26 Nisan 2015 Pazar


AVAL, AVAL BAKIYORUM .... Ne işimmi var benim burada..? Kendinizi unutmacasına tapındığınız .. Şu,Kara Tanrılarınızın camında.. Kadın, bir garip..ben ne yapayım.. Aldı, tuttu, getirdi.. Aldırmadan miyavlamalarıma, elini-kolunu tırmalamama.. İşte bende tünedim sizin camlarınıza... Şaşkınlığımla aval, aval odanızda, dünyanızda.. Kalabalıktaki yalnızlığınızda .. Cam ardı sütre gerisi, pusulara yatıp.. Kendinize ırak, kendinize el olmuşluğunuza .. Kediliğimde şaşarak ve üzülerek hallerinize.. Aval, aval bakıyorum, siz insan denen garip yaratıklara, şaşkınlıkla ! Aval, aval bakıyorum, siz insan denen garip yaratıklara, şaşkınlıkla ! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ Altınoluk/ Edremit 25/ 04/ 2015 Saat;17_30

24 Nisan 2015 Cuma

OY'SA.......


Ben içtikçe,sarhoş olup geçti kadeh kendinden..
İlanı aşk ederek, öpmelere kalkınca beni ..
Benim içip,onun kafayı bulmuşluğunda...
Yuttu beni, birden bire..
Kadehte ben, bende şaşkınlık ..
Şarabımdaysa keyften kendinden geçmişlikler var ..
Alem bu'ya hani ..
Kafalarımızın kıyaklığında..
Kim kimi içti..
Kim , kendinden geçti..
Kim , kimin içine düştü belli değil, şunun şurasında..
Ne demişler eskiler..
''--Şişede durduğu gibi durmuyor hani'ya meret ! ''
İçince onu,geçiyor alemler iç içe..
Oysa,altı-üstü, var varası, bir içki işte..
Oysa,altı-üstü, var varası, bir içki işte..

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
23.04.2015
Altınoluk/Edremit
Saat:03_15
 
YÜREĞİMİN, SEVDAN YÜREĞİMİN, SEVDANA ÇARPMIŞLIĞIYLA .

Çölde serap misali,sana tutukluluğum da, sen görünürsün ..

Aklım dese de yokluğunu ..

Laf anlamaz, söz dinlemez, ferman kar etmezliğiyle ..

Gönül arar seni ..

Gönlümün sevgi sahrasında, baktığım her yanda, sen varsın ..

Çölümü vaha, gönlümü mutluluk atlası kıl ..

Çık gel..

Varsın düş olsun ..

Çık gel..

Yeter ki ömrümde ömrün olsun, gönlüm sen dolsun ..

Yüreğimin, sevdana çarpmışlığıyla..

Yüreğimin, sevdana çarpmışlığıyla..

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Altınoluk/Edremit

24/04/2015


23 Nisan 2015 Perşembe


EN ÇOK'TA....


Zamana,yıllara,hayatın meşakkatine..
Ceberrut düşünceli..
Fıtratı,''-Sözümona'' insan bedenli ''Sosyal Hayvan'' denen..
Hilkat garibesi mahluklar ve eblekler sürüsünün...
İhaneti,aymazlığı ve horluğu...
Acımasız ve sağduyudan nasipsiz..
''-Bindiği dalı kesen'' aptallığa öykünmeleriyle..
Nice değerler,kavramlar,güzellikler..
Duygular,ve..
Velhasılı,''-Özü,sözü bir''İnsana dair..
Atılmış güzel adımlar...
Kavramların ,değerlerin içinin boşaltılmışlığında..
Tüketim çılgınlıklarının,saçma-sapan devinimlerinde tüketilip..
Talan edilmelerde..
Yitmelerde,yitirilmektedir..!
Çar-çurlara kurban edilerek..
Önce piç...
Sonra,hiç edildiler,hiç..!!!
''Gözler yalan söylemez'' ,kavramı.. Artık,anlamını yitirdi..
Tanışalı gözler ,''Timsah gözyaşlarıyla! ''
Vefasızlıklar,adapsızlıklar,edepsizlikler,
görgüsüzlükler....
İnsanlıktan nasibini almamışlıklar..
Ayrık otları olup,büyüyerek..
Soluksuz koyarak..
Zamansızlıklar kıskacında..
Çağların bağrında,sinsice yok ettiler..
''-Sözün namus''algısını,olgusunu..
''Ahd-e vefa'nın '' insani erdemliliğini..
Böylece yitti, gitti..
Elde-avuçdaki onca güzellikler,nimetler...
Mirasyediliklerde hiç edildiler,hiç..!
Her şeyin başı,''Sevgidir,sevgi''..
Saygıyla taçlanmışlığında..
Evrenin,hayatın,insanın cansuyu,yaşam ışığıdır,sevgi ile sevi..
Namertlikler çarkının,acımasız dönüşünde.
Zamanın hükmünü icra etmişliğinde..
Duyarsızlıkların..
Boy boy olup,ayrık otu kesilip..
Hayatı kaplamışlığında..
Hayatlar,sevgiler ve değerler üzerine...
Kumarlar oynanmış..
Güzellikler,pey olup sürülerek..
Yozluklarda tüketilmişlikde...
Kıyılıp,kanına girilerek..
Hatta,hezeyan hezeyan hoyratlıklarda..
Irzına geçilerek..
Yalancılıkların yatsıları içen..
Sönmeyi unutan mumlarının..
Kara mı kara,is dolu ayıplı günlerinde..!
Sevgide,bu katliamdan nasibini alıp..
Kurban olmuştur,kurban..
Böyleliğinde..
Yitip gitmektedir,gün be gün..
An be an..
Sevgilerin,sevmelerin...
Hele hele de,umarsızlıklarda sevilmelerin güzelliği..
İnsan yüreklere en çok acıyı vererek..
En çok...,
Sevgiye kıyıldı sevgiye,..!
Üstelik,bu hunharlarca..
Sözün bittiği anların çokluğunda..
Nutkun tutulduğu,vahşetler yapıldı..
Katliamlar,kıyımlar,yakıp-yıkmalar...
Karanlıkları utandıran..
Kahpece tuzaklarda,can almalar..
Tüm bu kalleş karanlık soytarılıklar..
Her ne hal ve hikmetse..
Oldum olası ve hep...
''-Allah'' adınaydı..(!)
''-Allah'' adına..(!)
Hep insan için,insan ve insanlık uğrunaydı..(!)
Bu ne menem insanlık ve insan oluşsa..?
Koyuldu bu cünüp cenabetler,ihtirasla..
Kulu,Allahla aldatmaya..!
Gaflet,dalalet,ihanet ..
Nemelazımcılıkların ve derin uykusunda.
Sürü sürü,kalabalıkların...
Ucube,iki ayaklı koyunların.
Hayata aykırı sessizliğinde...!
Dillerin lal olduğu..
Ölü canlar suskunluğunda..!
Hele hele de ..
En çok,üç maymunu oynamalarda..
Göz,göre göre..
Utanca batırılarak,özsel insanlık..
Kıyıldı insan yüreklere,canlara,ömürlere.
Ve,insana-hayata dair cümle güzelliklere.
Cümle güzelliklere..!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Altınoluk/Edremit
19/09/2013
Saat;17_05


18 Nisan 2015 Cumartesi

Ah, hiç unutmuyorum.
Gazetelerde nal gibi çıkan manşetleri okur okumaz kafamda şimşekler çakmıştı.
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman'ın, o günlerde yapımı süren Vodafone Arena'dan, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarıyla adı gündeme gelen İran asıllı işadamı Reza Zarrab'ın tık para 1.2 milyon TL bastırıp, 50 numaralı locayı satın almasından sonra yaptığı açıklama günlerce gazetelere konu olmuştu:
''Gözlerinin içine baktığım zaman iyi bir Beşiktaşlı olduğunu anladım.''
Bugünkü çizgisi neyse geçmişte de Çarşı grubu hırsızlığa, yolsuzluğa karşıydı. Hatta onların isyankâr duruşları ''Çarşı, her şeye karşı.'' diye yorumlanır, toplumun RobinHood'u gibi algılanırlardı. Dolayısıyla Zarrab gibi adı kirli olayların tam göbeğinde dolanan birisinin Beşiktaş'la kurduğu akçalı ilişkiye sert tepki göstermeleri, Fikret Orman'ı kendini savunmaya zorlamıştı:
" Reza Bey ile yemek yedim. Ne var bunda? Reza Zarrab suçlu mudur? Aranıyor mu? Eroin kaçakçısı diye polis peşinde mi? Ben bunu saklıyor muyum? Ortağı mıyım? Ticaret mi yapıyorum? Arkadaş Beşiktaşlı. Gözlerinin içine baktığım zaman iyi bir Beşiktaşlı olduğunu anladım. Para ödemiş, Beşiktaş'tan loca almış. Ne var bunda?''
zarrab-besiktas-j
O gün bunları okur okumaz ''Of, beklediğim top sonunda ayağıma geldi.'' demiştim.
Hep akıntıya kürek çekmeyi seven, burnunun dikine giden delinin tekiydim işte!
Üstelik Zarrab gibi çakma değil, köküne kadar Beşiktaşlıydım.
Pek sevmese de tanırdı beni, hemen aramıştım Fikret Orman'ı, ''Reza alır da ben alamaz mıyım loca?'' demiştim; al takke ver külâh, yalan olmasın biraz daha ucuza kapatmıştım 51 numaralı locayı.
Stadın açılışının yapıldığı gün muhteşemdi.
Önceden öğrenmiştim Reza'nın oraya kimlerle geleceğini.
Bende ona göre bir misafir grubu oluşturmuştum.
Neyse lafı uzatmayayım, bizler localarda yerlerimizi aldığımızda tam karşımızda siyah beyaz renklerin arasında, tribünleri boydan boya kaplayan bir pankart uzanıyordu.
''Ananı da al git.''
zarrab-ferhan1Zaten kısa bir süre sonra onlar yalnız analarını değil, çalıp çırptıkları ne varsa uçaklara doldurup, çoluk çocuk hep beraber ülkeden tüymüşlerdi.
Ah be güzelim, tabii ki kolay olmadı bugünlere ulaşmak; ne canlar yandı, ne hayatlar söndü ülkeyi hırsızdan, uğursuzdan temizlemek için.
Bak yine çenem düştü, lâfı uzatıp duruyorum.
Neyse dönelim o muhteşem güne.
Reza 50 numaralı locaya kimleri getirmemişti ki? Yani parama geçer sözüm diyordu. Locanın kapasitesi 12 kişiydi. Unutmam mümkün değil, tamı tamına anımsıyorum karşımızdaki isimleri: Adları Zarrab'la beraber 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonuna karışmış 4 eski Bakan: Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Muammer Güler ve Erdoğan Bayraktar. O dönemler iktidarın bütün kirli işlerini aklamakla görevlendirilmiş gazeteciler: Nagahan Alçı, Rasim Ozan, Akif Beki, Engin Ardıç. Yine iktidarı yürekten destekleyen yazar ve sanatçılar: Alev Alatlı, Yavuz Bingöl, Tuğçe Kazaz, Uğur Işılak. Etti mi sana 12 kişi. Dolayısıyla Zarrab ayaktaydı.
Efendim?
Bugün niye mi ortalarda yoklar?
Az önce o siyasetçilerin çoğu kaçtı dedim ya. Sanatçı, yazar-çizer takımı da insan içine çıkamaz oldu. Unutuldular, silinip gittiler.
Dur lâfımı karıştırma.
Anlayacağın, Reza'nın 50 numaralı locası tam kadro oradaydı.
Bizim 51 numaralı locaya gelince.
Çocuk yaşta öldürülen Berkin'in annesi, yine Gezi olaylarında öldürülen Ethem Sürülük, Ali İsmail, Abdullah Cömert'in anneleri, Soma'da göz göre göre ölüme yollanan madencilerimizden birinin eşi, Ermenek'teki maden faciasında hayatını kaybedenlerden Tezcan Gökçe'nin yırtık lastik ayakkabılı babası, Yalova Valisi'nin öğrencilerinin önünde azarladığı, sonradan kalp krizi geçirerek ölen öğretmen Halil Serkan Öz'ün babası, Torunlar İnşaat'ın asansöründen yere çakılarak ölen işçilerimizden birisinin eşi, Uludere'de kendi uçaklarımızın bombalayarak öldürdükleri çocuklarımızdan birisinin annesi, 6 yıl cezaevinde yatan gazeteci Yalçın Küçük, piyanist Fazıl say ve iktidarın önemli isimlerinin iffetsizlikle suçladığı sanatçı Leman Sam. Dolayısıyla Zarrab gibi bende ayaktaydım.
gezi-odullu
Duyamadım, ne diyorsun?
Evet doğru, 50 ve 51 numaralı localar o dönemde yaşanan toplumsal felaketleri düşünecek olursak gerçekten ilginç isimlerden oluşuyordu. Sonradan gazeteler bunun, aynı Gezi olayları gibi toplumsal dirilişi ateşleyen bir fitil işlevi gördüğünü yazdılar. Ama dur, asıl söyleyeceklerimi henüz bilmiyorsun. 50 ve 51 numaralı localar arasında yalnızca kalın bir cam vardı. Aslında birbirimize çok yakındık ama Zarrab'cılar hiç bu tarafa bakmıyorlardı. Bakışları sürekli karşıdaydı:
''Ananı da al git.''
Bizim locaysa Yalçın Küçük'ün önerisi üzerine şöyle bir karar almıştı: Karşıya bakmak yerine herkes koltuklarını diğer locaya doğru çevirip öyle oturacaktı. Kararımız gerçekten etkili oldu. Yan locadakiler bir süre sonra hipnotize olmuş gibi dondular. Bu kazık kesme halinin diğer nedeniyse dışarıdan yükselen seslerdi. Localar birbirini duymuyordu ama tribünlerdeki sloganlar bütün haşmetiyle içeriye akıyordu. Yani ülkeninRobin Hood'u Çarşı, haksızlığa, yolsuzluğa karşı olduğu gibi 50 numarada kazık yutmuş gibi oturanlara da karşıydı ve bunu stadyumların gelenekselleşmiş diliyle ifade ediyordu.
Sonra ne mi oldu?
Zarrab'ın ve eski bakanların korumaları aceleyle dışarıya çıkıp ellerinde bir yığın şemsiye ile geri döndüler. Çünkü o günlerde özellikle makam araçlarına binip açılışlara, konferanslara gidenler, üzerlerine atılan pet şişe, yumurta ve tükürük yağmuruna karşı şemsiye kullanıyorlardı. Stadyumda da sloganların ardından benzer tepkiler başlamıştı. Sağdan soldan, arkadan önden pet şişe, yumurta ve tükürük yağıyordu 50 numaralı locaya. Bu ne kadar sürdü bilmiyorum. Locanın camları yumurta sarısından, tükürükten görünmez hale dönüştüğünde, Reza ve misafirleri korumaların açtığı şemsiyelerin altında ortadan kayboldular.
Şimdi ben sana bunu niye anlattım?
zarrab-ferhan-2Paranın ve silahın güç olmaktan çıkıp osuruktan tayyareye dönüştüğü dönemler vardır.
Biz bunu gördük ve yaşadık.
Efendim?
Ben kim miyim?
Ah be güzelim, ben toplumun ''Vicdanıyım'', hani şu ''Öldü'' denilen.
Bak dimdik ayaktayım.
Ölmeye de hiç niyetim yok.
Sana daha ne hikâyeler anlatacağım.

Son Ekledikleri: Ferhan Şaylıman

AYIBI VE UTANCI SİZİNDİR ...., Aldırmadan yoksulluğumuza ve yoksunluklarıma ... Bir bez bebekle, çelik-çomakla, beş taşla .. Olmadı, çok sev...