14 Nisan 2020 Salı


ÖMÜR, ÖMÜR, NESİLLERE..
Aşk ihanet ve hüzün şalıyla sarıldıkça
Yüreklerin acısı, ömürlerin azabı kor yangın lığın da, kuşatır hayatları ..
İnsana, hayata ve aşka dair, her ne varsa ...
Onları yakıp, kavurup, kül etmecesine ..
Hallerin böyleliğin de aşkların ve şehirlerin efsanesi doğar ....
Tıpkı, bataklığa inat fışkıran şahane lotuslar gibi ...
Aşklar, gerçeğinde olmasa da, menkıbelerinde mal olur hayata, Tarihe, ömür, ömür, nesillere…
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/İSYANİ
Almanya
14/ 04/ 2020
Saat; 17_30

11 Nisan 2020 Cumartesi


RENGİNİZ ……!



Kainatın bağrında hemen, hemen her şeyin bir rengi olduğu gibi, insanın da bir rengi vardır ...
Derdimiz asla ırki yahut ta beden, cilt rengi, yahut ta …
Bu anlamda, en ufak bir gönderme yada ima yapmak değil ...
Zaten derdimiz, insanın fiziki durumu ile ilgili saptamalar yapmakta, değil ..
Gözü, saçı, derisi yahut ta vesaire, vesaire dedirtecek halde takıntılar da, değil ....
Örneğin, semaya rengi veren nedir?
Yada suya ve suyun ummana dönüştüğün deki …
O, göz yanılsamaları kanıksayarak, masmavi deniz dedirten nedir ?
Anlaşılmıştır, umut ve dileğiyle bu hususa, noktayı yahut ta dileğinizce işareti koyarak …..
Geçelim, asıl meseleye ve meramımıza ...
İnsanın, gönül dediğimiz elle tutulup, gözle görülmese de var olduğuna tüm insanlığın …
Hemen, hemen insanlık var olalı beri, inandığı, karar verdiği bu gönlün, ne renktir, rengi ?
Oradan, bir adım daha ileriye giderek cesaretle, ikinci adımı ve beraberinde de soruyu soralım mı ?
Haydi, o zaman bu sorular sağanağında serüvenimizi sürdürerek, yanıtlara uzanıp, erişmeye çalışalım ..
Dalda gördüğümüz meyve gibi uzanıp, tutuvereceğimiz bir nesne yada olgumu dur, ruh ?
Ne tadı vardır, ne de rengi, ilk bakışta ne gönlün nede ruhun ....
Peki, bu böyleyken, neydi meramımız ve sorumuzun yanıtı ?
Yürek, kas, yağ ve kanın ette bütünleşerek büründüğü morumsu, alamsı ve krem renklerinin hatta …..
Damarlarda, maviye çalan rengiyle bir külçe et değil’midir  ?
Gözle görünürlüğünde, gönle ve ruha göre şansı, ayrıcalığı ?
Öyleyse madem, yürek ile beyin arasındaki mesafeye sıkışmışlığında, ruhla, gönlün rengi, neden faraziyeden öte değildir ?
İnsan denen varlığın, mükemmele yakın yada mükemmel ötesi bu yapılanma ve dizaynında marifet, grim'tırak renkle ….
Boz-bulanık duran, bir sıvı haznesinde işlevini yürüten beyinin yeri, katkısı, payı nedir, ruhla, gönül de ?                 
O beyin ki, aklın, bilginin, yetinin, duyu sisteminin sistematisinin toplandığı yer olan, kafa tası içinde …
Korunduğu, kalın sayılacak, kafatası kemiğin de …
Bütün o, karmaşık yapı da, nasıl mucizevi işlevselliğe erişerek …
Hatta, mükemmel ötesi sonuçlara giden yolda ki …
Dehliz ve labirentleriyle sürdürülen yolculuk ta, hangi hikmetle karıştırmadan sürdürür, işleri ni ?
İşlevini ve hayatıyla, varlığı nı ?
Akıl yeti si, nerede saklı dır ? 
Nice, deli-divane denenlerin yarattığı mucizevi eser, çalışma ve başarının hikmeti ne ve kime borçludur, bunu ?
Meramımız, asla bu ve benzeri sorularla, siz canları ne sıkmak, nede kendinizi laboratuvarda yada cenderede ..
Can sıkıntısından patlamak üzere olacağınız, duygu durumunda tutmak değildir, asla ….
Bakın tam da bura cık ta  soluklanırken, sıkıştırıvereyim araya, çoktan ruhunuzla, gönlünüz, rengini ele verdi bile, burada …..
Yooo, hayır, sadece bana değil, size de …..!
Hoş görü, sabır, metanet ve baş etme dürtüsü ve duygu haliyle ….
Henüz, kararmamış ve pastel renkte, sürüyorsa okumanız demek ki ….
Hali hazırda, iyidir gidişat ve işlerle, yolculuk serüveni ..
Sabır, seçim ve karar yetisin de …
Beyin kadar, yürek, yürek kadar, ruh ile gönül ….
Adeta, emre amade askerler gibi, hazır ve nazırlık la yapıyorlar görevlerini ...
Ruhunuzun, gönlünüzün tıpkı, iklim ve atmosferdeki diğer değişiklikler ve haller gibi, halden, hale, şekilden, şekle ..
Durumdan, duruma dönüp ….
Dün ağladığınıza, bu gün, yarın, bilemediniz üç-beş zaman sonra …
Katıla, katıla gülmeyeceğinizi garanti edebilir misiniz ?
Yahut ta,  güldüren, ağlatan, aşık eden, yahut ta …..
Küstüren, darıltan, kıran ve üzen nedir, sizi ?
İnsanın gönlü ve ruhundadır, rengi, gelin-görün ki, öyle ulu-orta üryanlıkla durup, kolayca çıkmaz ortaya …
Yahut ta, bulunu vermez tez zamanda ..
Akılla, irade ve beyin ile, sinir sistemin de ki …
Elektronik iletişimle ve diğer bir dizi, biyokimyasal hallerle, çıkar ortaya ..
Ağız tadınızın ve sağlığınızın değerini, önemini ve kıymetini iyi bilir ve  ruhsal anlamda varlığına işaret edilen içimizdeki çocuğun hali ve işlevselliğidir ….
Sizin duygu, gönül ve ruh dünyanızın gerek kalıcı ve kalıtımla miras olarak, gelecek nesillere devredeceği, bu renk …..!
Ömür merdiveninizin, hayat denilen arastada yahut ta arenadaki konumlanışı ve yaşayıp, karşılaştıkları da belirler..
‘’ - Göz gördü, gönül sevdi ... ‘’ Demeler, boşuna değildir …!
O kararlarla, ömrünüzün  yolculuğu ve iç dünyanızın ve oradan, dışa yansıyan renginiz çıkar, ortaya ..
Siz, size iyi bakıp, kendinizle, hayatla ve çevrenizle barışık olup, içinize sinen bir ömür yaşadıkça..
İlerleyen her günle, daha zenginlikle çıkar, iç dünyanızın, gönül ve ruhunuzun rengi, ortaya ..
Her yaşın kendine göre güzelliği de, tadına vararak yaşayacağınızın, dahası, hayatın cömertliğiyle perçinlenir ..
Pekişir, kalıcılık ve belirginlik kazanır …
İç dünyanızın, güzelliği yada defosuyla ruhsal, duygusal ve gönül renginizi ortaya ….
Her rengin, kendine göre albeni ve güzelliğinde gönül renginizin  güzel olacağının aşikar lığın da …
Hayatı yaşarken, elbette sıkıntılarda olacak, arayış, mutluluk ve hüsranda ….!
‘’ - Her kör atın, bir kör alıcısı olur yada çıkar ..! ‘’ Gerçeğinin, hayatınıza kılavuzluğunda, umur'sadıkça ve sevdikçe güzelleşir, gönül, ruh ve duygu ile iç dünyanızın rengi,
Buda saklıdır sizde, içiniz de …..
İpin ucu ve rengin durumu, içinizdeki çocukla, ne denli barışıklığınıza bağlıdır ….!
İşte bu bağlamda da, iç dünyanızın rengi, içinizdeki çocuğun ellerinde ve ruh halinde saklıdır..
Siz, sizle ve içinizdeki çocukla, ne denli barışık sa …
O, denli mükemmel, ahenkli, albenili ve doyulmaz olacaktır iç dünyanızın, ruhunuzun, gönlünüzün ve duygularınızın rengi ...
İÇ DÜNYANIZIN, RENGİ .....!
HASILI, RENGİNİZ .....!
RENGİNİZ .....!  



Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ



Almanya



11 / 04 / 2020



Saat ; 12_55

10 Nisan 2020 Cuma


BÖYLESİNE ……..,


İnsan geçinen haysiyet fukarası, karakter yoksunu sefilin fıtratıyla, suretiyle, hasılı özüyle, sözüyle insana ve insanlığa en büyük riyası, iki yüzlülüğü ve ihaneti ...
Mış gibi davranış ve düşün yapısıyla, insan kisvesinde arz-ı endam edip, sefillik bataklığında debelenerek  şirinleri ve masumları oynayarak ...
Tarihin ona biçtiği en pespaye rolü üstlenip, icraya çalışırken,
O, hakkaniyet ve kemalden yana nasipsizliğini şu hali ve tavrıyla ortaya koyar ....
Sahnede ve meydanda, mağdurlardanmış görünerek  ...
'' - Mağdurla ağlar .''
Gelin, görün ki , sahne ardında yada gizli-saklı olarak ...
'' - Mağdurun celladıyla iş tutar ...! ''
İşte, insanlıktan nasibini alamayan böylesi ömür ve haysiyet celladı cibilliyetsiz ler  ....
Her halükarda ve son aşama da ...
Natara ve fıtratlarının gereğini yapar, sergiler ..
Yani ;
'' - Mağdurla ağlayıp, celladıyla iş tutar ...!
....Mağdurla ağlayıp, celladıyla iş tutar ...! '' 
Böylesine, ŞEYTAN TAYFASI, ZINDIK DEYYUS denir ...

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/ İSYANİ

Almanya

10.04.2020


Saat ; 11_23

SEVİNÇLERİN DİLİ ....., Hayatı, insanı, insanlığı ortak payda da buluşturmuşluğunda Ortaktır, sevinçlerin dili .. Hatta, öylesine ortaktır ki, sevinçle dökülen göz yaşlarından . Hayata ve insana düşen paylarda, ıslandıkça insan ve insanlık … Çoğu kere elem'len dirse, yahut ta .. Elemin dillenişi olarak adlandırıldığı için, ömürlerin, duyguların ve ruhların bir yerinde ... Derinlerde bir yerde, adeta paslı çivi saplılığın da, buruk ve acabalarla bezenmişliği ile sırıtırken, bile … İnadına dolu, dolu gülüşlerden kaynaklanan, gülüş güzellikleri, sevinç, sevinç saçılırken, orta yere .. Böylesi bir anda bile … İnsana, acaba mı (?) sorusunu, sordurmacasına …. Çoğu küllenmiş, uykuya dalmış dertlerin …. Adeta hortlayarak, yeniden ortaya çıkmışlığından korkarak .. Elde olmaksızın, insanın en azından ….. Kendi, kendine '' - Acaba mı ? '' dedirtir, insana .. Hani beklenmedik anda kapınızın hoyratça ve öfkenin dışa vurumunu ele vermecesine, çalınmış lığın da .. Bir an tepeden, tırnağa sarar sizi ürkekliğin, korkunun sizi sarmış'lığını .. İşte tam da böylesi hallerde yada bunu anımsatıp, çağrıştıran benzerlikle tetiklenince …. Gizli kalmış duygular yada devinimlerle, insana has korkunun ….. İnsanı, nasıl sarıp-sarmalamış'lığını dışa vuran ….. O, içinizde uykuda bile büyüyen ve adeta sizi yutmaya yeminliliklerde …. Tepenizde boza pişiren o, duyguyla iç, içeliğinizde … İçin, için büyüyen korkunun, sizi amansız ve acımasızca kıskacına almışlığında …. Bu esarete mi, yoksa insanın şahsına has bir duygu ve hal değişikliğinde mi, çıkıverir çevrenizdeki o ürkütücülükle … Kanınızı dondurarak, sizi yutmalara yeminli aysbergin küçücük zerresini görü vermek bile …. Sizi, sizden almacasına, ürkütüp, korkutup, öfkelenerek duygunuzu saklayamamışlığınız da …. Küfür, küfür dışa vurumunuz ... Bir yürek yarasının, kökten iyi edilmesi, öylece kolay ve hemen başarılacak bir durum ve olgu mu ki ? Önemsediğinizi ve ürperip, korktuğunuzu ele vermecesine dışa yansıyan, edilgenlikle bezeli hal ve durumlar .. İşte, insana dair tüm bu korkuları, yansıdığı an ve alanlardaki sizin sarılıp-sarmalanarak ….. Acınızı yada ürkekliğinizi paylaşarak yok etme olgusunun ve güzelliğinin …. Sizi, sanki baharda erken açan erik, badem ve diğer pek çok meyve çiçeğinin …. İnsanın gözüne, gönlüne hitap ederek, onları sükun limanında tutmasının, böylesine güzelliğini tatmak …. Bir çocuğun, bayram sevincine koşut sevinç, mutluluk ve coşkudur bu .. Ve, bu çoğu kere kelimelerle izah edilemez. Sözcüklerin kifayetsizliğinde, işte o, an imdadınıza yetişen göz yaşları, usuldan, usula, elif, elif, akıverir akı verir ….. Sevinçte de olsa …. Göz yaşını, insanlara hem ürküntüyü, hem mutluluğu hemen, hemen aynı anda veya da benzer hallerde ortaya çıkıp … Dibine dek yaşanmışlığın da yine de ve inadına bir başka ve dahası tarif edilemez güzelliktir … Sevinç ve coşkuyu doya, doya, kana, kana yaşayarak, adeta kendinden geçmişlik ler de …. Haz sarhoşluğunda, coşku okyanusunda, kulaçlamaktır .....! Coşku okyanusunda kulaçlamaktır .....! İşte ondandır ... Hayatı, insanı ve insanlığı ortak payda da buluşturmuşluğunda, ortaktır sevinçlerin dili .. SEVİNÇLERİN DİLİ, ORTAKTIR, demeler ....! SEVİNÇLERİN DİLİ, ORTAKTIR, demeler ....! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ Almanya 09 / 04 / 2020 Saat ; 22_44

9 Nisan 2020 Perşembe


ACILI ARABESK ÖMÜR ÖYKÜLERİNİN .....
YİTİK KAHRAMANLIĞINDA ....!


Kedinin piyano çalmayı, maymunun dans etmeyi
öğrendiği gibi ...
Aşkı keşfeder, yürek tarhımda, çiçekler yetiştirir ...
Hünerli papağanlardan biri olup çıkar ...
Sana Seranatlar sunmayla yetinmez, uğruna hasretmeye hazır, nazır ve gönüllü olmuşluğumda ..
Gönül sarayımın sultanı olmuşluğunla, susuz derelerden kevgir, kevgir su ...
Yüreğimdeki yel değirmenlerine  soluk, soluk yel, dahası bereket ve ağız tadı getirir...
Hasılı, ölümü pahasına yılda bir kez açan Berfin gibi güneşi öpmecesine yüceltirdim seni ve aşkı ..
Hakeza, kandil, lamba, mum gibi ışığa, ışığa uçmaların
ölümü demek olduğunu bile bile, uçmaktan geri durmayan pervaneler ve kelebekler gibi ..
Erişmecesine sana ve seninle duyulan tarifsiz ilahi mutluluğa dur duraksız kanat çırpardım ......
Seninle etle-tırnak, kemikle-beden iç, içeliğinde  olmanın eşsizliğinde ....
Aşkın sihrini, bahşedilen mutluluğu bir an için hatta kaşla-göz arasında olsa bile doya, doya yaşamak uğruna  tereddütsüz lüklerde ölümü alırdım, göze ......
Gel gör ki, senin sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün ...
Çok bilmişlikle  ahkam kesmelerin ...
En kötüsü ve iç acıtanıysa ..
Engin dağları ben yarattım anlamına gelen tarifsiz kibrin ve bencilliğinle kendini nurdan melek beni yada bir başkasını düşkünden de beter görüp ...
Mağrurlanma'larınla daha alev olmadan söndürdün aşkın ateşini ...
Senin Zümrüdü Anka’ lığın, benim sıradan bir serçe hallerimle ..
Üstelik Davulunda dengi, dengine olanının makbullüğünde ..
Tadıp, yaşayamadan, içimde ukde kalmacasına değil aşkı keşfetmek, mutluluğun ne menem bir herze olduğunu öğrenemeden ..
Özcesi, başlamadan  bitti aşk denen serüvenimiz ..
Aşkın, ateşten gömlek oluşu demek ki böyle bir hal  ..
Serde, birde garibanlık la, davulların dengi, dengine olmamış lığının ayan-beyan bilinip, görülmüşlüğünde ...
Sen attan inip, çıkıp otururken taht' a ...
Eşekten düşüp, üstelik, binememişliğimle At' a ..
Döndüm kırılıp, telef olmuş, akı-sarısına karışmış  yumurtalara  ....!
Akı-sarısına karışmış  yumurtalara  ....!
Anlaşılan o ' ki ,,,,
Ben mağdur, sen mağmur  hallerinde …
Hayatça biçilen ve bize düşen rolleri, oynamacasına ....
Birimiz, hep baş roldeyken ....
Birimiz, altı yok pabuçluk ta koşturarak, kul olacağız figüranlığa ....
'' - ADALETİN BUMU DÜNYA ? '' Naralarıyla .....
Acılı arabesk ömür öykülerinin, yitik kahramanlığın da !
Acılı arabesk ömür öykülerinin, yitik kahramanlığın da !



Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ



Almanya



09 / 04 / 2020



Saat ; 17_05

İNSANDIR, İNSANIN KURDU ...! Hayatın en temel sırlarından birisi ... Hemen, hemen göz önünde gerçekleştiği düşünen pek çok olayda da görülüp, yaşanılan olayın .... Bazı devinimlerin, bir arka planı, gelişmeleri fark edilen yada edilmese de, gerçekliği ve geçerliliği olan yansıma ve sonuçları vardır .... Tıpkı, eski fotoğrafçılıkta ve fotoğrafçıların dünyasının vazgeçilmezi olan ... Elde edilen fotoğrafın, bir arabının, birde ..... İlgiliye sunulan, elinde tutup, gördüğü normal görseli oluşu gibi .... Toprağa düşen, zerre kadar tohumun, evrimleşmeyle bereketlilikle çok ürün vermesindeki ilginç ... Ve bir o kadar da, düşündürücü, eğitici, yeni sonuçlarla yaşanan gelişmeler gibi ... Bir kalemin, burun bükülüp, hakir görülerek, iğnenin ... Bir keten otunun, arpa tanesinin, yahut ta bazı hayvanların dışkısının ..... Örneğin, halk arasında mayıs diye nitelenen inek kakasının .... Yakıt, gaz vesaire alanlarda, gübre olarak yahut ta, köy yerlerinde seki ve duvarlara çalgıç diye nitelenerek … Boya özelliği kazandırılıp, sürülerek kullanılışı gibi ... Akla gelen yada gelmeyen pek çok değişik alanlarda ... Etkili olarak kullanılmasıyla elde sonucun farklılığı ve neye, nasıl dönüşerek, şekilden, şekle bürünüşü gibi ... Dememiz o ki; İlk anda akıllara gelmeyen pek çok halde ayrıntılı, bilinçli, dahası sorgulayarak yaklaşıldığında ... İnsana çok yararlı, insanlık için, hayatın vazgeçilmez parçası oluşu gibi ... İnsan hayatında, sağlıktan tutunda, çeşitli sektörlerde ve alanlarda ….. Yararlılığı ve hayatı kolaylaştırıp, yaşanılır kılıp, olumlu ve güzelleştirecek sonuçlar elde etmeyi, görmenin sevincini yaşamak gibi ... Sıradan sayılabilecek pek çok olay, çalışma yahut ta üretim, bu yararlılık kaleminin sayısını artırmakla kalmaz … Aynı zamanda, insani sosyal, ticari ve mali ilişkilerin gelişmesi gibi yararlılığıyla …. Hatta zaman, zaman savaş nedeni olaylara gebe olup, çanak tutarak …. Gidişatın değişiminde başlıca yada belirleyici unsur olur .. Günümüzde verimliliğin ve akıbetin bu denli gelişine ve değişimine yön veren tüm bu olgu ve olaylardır .... Hayata farklı gözlerle, iyimserlik ve yararlılık la bakılıp, yaklaşılınca ….. Oluşumu, değişimi, sonucu olumluya evrilen gelişmeler olacağı gibi ….. İnsanlığın aleyhine de olacak, boyut, derinlik, öz ve şekle dönüşür ... Basit bir gübreden nice stratejik ürünler ve savaş envanterine dahil, icat, imalat ve ürünün ortaya çıkmasına da yarar ... Çelişki hareketin özü ve dinamizmde hayatın motoru haline gelmecesine yaşanan, sanayi devrimiyle gelişen endüstriyel alanlarda … İnsanın, insanlığın mevtine sebep ürünler, buluşlar ortaya konabileceği gibi, Sağlığıyla oynamak dahil, diğer pek çok tehdit i ve zararı da bünyesinde barındırıp …. Dünyanın, hayatın ve insanlığın çehresini de kökten değiştirir ... Teknolojinin, ilim ve bilimin böylesine baş döndürücü hızla gelişmişliğinde ve insanoğlunun kendine, nesline, hemcinsleri dahil …. Kainatın tümüne telafi edilemeyecek hatta öldürücü tesir edecek buluşların .. Dahası, sınıfsal çelişkiler, kar ve rant kavgasının amansızca gelişmesi ve öngörülmez nice sonuçlarla .... Barışı ve evrensel sağlığı tehdit etmişliğin de …. CORONA dahil, pek çok virüsün laboratuvarlarda üretilerek, biyolojik savaş unsuru olarak elde edilişiyle …… Tarihin akışı, hayatın gidişatı ve insanla, insanlığında akıbeti, kökten değişecektir .. Tıpkı, şimdilik CORONA illetinin insanlık için MİLAT olacak kadar … Ürkütücü, korkutucu ve karamsarlığı aşıp, karabasana dönüşerek … İnsanlığın, insanların mevtine sebep olmaya yetip, artar ... '' - Dışarıdan bakınca bir yeşil türbe, içine girince estağfur tövbe ...! Sözünün, günümüz dünyasında, yaşamın içinde doğruluğu kanıtlanarak ve sayısız kez yinelenmişliğinde ... İnsanı, insani ilişkileri etkileyen halleri, düşündürme ve göz önüne sermecesine, kabul görmüşlüğün de ... Teknolojinin, modernizasyon denen olgunun ve insanlığın baş döndürücü karmaşayla iç, içe geçmişliğinde ... Masumiyetle başlayan araştırma, bulgu ve icatların insanın ve insanlığın mevtine sebep olmuşluğun da ... Olmaz, olmaz dememeyi ve hayatın bağrında neleri, neleri barındırdığını asla unutmamalıyız .. Var olma savaşlarının iyiden, iyiye keskinleşmişliğinde insanlığın, haysiyetin dibe vurmuşluğunda .. İnsansa, insanın, insanlığın köküne kibrit suyu dökmüşlüğünde .... Diyeceğimiz o' ki .... İnsandır, insanın kurdu .....! İnsandır, insanın kurdu .....! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ Almanya 08 / 04 / 2020 Saat ; 23_46

8 Nisan 2020 Çarşamba

KARAYDI ..... ...,
An gelir yaşam denen zor ve çetrefilli serüvende, apansız ve beklenmedik anda ...
Hatta görünüş yada duyumsamada yanılsamayla en güçlü olduğunuzu sandığınızda, hayat denen usta satrançının, yaptığı ani ve son hamleyle ..
Şah-mat der, yener sizi ve teslim alır, kapı çevre ..
Sizin henüz neyin ne olduğunu anlayamamışlığınızda, hayatın üst, üste gelen hamleleriyle ...
Zaten iğretice tutunduğunuz hayatın ipinin kah kopuşu, kah elinizden kayışıyla ....
Dünyanın başınıza yıkıldığını hissedersiniz ...
Sizin için, denizin bitip, karanın görünmüş'lüğünde, üst, üste ala boralar la ...
Değil sevinip, derin bir oh çekmeye ...
Soluklanmaya fırsatınızın olmamış'lığında, tutulur su başları, yanar tüm gemiler, yıkılır yada atılır tüm köprüler ...
Siz hayat denen saati kursanız da huzura ...
Bozuk bir saatin bile günde iki kez doğruyu göstermişliğinde ....
Hayatın hesabı-kitabıyla, sizinkinin uymamış'lığında ...
Size göre hemen her şeyin hatta, gecenin bile fırtına öncesi sessizliğe gömülmüşlüğünde ..
Ömrünüzün kaçıncı kilometresi yada hangi mevsimi olduğuna aldırmaksızın sizin için oyunun sonunu getirmecesine patlar en aman'sızın dan fırtına, yetmezmişcesine üstüne, üstlük, kopar kıyamet ...
Dürülmecesine hayat defteriniz..
Henüz sıcaklığını yitirmemişliğinizde bedeninizin …
Seyrimelere duran edeninize, metalik bir soğuk saplanır ...
Tıpkı kör kurşunların rastgele ve art, arda bedeninize saplanışı gibi ...
Daha önce hiç tatmadığınız, bilmediğiniz, tarifsiz bir acının bedeninize saldırıp, beyninizi işkal ve talan etmişliğinde ..
Değil kalkıp, direnmek, parmağınızı oynatmak, kirpiklerinize dahi, hükmedememişliğinizde ..
Hayat denen Zümrüdü Anka kuşu, kendi yangınına ve küllerine dönmecesine …
Bir başınıza koyarak sizi kanat çırpışlarla uçup, kaybolur gözlerden ...
Her şeyin derin ve keskin, kuzguni bir karanlıktan ibaret olmuşluğun da ..
Umut adına yaptığınız, yapacağınız son hamle olarak ...
Attığınız zarların art arda düşeş gelmişliğinin bile beyhudeliğin de ..
Sizin için başlarken yolculuk, kapanırken gözleriniz ve bilinciniz bir daha açılmamacasına ..
Ufkunuzu sararken en kesifliğiyle bulutlar ..
Mehtap bile saklanırken gri ve karanlık bulutların ardına, göçerken başka ömürlere, iklim ve coğrafyalara ...
Hayatın, doğanın ve o tayfadan olmuşluğun da güneşin bile ...
Kendi işlevselliğinde sizi, sizle dahası çaresizlikle baş başa bırakmışlığın da ..
Olan-bitenden bağımsızlığında ve bihaberliğin de ....
Kendine has o ışıl, ışıl tebessümüyle ...
Arsız, arsız gülümseyişlerle, doğar güneş ...
Ilgıt, ılgıt başka iliklere işleyip, hayatı muştulamışlığıyla ...
Başka ömürlerin, hayatların, coğrafyalarla, yaşanmışlıkla-
rın üstüne ...
Sizin bir yere, umut ve beklentilerinizle, şeş gelmişliğiyle adeta sırıtarak size nanik yapıp, sizinle dalga geçmelere duran zarların, başka yere savrulmuşluğunda ..
Koparken sizin için kıyamet, biterken oyun, inmelere başlarken hayat denen devasa tiyatronun albenili perdeleri huşuyla AĞIR, AĞIR ....
Doğan masum bir bebeciğin çığlık, çığlık hayata merhaba diyerek koyulduğu yaşama serüveni başlar kah yanı başınızda ..
Kah, hiç adını, sanını duymadığınız ,sizden ırak coğrafyaların bağrında ..
Akla -karanın ve zıtların birliğinde ..
Siz küserken bahtınızın karalığına ….
Hayat, tüm aydınlığı ve aklığıyla tebessüm eder, bir ömre ve hayata ....
Elinizden ne gelir ki, bahtınıza küsüp, göçmekten başka ..
Zarların bile düşeşte hiç bir herzeye yaramamışlığında ...
Hayatın size oyununu oynamış'lığında ...
Karaydı bahtınız gibi size düşen renklerde, hayatın renkler cümbüşünde..
Karaydı bahtınız, küsecekseniz ...
Küsmelerin faydasızlığın da ..
Ne gelir elden bahtınız, siz yaradan a sığınıp, attınız zarı, oynadınız oyununuzu ...
Aldırmayın, suç sizin değil ..
Vermeyince Mabut, neylesin Mahmut hallerinde ….
Ölüm denen o, görünmez deve karşı yoktu, hiç mi hiç hamle ve oyun şansınız ..
Çünkü, ölüm denen o, görünmez zebaniye karşı, oyunu baştan kaybedenler diniz ....
Tıpkı, sizden öncekilerin ki gibi ..
Dahası, baştan belliydi, siz konduramasanız yahut ta, yadsısanızda .....
Ölümün mutlak gerçekliğinde ve üstünlüğünde ...
Yoktu, hiç mi hiç şansınız ...
Siz, yok deseniz de karamı, karaydı ....
Karaydı bahtınız ....
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ
Almanya
06 / 04 / 2020
Saat ; 23_ 46
SAAT, HEP ON DOKUZ OTUZ …,

Benim için saat, yıllardır hep on dokuz otuzu gösterir ….
Akreple, yelkovan adeta çivilenmişlerdir bu zaman dilimine .
Bu çivileniş, ta yüreğimin derinlerine dek uzanır ….!
Ve, yarası yıllardır, için, için kanamacasına sürer, hala …
Ne kapanmayı, kabuk bağlamayı bilir, nede durur kanaması?
Çoğu kez bürünür, çürümüş mürdüm eriği moruna ….!
Yıllardır bende saatler, hep on dokuz otuz …
Bunun böyle oluşu nedensiz ve durduk yere olmuş değil elbet ki …!
Çünkü, bu senin adsız-sansız gidişinin ve ilelebet yitiş …
Gönül göğüm den kayan kuyruklu yıldız olup, meçhullere ve dönülmezliğe, göçüş ….
Beni, boynu bükük, öksüz ve naçar koyuş saatin ….!
O gün- bu gündür, her ne yaparsam yapayım ….
Oynatıp, değiştiremiyor, ilerletemiyorum ….
Yada her ne halt edersem edeyim akreple-yelkovanı bir türlü geri alamıyorum ….
Ömrümün ve ruhumun derinlerine işleyen, bu çivilenişi … Dahası, akreple-yelkovanın adeta pas tutmacasına on dokuz otuz’ da kalışını ….
Her nerede, hangi coğrafya ve iklimde, hatta buda yetmez….
Cehennemin esfelesin de bile olursam, olayım …
Ruhumda hala o gün, o an, on dokuz otuza kitlenmesine neden olan ….
O, melanet ve kerahat saatlerde yaşadıklarımın acısı, silinmeyen derin izleri ve tarifsiz hüzünleri var …
Ömür ağacımın dalının-budağının, bir anda ….
Kapıldığı korkunç yangınlarda kalışının, tüm benliğime kazınan izleri ….
O anki tazelikle, yakıcılık da sanki az önce yaşanmışcasına, capcanlı durur …..
Nice yıllar sonra, şimdi bile, hala mı hala ….!
İçi dışına çıkan, düzen tutmayıp, tik-takları hiç susmayan, eksilmeyen …
O an ki yaşadıklarıma ve dahası viraneliğime tanık, biçare saatimin ….
On dokuz otuzu gösteriyorluğu, hiç ama hiç değişmedi …!
Çünkü, ömrümün ve dünyamın alt-üst olmuşluğunda …. Sensizliğin hasarı, tarifsiz acısı, günler ve yıllarla eksilmeyip ..
Bilakis artışıyla, yaşadığım azap ve bende yarattığı hüsran ve talan ….
O gün-bu gündür hiç eksilmediği gibi, iyiden iyiye arttı .
Nereye gidersem, hangi yöne bakarsam, düne ve o ana dair anıları düşünsem, afakanlar basmakla kalmıyor..
Bir ağlama nöbeti, gök gürlemesini aratmayan hıçkırıklarla başlayıp, genirmeyi de aşarak ….
Adeta, böğürmeyi çağrıştıran hallerimle, zavallı, acınası sünepe ve sefil bir acuze olup, çıkıyorum ..
Uykuya hasretlikler de, kan çanağına dönen gözlerim de saatler ….
Şirazeden çıkmışlık la, fıldır, fıldır hep o, anı …
On dokuz otuzu göstermeye yeminlilikler de, beni kusturmacası na …
Görünmez ellerce o, saate kurulmuşcasına, o saati ve anı göstermeye kitleniyor ….
Öyle ki, değil sadece kendi fakir hanemde ki saatler ….
Kıyı-bucak nerede , ne kadar saat görüyorsam göz bebeklerime nakşolmuş'luklar da ….
Sanki önceden kavileşmişcesine, hepsi birden on dokuz otuzu gösteriyorlar …
Tarifsiz naçarlık ve zulme ve hatta işkenceye varan hallerde gözlerimi, beynimi dahası ruhumu esir alıyor bu manzara ..
Çektirdiği azabı yaşasan, malum Çin işkencelerinden bile bin beterliklerini ferya-figanlıklar da benden önce sen dillendirir ..
Halimi anlamakla kalmaz, isyanları oynamamı ve zıvanadan çıkınca ne hallere düşüşümü daha anlayış ve hoş görüyle karşılarsın …
Yıllardır her ne yaptım sa bir türlü medet bulamamışlığım da …
Yaşamıma gire, eski-yeni tüm dostlarımın çoğu kez acıyan bakışlarla beni süzerek tanık olmuşluğun da…
Yaşadığım bu zulüm silsilesinde ve ruhsal depremlerde yıkıntıların altından görünen her saat eskisi …
Adeta o gizemli ilahi emre itaat edercesine inadına ve beni çıldırtmaya yeminli likler de ….
O gün- bu gündür, hep on dokuz otuzu göstermekte …..
Gidişinle yaşayan ölü can olup çıktım, şimdilerde paspayeliklerin kıskacında, sefilce sürüklenerek ömür çürütmüşlüğümde..
Senin yarım bıraktığın öldürme işini, yerine saatler devraldı ..
Şimdilerde onların içime işlemişliğinde ….
Dünyam olup çıktı tımarhane ve buradaki tek kurban benim …
Kurnası bozuk çeşmeye dönen gözlerim sürmenaj olup çıktı …
Her an, her yerde ….
Tüm saatlerin, on dokuz otuzu göstermelerinden
Yarattığın eserinle, ahı gitmiş, vah’ ı kalmış, çıfıtı çıkmış biçareye dönen benimle ne denli övünsen, zafer kutlamaları yapmaya dursan, azdır..
Saatler, zulmünü ….
Sen, inadını sürdürdükçe, şunun şurasında canlı cenazeye dönen benden arta kalan, şu adam eskisinin ecelsiz meftine sebep oluşunla ….
Hatta, canıma ot tıkayışı na tanıklıklarda…
Adeta, lal olmuşluklar da ve nutku tutuk hallerde o, son nefesi vermeme ve saatlerin on dokuz otuz gösterme zulümlerinin bitmesini benden çok istemişlikleriyle …
O günü iple çeker oldular adeta …
Ama gel gör ve bahtsızlığıma hatta lanetlenmişliğime bak ki ..
Ne o gözlenen ve iple çekilen gün geliyor..
Nede saatlerin on dokuz otuz işkencesi ve zulmü bitiyor..
Sen ve on dokuz otuza kitlenen saatler sabırlı ve acımasız ,zalim avcı..
Bense ne kaçıp kurtulmayı nede ölmeyi bilip-beceremeyen av hallerinde sürüp gidiyor bu kısır döngü ..
İçimden çoğalan öfke nöbetlerinde sessizliğin sesiyle haykırıyor yüreğim..
‘’ – Haspe çıksın ve nereden inceldi ise oradan kopsun da..! ‘’
İnsin perde, bitsin bu kanlı oyun ve sonlansın saatlerin zulmüyle benim on dokuz otuz sendromum, süren azabım ve kahroluş um ….
Biliyor musun (?),isyanımı dillendirip, öfkemi ve tüm duygularımı döktüğüm bu dizeleri, kağıda döktüğüm, şu an bile..
Hala ve inadına ..
Saatler, tüm can alıcılığı ve kararlılıkla on dokuz otuzu gösteriyorlar hala ….
Anla ve bil ki ..
Demek oluyor ki, günün o kerahat saatinde, on dokuz otuzda, sen gittin gideli ..
Ömrümde saat, hep on dokuz otuz …..!
Saat, hep on dokuz otuz …..!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya

27 / 03 / 2019

Saat ; 19_30

7 Nisan 2020 Salı

AÇILIP, SAÇILDIKÇA ……!

Evrenin bağrında, doğanın, tabiatın, zamanın ve hayatın koynunda ….
Zerreden, küreye dönüşüp evrimin her aşamasını yaşayarak ….
Tekabül le kemale erişen güle, her türden çiçeğe baktığında ..
Dahası, giyinen, anadan üryan olmacasına soyunan insanlara pür dikkat bakınca …
Dahası, açılıp kapanan tiyatro, opera ve sinema sahnesi perdelerine …
Olmadı evlerin yada diğer binaların pencerelerini süslerken aynı zamanda açılıp kapanırken ….
Kıyısında-köşesinde hele ki de ardında fantastik, gizemli, kocaman dünyalar ….
Sade yada göz alıcı yaşamlara tanık olmakla kalmayan ve irili ufaklı sırlar yada yaşanmışlıklar saklayan, perdeleri …
Alıcı gözle incelediğinde bile, neyi, ne kadarını görüp-bilip ?
Kaçta kaçına dair gözlem, kanaat yada doğru ve gerçeğe dayanan objektif ve net...
Bir o kadar da, ip ucu veren enstantaneler görüp, ufkunu, bilgi dağarcığını, birikimlerini, hasılı görgünü,göreneğini artırarak zenginleştiğini, donanım sahibi olduğunu düşünürsen, düşün …
Tüm dikkat, çaba ve gayretine hatta, olağanüstü merak ve yaratıcılığına karşın..
Yine de ve inadına, ne kadarına erişebiliyor sun ?
Hiç merak edip, düşündün mü, sorguladın mı ?
Senin sanmalarına, kanaatlerine, hatta bu konuda iddialı olmana karşın ….
Her türden sürpriz ve gelişmelere açık ve bağrında bildiği, bilinmediği ve nice sırları, gerçek ve yalanları saklayan, beklenmedik gelişmelere gebe …..
Bu çetrefilli hayatın, sana nasıl sürpriz ve şakalar yapıp, oyunlar oynadığını...
Öznellik batağına düşüp-saplanmadan, kanaat sahibi olabildin mi ?
İşin aslını-astarını, dibiyle-kapısıyla öğrenebildin mi ?
Çünkü …,
Bir perdenin ardında yanıt bekleyen hatta yanıtsız sorulara, nice sırlara gömülmüşlüğünde döner, durur dünya …!
Sanırsın ki, kalkınca yada açılınca perde, üryan olacak her bir hal, durum, nesne, olgu yahut ta olay ….
Anlaşılacak gerçekler ayrıntılarıyla, sır, sır olmaktan çıkacak
Görünüp, sergen olacak gizli-kapaklılık son bulacak ilelebet ..
Oysa ki, gördüğünü sandığın üryanlıklarda, nice gizemler, ne denli devasa ve dudak uçukla tıp, dumura uğratacak sırlar saklıdır ….
Açılıp-saçıldıkça ve göz önündelikler deki görünürlük ve hallerde, daha çok giz ve merakı tetikleyecek haller, durumlar ve gelişmelerle, gerçekler ….
Tıpkı Matruşkalar gibi iç, içe'liklerde yeni sırlar peydahlanır, yeni ketumluk, gizemler …
Hatta gerçeklerle, mucizevi olgular …
Alem içinde, alemlere açılan kapılar …
Bağrında, derinliklerinde ….
Perde, perde hallerle saklı, dehlizlerinde …
Su yüzüne çıkıp, gün ışığı gördüklerinde …
Nice hayatları, dünya ve alemleri kökünden sarsıp …
Yıkıp-yükleterek, nice yeni dünya var edip ….
Nice hayatları söndürüp, ömürleri tüketecek haller …
Hasılı …
Açılıp-saçıldıkça, ortaya çıktıkça …
Daha bir artan, gizli-kapaklı durumlar görülecek ….
Merakları kamçılayan, insanı şirazeden, çileden çıkartacak Katmerlenmiş sırlar saklıdır …..
Açılıp-saçıldıkça, diller lal olur, nutku tutulur insanın ….!
Açılıp-saçıldıkça, diller lal olur, nutku tutulur insanın ….!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya

05 / 04 / 2019

Saat ; 23__05
ISLANAN SÖZCÜKLERLE DANS .....,
Geceyi, rengarenk ışıkları ve ışıklar sönünce zifiri karanlığı içen ....
Geceyi ve ruhumu yıkamacasına inceden inceye ..
Adeta, ahmak ıslatanlıklarda yağan yağmurlara karışan göz yaşlarımla ıslanan sözcüklerle..
Sözcüklere eşlik eden notalar renk cümbüşüne bürünerek evrene yayılan...
Ruhumun hicranlarını, gecenin bağrında üryan eden tınıları dinleyen ....
Işıltılı vitrinlerde sabırda sükunla arzı endam eden ....
Boy, boy, renk, renk ve biçim, biçim edalı duruşlara büründürülmüş cansız mankenler ....
Yüreğimin dillenişiyle dudaklarımdan dökülen ses ve müzik namelerinde .....
Adeta, sel olup akan, duygularımı ve boğazıma düğümlenmişliklerinde söyleyip, anlatamadıklarımı duyunca ...
İyiden, iyiye suskunluğa bürünmecesine lal olmuşluk la ...
Kendilerine has farkındasızlıklarla ....
Hüznüme, hicranlarıma ortak oluyorlardı ....
Bu anın büyüsü içindeki gizemli atmosferin ele vermişliğin de anladım ki ...
Mankenlerde sessizdir tıpkı kendileri gibi suskunluğa tutsak heykellerle ....
Düşselliklerde var edilen melekler gibi ......
Konuşsalar bile, sessizliğin diliyle söylenirler .....
Onu çözüp anlayabilenler duyar onları ve keşfeder dünyalarını ...
Onlar, camların ardı sıra gömüldükleri sessizliği içerken ...
İçimden taşıp, geceye ağan, ıslanan sözcüklerle koyuldular, dansa ....
Islanan sözcüklerle koyuldular, dansa .....!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ
Immenstaad / Friedrichshafen/ Almanya
06 /04 / 2019
Saat ; 23_30

GÖÇLERİN, EN ZORU, OLURSUZU, İÇE SİNMEYENİDİR ........ İÇE SİNMEYENİ .......! Göçler vardır, hayatımızda adlandıramadığımız, alışamadığımız ...