8 Ocak 2017 Pazar


AŞK........

O son ardına bakışınla fethettin, beni .
O gizemli davetkar lığınla çekip, alıp götürdün beni, benden...
Sessizliğin diliyle söylediklerindi beni, sana bağlayan ..
Ondandır ki ..
O gün-bu gündür tüm benliğimle, şeksiz-şüphesiz inanırım ...
Yalanı-dolanı olmayan en masum ve saf dil, sevginin ve aşkın dilidir ..
Aşk ana sütü kadar saf ve temiz,ak-pak ...
Çocuk kadar masum ..
Bebek gülüşü kadar sıcak ve içe işleyen tarifsiz güzelliktir ....!
Aşkın dilindeki albeni ve içtenlik .
İnsan ruhuna ışık hızından da çabuk erişir, yüreğe derinlikle işler ..
Aşkın dilinde, sözcük kalabalıklarına, harflerin ağırlığına gerek ve yer yoktur .
Ruhun ve duyguların üryanlığı, gönüllerin içtenliği ..
Kalplerin aşka susamışlığı ..
Kişilerin karşılıklı saygı ve vefası ...
Umarsız, sorgusuz - sualsiz bağlılığı ...
Sadakat, aşkın görünmeyen zinciri, en etkili tutkalı ...
Mutlu geleceğin vazgeçilmez, sağlam temelidir ...!
Onun doğmasına, kabullenilerek, boy atıp, gelişmesine yeter de, artar bile ...
Çünkü ...,
Aşk, hayatın en güzel ve işlevsel çekim olgusu ve kanunudur ...
Hayatın kaynağı ve can suyudur ...!
Aşk; ne adres sorar, nede sebep arar ....!
Aşk; ne adres sorar, nede sebep arar ....!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen /Almanya

08/01/2017

Saat:00_47

3 Ocak 2017 Salı


EVVELİN NEYDİ Kİ, AHİRİN NE OLA ?

Duyguların, sevinçlerin, umutların, düşlerin ...
Geleceğe ilişkin hayallerin, planların ..
Yerle yeksan oluyor ..
Mutsuzluk ve sancılar düğüm, düğüm ..
Yumruk, yumruk ..
Gelip boğazına, kursağına oturuyor ..
Kendini '' - Denizlerde gemisi batan, müflis tüccar . '' gibi hissediyorsan ..
Hayat denen bu hengamede ..
Kendine saygını var edememişliğin fukaralığın da ....
Bunca zamanı heba, ömrünü telef ederek ....!
Altı yok pabuçluklarda, körü körüne biatta ..
Dahası kıç yalamalarda ve el-pençe divan durarak ..
Şamar oğlanı olup çıkıp, çürütmüşlüğünde ...
Kala, kala sana kalan ...
Hep, deve götü yağlamak ve dalkavukluksa ...!
Bil ki, bu işte daha ilk adımdan ...
Şu ana dek sürmecesine, ters gidiş ..
Ve, tepeden tırnağa onulmaz hata, dönülmez yanlış,telafisiz yanılgı vardır.
Demek ki, ya bu gerçeklere ve eşyanın tabiatına aykırı ..
Ya'da, sen ve o kaotik düşüncelerin, hayata uyumsuz ....!
Hayatın ırmağı, terse akmaz ..
Sen körü körüne inatla götün, götün yüzen ördekliklerde ..
Suyla ve hayatla, hatta istikrarsızlıklarla, kendinle inatlaşıyor san ..
Yaptığın, düpedüz ..
Kıçın la inatlaşırken, donuna sıçmaktır, aslında ...
İnatlaşmayı,tepişmek anlamak ..
Ve, körü körüne bağnazlıkta kendi çukurunu kazıp ..
Geleceğini karartmak demektir ...
Ders alamamış san bunca yaşanandan ..
Payına düşen dersi de, mutluluğu da alamamış san hayattan ..
Bil ki, ruhundaki Don Kişotluktan çok ..
Akıl ve düşünce bulanıklıklarında ....
Ve, sorgulamazlığın sığlığında boğuluyorsun demektir ..!
Deneyim, ders alırsan, kazanım ......
Körü körüne inat sa, felakettir, tufandır, akıllara ziyanlık ..!
Yerle yeksanlıklarda, rezil rüsvalıklarda, toz-duman olmaktır ..
Aştan, aşka ....
Felaketten, mutluluğa ...
Elemlerden, coşkuya, sevince ...
Hayatın tüm alanında ..
Hayata ve insana dair, hemen her konuda ..
Yaşadıklarından feyz, ışıktan ilham .....
Yenilgilerden ders almıyor ....
Elem deminden, mutluluk çıkartamıyorsan ..
Nafileliklerde tüketip, heba etmişsin, hayatı ..
Dönüp baktığında, ömür ve vicdan aynına ..
Diyemiyorsan hala, '' - Hata bende . '' , diye ..
Ya, gözün kamaşmış egonun serabın da, yakamozun da ..
Ya, beynin sulanmış hayat ırmağının gel-gitlerinde ..
Ya da, ruhun küflenmiş bağnazlık dehlizinin karanlıklarında ..
Cehenneminin odununu, sırtında taşımışlığıyla ..
Zebaniye iş koymadan, kendin yakarsın azabının ateşini !
Sen, yanlışlıklar komedyasının yitik kahramanı, biçare zavallısın ...!
Çünkü .....,
Neresinden tutarsan, elinde kalmacasına ...
Bebelik ten mezara süren, ömür denen kilimde, ilmeklerin ...
Baştan aşağı yanlış ...
Çözgülerin sakat, atkıların karışık ...
Düğümlerin Gordionunkinden de karışık, kör ve çözümsüz ....
Südün ve mayan bozuktur demek ki, senin ....
Böyleliğinde bil ki .....
Fazlasıyla müstahaksın, hayatın şamarıyla dumurlara uğramaya !
Kendi kazdığın kör kuyuya, çıkmamacasına yuvarlanmaya ...!
Ön teker nere giderse, arka teker de, ora gider, sözünün ışığında ...
Demeli o zaman sana, hiç mi hiç acımamacasına ..
Evvelin neydi ki, ahirin ne ola ...!
Evvelin neydi ki, ahirin ne ola ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/İSYANİ

Friedrichshafen / Almanya

03/01/2017

Saat ; 17_38

2 Ocak 2017 Pazartesi


KANMAMAK, YİTİRMEMEK VE ÜTÜLMEMEK İÇİN, SORGULA .....,

İnsanın ömrü, çağlar arası yolculuğa koyulmuşsa ...
Hele ki de, tozunu, toprağını yutmuş san hayatın ...
Dürtülerini kamçılayan olaylara ve hayatın akışına duyarsız değilsen ..
Hüzünlerden olduğu kadar ....
Mutluluktan ve bilgelikten yana da, alırsın payını ..
Yeterki neye nasıl bakıp,hangi dürtülerle düşünür ..
Önce bilgilenip, bilinçlenip ..
Ardı sıra, sorgulamayı ...
Dahası duvarların, perdenin ardındakileri görmeyi bil ..
Denendeki, denmeyeni ...
Yazılandaki, yazılmayanı fark edip, keşfe koyulmayı, bil ve öğren ..!
Yat, uyu, yat fişleriyle ....
Tembelliğin ağlarında ıskalanan ve ilbizlenen kafalardan olma !
Bilgili olmanın, zenginlik ..
Sorgulamanınsa, kurtuluşun ve mutluluğun reçetesi olduğunu bil ..
Koyunluk ta, kaval ..
Salozlardan, maval dinlemeye kaptırma, kendini ..
Adını koyanların dününü ve sana mirasını düşün ....
Araştır dünü de, yaşadığın günü de, geleceği de ....!
Bakmayı öğrenirsen ne, toz-dumanda kapanır gözlerin ..
Ne, cambaza baklarda karışır aklın ..
Nede koyunluklarda yalak ta su, kavaldan kurtuluş beklemezsin asla ..
Güdülmenin diyetinin, kesilmek ve kurbanlık olduğunu kavrarsın ..
Bakarsan ilmin, bilimin, sağ duyunun ve gönlün gözüyle ..
Silinir gözündeki perde, kalkar sırlar ve çıkar ortaya gerçeğin yüzü ..
Sen kavrarsan, Kralın çıplaklığını ..
Şatafatta kamaşmayınca gözlerin ...
Tez öğrenirsin, oyun içinde dönen oyunu ..
Karamanın koyununun fark edersin önceden oyununu
Sonra çıkar sandığın oyunda kaybeden olduğunu ..
Yutmuş san, hayatın tozunu ..
Zulanda saklarsın, kozunu ..
Yılbaşında dökülen kanın Terör değil ..
Egemen devletin kanlı ve kirli tezgahı olduğunu çözersin, şıppadak ....!
İnanmaz, kanmaz san yalana, mavala, sapmaz san yanlışa ...
Uyanık olup, kanmaz san biat ta, başındaki çobana ..
Sorgularsan sergilenen kanlı oyunu ....
Kavrarsın gerçeğin o, ayan-beyan nurlu yüzünü ..!
Unutma ki inat ve kararlılıkla duruyor yıllardır, katil kurt, kuzu postunda .
Yutmaya yeminli hallerin pişkinliğiyle, arsız, arsız sırıtışlar da ..
Ağzından, kanlı salyalarının akmışlığında ..
Seni yemecesine, pusuda..
Ülke de sergilenen bu kirli oyunda, kanlı saldırılar tezgahlanıyor ..!
Katil kurdun, başa geçişini sağlamacasına ..
Dün, Beleş tepe'de, bugün Ortaköy'de diskoda ..
Sergilenen kanlı oyunun ardında ...
Akıl daneleriyle, katiliyle, tetikçisiyle,Fidanıyla, Hakanıyla ...
Mitiyle, paralı itleriyle o, koca kurt iş başında ..
Tekdir onun muradı ..
Saplantısıdır, Başkanlığa konması ..
Bakarsan bu uyanıklık ve zekayla sorgulayarak hayata..
Üstelik hayatın tozunu yutmuş san acıda ..
Bilir ve bulursun yaman çelişkiyi ....!
Çözersin dönen fırıldağı, sergilenen kanlı oyunu ..
Canı yanan adam haykırırken gerçeği ..
'' -Tarıyorlardı '' derken, içerideki piyon ve maşa katilleri ..
Devlet sana dayatsa da, katil tek kişiydi diye ..
İnanmazsın mavala, yalana, dolana ..
Kanmaz sın başa oturmak için kan döküp kan içen o katil ruhlu deli kurda ..
Gelmezsin oyuna, cambaza baklarda ..
Anlarsın, devletin düzmecesini ..
Ateş edenlerin ve perde ardındaki baş katilin gerçek yüzünü ..
Haykıran halkın sesini bastıran devletin ve egemen erkin yalanına ..
Kanmaz sın asla ama asla budalaca, ahmakça ..!
Farkındaysan hayatın ve sergilenen oyunların ..!
Düşer maskeleri, sırıtır katillerin arsız, arsız gülüşleri .
Kral çıplak diye yankılanan çağların sesinde ..
Koyulmuş san sen senin, insanlığın keşfine ..
Sorgularsan hayatı,
Tez ortaya çıkartırsın onca foyayı ..!
Sen, sen olmuşluğun la, yutmaz sın bunca adi ve kanlı oyunla, numarayı ..
Kanmamak, yitirmemek ve ütülmemek için ...
Sorgularsan hayatı ve yaşananları ...
Öğrenir, bilir ve tanırsın ...
Sergilenen kanlı tezgahları
Başkanlık inadında, azgınlık la krizde boğulup ..
Günbegün daha da azgınlaşıp, saldırganlaşan ..!
İllede, tek adamlık ve başkanlık diyen o, katil madrabazı ....!
İllede, tek adamlık ve başkanlık diyen o, katil madrabazı ....!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

01 / 01 / 2017

Saat; 23_39

31 Aralık 2016 Cumartesi


DİNLE, YÜREĞİNİN SENFONİSİNİ !

Dışarıda, gece .... İçimde, ruhum ... Sinemde, yüreğim üşüyünce .... Yüreğimin sesini, senfonisi dinliyorum .... İliklerim den kopup gelen o, çağlayanın taşışını yaşıyorum, an be an ...! El-ayak çekilince ... Evli, evine ... Yolcu, yoluna ... Köylü, köyüne gidince .... Herkes dağılıp ta ... Yalnızlığın derinliğine ..... Küf kokan, nemli dehlizlerine daldığımda ... Dışarıda gece, içimde ruhum, sinemde yüreğim, param parça olur .. Yeniden , her keresinde un-ufak olmacasına ..... Gümüşi bir gecede, ay ağlar, yapraklarda su donar .. Buz gibi gecede ağlarım, göz yaşlarım donakalır, kirpik uçlarımda ...! İçimdeki çocuk inim, inim inler .. Karanlığın kuytularına gömüldüğümde ... Mahsun çocukluğum dillenir, o en gizemli sözcüklerle dillendirir, kendini ! Dinlerim içimdeki çocuğun,ruhumun,yüreğimin ve kainatın sesini ... Gecenin, seslerin, hayatın, sessizliğin ve göz yaşlarının, rüzgarların sesini ! Tamda şu anda . Eski yıl, bir koca yıl boyu tükettiği .. Sararmaya yüz tutan takvim yapraklarının bitimiyle... İliklerine dek üşümüşlüğüyle ... Alıp ta başını, gitmelere hazırlanırken ...! Yeni yılsa, kararsız, ürkek ve hatta birazda korkarak .. Henüz hayatlara girememiş, dünyaları kucaklayamamışken ... Ben ve yeni yıl, kala kaldık, arasatta, Araftalığın iç ürperten, ruh acıtan belirsizliğiyle ... Eskisinin vedasının, yenisinin heyecanına karışmışlığında ... Yeni yılda, bencileyin öksüz, yitik ve mahzun ...! Ömrüme yazılmış, değişmeyen yazım bu benim .. Ömrümün öyküsü gizli, her harfinde ve her satırında .. Dünümden ve benden izlerle bezeli .. Ömrümün ve boynumun gerdanlığıdır, ilelebet taşıyacağım,onu ... Ömrümde, ömrü olacak olanların öyküleriyle ilmek,ilmek dokunmuşluğum da .. Ömrüm gizlidir, ömrüm, her halkasında ..! Ve, siluet im, gölgem hatta yaşam ışığım olup .. Benimle o, son nefese, Ölüme aralanan o malum kapıdan süzülmecesine, beni terk etmeyecek .... Buna olan o, sarsılmaz inancımla ... Seviyorum, ben ... Bendeki beni, yalnızlığımı .. Ondandır, yalnızlığımda dinlerim ... Yalnızlığın o, efsanevi senfonisini ... Bir başımalığın mahzunluğunda ... Tarifsiz sarhoşluğunda, sürülüp-savrulmuşluğumla ...! Dinlediğimde içimde çoğalan o, sesi ... Hep, hüzünle gülen yüzler ... Gülerken ağlayan, yaşlı gözler görürüm ..! Sesler çoğalır, kulaklarımda .... Müziğin içe işleyen tınısını, dünyanın sesini, yelin esişini ... Sessizliğin sesini nakşederim ruhuma .. Seslerin kılavuzluğunda .... Düşlerimin, efsanelerimin, umutlarımın, hayallerimin ev sahipliğinde ve mihmandarlığında ..! Dahası, yılların, yalnızlığın, acıların .. Küf kokularının ruhumu, allak-bullak etmecesine, beni talanında ... Bizzat yaşayarak tanıdım, anladım, keşfederek öğrendim ki ... '' - Bir zincir, en zayıf halkası kadar kuvvetlidir..! '' Şimdi yeni yıla adım atmaya ramak kalmışlığında .. Ya'da, henüz, yenice adım atmışlığında .. Dünyaya yeni ve ilk kez göz açmış bebe duruluğu ve saflığıyla, Masumiyetin en arınmış haliyle .. Sende keşfet, dinle yüreğini, içindeki o, sesi .. Ruhunun derinden, derine dillenişini ... Öğren, ömür öykünü ..! Hayatın sendeki, senin hayattaki izlerini .... Yüreğini dinler, kendini keşfedersen, öğrenip görürsün ki ... Yüreğine,ömrüne ve aklına en kalın harflerle yazılıp .. Altının, neon ışıklarıyla ... Ya'da, ebem kuşağı renklerinin albenisiyle çizilmişliğinde ... Ömür boyu silinip-çıkmamacasına nakşolur hayatına .. İşte o an anlarsın, öğrenirsin asla ama asla unutmamacasına ..! Dinle yüreğinin senfonisini ve öğren ... Bil ki ... '' - Bir zincir, en zayıf halkası kadar kuvvetlidir ..! Bir zincir, en zayıf halkası kadar kuvvetlidir..! ''


Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/ YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya
31/12/2016
Saat;21_25


MASUMKEN, ZAMAN ...
IRZINA GEÇTİ, İNSAN !
Var oldu-olalı, dünya ve insan ....
Üstelik masumken, zaman ..
Çıkalı menfaat ve çıkar çatışması ....
Gireli kardeş, kardeşin kanına ..
Kast edip, katlederken ata evladın, evlat atanın canını ..
Boğazlayalı birbirini, insan ...
Bir yanda sömürü ve semirilme ..
Beri yanda,
Mazlum garibanda, emeği-ekmeği,alın terini, göz nurunu ..
Geleceği, umudu, iyiyi -güzeli sahiplenme, koruma ve var kılma güdüsü ..
Delikli demirle, para icat olalı ..
Suyu çıkalı iyiliğin, güzelliğin ve hayatın ..
İnsanlığın hırsı ve egosu tavan yapalı ..
İhanet ve kalleşlikler, kol gezeli ..
İyinin, güzelin, masumun ve zamanın ırzına geçti-geçeli, insan ...
Kirlendi kar, doğa ve duygular ..
Perma perişan oldu, kainat, hayvanlar, dağlar, taşlar ,
Bulandı çağıl, çağıl, duruca akan o, canım sular .....
Şimdi, zaman denen hengame ve döngüler ortasında ..
Bir ayağımızın dünde, yorgunlukta, kirde ..
Eskinin kapı eşiğinde ..
Diğer ayağımızın ...
Gizemlerin, riyanın, bilinmezliklerin, zamanın .....
Ve. sözüm ona yeninin eşiğinde olmuşluğun da ..
İşte bir yeni takvim yılı daha kapımızı çalmaya yakın....
Ha çaldı, ha çalacak iken ...!
Yüzleşmelerde ve alavere-dalavereler deki hünerler de ..
Dünün yükünü de yükleyen insanoğludur, zamana ..
Utancını ve ayıbını, azabını, acısını sırtlayan da, sırtlanan da..
Ne günlerin hayırlısı, ne zamanın kötüsü vardır ..
İrade ve niyetlerden bağımsız, dönüp dururken dünya .
Akarken zamanın ırmağı ..
Doğal afetlerin bile nedeni, insan olup çıkmışken ..
İnsan, kendi geleceğini çalmış iken ..
Durup düşünün, içtenlikle bir an olsa bile ..
Zaman mı suçlu, insanın riya sın da, kahpeliğin de ?
Fırlatmalıkların, dönme dolaplardaki hile-hurdanın mesulü kim ?
Günlerin, haftaların, ay ve yılların ne suçu var ?
Fesatlık, savaş ve belalara belenmişliğinde ..
Gazı ve kanı döken de insan ..
Fitili ateşleyip, insanı ve dünyayı yakıp-yıkıp kana beleyen ..
Hayatı, bir birine zindan eden de, insan ..
Bir kez dürüst ve içten olup yüzleşin siz, sizle ..
Çıkartarak riya giysilerinizi, yüzsüzlüklerinizi ve kirli-kanlı maskelerinizi ..
Dahası, sorup kendi kendinize ..
Masumken zaman, nasıl ırzına geçti, insan ?
İnsan değil mi?

Hayvanın, bitkinin ve insanın genetiğiyle oynayan ..
Hilkat garibesi ucubelerce yaratılan ucubeliklerde mahvolan, yine insan !
Kurun içinizdeki o VİCDAN denen yüce mahkemeyi ..
Ayağa kaldırın, suçluyu ....!
Verin fermanı, ağartın bu kanlı kara düzeni,
Kurtarın kirden ve utançtan, zamanı ve insanı ..
Durun yüzleşmede, kendinizle yüz yüze ,,,
Göreceksiniz ki siz, gerçeğin utancını, insanın ayıbını...
Elleri kanlı-kirli olanda insan
Suçluda, kurbanda yine sözüm ona insan .....
Ne menem, yaman mı yaman bir çelişkidir, bu böyle ..
Ey insan, gel çık çıkabilirsen işin içinden, yanıtını ver, kararını söyle ..
Şeytan, bunun neresinde ?
'' - Masumken zaman, ırzına geçti insan ...! ''




Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/İSYANİ

Friedrichshafen / Almanya

31 / 12 / 2016

Saat;12_23


TIPKI, ŞEYTAN GİBİ ....!

Adına '' - HAYAT '', denen bayrak yarışından edininlen deneyim .. Ve,arda kalan birikimle eriştiğim o mutlak sondan .. Dönüp gelememişliğim ve hatta ardıma bile bakamamışlığıma inatla .. Görünendeki,görünmeyeni aramaya adanmış ömrün sahipliğiyle ... Biliyor ve inançla haykırarak diyorum ki .... '' - Sıradan ve basit bir gerçek yanıtın alaladeliğinde ..... Hayatın, insanın, yaşananların, olayların ve gerçeğin sırrı ... Göz önünde olsa da, gözden kaçan, kaçırılan, atlanan .... Keşfedilemeyen sadeliğinde, içtenliğinde saklıdır, gerçek ve aranan yanıt ! Şeytanın da, umudun da ayrıntıda gizliliğiyle .. Saklıdır hayatın bağrında ve insanın, insanlığın zulasında .....! '' Öyle an vardır ki, Göz önündeki sıradanlığın yalınlığında saklıdır, çoğu kez, hayat ve gerçek Tıpkı, ölüm gibi, aşk gibi, sevişmek, didişmek, öpüşmek .. Sırılsıklam ıslanmacasına terlemek, kokmak .... Delice sevinçlerde, sebepsizce sevmeye ..... Makaralar boşalmacasına, kahkahaya Tarifsiz acı ve sancıda göz yaşına boğulmak .... Ya da, gırtlak gırtlağa dövüşmek gibi .. Devasa görünen sorunların .. Özünde egoda, çıkar çelişki ve kavgasında ... Hatta, kimi an ... İncir çekirdeğini dolduramayacak kadar, azlıkta saklılığındadır .. İnsan var olalı ve ölümü tadıp, keşfedeli .. Hayat ta, ölüm de anda saklıdır, anda ... Ne aşk, ne ölüm, ne de kurşun adres sorar .. Bulur ve çıkagelir kanırta, kanırta .. Hayatın sana dayatmışlığında ... Sevmek ve gülmek için ne nedene .... Ne'de, bahanelere ve sığınışlara gerek vardır ...! Son nefesimi verirken, diş-tırnak hayata tutunmayı öğrenişliğimle .. Ertelemelerin ve keşkelerin .. Yaşayan ölü ölmürler çoğaltmak ve acıların derin kuyusunu var etmek oldoğunu keşfetmişliğimle .. Fark ettim ki .... Diyetini, bire bir peşinen ödeyen olarak ... En çok bilinen ama reddedişlerde en çok, yok sayılan ... Çoğu kimse için .. Andır ve anı yaşamaktır, hayat .. Ötesi berisi, ilerisi, gerisi,önü-arkası yok bunun ... Bilin ki, yalınlık ve içtenlikle, gerçeğin yakıcı-kavurucu sıcaklığıyla ... Bugün vardır .. Bu gün de de, an ... An... Soluğun güzelliğini, kıymetini yada yittiğini ... Ederini, albenisini bilmek, yaşamak ve ertelememektir, hayat ! Dahası ...., Var olmanın dayanılmaz çekiciliğinde ve anı, anda yaşamaktır, hayat ...! Bugün farkındalıklardayken vardır, hayat ... Ya, yarın ? Hatta ..., Bu gün içindeki farkındalıkla, yaşanan anda var . Bir salise,yada bir soluk ... Hatta, bir göz açıp-kapama süresi sonra, meçhuldür ..! Ve, yokluğu potansiyelinde, bağrında taşımışlığıyla, riskli ... Daha da ötesi yoktur, yok hayat .. Yoktur, zamanın ve hayatın hükmünü icrasıyla ... Yaşanmış ve bitip, yitip gitmiştir bile çoktan, hayat ..! Ve biline ki ... Pek çokları için, hayat hiç yoktur ..... Elden gelir bir haltın, olmamışlığında da .... Yaşanmayacak, yaşanamayacaktır da, üstüne üstlük ...! Benim, sizin ve bazı diğerleri için, hayat ..! Dedim ya, an itibariyle son nefesimi verirken öğrenivermişliğimle bire bir. Dudaklarımdan, hayata, zamana ... Ve, insan kulaklara dökülüveren gerçeğin fısıltı ve haykırışlarıyla .. Nakşolup, miras kalmıştır, durum ve çıplaklığıyla, gerçek ! Aldığım bu son dersle, öğrendim ki ... '' - Hayata ve insana dair öge ve gerçekleri bizzat yaşamışlığımla öğrenip, keşfetmişliğimle .'' Hayatın, aşkın ve erememenin, içe işleyen kahreden acısını keşfetmekle .. Eriştiğim en yalın gerçek, şudur ... '' - Genç ölümlerin kurbanları ... Hiç mi hiç yaşlanmamakta, hatta, hiç mi hiç büyümemektedirler ..! Ölü yaşları, tutkuları ve yaşanmamışlıkları, saklarlar ... Ölümün ve toprağın bağrında ! '' Böğrüme saplanan o, görünmez paslı hançer ve kesif bir sızıyla .. İliklerime dek yayılmasıyla tattığım ... Önce, tarifsiz derin acıyla, soluksuz kalmacasına kıvranarak, Sonra, hissizlik ve uyuşma, ardı sıra da üşüme ile beraber akan .. Pıhtılaşan o, koyu kan karası renkle belenen bedenimin.. Bedenliğimden azadeliğini hissedişimle, öğrendim ki sonunda .. Tenimden, bedenimden uçan, canla .. Yitirdiğim hayattı aslında ve sonrası yoktu ....! Savrulurken boz-bulanık o, malum gizemli gri boşluğa .. Fark ettim ki, Ölümümle yiten nefes, uçan can, kalan kadavraydım, kadavra ! Bu anda, anladım ki ... O son saatlere ve hatta saliselere sığan ... Ve, kala kala elimde-avucumda kalan, yegane olgu .... Ölümdü, ölüm ..! Öğrendim ki, nihayetinde yolun ve hayatın sonunda ... Son nefesimde, dudaklarımdan dökülen sözlerle ... Yüreğimin taşıp, dilimin söylemişliğinde .. '' - En büyük pişmanlığımız ... Yapamadıklarımız ve ertelediğimiz hayatlardır ... Ertelediğimiz hayatlar ... Onlar ki .. Yaşanmamışlıklarıyla ardımızda meçhulde kalanlardır .. Meçhulde, meçhule kalanlardır ..! '' Üryanlığın çarpıcılığıyla sözlerime sinen, düşüncelerimle ... Size kalan, içtenlikli son mirasımsa .. Dudaklarımdan dökülen şu gerçeğin dillenişidir .. '' - Bilin ve asla ama asla unutmayın ki; Hayat gizi, bizzat kendinde .... Ve .... Hayattan, yaşanmışlıklardan derilen .... Hayata ağıp, ömürlere karışan kitapların.... Satır aralarında ve ayrıntıda saklıdır .. Ayrıntıda ... Tıpkı, şeytan gibi ...! '' Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/İSYANİ Friedrichshafen / Almanya 31 /12 / 2016 Saat ; 02_20

30 Aralık 2016 Cuma


MÜMKÜN DEĞİL ....!
Karışmışsa gecen, gündüzüne ...
Kaymışsa şakülün ..!
Korku, kanın damardaki dolaşması gibi ...
İşleyerek bedeninin en derinlerine, dolaşıyorsa ...
Söz dinlemezliklerde, olanca pervasızlığıyla ...
Avuçların terliyor, soğuk terler süzülüyorsa,alnından gözlerine ...
Ve, koltuk altlarından dalına-beline ...
Dudakların kuruyor, nefesin kesiliyorsa ...
Göz bebeklerin bir irerip, bir küçülüyorsa ..
İçindeki fırtına yeniden ve bir daha, bir daha patlıyorsa
Şuurun karışık,aklın şirazeden çıkmış hallerdeyse ..
Sağ duyudan eser kalmamış ..
Tüm değerlerin alıp başını giderek ..
Terk etmişse bedenini ...
Üst, üste dizdiğin taşlar daha elini çekmenle yıkılıyorsa ..
Aklının arka sokaklarında çoğalan Rap..! Rap ..! sesleri tüm uzuvlarını ..
İşgal ve talanlar da esir alıp,tarumara koyuluyor ise ..
Mezarlıktan gece geçenler gibi ..
Asılsız-astarsız titremelerle ıslık çalmalara koyuluyorsan ..
Ardın sıra tin tin etmelerde gölgeler,karaltılar ..
Bir uzuyor, bir kısalıyor ve aklındaki ağaç dallarına konan kargalar ..
Arsız,arsız senfonileriyle beyninde çığlıklar çoğaltıyorsa ...
Öfkeye karışan, vesveselere kapılmışlıkla ..
Dişin bokunu kesmiyorsa ..
Sap yiyip-saman sıçmalara koyulmuşluğunda ..
Tutarsızlığın zırvalarında saçmaladıkça zıvanadan çıkıyorsan ...
İki arada, bir derede kalmışlıkla ...
Kah,tükürdüğünü yalıyor ..
Kah tövbelerini,kah sözlerini bozmalara koyuluyorsan
 Aşk ateşinde yanmıyorsan, yaman çelişkilerle ..
Ölüm görünmezliğin pelerinleriyle ...
Sıklıkla arz-ı endam ederek ....
Umulmadık an ve hallerde, ortaya çıkıyorsa,
Olur olmazlıklarda arsız, arsız....
İki yakan bir araya gelmiyorsa ..
Çıkamıyorsan işin içinden, hükmedemiyorsan iradene, hayata ...
Bir koyup üç alma hesaplarının tutmamışlığında ..
Kala, kala elinde avucunda hep üçün biri kalıyorsa..
Bit yenikleri yerini kapanlara, kışkırtmalara ve evhamlara bırakmışsa çoktandır ...
Ömrün ve bedenin gelenin-gidenin ..
Girenin-çıkanın bilinmez ve kontrol edilemezliğinde ..
Eskişehir tren istasyonuna dönmüşse ...
Ayaklarına dur dediğinde,kendini olmadık yerlerde bulur hale gelmişsen ..
Bil ki,sakızı boka düşürmüşsündür .....
Gel, sen,sen ol ...
Böyleliğinde ..
Açken alışverişe çıkma ...
Yitirme elinde-avucunda kalanları ..
Hayatın ruletinde hep kaybetmeye tutukluysan birde üstelik ...
Kaçırmışsan epeydir ipin ucunu, kopmuşsa fren telin ..
Sıyırmışsan balataları çoktandır ...
Sen stresin gayya kuyusunda aklını ve kakanı kaçırmışlığınla ..
Donkişot'a yoldaşlıklarda seferler düzenlersin,seferler yel değirmenlerine..
Ömrünü ve aklını işgal eden fitne fesatların kör düğümlüğünde ..
Dönmüşsen Gordionun kör düğümüne ..
Para etmez sana ne Mazhar Osman, nede kadı-kaymakam ..
Kalabalıklarda yalnızlığın azabı ..
İçsel yalnızlıkların ekşimikli, küflü tortusuna dönmüşse ...
Sen, kendi sürgününde yitmişsen, sende ...
Deve kuşuluklarda kafan kumda, götün havadaysa...
Bilki ayazdasındadır, ayazda ..!
Halin iç güveysinden de beterdir demek ki ..!
Senin durumunda ..
Durumun ....
Ölülere kat,kat ağla halleridir, senin ....
İflah olmaz müptelalıklarda ...
Korkuların nafileliklerinde düşmüşsün kubura, hallerinin böyleliğinde ..
Para etmez, ne yapsak, sana ..
Görünmez dertlerin pençesinde sen, sende yiteli ..
Girmenin ve düşmenin sudan ucuzluğunda ...
Düşmüşsen çoktan sirke sinekleri misali keder küplerinin derinine
Mümkün değil seni, senden çekip çıkartmak ...!
Mümkün değil seni, senden çekip çıkartmak ...!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/İSYANİ
Friedrichshafen / Almanya
29/12/2016
Saat ; 15_15

29 Aralık 2016 Perşembe


MEÇHULLERDE YİTEN 'SİN ....! 

Olanlara, denenlere, yaşananlara ...
Kah, up uzun bir ömre ...
Kah,göz açıp kapamacasına kısa mı kısa ana sığan ...
Yarı gerçek, yarı korku, yarı düşselliklere ..
Savrulduğun alaca karanlık kuşağı olaylar ...
Görünmez bir elce sürülüp-itildiğin, yada çekilip, atıldığın ..
Ateşten gömlek hallere ....
Ömrünün,hayatın yangınına sürülüp savrulmuşluğunda .....
Evdeki hesabın, çarşıya uymamışlığında ....
Başına gelenlerin ..
Pişmiş tavuğun başına gelmemişliğinde ..
Hayat kasırgasının seni, amansızca kaoslara atmışlığında ..
Sıfırı tüketivermişliğinde, birden bire ...
Kala kalırsın çözmelere koyulduğun, kör düğümlerle .
Naçarlıklarda, elinin-kolunun bağlanmışlığında ...
Kah konar'sın musalla taşına ..
Kah teneşir tahtasını öper tenin-bedenin ....
Apansız ve zamansız ölümlerin seni bulmuşluğunda ..
Fail-i meçhullüğün meşum, karanlık soğukluğunda ...
Kah yanarsın kor alevlerde, kül olmacasına ....
Tüm bu olaylar ve hengameler ortasında ...
Sürülüp-savrulurken oradan, oraya, acıdan, acıya ..
Beladan, belaya, kahır ve azaptan,zulümden, zulme .
İçinden yükselen sese kulak vermişliğinle ....
Mavallara, masallara, palavralara inanmıyor ...
Gözü karalıklarda, dur-durak bilmeden atılıyorsan kavgadan, kavgaya ...
Çevrendeki çetrefillikleri, kaldırmıyorsa yüreğin ...
Hele ki, sinmiyorsa içine ..
Bastıramıyorsan vicdanının o, aykırı sesini ...
Malumun ilanı tezgahlara, sırtını dönmüşsen ..
Soyunmuyorsan, iki yüzlülüklere ve riyaya ...
Diş sızıları, kasılmalar ve sebepli-sebepsiz öfke fırtınaları kaplıyorsa ...
Günlerini, ruhunu, ömrünü, bedenini ...
Kısır döngüler de dönüp-dolaşıp, aklarla, karaların ...
Ruhsal gel- gitlerin, kaosların çarmıhında asılıp kalıyorsa, ruhun ...!
Ömrünce, tüm yaşadıklarında ...
Eğrilerin, doğruları ....
Çirkinliklerin, güzellikleri ....
Karaların, akları ...
Şirretin, şeytanlığın, düzenbazlığın masumiyeti,
Sevgisizlik ve nefretin insanı ve güzellikleri yutmuşluğunda ..
Seni, soluksuz koymacasına ...
Dayanılmaz sancılar da kıvrandırmacasına ...
Gerçekler, dayanılmaz acılar ve onulmaz yaralarda kıvrandırarak
Tükenen nefes, ağır yumruk, çoğalan yitmişlik duygusu ve korku olup ..
Oturuyorsa ümüğüne, hayatın dayattığı onca azaplar .
Art, arda yağıyorsa üstüne ...
Kasvet, bela, umutsuzluk, mutsuzluk ve azaplar ....
Ne yapsan, ne etsen de ...
Nafilelik ve naçarlıklarda, hep sen kalıyorsan ....
Kahırların gayya kuyusunda ..!
Körü, körüne nafile çabalarda ..
Heyelanlar, senin ömür ülkende, volkanlar bedeninde, infilaklar ruhunda oluyorsa ..
Hayat coğrafyanda ufuklar, hep kara bulutlarla kör karanlıksa ...
Göz, gözü görmeyen hallerde ..
El yordamıyla bile kendini çekip, çıkaramadığın ...
Ne yapsan, ne etsen de, kurtulamadığın kabuslarda yutuluyor'san ....
Canhıraş çabalarındaki o, son hamlelerinde bile ..
Dermansızlıklar, serçe parmağını bile oynatamamacasına ...
Esir alıyorsa, tümüyle bedenini, ruhunu ...
Tebessümlerin son kırıntıları da yitiyor ...
Hüzün çiçekleri olup açıyorsa, arsız ve amansızca ....
Donup kalıyorsa,dudağında, yüzünde ....
Arsız, arsız ve iç üşüten soğuklukla !
Eğer, keder çizgi, çizgi derinliklerle işlemişse göz bebeklerine ve ömrüne ..
Gözlerinin açık gitmişliğinde ...
Göz kapaklarının ardına sinmiş se usançların, özlemlerin ..
Ölü balık gözü misali ...
Ölüm o, soğuk busesini, kondururken acımasızca ...
Bil ki ...
Yitenlerle, kalanların .....
Yol ayırımında çaresiz ve acınası şaşkınlıkla ..
Hatta kim bilir ?
Belki de o, hiç yüzleşemediğin korkularınla ..
Karabasanların ortasında, kala kalırsın ....
Gerçeğin, iç titreten, kan donduran üryanlığıyla ....!
Elinde-avucunda kala kalan ...
Solmuş çiçek demetlerinin, renk atmış'lığında ..
Teslim olu vermişsindir ..
Farkında olmadığın o, sona yuvarlanmanın naçarlığına ..
Kim bilir ..
Belki de, son bir gayret ve hamleyle ..
Parmaklarının mecasizliklerde yiten, titrek dansıyla ...!
Kesif bir sidik kokusunun, havaya yayıldığını bile fark edememişliğinle !
Henüz bedenin sıcaklığını yitirmemişliğinde ..
Ölümü içerken en canlı haliyle ...
Kirpik uçların, ölüme yenik düşmüşlüğü henüz yenice tatmışken ....
Hayata dair son kırıntılar, dans ederken donuk gözlerinde ...
Dünden ve anılardan izler taşıyan, eskimiş fotoğraflar gibi ...
Sana hep dünü yaşatıp,hatırlatmışlığıyla..
En acımasız ve vurdumduymazlıkla dayar sana dünü
Gözlerine ve ölümü içen bedenine adeta kanırta kanırta kazımaya koyularak
Kim bilir ..
Belki de ....
Ölüm, bilinmezliği barındırmışlığında ....
Katlanılır ve gizemlidir canlılar için ..
Zira, hiç bir ölümlü, şu ana dek ..
Ölüme ve kendine dair o, anki yaşanmışlığı ve tattıklarını anlatamadı ..
İşte bu mahrumiyet ve mahremiyettir, ölümün en esrarlı yanı ..
Şu ana dek, sıyıramadı kimseler ...
Ölümün, bu esrarlı, muammalar şalını !
Böyleliğinde, ölüm denen ahtapotun kolları ..
Sarıp-sarmaladı, seni de ..!
Tıpkı, diğerlerine yaptığı gibi ...
Sana da hatırlatsa bile, sende fark etmedin, bilmedin .
Dahası da, dillendiremedin sende o anda, yaşadıklarını ..
Ve, ölüme dair gerçeği, üryan'lığın içtenliği ve dobralığıyla ..
Sen de katıldın o, bilmeyenler kervanına ..
Ölümün .....
Seni, '' - Çanların, senin için son kez çalmışlığında..! '' , yutmuşluğunda ..
Sessiz vedalarda, yuvarlanıp gidi verdin ....
Ölüm ülkesinin o, gizemli coğrafyasına !
Bilinmesine, bilinmezliğinde ..
Varsayımların ve yanıtsız soruların havada uçuşmuşluğunda ..
Seni, dünün hengamesine ...
Kötülük ve bilinmezliklerin orta yerine ...
Kor, kor alevlerin, en dayanılmaz, en kızgın haline sürmüşlüğünde ...
İçiyorsa ayakların, ateşin dayanılmaz azabını ve acısını ..
Dermanını kesip, mecalini ve nafile çabalarını tüketmecesine ...
Yanıtsız sorulara takılı kalan merakının, içinde ukde olup ..
Seninle bilinmezlik ve yanıtsızlıkla ölüm alemine gitmişliğinde ..
Bil ki ...
Hayat değildir, sana oyun oynayan ..
Tercihlerin, kararsızlıkların, kararların ..
Yanılgıların ve bilinmezliklerle dürtülerindir ...!
Dahası, çizip-yazan ellerin bilinmediği ...
O, uzunlu-kısalı, itilaflı ....
Şüpheler ve muhtemellikler deryası ömür öykün ve hayat çizgindeki
Muammalarla kaplanan yolcuğun ve duruşun'dur ..
Arkandan denecek muhtemel kelamla ....
Şu fısıltılar çalınacaktır, kulağına ....
Bunu hiç mi hiç duyamasanda ...!
Hayatın bağrında,evrene ve yoklarla -varların dansında, ardın sıra ...
'' - Senin, sana yaptıklarınla ...
Kendine yaşattığın acıların kaynağı da, kurbanı da, sensin !
Yitik bir ömür öyküsünün, meçhullüklerle belenen kahramanı, sensin ....!
Böyleliğinde ....
Sıkça ve çokça ...
Üzülüp, kahrolan, an gelip neşe yelleriyle savrulsanda
İpi kopmuş uçurtmaya benzeyen halinde ...
Yoğunlukla belirsizliklerde savrulup ...
Yüreği dağlanıp, ruhu yaralanan ...
Yenileceğini bildiğin bir savaşın ...!
Muzaffer, lakin yitik kahramanı sın .
Tattığında ölümü, bunu hiç bilemeyen olursun, her zaman ...!
Bunu, hiç bilmeyen olursun, her zaman ...! ''
Gök yüzünde kayan yıldızlar misali ..
Varla, yok arasında, meçhullerde yiten'sin ...!
Meçhullerde yiten'sin ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/İSYANİ

Friedrichshafen/Almanya

29/12/2016

Saat; 00_53

28 Aralık 2016 Çarşamba



GERİYE, RENGARENK ÖYKÜLER KALIR ...
Sırtından hançerlenen bedenlerin, ömürlerin, ruhların kentindeyim ... Her köşesinden, yitik ömür öyküleri .. Öykülere kurban hayatların .... Kente ve sokaklara sinen, ağır mı ağır ....... Şehir efsanelerinde dillenen renk, renk hüzünlerin ... Demet, demet savruluşlarını gördüm ...! Dünden miras melankolilerin, dramların şarkı, şarkı dillenişini duydum .. Tınılarında, benden ve ömür öyküm den izler ... Ruhumda, o şarkılardan nağmeler var ... Kentin ve zamanın dillenişinde, an gelip .. Feryat-figan isyanlar .. An gelip, şükür, pişmanlık, keşkeler ve tövbeler saçıldı, ulu-orta ...! Caddelerinden, sokaklarından, bina duvarlarından akan kahırlar ... Anason kokularına belenmiş, sarhoş hayatlara ve ömürlere ... Kederler, mutsuzluklar ve gamlar sunmuştur, gamlar . Kent, zaman, insanlar ve yaşananlar kentin siluetinde ... Kah gölgeler, karanlıklar, karaltılar olur, dansa koyulurlar ... Bir kentin geçmişi, geleceğinin renklerini ve öyküsünü var eder ... Kent, efsaneleriyle anılır .. Ömürler gelip-geçse de, geriye rengarenk öyküler kalır ... Geriye rengarenk öyküler kalır ..! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ Friedrichshafen / Almanya 28/12/2016 Saat ; 14_26

27 Aralık 2016 Salı


ASLINDA ....!

Akıl tutulmalarında, sağ duyusuzluğun pençesinde kıvranırsın ...
Sorgulamadan yana almamışsan nasibini, hayatta ...
Hayat denilen bu kavgada ...
Hem burnunun ucunu, hem ormanı, hem ağacı, hemde ufku ...
Dahası, duvarların ve perdenin ardında olan-biteni görmeyi bilip-beceremezsen ..
Kurtulmaz, başın beladan ....
Suçu kargaya yükleyen, insan denen aciz güruh ..
''Kılavuzun kargaysa, burnun boktan kurtulmaz'' deme ukalalığıyla ..
İnsanın, insana attığı kazığın, yaptığı ihanet ve kötülüğün suçunu ..
Atar namertçe, gariban hayvanlara ..
Oysa ki, insanın kendine ve soyuna ....
Hemcinslerine yaptığı kötülüğün binde birini ..
Yapmaz, hayvan, hayvana, dağ, dağa, taş, taşa .....
Emek-ekmek, alın teri ve sermayenin sömürü kavgasında ...
Ezenlerin, ezilenlere kanlı zulüm ve renkli entrikaları değil midir utanç veren ?
Cehalet, ilbiz karanlıkta boy atan yobazlık, zulüm ..
Sözüm ona insanca, insana reva görülmemiş midir ?
Hep; '' - Uyanığı severim, benden uyanık değilse '' diyerek ..
Nesilden, nesile taşınmamış mıdır çürümenin virüsü ?
Asalaklık ve kara kazançlarda kıyılmamış mıdır ?
Emeğe, alın terine, göz nuruna ?
Yine, sözde insan geçinen mahluklarca ...
İnsandır, insanın ve insanlığın köküne kibrit suyu döküp, nesline kıyan ...
İlhak, iltihak, sömürü ve hegemonya savaşında ..
Kıyılmamış mıdır mazlum, masum günahsız sabilere ?
Dalda sız-dulda sız insanların yarınları, talan edilmemiş midir ?
Canavar ruhlu ,vampirlere taş çıkartan hilkat garibelerince ...
Ne zaman ki, akı, karadan ...
İyi yi, kötüden ..
Emek ile sermayenin savaşında emekten yana olmaktan geri durmuş ..
Dahası ....
Kendine, sınıf bilincine, onura, insana, hayata, evrene ...
Emeğe, ekmeğe ve alın terine ihanete yeltenmişse, insan ..
Evren kana bulanmamış ..
Kardeş kavgasında, açmadık goncalara ..
Doğmamış sabi-sübyanlara kıyılmamış mıdır ?
Ondandır ki ...
Ateş bacayı sarmadan ..
İş, işten geçmeden, kaçırmadan olanakları ...
Bilgiyle, bilinçle, sağ duyu ve onurla sorgula, hayatı ..
Taş,taş üstündeyken yıkma dünyayı, insanın ve insanlığın başına ..
Kendi ayağına ve nesline, kurşun sıkma ..
Durdur, çomak sok ...
Kanlı düzenin dişlilerine ...
Namus, emek, ekmek ve onurdan yana tavrın ve kararlılığınla ..
Geçmeden Bor'un Pazarı, Sürmeden eşeğini Niğde'ye ...
Onur ve sağ duyunla siper et gövdeni ..
Durdur hayasızca akınları, katliamları,savaşları ..
Yozlaşmanın karanlığında boğulmak yerine ..
Sok, karanlığın bağrına ..
Bilimin, ilmin, aydınlığın, bilgeliğin hançerini ..
Yüzleşmeye koyulduğunda ..
Utanmamak ve alnının akıyla, '' - İnsanım . '' diyebilmek için ..
Koy ömrünü, yüreğini, siper et gövdeni ..
Karanlığın ve cehaletin ,
Kapitalist deccallerin, şerefsizler ordusunun saldırılarına ..
De ki daima ..
Ölüm, ölüm ya, hırlamak nesi ..!
Onursuz sürünmek yerine ..
Ölebilmeli insan şerefiyle, şereflice, yüreklice ..
Bir ölüp, bin doğarız felsefesinin erdemi ve yürekliliğiyle ..
Unutma ki, onurdur, inançtır, insanın asalet ışığı ...
Söndüyse onurun, yüreğin, vicdanın ışığı ....
Olan-biten ...
Olsa, olsa ..
Boktan bir ömrü kuburda tüketmektir, nafilece ...
Yemek, içmek ve sıçmaktan ibaret döngüyse, olan-biten yegane devinim ...
Ser-sefilce sürense ....
Bu hayat, hayat değil ...
Onurdan ve hayadan nasibini almadan ...
Beyhude kadavralıklar da, ömür telefliğinin daniskasıdır, aslında
Ömür telefliğinin daniskasıdır, aslında ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/İSYANİ

Friedrichshafen / Almanya

27/12/2016

Saat;18_15

GÖZ BEBEKLERİNDE SAKLIDIR, KORKULARIN ....!

  İmrentiyi, tiksintiye , zoru, kolaya, kolayı, zora, oluru, olmaza, olanaklıyı, olanaksız, sevgiyi, nefrete döndüren ...... Hükmeden ve boy...