21 Temmuz 2018 Cumartesi

‘’ – SEN, HİÇ ATEŞ BÖCEĞİ GÖRDÜN MÜ ? ‘’
Aklımın çalkantılarında, ruhumun gel-gitlerinde …
Daha da önemlisi ve tehlikelisi, duygularımın ihanetinde ..
Gönül denen bu muammalar deryasının, çalkantılarından payıma düşenin, sen olmuşluğunda ..
Ben sana vurulup,kesildim ..
Sen aşkın lila alevlerinde, bir başkasına gönül vererek yanmalara durdun ..
Bu bir illet gibi ömrümün bahar çağından beri, adeta yakamdan düşmeyen bir virüs oldu,yapıştı ….
Hayatımı zehir, dünyamı dar etmecesine …
Bu öyle bir illet,lanet ve musibet oldu ki ...
Ne kurtuldum, ne ondum,döndüm durdum bu kısır döngünün, çarkıfeleğinin, orta yerinde ..
‘’ – Benim sevdiklerim beni sevip, beğenip, almadı ….
……Beni sevenlere de, benim gönlüm düşmedi ‘’
Oldum-olası bu kıskaçta, iki arada, bir derede kalarak, tükettim şu fani ömrü ..
En sonunda tüm renklerden oluşan, hayat denen bu küpün içinde, pamuk şekerler gibi, girdim renkten, renge ..
Gün oldu kapışılsam da ..
Çoğu kere, itibarsızlıklarda,yüzüme bakılmamışlığında adeta, tohuma kaçmışcasına, bayata kalıp ….
Biçareliklerde, gün tüketerek, vurdum ömrümü, dağa taşa, çaldım aklımı, yerden yere..
Sonunda olup çıktım, çok renkli, deli-deli küpeli denen türden, bir divane …
O gün-bu gündür …
Ne İsa’ya, ne Musa’ya nede, insan geçinen,alem içinde alemde, yiten …
Kiminin libası yok, kimi libasın içinde, giyinen insanı yok, denenler dışında..
Kalan hiç bir canlıya, yaranamamalarda …
Kah bitimi-sirkemi döküp, saydım …
Kah, ipe un serdim ..
Kah, yoğurt mayaladım, göle ..
Gelin-görün ki, an itibariyle...
Sadece sıfırı değil,zırnık kadar aklımı da, kaybetmişliğimle ..
Olup,çıktım,tepeden tırnağa, ateş böceğiyle, ateşe uçan, pervane ..,
Kaybolmuşluğumla ben,benden …
Ateş böcekliğinden ibaretliğimde …
Ondan olmalı, şimdilerde sorar dururum, önüme çıkan herkese..
‘’ – SEN, HİÇ ATEŞ BÖCEĞİ GÖRDÜN MÜ ? ‘’ Diye …
Sahi, fırsat bu fırsat, yeri gelmişken sorayım, sana da …
‘’ – SEN, HİÇ ATEŞ BÖCEĞİ GÖRDÜN MÜ ?
‘’ – SEN, HİÇ ATEŞ BÖCEĞİ GÖRDÜN MÜ ? ‘’
Saat; 20_52   
 Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ
Ereğli / Konya
21 / 07 / 2018

19 Temmuz 2018 Perşembe



YIKILASI, TANDIR’DA …..!

Kaynanamın közüne, pancar gömdüm tandıra …
Kül, körleyince közü, pişmedi kaldı yarına ….
Vakit oldu, dar akşam ….
Görümcem, ünledi damdan …
Seyyirtim ona koştum, çıktı aklımdan pancar …
Yoğurdum hamuru, tuttum pazıyı, açtım yufkayı …
Ettim-döşedim yufkayı üstüne aşı pişirdim …
Kaynanaya yedirdim , gocalara gayfaları içir'dim …
Alamadım hızımı, esirgemedim emeğimi …
Tırsmamışlığımla işten, her işin elimden gelmişliğin de …
Ben, beni bildim, bileli, aramamışlığımla emeğimi …
Üstüne,üstlük, hamarat'lığımda kalkınca şaha ….
Aşını-küş'ünü bir ettim, kahrımı da beleyerek ..
Çıkın ettim, soktum,sokuşturdum derdimi-tasamı , sevinç ile neşemi, yüklük ile bacaya …
Verdim gönlümü, bir dal cigaraya, yaktım telledim …
Buram,buram kokularla içtim onu bir solukta …
Gitmesin diye yabana,külünü, attım ağzıma,
Yuttuğumu, yuttum,kalan dumanını üfleyip-savurdum havaya …
Alaca karanlığın kerahat'lığında, akıp giden zamanda …
Yaptım görevimi tastamam,baştan-aşağıya …
Koyunları sağdım, yatağı-yorganı serdim ..
Vakit dar, gece uzundu, anılar yadıma , yorgunluk bedenime çöktü.
Fikrimin ince gülü yar, gecede aklıma düştü …
Başımda, kavağın …..
Gönlümde, sevdanın yelleri esti …
Çocuk,çoluk,ihtiyarlarla örümce sesini-soluğunu kesince …
Gömüldüm bir başıma yatağın-yorganın içine …
Ölümden de beter ayrılığın, özlemin közü düşünce, özüme …
Hallerimle yar üşüşünce, aklım ile gözüme ..
Kuş misali uçtu gitti aklımdan, izanımdan…
Küle gömülü pancar, kala kaldı, tandırda …
Kala kaldı, tandırda ..
Olanlar oldu sonunda …
Pancar yanıp-kül oldu, yıkılası tandırda …..!
Yıkılası tandırda …

Erdem YASSIBAŞ / İKRARİ

Ereğli / Konya –Türkiye

19 / 07 / 2017

Saat ; 21_05

18 Mart 2018 Pazar


O, KULA,KULDU, EL-ETEK ÖPENDİ DEMESİN ..!
Herkes bakar, biri yada bir kaçı görür, insanların ... Ta iliklerine dek hissederek ve adeta yaşayarak görmüşlüğünde .. Fark eder, görünendekini, görünmeyeni .. Uzanıp tutuvermek gibidir, sudaki hayat cevherini . Su ki, nimetliğinde sunarken hem hayatı,hem ölümü .. Felaketin sebebi de olup çıkar pek çok hal ve anda, hayat ırmağının akıp gitmişliğin de .. İnsan ki bu gününde dünü, dününde geleceği saklayıp yaşatmışlığında, tıpkı su gibi hem hayat verir,şifa ve çare olur .. Hemde Azrail kesilir,felaketin kaynağı olup çıkmışlığın da, can alır,ocak söndürür,hayat karartır. Yani ve özcesi hiç bir hal,durum,nesne yada olgu göründüğü gibi değildir .. Bir yanı, ne denli aydınlık ve yararlı, hatta hayat sunansa, diğer yönüyle ... Olursuzluğun,belanın,gadanın, kerahatlığın ve hatta ölümün sebebi ve kaynağıdır .. Ondandır demeler, ne varlığa çok sevin, nede yokluktan yerin .. Bugün genç,sağlıklı ve güçlüsün dür .. Gel gör ki hayatın nelere,nelere gebeliğinde potansiyel tehdit ve tehlikelere açık ömrünle .. Göz açıp kapayınca dek ki,anlık mı anlık kısa sürede .. Ölümde dahil çalar kapını beklenmedik her türlü risk,kaza-bela .. Ve elbetteki, mutluluk,neşe ve sevinç .. Hayat bir dantela gibi örerken ömür ve gelecek yolunu .. İçindeki potansiyel bubi tuzaklarıyla, hemen her an değiştirir hayat ve kaderinin akışını, gidişini .. Hayatın yedek akçesi olmaya ,olmaz çoğu kere .. Ama becerebilirsen ,mutluluğun yedek yada geçer akçesini var etmek, senin elindedir, bil ki .. Neresinden ve nasıl, hangi gözle bakıp,yaklaşıyor san hayata .. Tedbirli iyimserliği elden bırakmaksızın, taşıyorsan ömrünün zulasında ve ruhunda .. Aşarsın pek çok zorluğu, gücünün farkında olmuşluğunla .. Emeğe,insana,alın teri ve göz nuruna, dahası kendine ve hayata saygınla göğüslemeye ne kadar hazırsan, hayatı .. O kadar çok,çabuk ve hak ettiğince alırsın mutluluktan yana, hayattan payını .. İSYANİ derki,sana .. Asla mağrurlanma ve kendini erişilmez sanma .. Dün başa sarık iken,yarın ayağa çarık olmakta var hayatın içinde .. Mertte yaşar,namert de aynı serde,bedende .. Ondandır, yüzün dönük olsun mertlikle, sevgiye.. Irak tut kendinden nefreti, kini ve nefsine kölelikler de içindeki şeytana biat etmeyi .. Bilesin ki,ne kefenin cebi vardır,nede götürebilirsin yanın sıra malı-mülkü,namı ,şanı ,şöhreti,makamı,serveti .. Rüzgar eken olma ki, kasırga biçmelerde, kinde içme ölümü .. Öldür benini, yaşat yüreğini .. Fark ederek mutluluğunda, mutsuzluğunda içindeki cevherde saklılığını .. Seçimin ve tercihlerin le belirleye biliyorsan kendi gerçeğini ve geleceğini .. Daima uzak dur KUL'a KULLUKTAN .. Sen, sen ol ayrılma dürüstlükle,doğruluktan .. Eden bulur gerçeğin ışığında doğru ve dik dur,onur ağacını eğme .. Bak göreceksin, hayat denen yolda. Kötü belasını bulur eninde-sonunda daima .. Baki kalan gök kubbede, bıraka biliyorsan hoş bir sedayla,nida .. Ölmüşlüğünde bile yaşar ömrün,ömürlerin bağrında, daima onurla,aşkla,sevgiyle ve kıvançla .. Kısa günün karı diye bakmayan san, hayata .. Gönül zenginliğinde kimse erişemez, sana .. Aldattığını sanarak, bil ki yaş tahtaya basma .. Aldanan olduğunu fark ettiğinde, yitiren sindir her şeyini... Ama en önemlisi de, haysiyet,onur ve insanlığını kaybeden, sen olursun daima .. İSYANİ demeden önce durur düşünür,kendi vicdan aynısında duru benini görür.. Bilir ki, boğaz kırk düğümdür.. Demeden önce, dediğinin elini ayağını ve vicdanını bağlayacağını bilir. Unutma ki söz ağızdan çıkmadan senin esirin .. Çıktığındaysa sen onun kölesisin .. Ne kul köle ol kendine ve ele .. Aç öl ama onurun yerde sürünmesin .. Kimse sana .. '' - O, Kula kuldu, el-etek öpendi, demesin ...! O, kula, kuldu, el-etek öpendi, demesin ...!


Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Ereğli /KONYA

18/03/2018 Saat ; 17_40

16 Şubat 2018 Cuma

İÇİYORUM ....,
Aşk sanıp savrulduğum hercai duygularla ... Hüsranların şerefine içiyorum .. Dağılmışlığımda,toplamamışlığında .. Ömrüne konuk olduğum, rengarenk an ve anıların şerefine ... Tükettiğim ömrüm, yüreğim,ruhum gibi ... Dolup, dolup taşıyor,boşalıyor kadehlerimde .. Ne yüreğine, ne ömrüne, ne kadehlere ... Nede hayatla,dünyaya sığamamışlığımda.. Hercai günlere, ömürlere .. Ve dahası ... Hep sana,şerefine içiyorum ... Şerefine içiyorum ...! İçiyorum ....! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ Ereğli / Konya 16 / 02 / 2018 Saat ; 01_11

  YARIMSIN …. Hayatın sana oldum olası cömert davranıp … Yediğin önünde, yemediğin ardında, bal-kaymak bir hayatı sunmuşluğunda … Oldum olas...