26 Ocak 2017 Perşembe


ÜÇ KADIN, ÜÇ FOTOĞRAF ..
ÜÇ YİTİK ÖMÜR ÖYKÜSÜ ....!

Ederi üç kuruş olmayan, 
Yandaş boyalı basının, çirkef çamurundan izler taşıyan ....
Paspaye bir bulvar gazetesinin ....
Ölüm, ihanet ve polisiye haberleriyle dolup-taşan ...
Okurken insanları yorup, kasvete boğan, üçüncü sayfasında ...
Üç ayrı kadın fotoğrafı ve altında yer alan, iki-üç satırlık haberde ..
Üç kadının dramından, çileli hayat öyküsünden arda kalan ...
Kaotik ömürlerinden, izleri yansıtan, haberde ..
'' - Kadın, gözünü kırpmadan bebeğini denize attı ....! ''
'' - Evliliklerinin ikinci senesinde, kısır diye, kocası ve kaynanasınca, canice dövülerek öldürülen kadın ''
'' - Çiçek ve mendil satıp, özürlü kocasına ve çocuklarına bakarak ..
Yaşam savaşı veren kadın, çocuğu uğruna hayatını kaybetti ! ''
Başlıklarıyla verilen haberleriyle ,
Birbirinden habersiz ve birbirini tanımasa da, aynı gazetede buluşup ..
Dramatik öykülerinin, hazin sonunu paylaşıyordu ..
Kimisine göre, kör talih, ..
Kimince, kader ..
Kimince, feleğin oyunu ..
Arabeske belenen bu anlayışın ve başlığın egemenliğinde ..
Hükmedilen hayatlarının, ellerinden çalınıp, talan edilmişliğinde ..!
Üç hazin ömür öyküsünde, üç kadın ....
Aynı içler acısı sonu ....
Katledilişin ve katletmenin, telefliğin ....
İçe işleyen, yürek dağlayan, kahreden acısını içiyordu ...!
Kim bilir, ne umutları, nasıl da renkli düşleri vardı ?
Kim bilir ve kim derdi ki, üçü de, ziyan ömürlerde ?
Kayıp hayatlarda, kurbanlıkları tadıp, ölümü içerek ..
Yer aldılar, adli haberliklerde, bir gazetenin, elemler akan sayfasında ...!
Haberin ilkinde, çocuğunu denize atıp, katleden kadından bahsediyordu ..
İkincisinde, sırf çocuksuz kadınlığın, kısır kadınlığın, yürek yakan acısı ..
Bir diğerinde , yani üçüncüsünde de .....
Hayat-memat ve ekmek kavgasında, yitip-telef olan ömrüyle ..
Bir başka kadın hayatından, alaca karanlık haberler, yer alıyordu ..
Üç ayrı fotoğrafta, üç kadın ömrünün hebalığından, izler yansıyordu ...
Yazdığına göre, gazete de ..
''- Çekti derin, derin son birnefes, telaş ve panikle esrarlı cigarasından ..
Cesaret ve sözüm ona güç toplamak bahanesiyle, çaresizliklerde çırpınarak ...
Titreyen dudaklarıyla ...
Boğazına düğümlenen kesik, kesik hıçkırıklarıyla ..
Solgun yanaklardan akan, göz yaşlarıyla ıslanan ....
Adeta, üzerinden dökülen giysileriyle...
Suyun,havanın , martıların ve toprağın tanıklığında ...
Aldı bebeği eline, durdu, birden bire..
Çevirdi boz-bulanık, allak-bullak olmuş bakışlarını ....
Bebeğini yutmaya hazırlanan, kirli suları azgınca savrulan, hırçın denize !
Sonra, yumdu gözlerini, sıkıca ve öfkeyle ..
Savurdu, çırpınan bebeği denize ..!
Dalgalar yutmadan o, minicik bedeni, derinliklerine ..
Son bir kez sallandı, minicik bebeğin, olanlardan habersiz, biçare bedeni ..
Hayat adına, buydu tüm ve son gördüğü, göreceği ..
Bilmeden başına gelenleri, içti ölümü, bebecik ..
İçti ölümü, bebecik ..!
Günahlarda koyarak kadını, masum ve günahsızlığıyla ..!
Hatta, kurban ve mağdurluğuyla ...!
Ve, yutarken duyarsızlıkla, azgın ve cana susamış dalgalar,
Savunmasız, bebeyi .......!
Duyarlılıklarını yitiren, kadın ....
Kaybettiği kendini, unuttuğu analığını da, alarak yanına ......
Yüklendi caniliğin yükünü , acısını, utancını ...
Görünmeyen, ağır mı ağır yüklüğünde, omzuna ...
Takarak ...
'' - Evlat katili '' Yaftasını boynuna ,
Sürerek caniliğin yağlı kara kirini, alnına ...
Döndü sırtını denize, ölen bebeğe, hayata ve kendi gerçeğine ..!
Kaçarak, ayrıldı kıyıdan, ömrüne kalan ebedi sancı ve korkularıyla ..
Koyarak ardında, korkmalardan bile bihaber ...
Ölü bebek bedenini, azgın dalgaların kıyıya vurmuşluğunda ...
Kaçtığı karanlığın, koştuğu azap ve korkuların ..
Onu, kapı-çevre kuşatmışlığında ..!
Aynı gök kubbenin kuşattığı, aynı kenti paylaşan, bir başka kadın ömrü ..
Olan-biten ve yaşananların, farkında olmamışlığında ..
Kendi, acı öyküsünün azabını, utancını ...
Hak etmediği, ağır mı ağır, tahammülü zor, gerçeğini ve ceremesini ..
Lime, lime olan ömür öyküsünde, an be an iliklerine dek yaşamışlığıyla ...
Sırf, çocuğu olmuyor, bereketsiz, doğurgan değil, diye..
Damgalanarak, kısırlıkla ve lanetlenerek, nefret ve sevgisizlikle ...!
Öbür kadınca, denize atılan çocuğu, veremediği suçlamasıyla ..
Şiddete, nefrete ve işkenceye maruz kalarak, günlerce, hatta ömrünce ..
Dayaklar yiyor, ezalar görüyordu ..
Kaynanasıyla, kocası olacak aciz gavattan, dur- durak bilmemecesine ..
Üstelik iliğine, canına tak edip, onu hayattan bezdirmişliğiyle ..
Bir yanda, ana olamadığından ..
Bir diğer yanda, anasının nefretinden ölen canların, çoğalan katmerlenen acısında ..
Hayatlar sönüyordu, hayatlar, aynı anda gazetede yer almacasına ..
Bir paspaye gazete sayfasına haber olmuşlukla ..
Sırf, ana olamadığı, doğuramadığı için ...
Dışlanıp, horlanıp ..
İnsanlığın yüz karalığında ve utancın da ..
Katledilerek, ölümü içiyordu, ölümü, azaplarda ..!
Şiddete ve nefrete, kurbanlıkla ....
Dayakların kifayetsizliğinde, ölümü tadarak, kopartılıyordu hayattan ..
Hakaretin, küfrün, şiddetin ....
Sudan ucuzluklar da, bini, bir paralıklarda, havada uçuşmuşluğunda !
Üstelik, aynı kente ...
Hemen, üç sokak ilerde yaşanan ....
Bir diğer hazin ömür öyküsü de, yer almıştı, aynı gazetede ..
Eciş-bücüş harfler ve rengi solmuş, resimle ..
Buna göreyse ..
Köşe başında, ömrü gibi solmuş çiçeklerin arasında kala kalmış, bir kadın ..
Bir yandan, umut ve medet dileniyor ..
Bir yandan, gül ve ömür eskisi ve kire belenmiş mendiller satıp ..
Göz yaşlarının sel-suluğunda ..
Öfkeyle, lanetlerden tutunda ..
Yaradanına, şükürlere uzanan, deli- bozuk sözcükler, savuruyordu ..
Kıçını üşüten beton soğuğunda ve içe işleyen ayazın, donduruculuğunda !
Kadın, bacakları kesik kocasıyla, yok-yoksulluğun acısında kavrulan ..
Yetimlerden de beter hallerde ömür tüketip,acılar çoğaltan, çocuklarına ..
Ekmek parası, geçim nafakası götürebilmek için ...
Soluyarak kendini boğan, ağır, ağır zehir kusan ..
Ekzoz gazlarıyla dolan, havayı ...
Dururken ..
Kah, acıyan ...
Kah, nefret ve hatta alay dolu, küçümseyen bakışların, altında ..!
Kahrederek kendi kendine , yazarken ömür öyküsünü betona, sessizce ..
Elinden fırlayan, bebesini kurtarmanın can havliyle..
Fırlayıverince apansız ve şuursuzca kaldırımdan, sokağa ..
Altında kaldığı taksice ona ölümün sunulmuşluğunda ..
Ödül mü ?
Ceza mı ?
Anlaşılmazlığının ortasında, canını teslim ediveriyordu, oracıkta ..
Yazdığına göre gazete de, sahip çıkanı bile olmamıştı, cesedine ...!
Bir gazetede, üç fotoğraf ...
Üç fotoğrafta, yitik ömür hikayesinin kaynağı, üç kadının ölüm haberi ..
Sırıtıyordu, arsız, arsız ...
Ölümün, soğuk yüzünü göstermişliğiyle ..
Kusarken elemleri satırlarıyla o , gazete sayfasına ..!
Ortak paydaları ..
Hepsi, hayatın ve kendi acılarının ..
Ömür denen, çilelerin demlenmişliğinde, süzülüyordu, hayatın imbiğinde..
Her birinin, kendi yakıcı gerçeğiyle ..
Üç ayrı ve birbirinden habersiz kadın ..
Üç ayrı çileli hayat ..
Üç ayrı dram işleniyordu yan, yana bir gazetenin, üçüncü sayfasında !
Yaşıyor ve yanıyorlardı, aynı gök kubbenin altında ..
Sayfalarda yiten öykülerden, acıların fışkırmışlığında ..!
Fotoğraflardan kalan, yitik ve ölü bakışlarla ..
Değil hafızalara işlemek, anında silinip gitmecesine ..
Hatta, okuyan çoğunun, ilgisini bile çekmemecesine ..
Üç kadın öyküsünden saçılan, düş kırıklıklarının ..
Kente, caddelere ve gazete sayfasına dağılmışlığın da ..
Üç kadın bakıyorlardı yan yana, olmadıkları hayata ..
Sığamadıkları dünyada, sığıvermişlikleriyle bir habere ...
Neler, neler anlatıyorlardı, kimseler bilmeden, fotoğraf sessizliğinde ...!
Artlarında kalan, ömür acılarıyla
Paspaye bir bulvar gazetesinin, üçüncü sayfasında ....!
Üç fotoğraf, üç kadın, üç haber ..
Üç yitik ömür haberi, sıcaklığında ...
Ömürlerinin, un-ufaklığın da, yerle yeksanlığında ...!
Dizilerek, yan yana !
Üç kadın, üç fotoğraf , üç yitik ömür öyküsü ..!
Üç kadın, üç fotoğraf , üç yitik ömür öyküsü ..!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

26 / 01 / 2017

Saat ; 18_26


HAYAT SURET, ÖLÜM GERÇEKTİR ...!

Ne kadar çok laf edip ..
Söylenip duruyordu, hayat üstüne ...
Taki ..
Odaya girip, yere yuvarlanmış fötr şapkayı görünceye dek ..
Baktı şapkaya ..
Tutuldu nutku ...
Ölümün gerçeğiyle tir tir titreyerek ..
Sustu ...
Sükuna gömüldü .
Lal oldu dili ...
Şapka bir çırpıda anlatta ona ,
O,değişmez iç yakan gerçeği ..
İçtenlik ve yalınlıkla ...
Abartısızlığında ...
Adeta, fısıldıyordu hala, şapka ona ..
'' - Hayat suret, ölüm gerçektir ...!
- Hayat suret, ölüm gerçektir ...! ''



Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen /Almanya

26/01/2017

Saat:00_12

25 Ocak 2017 Çarşamba


SİZİ, GİDİ TUZU KURULAR, SİZİ ..!
KURTARAMAZ SİZİ, NE NARALARINIZ, NEDE, EVET ..!

İnsanlık var olalı, dünya kurulalı ...
Emek, ekmek, sömürü-alın teri kavramları girdi-gireli, insanlığın diline ..
Ve onurla, onursuzluğun savaş literatürü oluştu, oluşalı ..
Sizin gibi, düzen ve korku krallığı çanakçısı,ayakçısı, kıç yalayıcısı ..
Türedi insan müsfetteleri düzünbazlar, hep yer almıştır
Egemen erkin ..
Gücün, karanlığın ...
Despotluğun ...
Yobazlığın ...
Korkunun krallığının ve faşist, kanlı sömürü diktalarının yanında, şak şakıcılığında ...
Susurlukta izlerin hala belirgindir ...
Eyyyyy ....
Sade, futbolun değil ..
Derin devletin karanlığının ve kanlı katillerinin yanında ....
Canilerin payandası,
Şerefsizliğin ve riyanın, cambazı ...!
Diktatör yalakası,
'' - Şeytan '' Lakaplı, karaktersiz Rıdvan Dilmen denen, sünepe sipsi ...
Durur mu hiç senden işaret alani, cümle yalakalar çetesi ?
Döküldüler onlarda, göbecikler atıp, kıvıra, kıvıra, ortaya .....
Görünen köyün, kılavuz istememişliğinde ..
Dahası, Perşembe'nin gelişinin, Çarşamba'dan ayan-beyan belliliğinde ..
Yalayarak kıç, avaneleri, parsaları toplayalım ..
Günü kurtarıp, cukkayı dolduralım telaşıyla ....
Koro halinde, veyveleye verdiler, ortalığı ....!
Ananız, riya çanağına çatlamış, sizi ..
Arı-perdeyi, hayayla ,edebi, daha doğarken yitirmişsiniz ...
Siz, asalak keneler ve kıç yalayıcılar, sürüsü ..
Sizi, tuzu kuru kapı kulları, evet şakşakcıları, sizi ....!
Uzunun kapı köpeği, arsız-yüzsüz dalkavukları ....
Sizi, gidi tuzu kurular, sizi !
Ölen, ocağı sönen, teleflerde kırılıp-tükenen, siz cibilliyetsizler değilsiniz..
Kardeş kanı akarken, ortada .....
Bakıyorsunuz siz, hep günü kurtarıp, kıç yalamaya ..
Unutmayın ki, bir gün ..
Hesapların dönmüşlüğünde, evlat acısı, yokluk, ölüm de, çalar kapınızı ..!
Görün, o gün kurtaramaz ...
Şimdi elpençe divanlıkta, kıçını yaladığınız UZUN sizi !
Gül ağacı yada gündoğdu gibi ......
Eğilip, dönmelerde, hayasızca, kötüye hizmette, sınır tanımıyor ..
Padişahım çok yaşa, naralarında kendinizden geçiyor..
Tüyü bitmedik yetimin, ekmeğine-aşına, göz dikip ..
İnsan kanına, ekmek banarak ..
Haramı-helali hiçe sayarak .....
Sadece, günü kurtararak, çürüyüşe çanak tutuyorsunuz ....!
Haysiyet, onur, haya, ar-edep dağıtılırken, siz nerdeydiniz ?
Kendinize, şerefsizliği yaşam biçimi, seçtiniz ..
Giden ağam, gelen paşamlıklarda ..
Dün Özal'ın, bugün Uzun'un gemisine bindiniz .....
Unutmayın ki ...
Felaket te, gemiyi ilk terk edip, kaçan, siz hain farelersiniz ..
Sanmayın, kendinizi fasulyeden nimet sayıp ..
Hergelede imam eşekliğindeki anırmanız, kandırrır garip-gurabayı ..
Kansa, kansa size, aklı evellerle, ahmak koyunlar, kanar ...!
Evetciler kervanında, sizcileyin ihanete soyunur, memleketi satar ..!
Sizler ki, haysiyet ve onur fukarası, tuzu kurularsınız ...!
Kapının önüne yatıp ..
Domalmalardan, medet umansınız ..!
Kiminiz, televizyonlarda köşe tuttunuz ..
Kiminiz, Uzunla yan yana, arz-ı endam ettiniz ...
Topunuz, haram lokmaya, eyvallah dediniz .....
Sizler, hep üflenince öttürülen zurnalarla, düdüklersiniz..
Tuzu kurulukta ..
Daha çok, diyerek cebellezi derdinde, ar-namus dümdüz dizilenlersiniz ..
Uzunda kurtaramaz, insanın haysiyetini ..
Yoksa, ademde, haysiyetle karakter ....!
Vermemişse mabut, neylesin sizin gibi düzenbaz, çürük elma Mahmut ..
Son sözümüz, son tavsiyemiz ..
Namussuzluklarda boynuzun kulağı geçip, bir yerlerinizi deldirerek ..
Badelilere kul-köle, badelenmiş türedi tiplersiniz ....!
Sizi, tuzu kurular çetesi, sizi ..
Desenizde evet, bilesiniz ki,
PİÇ DOĞAR, BU VELET ...
Yetmez ve kurtaramaz Efendiniz Uzunla,sizi ...
Ne, naralarınız, ne'de, evet ..!
Ne, naralarınız, ne'de, evet ..!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen/Almanya

25/01/2017

Saat;17_00


HAYIR'LARA, VESİLE OLA ...
Cin Ali, cin Ali olalı, okkalısından çarpacaktı insanları ..
Neye uğrayacaklarını, şaşırtmacasına ...!
Sanarak herkesi, kendi koyunları gibi eblek,
Biatta kul, ahmak oğlu ahmak çıkmalarını, umarak....
Hani'ya, şunun şurasında ..
Kedi olalı, bir fare yakalamanın, heyecanıyla ..
Tebessümlere dalacaktı, garibim ..
Kendini, darı ambarında gören, aç tavuklar gibi ..
Avanak ,avanak ..!
Lakin, gelin görün ki ..
Kazın ayağı, hiçte öyle değildi ..
Uymadı, evdeki ve kafadaki hesapla, alış - veriş, çarşıya ..
Üstelik te, hayatın gerçeğine ..
Hele hele, hepsine eyvallah ta ..
Birde ahmaklığın da ,yoz akıllara hükmeden ..
Fikir ve ahlak fukarası, zeka küpü saydığı kalmasaydı açıkta...
Tıpkı, yırtık dondan fırlayan ..
Çıplaklıkta, dona kalan, kıçı gibi ..!
Unutuvermeseydi birde ..
Ayakkabı küçük, ayak büyükse ..
Girmezdi ayak, pabuca ..
Üstüne, üstlük ..
Yanlış hesap, dönerdi Bağdattan, eninde - sonunda ..!
Unutmasaydı, hayatın ve sağ duyunun, bu basit ve ilk gerçeğini ..
Tam, aferini alıp,sırtını sıvazlatacaktı uzuna, uzun, uzun ..
Ama olmadı ..
Yitirdi itibarı, düştü gözünden uzunun ..
O gün - bu gündür CİN Ali, cin çarpmışlıklarda ..
Topaçlara, taş çıkartmacasına ..
Fıldır, fıldır döner durur, ortada ..
Cin Ali, ettiğini bulup ..
Düşmeli, kendi kazdığı kuyulara ..
En Hayır'lı sonuç budur, çünkü ...
Biz biliriz, onun dününü de, ününü de ..
Bizim Cin Ali, haramilerin piri, dalkavukların önde gideni ..
Bakmayın, akıllı geçindiğine ..
Cin Ali'nin seceresi de, geçmişi de, belli ..!
O, bildiği fırıldaklıklarda döne dursun, emirlere itaatle ...
Ayrancılı Davutoğlunun ımsığı, Ahmet misali ..
Alır sonunda, o'da üçün birini, tıpkı Ahmet gibi...
Takar koluna, Karamürsel sepetini ..
Hancı gider hanına ...
O kalır, mezberiliklerde, bok pazarında ...
Bor pazarını, kaçırıp
Eşeğini, Niğde'lere sürmüşlüğünde ...!
Bu fırıldaklıklarda, dönen, dönene ...
Devlet olmuş divane...
V atan,millet ,sakarya bahane..
Kıçı kurtarmak için, postu sermiş, eşiğe ..
İstikbali bok içinde, ömür, tüketiyor ömür ..
Sıçtı Cafer, Bez getir, teranelerinde ..
Minareye kılıf, ihanete, bahane arama telaşında ..!
Dönmüş adeta, Tekir den korkan, fareye ...
Kanarak Uzun'la, Cin Ali'ye ..
Kandırılanlar kervanına ,katıldı Devlet te, sonunda...!
Kala, kala kaldı, üçün biri de, kendisine ..
Dedik'ya, fırıldaklıklarda yok kimseler, üstüne ..
Cin Aliyle, Devlet dönmelerde, birbiriyle yarışıyor, nispette ..
Haydi bu dönüş, bu gariban ülke ve halk için ..
HAYIR'lara, vesile ola ...!
HAYIR'lara, vesile ola ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ 

Friedrichshafen /Almanya 

25/01/2017

Saat:01_14


YENİLGİLERDE , YUTULMUŞLUĞUNDA ....!

Arttıkça bunalımı, bulantılarla ekşidikçe midesi, ağzı-dili ..
Duyuramaması sesini, anlatıp, ifade edememesi kendini ..
Onu, içsel yalnızlıkların, korumasız bataklığına sürükledikçe ..
Çırpınıyordu, son bir çaba , gayret ve direnişle ..
Dahası, umut kırıntılarının, yaşama sevinçlerinin son zerreleriyle ..
Tutunmak için hayata, diş-tırnak , canhıraş gayretlerle ..
Cılız bedeninden, yorgun ruhundan beklenmeyecek, gayret ve çeviklikle ..
Üstelik, hala insana, insanlığa, iyiye, güzele olan inanç ve değerlerini ..
Korumaya, gayretle ...
Son bir kez baktı, sağına, soluna ..
Onu yutan koyu griliğin, kurtların sevdiği boz bulanıklığın ortasında ...
Kendi yalnızlığında ve insan yığınlarının kirlettiği dünyanın yozluğunda ..
İliklerine dek tir, tir titreyerek adımladı, sonunda ..
İnsanlık bataklığının metan gazının değil sadece körpe ciğerlerine ..
Ta iğdiş edilip,tarumarlıklarda yerle yeksan olan ruhuna, dolmaya başlamışlığında ..
Yürüdü, kendi adımlarının onu yalnızlığın, naçarlığın, bedbahtlığın...
Tarifsiz hüznün ve sonun, gayya kuyusuna yöneltmişliğinde ..
Kimsecikler demezdi, konduramamışlıklarıyla ..
'' - Genç yaşta kıydı canına ...! '' diye
Soyundu ,dökündü yeni yola ,eskinin izini , kirini ,kırıntısını taşımayı istemeyerek ...
Çırpı bacaklı bu genç ömrün ...
Böylesine yorgun, yaşlı ve teslimiyeti sineye çekecek kadar, bitaplıkta ...
Hayatı sevinçle adımlayacağı yaşta ve çağda iken ölüme tutsak yürüdüğünü ...
Hayat denen tahterevallide....
Hep,düşen,...
Hep kaybeden olmuştu, oldum olası ..
Hayatın mı, feleğin mi ?
Yoksa...
İnsan geçinen, hilkat garibelerinin sillesi mi,
Onu, daha çok bezdirmişti, canından ..?
Bilinmezliklerin kucağında...
Ölümün, görünmeyen dar ağacında ...
Sunarken, hayat ölümü, ona ..!
O, gidiyordu ..
Yorgun, titrek ve ürkek adımlarla ..
Ona, biçilmiş sonu, yaşamacasına ...
Ölüm saçan, gri sessizliğin ve öldürücü yalnızlığın ortasında ...
'' - Her intihar,
Yiten yaşama sevinciyle, çoğalan bir çığlığın ve yüreğin , sesinin ...
Göz göre, göre ve amansızca,acımasızca , Duyarsızlıklar da çalınışı ....
Bir ömrün....
Nemelazımcılıkların hortlamışlığında ....
İnsancıkların , insana, ilgisizlikle sırt dönmüşlüğün de..
Duyarsızlık, horluk ve hoyratlıklar da, talanı ve çalınışı dır, aslında ...!
Tezinin, bir kez daha, genç ölümlerden birinde doğrulanmışlığıyla ..
''Her ölüm, zamansız ve erken ölümdür '' , sözüne inatla ..
Ömrünün, doyamadığı gonca çağında ...
Yürüdü genç kız, yürüdü, ölüm sessizliğini içerek ...
Kendini yutmaya hazırlanan, bataklığa ..
Oldu olan, yaşandı hazin bir son ...
Bataklık yuttu, onu ..!
İnsanların değil, bataklığın ona kucak açmışlığında ...
Kendinin, zorakilikler de ölüme, kucak açanlığıyla ...
Öldüresi gri yalnızlığın ortasında kala, kalan, genç bir ömrün ...
Sevgisizlikte yok olup, yenilgilerde, yutulmuşluğunda ..!
Yenilgilerde, yutulmuşluğunda ..!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen / Almanya

22 / 01 / 2017

Saat;10_20


AYIBI VE UTANCI SİZİNDİR ...., Aldırmadan yoksulluğumuza ve yoksunluklarıma ... Bir bez bebekle, çelik-çomakla, beş taşla .. Olmadı, çok sev...