15 Şubat 2020 Cumartesi

ÖLÜ ZAMBAKLAR VADİSİ ….,

Doğumdan başlar, ölümle bile bitmez insanoğlunun hayatına dair söylenenler, beklenenler, beklentiler, yaşanılanlar sarmalı ..
Hatta, mutluluklar, mutsuzluklar, hüsranlar, yitiklikler ve savruluşlar demeti ..
Böylesi garabetler zincirinde, gerçeğin, yanılgıların ve drama varan yaşantılar karanlığının …
Özcesi, hayatın alaca karanlıklar penceresinden bakıldığında görünenler ele alınıp, değerlendirilerek sözcüklere döküldüğünde ..
Hayatın hesabı-kitabıyla, insanın hesabı-kitabının uyumsuzlukları gözden geçirilip ..
Sonuçların birer gazel yığınına dönmüşlüğünde, dillendirileceklere bir ad konulacaksa..
Bir betimlemeyle özetlenecekse, çoğu insanoğlunun ömrü …
Özünde ve tükenip, yitmişliğinde, bakılırsa..
Ona dense, dense …
Ölü zambaklar vadisidir, hayatın bağrında, insanoğlunun ömrü ..
Pek tabii ki bir ömrü, tümüyle kara kilimler yığını olarak betimlemek yanlış yada olanaksız …..
Hatta, hem hayata, hem de o, hayatı öyle-yada böyle yaşayıp, tüketene haksızlıktır …
Haksızlık olmaya, haksızlıktır ama hemen bununla birlikte, görünen köyün kılavuz istememişliğinde …
Üstelik te, her şeyin aşikarlıkla göz önünde olmuşuğunda ..
Elde-avuçta kala, kala bir hiçler ve yitiklikler, hüsranlar manzumesiyse ..
Bununda başka bir isimle yada betimlemeyle adlandırılamamışlığında ..
Bir ömrün genel gidişatının sonuçta akı az, karası çok ve içler acısı görünürlüğünde ..,
Bunu ne denli allayıp-pullamaya ve yahut ta ….
Şirin yada parlak ambalajlı ve albenili gösterilmeye çalışılmasının da olanaksız olmuşluğunda ..
Minarenin kılıfa sığmamışlığı gibi, gerçeğin ortaya çıkıveren huyuyla yüz yüzeliklerde ..
Bu hal olsa, olsa en iyimser dillendirilişte bile ..
Ömrü, ölü zambaklar vadisi olarak dillendirmekten başkada bir seçenek ve tanımlamak mümkün olmaz, olamaz haldir.
Daha baştan oyunu kaybedenliğe tutsaklıklar, atılan yanlış adımlarını yeni ve hatta daha da beterin beteri yanlışlıkların izleme silsilesi …
Tercih ve seçimlerin hayatı düze çıkartmayıp, tam aksine belanın-gadanın ve bahtsızlığın göbeğine götürüp, karalara gömmesi ..
Yetmedi uçurumun kıyısında yada yuvarlanmışlıklarda param parçalıklarda helak oluşu orta yerde dururken ..
Bunu alayı-vala göstermek olanaksız, buna yeltenmekse, düpedüz ahmaklık, densizlik ve hatta şarlatanlıktır.
Ne aşkta dikiş tutturmuş, ne işte-güçte başarılı olmuş nede hayat denen döngü ve devran da ….
Bir gün olsa bile mutluluk, sevinç yada gün yüzü görme nasip olmamışsa, birine ..
Buna bahtsızlık yada kadersizlik yada hangi adla tanımlanmaya kalkılırsa, kalkılsın …
Elde-avuçta kala kala hep hüsran ve hicran hatta ahu- vahlar kalmışsa..
Kişinin, hayat denen devasa canavarla cebelleşmesinde, kapılar, değil lehine aralanmak …
O seçenek şöyle dursun, tam aksine hep ve daima yüzüne kapanıyorsa ….
Hayat o, kişi için buhran ve hengameler dahası da, külfet ve angaryalar yığını olmaktan öte geçmiyorsa…
Garibanın bahtsız cambazlar gibi, üstünde oyunu sürdürdüğü tüm teller kopuyor ve hep hayat akışı bıçak sırtında sürüyorsa…
Yada Rus Ruleti oyununda kaybedenliğe tutsak hallerde hüküm sürerek tükeniyor….
Ne yaparsa yapsın, bodoslama duvarlara toslayarak ömrü ve umutları yerle yeksanlıklarda, tuz-buz oluyorsa…
O, biçare yitik ömür kahramanlığından öte gitmemişse ….
O görünen ya da görünmeyen engelleri aşamıyorsa…
İç karatmak yada GAMLI BAYKUŞLUK yapmak olmasa da asla ama asla, meramım …
Böylesi ömre ve yaşadıklarına …
Olsa, olsa ona denebilecek tek söz, ‘’ –Olmadı, olmadı gitti, oyun başlandığı gibi yenilgiyle bitti..! ‘’demektir ..
Yazsan, çizsen, kurgulasan, bundan beteri olamazdı, deme nakaratının, tekrardan öteye geçmeyen, lafı güzaf hallerdir..
İşte tüm olan bitenler içler acısı bir dram filmi izlerken ki, iç karartıcı hallerde akıp, geçiyorsa, gözler önünden …
Dense, dense buna yenilgilere abonelik, pejmürdeliğe şerbetlilik, denir …
Buna da ….
‘’- Ki, insanın özü bay vermese, demelere dili varmasa da..’’ O, malum ve bildik sözcükler dökülür, kaçınılmazlığında, insan dudakların dan …
İç karatmak yada GAMLI BAYKUŞLUK yapmak olmasa da asla ama asla, meramım …
İşte o hali ayan- beyan dillendiren deyişle, böylesi ömür denen garabetler manzumesine…
‘’ –ÖLÜ ZAMBAKLAR VADİSİ ‘’ denir, eşyanın tabiatına uygunlukla betimlenmişliğinde ….
Böylesi melanetliğe, tutsak ömürler, ÖLÜ ZAMBAKLAR VADİSİDİR
ÖLÜ ZAMBAKLAR VADİSİ …!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya

06 / 02 / 2019

Saat ; 18_18
ANLATIR .......,

Çoğu kez, '' - Kapı duvar, pencere kör, diller lal, kulaklar sağır'' , Hallerinin naçar lığını yaşarken insan ...
Yürüdükçe kendine, kendine ...
Açılır içindeki alemlerin, o, gizemli kapıları ...
Onu alıp götürmecesine, zamandaki yolculuğunda sürer-savurur, ömür ve anılar dehlizinde ....
Zamanın kuytusunda an gelir, kan ağlar, an olur tebessüm ışıltıları çoğalır yüzünde ve göz bebeklerinde ....
Hayat kanırta, kanırta dayattıkça kendi gerçeğini ona, halden, hale koyar ..
Böylesi anlarda mum olur erir, buz keser, donakalır, tutulur nutku ....
İner bir gri bilinmezlik perdesi gözlerinin önüne, onu hayattan ırak etmecesine ..
An olur, sararmış-solmuş bir fotoğraftan rengarenk anılar fışkırır, saçılır üryanlıklarda orta yere ...
Zaman salıncağında ve hayatın hengame sarmalında yiter, eksilir, çoğalır ve hatta sığmaz içi, içine ...
Sessizliğin diliyle, dillenir yaşananlar, anılar gerçeğin iç yüzü açılır perde, perde ...
Yiter 'sin o, renk cümbüşünün içinde ..
Kulak kesilir ve dinlersen yüreğini, anılarını sessizce ve usulca, sözcükler çoğaltarak soluk, soluk ....
Bu hallerde ..
Anlatır, bir romandan yada filmden düşen tılsımlı ve albenili kareler olarak ..
O an, içinde arzular ve duygular rüzgar esmelere koyulur .....
Karışır akın, karana şaşırır kalırsın, tıpkı dört yol ağzında yiten gariban yolcu gibi ..
Yol bilmez, iz bilmez hallerde ellerin çaresizliğe açık hallerde ..
Kesmez o an ne sigara savuruşun ne küfürler yağdırışın, öfkeni, isyanını ...
İşin içinden çıkılmaz lığın, sende yarattığı tahribatın boyutunun büyüklüğü karşısında, kuşatılmış hissedersin kendini o an, iyiden iyiye ...!
Arka planda bir melodi çalar, akan görüntülerin sende bıraktığı izler demeti eşliğinde ...
Yeniden ve bir daha, bir daha volta atarsın..
İçinde bulunduğun içsel yalnızlığın, ürküten tenhalığında ve çoğalan karanlığında ...
Anlatır sana, pek çok hali ve neden-nasıl bu hallere geldiğini ..
Bir başkasının anlatılanları anlayıp, çözememesine inat ..
Sen akla-kara netliğinde anlayarak, kafana mıh gibi çakılıp, resim gibi kazınmacasına ..
Nakşolanların renk anaforunda yada duygu gelgitlerinde yaşarsın bir daha, bir daha düne ait her ne varsa...
Anılar dağarcığında yada yer yere gerçeklerin unutulup silinmeye yüz tutmuşluğunda, tozlanan hafızanda ...
Yanıtsız sorular ve çözümsüz kör düğümler çoğaltmacasına ...
Hatta öyle bir an gelir ki, sen sana ırak ve yaban olur, el kesilir..
Sorarsın, kendi kendine..
'' - Bu ben miyim ? '', Diye ..
Tüm bunların bir tek sana reva görüldüğünü sanıp, düşünerek ..
Kesmez öfkeden ve kızgınlıktan dişin, bokunu ..
Labirentlerde gidip-gelmelerde helak olup, naçar ve yitiklik duygusu ile çırpınan fare kesilirsin ...
O an, aklının kapısı çalınıverir kafanın arka mahallinde ..
Kesilir soluğun, atar rengin, betin - benzin limoni sarıdan da beter hallere keser ...
Tıkamak istesen, duymamak istesen hatta bunun için tıka' san da kulaklarını ..
Çınlayarak ve yankılanarak sürer kulaklarının ve beyninin derinliklerinde konuşmalar ve ardı-arkası kesilmeyen fısıltılar ve kaotik sesler ..
Ne yaparsan yap, inadına yutulur 'sun o, hengameler girdabında ....
Kaçamazsın sen, senden .....
Hala susmaz ve kesilmez o kaynağı ve kimliği meçhul ses..
Guguk kuşu iştahı ve gevezeliğin de ..
Anlattıkça anlatır sana, ömründen demet, demet, sayfa, sayfa yaşanmışlıklar..
Kapı duvar, pencere kör, dil lal, kulak, sağır kesilse de ..
Anlatır sana hayatını, sen bilmek, dönmek ve dünü yaşamak istemesen de ..
Tıpkı geveze bir papağan gibi, dur- durak bilmemecesine ..
Anlatır...
Anlatır..
Anlatır sana hayatından, aklı-karalı yaşanmışlıkları ..
O anlatır, sen yiter sin, sende ...
Durmak ve susmak nedir bilmem işliğinde ...
Ses, ses, nefes, nefes çoğalarak ...
Anlatır sana, seni ve yaşanmışlıklarını, ömrünün dününü ..
Elemler girdabında, yutulmana aldırmadan ...
Dillenir, hatta bülbül kesilir o, ses ve biteviye anlatır, anlatır...
Anlatır ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya

08 / 02 / 2019

Saat ; 10_10
DÜZGÜN TIKIRINDA ....!

Oldum, olası hep düşünürdü ..
Hangi akla hizmetle, kimin ümmeti, kimin kulu olarak koymuşlardı ..
Soy adının TIKIRINDA olmuşluğunda, sanki başka isim yokmuş gibi ...
'' - Düzgün TIKIRINDA ''
Doğdu, doğalı, değil..
Gönlünce ve mutlu-mesut, düzenli, düzgün hele ki de..
Bir gün olsun, gün yüzü görmemişliğinde ..
İsmi Düzgün TIKIRINDA olsa da..
Hayatın onunla inat etmişliğinde ..
Değil bir koca gün...
Kısacık bir soluk aralığına sığışıverecek kadar kısa zamanda bile..
Gitmemişti ne işleri nede hayatı tıkırında ..
Ama ne gamdı ..
Ataları bunu uygun ve layık görmüşlüklerin de koymuşlardı ...
Adını, Düzgün ,zaten soyadı baştan belliydi ..
Olmasa da işleri ve hayatı tıkırında ..
Bu güne, bugün ...
Biçarenin adı, namı değer Düzgün TIKIRINDAY dı ...
Adı, kara mizahlara ve ironilere konu olup, dalgalar geçmecesine ...
Düzgün TIKIRINDAYDI ...
Bilseniz, ne çekti adından Düzgün TIKIRINDA hanım ....
Düzgün TIKIRINDA, hanım ...!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ
İmmenstaad / Friedrichshafen / Almanya
17/12/2019
Saat ; 15_00
YETMEZ BAZEN ....

'' - VAY Kİ, VAY HALİNE ...! ''

Ne söz kar eder, nede yeter yalvar-yakar olmalar ...
Yağmurlu günde, bir bardak suya hasret etmeye karar vermişse o görünmez ilahlar ..
Yada perde ardındaki ilahlığa soyunan azılı düşmanlar ...
Yetmez bazen senin tek taraflı iyi niyetin, hoş görün ..
Hatta korkundan değil sırf tevazudan, hoş göründen ve bela-kada istememenden aşağıdan almaya çalışmaların ..
Senin insanlığını, kibarlığını, efendiliğini korkuna ve güçsüzlüğüne vererek ...
Efelenir, hey heylenir, gelmelere koyulurlar, üstüne, üstüne ...
Sen istersin ki ne tas düşsün, nede çan çaldıra sın ..
Çıkmasın ortaya eski defterlerin kine-nefrete çanak tutan kirli-kanlı yazıları ..
İyi niyetle üstü örtülmüş hesapları, görülmeyen hesaplaşmaları ...
Ne kar eder, nede para senin ılımlılığın ..
Hatta..
Kanı, kanla değil, kanı suyla yıkarlar tavrın ..
Töredir, ananedir, yok mirastır, alışkanlık yahut ta safsata da kutsal emanettir türünden zırvalar ..
Gel-gör ki, birileri nefretin biley taşında keskinleştirerek kan dökmeye niyet etmişse, ta baştan ...
İflah olmaz andavallılar sürerler işi yokuşa, keçileri üstüne, üstüne ..
Çıkarırlar kınından kana, öfkeye bilenmiş paslı hançerlerini ...
Sen akıtmak istedikçe suları dostluktan, sevgiden, barıştan ve hoş görüden yana ..
Şeytanın avukatlığıyla, vahşetin atlısı olmaya soyunmayı koymuşsa kafasına.
Namertlikle kine, intikama ve hesaplaşmaya at koşturan naftalinli öc alma duygusuna intikama yeminli kindar lar, dillerini, ellerini ve nefretlerini dökünce ortaya
Yakarlar ciğerini ,ocakları, ömürleri, haneleri körlemecesine, ateşleri ..
Oysa ne güzel demiştir eski ekabirler ile bilgeler..
'' - Taş, taşa değmeden, çıkmaz ortaya kıvılcım ve belli olmaz, mertle-namert, üstünkörü hesaplarla ortaya ..
Dürülmeden nefretin defteri, durulmadan sular, kurumadan bataklıklar ..
Nice ocaklar söner, dağlar kadar kaya tuzları kokar, sular çürür, niyetin ıslah değil, iflah değil, itlafsa eğer ..
Yürekleri, gönülleri ve ömürleri sarmışsa, nefretin ayrığı ..
Çiçek açmadan solar sevgiye ekilen lalezarlarla, fillerin tepişmesinde telef olan çimenlerle, çiçekler ..
Sözün özü ..
Özü namert se, birinin ..
Yazılmamışsa, ömür kitabında mertlik ve insanlık ..
Olsan, melek te, kelebekte ..
Yetmez bazen, kanı, kavgayı bitirmeye niyetlerin tek taraflı iyiliği de, gönüllerin hoş görüsü de..
Melanet yaylasında kışladıysa nefretle, intikamın mayası ...
Her adam geçinenin, insanlık değildir harcı ..
İnsanlık değildir, harcı ...
Boşa değildir, şu güzel sözler..
Katranı kaynatsan olur mu şeker, nefsine ve nesline tükürdüğüm...
Tapar nefsine, çeker nesline .....!
Tapar nefsine, çeker nesline .....!
Yetmez bazen, insan geçinenin insanlığı, kendine ....!
Şaşar kıblen, döner nevrin çatarsa yolun namerdin, namerdiyle, beterin, beterine ...
Fıtratıyla-suretiyle, insan olmadık netameli, namerdin biri, düşerse kaşığına, kısmetine ...
Vay ki, vay haline ...
Vay haline ....!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ/ İSYANİ
Immenstaad/ Friedrichshafen/Almanya
19/12/2019
Saat; 20_00
ASILSIZ-ASTARSIZ NİCE DESTAN ......!

Boyun eğdi ölüme, bilinen, bilinmeyen istisnasız tüm canlılar ...
Gelişi, yaşanışı, nedenleri, betimlenip-adlandırılışı farklı, farklıda olsa ..
Değişmeyen gerçekliğiyle, sonucu hep aynıdır ...
Sonucu hep aynıdır ...
İster zoraki göç sayın, isterseniz kendinizce adlandırıp, kılıf- layın ...
Olmadı ,züğürt tesellilerin de, kendinizi avutup, kandırmaya kalkın ...
Hasılı, her ne yaparsanız, yapın ...
Uçarı-kaçarı, kurtuluşu olmayan, bilinmeze, sırra kadem basılan, dönüşsüz yolculuktur ...
İster ot, ister kurt ..
İster uyanık ol, ister saf yada bön ...
İsterseniz emsalsiz Dahi, yetmedi Alemi Cihandaki en, müstesna varlık olun ...
Kesişecektir, onunla eninde-sonunda, mutlaka yolun ...
Anlayacağın o, ki tıpkı öncekiler gibi ..
Sende, bu yolun yolcusu sun ...
Ha bir gün önce, ha binlerce gün sonra ...
Gelince sıran, asla sıvışıp, savuş'tura man ...
Daha doğarken kaptırmışlığın da kolunu, kanadını ….
Kırk dereden elli su getirmeye kalksan da sıyırıp-sıyrıla man ....
'' - Haydi, sıra sende, bin dolmuşa ! '' , Deyince o, şoför, vatman yada azgın denizlere hükmeden, Şanlı Barbaros kaptan ...
Daha olmadı kesmezse saydıklarım ....
İşinin ehli, görünmeyen pilot ile gemi filo komutanı, kaptan …
İşini savsaklamadan, kararlılıkla seslenir, o zaman ...
‘’ – İSKELE ALABANDA, YELKENLER FORA …! ‘’
İşte o, an tamamdır, zaman ..
Zaman, ayrılık zamanıdır ….
Değil, dil atıp, damak tutman ...
Fayda etmez, elinden geleni, ardına koymasan ...
Önleyemezsin, yolculukla, ayrılığı, ağzınla, kuş bile tutsan ...
Ağzınla, kuş bile tutsan ...
Ferahlatacak sa söyleyeyim, rahat etsin için ...
‘’ - Senden öncekiler de, boyun eğdi, sencile yin ...
Sanma ki, bu alemde ölüm, bir tek senin için ...
Ondandır, nafiledir çaban ...
Önleyemezsin yolculukla, ayrılığı, ağzınla kuş bile tutsan ...
Ağzınla kuş bile tutsan ....! ‘’
Ölümden, kaçış-kurtuluş olsa ..
Kurtulurdu, Harun Reşitle, Muhteşem Süleyman ...
Ondandır ..
'' - YOĞURT AKLINI, AYRAN ETME '' Demem ...
Koyan, koymuş kuralı ...
Oynanır, bu oyun, dünya kuruldu, kurulalı ...
Karşı durup, direnememiştir buna, hiç bir canlı ...
Dillenen şehir efsanelerinde
Ölümün çaresini buldu, denilen LOKMAN HEKİM ile ...
İlah sayıp, tapılan Sultanlarla, hakanlar, Eceler ....
Meryemler, Havvalar, Kleopatralar, Katharinalar, Hürrem Sultanlar ….
Dahası ...
Uğruna tacı, tahtı feda edip .....
İhtişamlı servetini ayağına serip, çöllere saçan ...
Alemler ve sultanlar, sultanı Muhteşem Süleyman'ı baştan çıkartan, Belkıs bile, ölümü tattı ..
Ondandır, Süleyman dan çok olsa da dünya alemde, yerin, itibarın ...
Çaban, servetin, şanın, şöhretin faydasız ve hükümsüzdür ...
Çünkü, bilesin ki, Ölüme geçmez sözün ..
İşlemez ayın, dayın, rüşvetin, torpilin …!
Adı üstünde zaten, dönüşsüz, ebedi ayrılıktır, ölümle yaşanan ...!
Ölümle yaşanan .....!
Unutma ki ...
Ölüm üstüne dillenip, yazılmıştır, asılsız-astarsız nice tefrikayla, destan ...!
ÖLÜM ÜSTÜNE DİLLENİP, YAZILMIŞTIR, ASILSIZ-ASTARSIZ NİCE TEFRİKAYLA, DESTAN ......!
ASILSIZ-ASTARSIZ NİCE TEFRİKAYLA, DESTAN ......!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya

20 / 12 / 2019

Saat ; 23_00

AYIBI VE UTANCI SİZİNDİR ...., Aldırmadan yoksulluğumuza ve yoksunluklarıma ... Bir bez bebekle, çelik-çomakla, beş taşla .. Olmadı, çok sev...