yüzlülük bedesteninde mezat olmuş ..
Yürekler, sevgisizliğin küf kokularına tutsak edilmişken ..
Hatta, an gelip, kişinin kendine bile yabanlığında ..
Yiten güzellikler ve değerler manzumesine, ağıtlar yakıp ..
Pespayeliklerde, ayaklar altına alınan ..
Biçareliklerde sürüm, sürüm sürünen, insanlığın soysuzlaşma serüveninde..
Haritasını, pusulasını, güzelliklerini ve düşlerini, umutlarını ,
Daha da içler acısı hallerde, yaşama sevincini yitirmiş ligin de, insanların ……
Yastıklara konulan başlarda, riya uykularına dalıp ..
Vicdan aynaları da, tozlanıp, kirlenmişken ..
Ne derdine medet, ne sırdaş bedenler, ruhlar ve ömürler kalmıştır orta yerde ..
Alem içinde alemlerde, insan, kendine yabancı ..
Hayata ve sevgiye, hoşgörüye düşman olup çıkmış hallerdeyse …
Yer demir, gök bakır hallerde ….
Sen, kıvrım, kıvrım kıvranırken …
Kapanıyorsa, sözüm ona dost kapıları yüzüne bir, bir …!
Daha sen nerenin bağını sorup, hangi bağın üzümünü yiyebilirsin ki ?
İnsanlık, eşkıya olup, firar etmiş, dağlar ardına ..
Yüzsüzlükler arenasında, arz-ı endam ediyor elvan, elvan bedenler …
Sırlar yayılır olmuş tabak, tabak dost, düşman ağzına ..
Vicdanlar körelmiş ..
Nasır bağlamış yürekler, lal olmuş diller ..
İnsanlık, son tangosunu yapmalarda, kendinden geçmiş ..
Arsız olup çıkmış, insanlar ….
Tüm aynalar, elem yutup, acı kusmuşluğunda, sırsızlaşmış adeta ..
Maskelerin ardında sadece hiçlik ve kimliksizlikler cirit atmakta ..
İnsanlık kendi kurdunca için, için yenilip, tüketilmekte ..
Sağ gözün, sol göze faydası yok sözcükleri, dillere pelesenk ..
Hayata, egemen olmuş ..
Kurtla-kuzunun aynı anda içtiği sular kirlenmiş,
Çağıldayan dereler kuruyup, tarumar olmuş ..!
Böyle ligin de, gamını dökmek, karamsarlık değil ..
Sadece, en yalınlığında, gerçeğin dillenişidir..
Buna bile tahammülü kalmamışsa insanların ve insanlığın ..
Sen, daha hangi dağların ardındaki o masal ülkesini aramalarda harap-türap olacaksın ?
Onun için ..
Karasını içine, akını dışına dolayarak gamlarını, hicran bohçana gömüp, düşerken yollara ..
Yüreğinin kuytusunda kalan o insanlık kırıntısıyla ..
Avun ve doyur gönlünü,ruhunu ..
Muhannete, muhtaç olmama savaşında ..
Çiz kendi yolunu, koru doğrunu ..
Eğilmesin, başın öne,
Bükülmesin boynun, hicapla ve hayal kırıklığıyla ..
Kimse bilmez, kimsenin halini, zira ..
An gelir, daha bir koyar ..
Ummadık an ve yerde dostun attığı gülün dikeniyle yaralanmak ..
Unutulsa da dertler, kalır izleri derinlerde, bir yerlerde ..!
Tıpkı, selin gidip, izinin kalması gibi ..!
Ruhunun, hicran şallarına bürünmesini …,
Ömrünün, diyet ödemelerde, yerle yeksan olmasını istemiyorsan .
Sar yaranı bildiğince, kendince, usulünce….
Yürü, hayatın engebeli, sarp yollarında ….
Unutma asla,
Kimse bilmez, özünde ve işin gerçeğinde …
Senin, hal-i pürmelalini!
Ondandır, boşa denmiyor …
‘’ - Tok, ne bilsin, açın halini ! ‘’ ,diye
‘’ - Tok, ne bilsin, açın halini ! ‘’ ,diye

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Ereğli / KONYA
26 / 11 / 2015
Saat;17_35

25 Kasım 2015 Çarşamba


ARINDIR, BENİ ….!
Çocukluğumun güzelliği, duruluklar sembolüm sün .
Coğrafyanda olmanın tarifsiz hazzıyla,
Fırtınalar artığı, ruhumu teslim ediyorum…
Güven ve huzurla, ruhuna .
Ömür tüketmişliğimle, hep düş kırıklıklarının acısında ..
Sadece elim-yüzüm değil, yüreğimde çizik ve yara-bere ..
İçimin kan ağladığı, zamansız fırtına ve buhran sağanaklarında ! Sana gelirim, sessizce, uzanıveririm sevgi iklimine .
Yaralarımı açarım, sevgi güneşinin o, merhemliğine ..
Sen doldukça içime, kabuk bağlar yaralarım, inceden, inceye.
Ara-sıra sızlamalara dursalar da, aşinalık ve arsızlıklarla ..
Yinede, senden umulan medet'in gerçekleşmişliğinde..
İyi olmalara yüz tutmanın da ötesinde ..
Yeni tutmuş aşılar gibi..
Dal-budak filizlerle uyanı verirler, yeniden ve bir daha…. Pervasızca aşka, sevmelere, sevilmelere ….
İhanetin karasını ve yarasını sende unutmuşlukla …
Umarsızlıkla sere-serpe uzanıverir, salkım-saçak baharına, yazına.
İstasyon boyunda, voltaladığım gece ve karanlıklardan yorgun düşen ayaklarım ..
Ne zaman sana yönelseler, adeta gençleşir, dinçleşir ve koşar adım yürümelere koyulur.
Balkonunda, sardunya saksıların …
Arka odanda, adeta varlığının işareti..
O, sönmeyen çiğ sarı huzmelerle, geceye dökülen …..
Ölgün, ölgün odanı, ömrünü ve geceni süsleyen ışığın …
Yaşama sevinci, umut, hayat..
En çokta, düşselliklere uzanmanın haşmetini ve albenisini sunarlar bana .
Sen, ömrümün ödülü ..
Sen, bahtımın şahikası ..
Sen, gönül dünyamın şavkı,
Sen, dilimde bitmeyen şarkı ..
Sen, gönlümde bayram sevinci ….
Sevgimin mabedi, sevgi otağımın sultanı ..
Umudumun ışığı, ömrümün pusulası ….
Tutkum, tutukluluğum …
Onulmazlıklarda ve geri dönülmezliklerde ..
Kesinlik ve keskinlikle vurulduğumsun, vurgunluğumsun ..!
Senden önceliği ve sonralığımla ..
Ömrümün miladı, hayatımın dönüm noktası, vazgeçilmezim sin !
Yelken- kürek, sana koştukça ..
Dolup- dolup boşalıyorum, aşkla, sana ve kainata …
Ecem, ateş böceğim, ismi dilimde tespihim ..
Gönül şarkılarımın yegane nakaratı ..
Aşkı sunan, albenili notası .
Bak bu şafakta da ..!
Uykusuz ve yorgunluktan kan çanağına dönen gözlerim ..
Ve, örselenmekten pörsüyen ruhumla ..
Ilgıt, ılgıt, esen yelinde ..
Sevgi ummanının, ılı cık..
Rengarenk yakamozlarla bezeli ….
Akpacık, köpük duruluğuyla, kabaran suyundayım….
Yüz sürüyorum, dil atıp-damak tutuyorum ..
İçimde çoğalan hasretin, özlemin ve beni yutan, sevginle, sana ..
Uzat ellerini, çek çıkart, beni, benden, al –sar gönül atlasına ..
Arındır beni ..
Senden önceki tüm yaşanmışlıklardan, pişmanlıklardan, talanlardan …
Kasvet kaynağım karalardan, karanlıklardan ..
Burnumun üstüne, üstüne düşerek çoğalan, kapanmaz yaralardan
Sen, sarıp- sarmalamışlığınla …
Fırtınam da limanım, korkularımda sığınağım …..
Darlığım da Hızır’ım, daldığımda inci mercan güzelliğinde aşk derdiğim …
Doyulmaz ve albenili denizim ol ..
Yut beni, suların işlesin içime ve en müphem yerlerime.
Arındır beni, benden …
Tut ellerimi, çek-çıkart …
Düştüğüm, katran karası karanlıklarla ,
Korkularımın kaynağı , azap cehennemi, dünümden …!
Döndür yüzümü, sevginin güneşine..
Her gün, bir daha, bir daha ve yeniden ..
Doğ ve dol içme ….!
Doğ ve dol içime ….!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Ereğli / KONYA
25 / 11 / 2015
Saat; 10_10

22 Kasım 2015 Pazar



ÇÜNKÜ, BENDE .....
Sen gittin ... Tıpkı bedenim misali. Dona kaldı duygularım, gecenin zemheri ayazında .. O gün, bugündür hiç ısınmıyor yüreğim,gönlüm .. Ruhum, bedenim .. Çünkü, bende tüm mevsimler kış şimdi ...! Çünkü, bende tüm mevsimler kış şimdi ...! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ Ereğli / KONYA 22/11/2015 Saat ; 02_15

  ÖMRÜMÜN DEFTER-İ KEBİR-İ'Nİ, HAYAL-İ SÜKUTLARDA ÇOĞALAN , KAHIRLA ....... SESSİZLİKLE YAĞAN, SİTEMLE ..... ELEM TEBESSÜMLERİNDE KAPA...