29 Ocak 2017 Pazar


AYNADA BIRAKTI KENDİNİ, KADIN ..!

Taşıyarak gecenin yorgunluğunu, kirini ..
Alkol kokusuna bezenen, bedenini ..
Onu taşımaktan bezgin düşen, bacaklarını ...
Mecalsizliklerde, canını dişine takarak, son bir gayretle, sürüyerek ...
Attı kendini, metrukluğun ve silinmeyen hüznün sindiği, evine ...
Baktı, yarı ağlamaklı gözler ve perişan hallerle, aynadaki siluetine ..
Kırık-dökük bir tebessüm yansıdı, yüzünde,aynanın derinliğinde ...
Cam soğukluğunda ..!
Hüzünlerinin, aynaya düşmüşlüğünde ..
Efkar ve bezginlikle, derin, derin of çekerken ..
Süzdü son bir kez, aynada kendini, tepeden tırnağa, yeniden ..
Sonra, külçe gibi bedenini toplayarak, aynadan..
Kalktı yavaştan,yavaştan ..
Kurtardı, aynada ki yorgun bakan kadından, kendini ..
Yürüdü gitti, mide, bulantılarıyla ..
Ha kustu, ha kusacak hallerde, lavaboya ..
Bırakarak ardında ....
Yorgun bir geceden, arda kalan ..
Gecenin içinde, aynanın derinliğinde kaybolan, mutsuzluklar ecesini ...
Salladı, en okkalısından, küfürlerini ..
Kustu lavaboya, kustu içindekileri ..
Kurtulmak istercesine, kendinden ...
Bir bedende, çok kadının, tarifsiz bezginlikler çoğaltmışlığında ..
Aynanın derininde, kadınlardan birinin ..
Kederleriyle, suret, suret yitmişliğinde ..
Aynada bıraktı kendini, kadın ....!
Kendi deyimiyle ..
Yılların ve ömrünün ..
Telefliklerde, bok yoluna gitmişliğinde ..!
Arda kalanının, hala lavaboya içindekileri ve kendini kusmuşluğunda..
Genirti, hıçkırık ve küfürlerin oda da ve gecede uçuşmuşluğunda ..
Lanetler yağdırıyordu kadın, hayata ve kendine hala ..!
Aynada bıraktı kendini, kadın ....!
Aynada bıraktı kendini, kadın ....! 


Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

29/01/2017

Saat:05 _39


YAĞMUR BİLE YIKAYAMADI, HÜZNÜMÜ ..!

Öyle yoğundu ki duygularım ..
Boz bulanık sel-suluğunda, boğuldum ..
Değil arınıp-kurtulmak ...
Yağmur bile yıkayamadı, hüznümü ..!
Ömrümün ve ruhumun, yıllara uzanan
Katmer, katmer biriken kiriyle ...
Karardı, geçti kendinden, su ..
Yağmur gibi, delişmence, salkım saçak akarken, yaşlar ..
Çoğaldıkça anı, anı ..
Dertlerimin biri biter, biri başlar ....!
Sarar kara bulutlar misali, gönlümü, ruhumu, gamlar ...
Pencere camında ben, ötesinde yağmur ..
Aramıza giren, cam soğukluğu ....!
Elemlerimi iyiden, iyiye kamçılar ...
Pişmanlıkların faydasızlığında ..
Hicranlarımda, yutulmuşluğumda ..
Vurdukça cama yağmurlar, göz, gözü görememişliklerde ..
Bakarken dışarıya, ıslanan pencereden ..
Dertlerimin, hüzünlerimin esir almışlığında ..
Ardı, arkası kesilmeyen göz yaşlarım ...
Dinmek yerine, tıpkı dışardaki yağmur gibi ..
Azarak, iyiden, iyiye ....
Yaban atlarınının, kişnemelerini andıran ..
Gök gürlemelerinin eşliğinde ..
Aşka gelip, şaha kalkar, çağıldar ..
Pencere camı misali, sırılsıklam ıslanırken yanaklarım ..
Naçarlıkla, pişmanlık ve keşkelere aralanır dudaklarım ..
Son pişmanlığın. para etmemişliğini bilmenin, yürek burukluğuyla ..
Vurur öfkem, tıpkı yağmur gibi ..
Göz yaşı, göz yaşı, dışarıya ...
Hallerimin, böylesi içler acılığında ...
Hicranımın, kat be kat çoğalmışlığında .....
Hıçkırık seline, boğulmuşluğumda ...
Yağmur bile yıkayamadı, hüznümü ....!
Yağmur bile yıkayamadı, hüznümü ....!


Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

26/01/2017

Saat:16_45


SAKLIDIR..


Bir damla göz yaşında ..
Bilsen ..
Neler, neler vardır ?
Bir damla, göz yaşında ..
Zamanın ve ömrün, öyküsü saklıdır ...!
Ömrün, öyküsü saklıdır ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen/Almanya

24/01/2017

Saat: 06_58






HAYATLA TUTUŞTUĞUM LADESİ, HEP KAYBEDEN OLDUM !

İstemeden itildiğim bu oyunda ...
Yaldır-yapalak düştüğüm, bu amansız hayat yolunda ...
Gelmedik kalmadı, şu garip başa ...
Hiç babamı sormadı, hayatla, el alem, bana ..
Hep, anamı belledi ...
Hayatla tutuştuğum ladesi, hep kaybeden oldum, sonunda ....!
Gözümü açtım, açalı, şu dünyaya ..
Hayatın sillesini yedim, daima ..
Bahtım gülmedi, ne aşktan, ne mutluluktan yana ..
İsyanımı duyanın, olmamışlığında ..
Sarıldığım dallar, elimde kaldı ..
Balı, kaymağı el yedi, doyanlar, kirişi kırdı ..
Bulaşıkla, faturayı ödemek, hep bana kaldı ...
Halimi görenler, avanak dedi ...
Hayatla tutuştuğum ladesi, hep kaybeden oldum, sonunda ...!
Dur-durak bilmedi, yağdı taşlar, başıma ..
Düşmanım yokken ortada, dosttan geldi darbelerle, kazıklar bana ..
İhanet yazıldı, ömür sayfama ..
Ele, akı,
Karasıyla, yarası hep, bana düştü ..
Nedense talih, hep bana küstü .?
Güdük eşek kuyruğu gibi ..
Ne uzadım, ne kısaldım ..
Süründüm durdum, oldum olası ..
Ne, gözümü açtırdı, ne, yüzümü güldürdü ...
Başımın belası, geçim kavgası ....
Yüklendi sırtıma semer, sıktıkça, sıktı belimi, kemer ..
Ne cepte para, ne ayakta, kundura ..
Ne'de, kıçta don kaldı ...
Oldum sonunda, el-gün maskarası ...
Nerden çıktıysa karşıma, hayat denen bu, hıyar ağası ..
Kurumadı donumun arası, kapanmadı hiç kıçımın yarası ..
Hayatla tutuştuğum ladesi, hep kaybeden oldum, sonunda ....!
Ben, beni bildim bileli ...
Garibim gömleğimin, iki yakası
Bir an olsun gelmedi, bir araya, her ne yaptımsa .....
Ele talih, banaysa hep, Kör Salih çattı ..
Düştü hep, gülmeye hasret yüzüm, çatıldı oldum olası, kaşım ..
Daima ağırdı başım, yokuşa vuruldu yolum..
Kah ,düzde ...
Kah ,çıkmaz sokaklar da kayboldum...
Hiç mi hiç eksilmedi, sel-su olup, aktı göz yaşım ..
Ne gün gördüm, ne ondum ..
Aç geçsede günlerim, oldum olası, tıka-basa, toktum ..
Bilmesinler açlığımı, diye..
Açlıktan kokan nefesime inat, diş arama hep kürdan koydum ..
Anlayacağınız, aç gezdim, kuyruğu dik tutmalarda, tok göründüm ...
Halden,hale büründüm, hep, yerlerde süründüm ...!
Direnmeye ,dirensem de ...
Hayat denen kumarda, daima ütüldüm...
Girince, güneş kanıma ...
Sevda yeli, esince başımda ...
Kanıp, yalancı bahara ..
Aşka, çiçeğe durdum, ayaz vurdu, dondum ..!
Gonca ömrümü görmeden, zamansız sarardım-soldum ..
Üryan geldim, doğumda ...
Bana, hep üçün birinin kalmışlığında ...!
Meftalığımda, musalla taşına ..
Gömülmüşlüğümde, toprağa ...
İki arşın kefenin bile, ben garibe çok görülmüşlüğünde
Gelişimdeki gibi, giderken de, üryan kondum, mezara ..
Demem o'ki, bunca lakırdının sonunda ..!
Değil merhem olması, nasırıma..
Anlayacağınız gibi, hayatla olan tangoda ..
Hayat denen, bu gaddar ...
Olanca acımasızlığıyla, hep bastı, ayağıma ...
Yaram bana ...
Çığlığım, asumana asılı kaldı, ardım sıra
Hayatla tutuştuğum ladesi, hep kaybeden oldum, sonunda ....!
Hayatla tutuştuğum ladesi, hep kaybeden oldum, sonunda ....!


Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

28/01/2017

Saat:07_37

28 Ocak 2017 Cumartesi


İÇİMDESİN, İÇİMDE .....!

Boyasam, silsem, kazısam da, nakşol musluğunla ömrüme ..
Çıkmıyorsun ..
Yaralıyorsun ömrümü, yüreğimi ..
Yokluğunla kanırta, kanırta , boğarak acıya ...
Sensiz senliliğimde, bile ...!
Gitmelere kalksam da, senden ..
Sen, gitmiyorsun, benden ..
Ömrümde, ömürlüğünle ...
Çıktığım us ötesi yolculuklarım, düşlerim, bile ...
Tavafımın da, semahımın da, sanalığında ..!
Dönüp, dolaşmış lığımla nafileliklerde ..
Beyhude gayretlerde helak olup, bitap düşmecesine ....
Sende bitiyor, sende ..
Boyayıp, karalayıp, silip, kazısam da, duvardaki resmini ..
Çıkmıyorsun, çıkmıyor ....
Bezenmiş liginle içime, dışıma ...
Tepeden, tırnağa ömrüme ...
Bendesin, bende ...
İçimdesin, içimde !
İçimde ...!



Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Friedrichshafen / Almanya
27 / 01 / 2017 
Saat ; 13_33

KENDİMİN, VAR ETMİŞLİĞİNDE   ....!

Ne korkum var, ne'de, eyvallahım ...
Yaşadığım, ömür denen, kesemde ...
Görmediğimse ,sunulmamışlığın da ...
Gizli henüz, hayatın zulasında ..!
Olsun, ne çıkar ...
Yaşıyorsam sözün bittiği o, anı ..
Gelmişsem, yolun sonuna ..
Bitmişse,  deniz ..
 Görünmüşse,  kara ..
Ey ölüm, seninle bile pazarlığım ..
Alavare- dalaveremin  ..
Üstelik, minnetimin ve gebeliğimin de, olmamışlığında ..
Haydi, çık ta gel ...
O, yağız yılkı atlığında ..
Bindirerek beni, terkine ..
Al götür, şaha kalkarak, üstelikte  ..
Dört nala koşarak geçir, beni ....
O, muammalar ülkesine, erişmecesine ..
Bilinen tüm sınırların ötesine ..
O, gidip te, dönenin olmadığı, ölüm denen, aleme ...! 
Binmişliğimle, bir alamete ..
Varsın olsun, gideyim kıyamete ..
Kıyameti, yaşarken görüp ...
Kendi cennetimi de, cehennemimi de.... 
Kendimin, var etmişliğinde ..!
Kendimin, var etmişliğinde ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Friedrichshafen / Almanya
27/ 01 / 2017
Saat; 18_45


LAYIKINCA ANILIRSIN, SONUNDA ....!

İnsanlık, namus, erdem ve haysiyetsizlik savaşında ...
Bencillik, bedene, ruha hükmeden, en vahşi canavardır.!
En onulmaz virüstür, aslında ...!
O, çıkınca ortaya, sağ duyu çıkar, firara ...
Ona esir, kul-köle olunca ...
Onur, ahlak, vicdan, saygı, erdem gibi değerler ...
Sadece bünyeden değil, lugattan da çıkınca ..
Akıl şirazeden, insan ardan-edepten, hayadan ve yoldan çıkar, sonunda ..
Hırsın, beynini ve ruhunu, kamçılamışlığında ..
Yerle yeksan olunca, insanlık ve değerler manzumesi ..
Her yol, her davranış ve eylem, mübah görünür, ona  ...
Koyulur fırıldaklıklara, takla atmalara, el pençe divan, durmalara.
Anasını, boyayıp ,boyayıp,babasına, defalarca satmaya ..!
Kullanıla ,kullanıla ,metelik etmez hale gelince,hükmünü yitirince insan geçinen, ucube...!
Kişi döner, piyona, maymuna ve hatta vampire ..
Dahası ,kiralık katile,tetikçiye....
Çeker-çevirir insanı, içindeki bu canavar ..
Kulu, kul eder, kula ..!
İplerinin başkalarının elinde olmuşluğuyla...
Sonunda dönersin, ruhsuz bir kuklaya ..
Tamah ettiğin, üç-beş kuruş ile makam ve post uğruna..
Girersin kılıktan,kılığa ..!
Olup çıkarsın kanlı ellerde, tetikçi ve ispiyoncu hain bir maşa ..
Satarsın her şeyini, yeşil onlukla, şana-şöhrete, lükse, şatafata ..
Gün gelip, bitince işin ....
Suyu sıkılan, limon posasına dönünce....
 Layıkını bularak, atılırsın çöp kutusuna ..!
Tarihin, hakkında ki, hükmüyle ..!
Adının, hain şerefsize, çıkmışlığıyla ..
Alnına sürülen leke ve boynuna asılan o malum, yaftayla ..
Gidersin, bok yoluna ...
Lanetle ve layıkınca anılırsın, sonunda  ..
Layıkınca anılırsın, sonunda ...!


Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

27/01/2017

Saat;22_00

27 Ocak 2017 Cuma


BEREKETLİ SULAR GİBİ ....,

Kendimize zaman ayırıp .....
Gönül ve yürek kapımızın, ön yargısızlıklarda ....
Hayata, sevgiye ve kainata açılmışlığında ....
Bir cigara içimi, kendimizi içtenlikle dinlemişliğimizde .....
Duyup, keşfedip, bileceğiz ki ....
Özünde, her birimizin yitip giden ömrü ....
Yazılıp, tamamlanmamış ....
Bilinmezliklere gebe bir romandır ...!
Yazan eller, okuyan gözler, duyan kulaklar ..
Dillendiren dillerle, yaşadığı gönüller ...
Bire bir hissedip, her defasında, içinde bir daha, yeniden yaşayan, ruhlar ...
Otağ kurduğu ömürler, ona, vatanlık ...
Var olup, çoğalışına, kaynaklık eder ....
Kah, duru, duru çağıldar ..
Kah, Don gibi durgun ve dingin ...
Kah, boz-bulanık akar, güzellikleri ve hayatları yutar !
Sürüp-savurur hayatları, önüne katarak .
Su yataklarının,ovaların, ırmakların aluvyonları misali ..
Karışır ömür öyküleri bir birine, çoğalır, zenginleşir ..
Tıpkı, çayların, derelerin, ırmakların birbirine karışışı gibi ..!
Albenisiyle, bereketiyle göz kamaştırır ....
Zamanın ve hayatın, denek taşına vurulunca ....
Çıkar ortaya, işin özü ..
Gerçeğin, rengi ...
Doğrunun, önlenemez ışığı ..
Takkenin düşüp, kelin görünmüşlüğünde ..!
Nesilleri tükenmiş , hayatla bağları kopmuş ...
Seceresi okunmaz, anıları yad edilmez olursa, olsun ...
Yitip giden, her ömür öyküsünün izlerini sürünce ...
Dalınca dününe, dolaşınca dehliz ve labirentlerinde ....
İzlerin ve ömürlerin, birbirine karışıp ...
Ebruli renklerle donanmışlığında ....
Eskiden, yeniye doğarken, dünden izlerle donanarak ...
Düne, insana ve hayata dair, her ne varsa ..
Bünyesine katmışlığıyla, zenginleşen ..
İnsanın ve insanlığın matruşkalığında, sakladığı sırları ..
Büyüleri, gönül acıtan yaraları ..
Hatta inceden, inceye, sızıları ....
Ve, albenili mermerler misali, damarları ortaya çıkartmışlığıyla ..
Yeni efsanelere, vatanlık ...
Can sularına, pınarlık ...
Yeni duygulara, topraklık ...
Hayatı selamlayarak açan, yeni çiçeklere, bahçelik yapar !
Düşününce, ya'da dönüp bakınca bir an ...
Hayata, an'a, düne, olaylara ve anılara ...
Hasılı, kendimize ...
Görür ve iliklerimize dek içimize işlemecesine hissederek ...
Yaşar ve anlarız ki ...,
Ömürler, ömür öykülerini saklar bağrının derinlerinde ...
Dinleyerek yüreğini, düşün bir cigara içimi ...!
Unutmamalı ki, budur işin özü ...
Ömürler, zamana ve hayata inat ..
Direnerek, sürdürürler neslini ..
Değişik coğrafya ve bedenlerde girerek renkten, renge ..
Bürünerek halden, hale, can olmuşluklarıyla yeni beden ve kafeslerde ..
Ömür ve hayat tezgahındaki dokunmuşluklarıyla....
Her halı, ilmek ilmek kilimliğinde, yeniden ve dünden izlerin, renk ve güzelliklerin ..
Hatta ...
Aykırılıkların, ahenkle iç, içe geçmişliğinde ..
Ondandır ....
Yaylada, ova güzelliğinde mest oluşun ahengi ..
Ovadayken, doruklarda hissedebilmenin büyülü güzelliği ...!
Tıpkı ..
Toprak altına inen ve sonra apansız ortaya çıkan, sular gibi ..
Ya da, her gün eriyip, su olan buzullar ..
Su derinliğinde oluşan devasa buzullar gibi ..
Derinden, derine hücre, hücre, zerre, zerre iç, içe geçmişliğiyle ..!
İlk bakışta anlamamışlığın, kavrayamamışlığınla düşünür ,sorarsın bir an ..
Unutarak ayrıntıda gizliliğini..
Dersin, nerede mucize ve şeytan bunun neresinde ?
Yitmeden seraplarda, yaşatmadan düş kırıklıkları ve hüsranlar ...
Mucizenin, zerrede, gerçeğin ve şeytanın, ayrıntıda saklılığıyla ..
Bir damla su yada bir incir çekirdeğinden fışkıran hayat güzelliğinde ..
İncir ağacı bereketinde ve tadında..
Kanılmaz ve doyulmazlığıyla ..!
Fışkırır hayat, cömertliğiyle ..
Hayat-memat ve varlık-yokluk ..
Olmak ya'da, olmamak savaşında ..!
Taşıyarak, bağrında hayatları ..
Tıpkı, can suyu olup, hayat saçan, çöldeki vaha ...
Vaha da fışkıran, bereketli sular gibi ...
Bereketli sular gibi ...!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Friedrichshafen / Almanya
26 / 01 / 2017
Saat ; 21_42

26 Ocak 2017 Perşembe


ÜÇ KADIN, ÜÇ FOTOĞRAF ..
ÜÇ YİTİK ÖMÜR ÖYKÜSÜ ....!

Ederi üç kuruş olmayan, 
Yandaş boyalı basının, çirkef çamurundan izler taşıyan ....
Paspaye bir bulvar gazetesinin ....
Ölüm, ihanet ve polisiye haberleriyle dolup-taşan ...
Okurken insanları yorup, kasvete boğan, üçüncü sayfasında ...
Üç ayrı kadın fotoğrafı ve altında yer alan, iki-üç satırlık haberde ..
Üç kadının dramından, çileli hayat öyküsünden arda kalan ...
Kaotik ömürlerinden, izleri yansıtan, haberde ..
'' - Kadın, gözünü kırpmadan bebeğini denize attı ....! ''
'' - Evliliklerinin ikinci senesinde, kısır diye, kocası ve kaynanasınca, canice dövülerek öldürülen kadın ''
'' - Çiçek ve mendil satıp, özürlü kocasına ve çocuklarına bakarak ..
Yaşam savaşı veren kadın, çocuğu uğruna hayatını kaybetti ! ''
Başlıklarıyla verilen haberleriyle ,
Birbirinden habersiz ve birbirini tanımasa da, aynı gazetede buluşup ..
Dramatik öykülerinin, hazin sonunu paylaşıyordu ..
Kimisine göre, kör talih, ..
Kimince, kader ..
Kimince, feleğin oyunu ..
Arabeske belenen bu anlayışın ve başlığın egemenliğinde ..
Hükmedilen hayatlarının, ellerinden çalınıp, talan edilmişliğinde ..!
Üç hazin ömür öyküsünde, üç kadın ....
Aynı içler acısı sonu ....
Katledilişin ve katletmenin, telefliğin ....
İçe işleyen, yürek dağlayan, kahreden acısını içiyordu ...!
Kim bilir, ne umutları, nasıl da renkli düşleri vardı ?
Kim bilir ve kim derdi ki, üçü de, ziyan ömürlerde ?
Kayıp hayatlarda, kurbanlıkları tadıp, ölümü içerek ..
Yer aldılar, adli haberliklerde, bir gazetenin, elemler akan sayfasında ...!
Haberin ilkinde, çocuğunu denize atıp, katleden kadından bahsediyordu ..
İkincisinde, sırf çocuksuz kadınlığın, kısır kadınlığın, yürek yakan acısı ..
Bir diğerinde , yani üçüncüsünde de .....
Hayat-memat ve ekmek kavgasında, yitip-telef olan ömrüyle ..
Bir başka kadın hayatından, alaca karanlık haberler, yer alıyordu ..
Üç ayrı fotoğrafta, üç kadın ömrünün hebalığından, izler yansıyordu ...
Yazdığına göre, gazete de ..
''- Çekti derin, derin son birnefes, telaş ve panikle esrarlı cigarasından ..
Cesaret ve sözüm ona güç toplamak bahanesiyle, çaresizliklerde çırpınarak ...
Titreyen dudaklarıyla ...
Boğazına düğümlenen kesik, kesik hıçkırıklarıyla ..
Solgun yanaklardan akan, göz yaşlarıyla ıslanan ....
Adeta, üzerinden dökülen giysileriyle...
Suyun,havanın , martıların ve toprağın tanıklığında ...
Aldı bebeği eline, durdu, birden bire..
Çevirdi boz-bulanık, allak-bullak olmuş bakışlarını ....
Bebeğini yutmaya hazırlanan, kirli suları azgınca savrulan, hırçın denize !
Sonra, yumdu gözlerini, sıkıca ve öfkeyle ..
Savurdu, çırpınan bebeği denize ..!
Dalgalar yutmadan o, minicik bedeni, derinliklerine ..
Son bir kez sallandı, minicik bebeğin, olanlardan habersiz, biçare bedeni ..
Hayat adına, buydu tüm ve son gördüğü, göreceği ..
Bilmeden başına gelenleri, içti ölümü, bebecik ..
İçti ölümü, bebecik ..!
Günahlarda koyarak kadını, masum ve günahsızlığıyla ..!
Hatta, kurban ve mağdurluğuyla ...!
Ve, yutarken duyarsızlıkla, azgın ve cana susamış dalgalar,
Savunmasız, bebeyi .......!
Duyarlılıklarını yitiren, kadın ....
Kaybettiği kendini, unuttuğu analığını da, alarak yanına ......
Yüklendi caniliğin yükünü , acısını, utancını ...
Görünmeyen, ağır mı ağır yüklüğünde, omzuna ...
Takarak ...
'' - Evlat katili '' Yaftasını boynuna ,
Sürerek caniliğin yağlı kara kirini, alnına ...
Döndü sırtını denize, ölen bebeğe, hayata ve kendi gerçeğine ..!
Kaçarak, ayrıldı kıyıdan, ömrüne kalan ebedi sancı ve korkularıyla ..
Koyarak ardında, korkmalardan bile bihaber ...
Ölü bebek bedenini, azgın dalgaların kıyıya vurmuşluğunda ...
Kaçtığı karanlığın, koştuğu azap ve korkuların ..
Onu, kapı-çevre kuşatmışlığında ..!
Aynı gök kubbenin kuşattığı, aynı kenti paylaşan, bir başka kadın ömrü ..
Olan-biten ve yaşananların, farkında olmamışlığında ..
Kendi, acı öyküsünün azabını, utancını ...
Hak etmediği, ağır mı ağır, tahammülü zor, gerçeğini ve ceremesini ..
Lime, lime olan ömür öyküsünde, an be an iliklerine dek yaşamışlığıyla ...
Sırf, çocuğu olmuyor, bereketsiz, doğurgan değil, diye..
Damgalanarak, kısırlıkla ve lanetlenerek, nefret ve sevgisizlikle ...!
Öbür kadınca, denize atılan çocuğu, veremediği suçlamasıyla ..
Şiddete, nefrete ve işkenceye maruz kalarak, günlerce, hatta ömrünce ..
Dayaklar yiyor, ezalar görüyordu ..
Kaynanasıyla, kocası olacak aciz gavattan, dur- durak bilmemecesine ..
Üstelik iliğine, canına tak edip, onu hayattan bezdirmişliğiyle ..
Bir yanda, ana olamadığından ..
Bir diğer yanda, anasının nefretinden ölen canların, çoğalan katmerlenen acısında ..
Hayatlar sönüyordu, hayatlar, aynı anda gazetede yer almacasına ..
Bir paspaye gazete sayfasına haber olmuşlukla ..
Sırf, ana olamadığı, doğuramadığı için ...
Dışlanıp, horlanıp ..
İnsanlığın yüz karalığında ve utancın da ..
Katledilerek, ölümü içiyordu, ölümü, azaplarda ..!
Şiddete ve nefrete, kurbanlıkla ....
Dayakların kifayetsizliğinde, ölümü tadarak, kopartılıyordu hayattan ..
Hakaretin, küfrün, şiddetin ....
Sudan ucuzluklar da, bini, bir paralıklarda, havada uçuşmuşluğunda !
Üstelik, aynı kente ...
Hemen, üç sokak ilerde yaşanan ....
Bir diğer hazin ömür öyküsü de, yer almıştı, aynı gazetede ..
Eciş-bücüş harfler ve rengi solmuş, resimle ..
Buna göreyse ..
Köşe başında, ömrü gibi solmuş çiçeklerin arasında kala kalmış, bir kadın ..
Bir yandan, umut ve medet dileniyor ..
Bir yandan, gül ve ömür eskisi ve kire belenmiş mendiller satıp ..
Göz yaşlarının sel-suluğunda ..
Öfkeyle, lanetlerden tutunda ..
Yaradanına, şükürlere uzanan, deli- bozuk sözcükler, savuruyordu ..
Kıçını üşüten beton soğuğunda ve içe işleyen ayazın, donduruculuğunda !
Kadın, bacakları kesik kocasıyla, yok-yoksulluğun acısında kavrulan ..
Yetimlerden de beter hallerde ömür tüketip,acılar çoğaltan, çocuklarına ..
Ekmek parası, geçim nafakası götürebilmek için ...
Soluyarak kendini boğan, ağır, ağır zehir kusan ..
Ekzoz gazlarıyla dolan, havayı ...
Dururken ..
Kah, acıyan ...
Kah, nefret ve hatta alay dolu, küçümseyen bakışların, altında ..!
Kahrederek kendi kendine , yazarken ömür öyküsünü betona, sessizce ..
Elinden fırlayan, bebesini kurtarmanın can havliyle..
Fırlayıverince apansız ve şuursuzca kaldırımdan, sokağa ..
Altında kaldığı taksice ona ölümün sunulmuşluğunda ..
Ödül mü ?
Ceza mı ?
Anlaşılmazlığının ortasında, canını teslim ediveriyordu, oracıkta ..
Yazdığına göre gazete de, sahip çıkanı bile olmamıştı, cesedine ...!
Bir gazetede, üç fotoğraf ...
Üç fotoğrafta, yitik ömür hikayesinin kaynağı, üç kadının ölüm haberi ..
Sırıtıyordu, arsız, arsız ...
Ölümün, soğuk yüzünü göstermişliğiyle ..
Kusarken elemleri satırlarıyla o , gazete sayfasına ..!
Ortak paydaları ..
Hepsi, hayatın ve kendi acılarının ..
Ömür denen, çilelerin demlenmişliğinde, süzülüyordu, hayatın imbiğinde..
Her birinin, kendi yakıcı gerçeğiyle ..
Üç ayrı ve birbirinden habersiz kadın ..
Üç ayrı çileli hayat ..
Üç ayrı dram işleniyordu yan, yana bir gazetenin, üçüncü sayfasında !
Yaşıyor ve yanıyorlardı, aynı gök kubbenin altında ..
Sayfalarda yiten öykülerden, acıların fışkırmışlığında ..!
Fotoğraflardan kalan, yitik ve ölü bakışlarla ..
Değil hafızalara işlemek, anında silinip gitmecesine ..
Hatta, okuyan çoğunun, ilgisini bile çekmemecesine ..
Üç kadın öyküsünden saçılan, düş kırıklıklarının ..
Kente, caddelere ve gazete sayfasına dağılmışlığın da ..
Üç kadın bakıyorlardı yan yana, olmadıkları hayata ..
Sığamadıkları dünyada, sığıvermişlikleriyle bir habere ...
Neler, neler anlatıyorlardı, kimseler bilmeden, fotoğraf sessizliğinde ...!
Artlarında kalan, ömür acılarıyla
Paspaye bir bulvar gazetesinin, üçüncü sayfasında ....!
Üç fotoğraf, üç kadın, üç haber ..
Üç yitik ömür haberi, sıcaklığında ...
Ömürlerinin, un-ufaklığın da, yerle yeksanlığında ...!
Dizilerek, yan yana !
Üç kadın, üç fotoğraf , üç yitik ömür öyküsü ..!
Üç kadın, üç fotoğraf , üç yitik ömür öyküsü ..!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

26 / 01 / 2017

Saat ; 18_26

GÖZ BEBEKLERİNDE SAKLIDIR, KORKULARIN ....!

  İmrentiyi, tiksintiye , zoru, kolaya, kolayı, zora, oluru, olmaza, olanaklıyı, olanaksız, sevgiyi, nefrete döndüren ...... Hükmeden ve boy...