16 Temmuz 2024 Salı





EVVELİ HÜSRAN, AHİRİ MUAMMA .......!

GÖRDÜĞÜ NEY Kİ, GÖRECEĞİ NE OLSUN ........!
Hayatın yükü, zamanın yorgunluğu, yıllarla, acıların izi .....
Gizlenmişse , tebessüm denen perdenin ardına ......
Gam çoğaltıyorsa, kararıp kalan, yorgun gönül .....
Yürek feryat-figan döküyorsa içini, duyulmamalara inat en canhıraş hallerde .....
Gözler, gülerken ağlıyor ve hemen çoğu kere yağmur yemiş vagon pencere camları gibi buğulu yada ıslaksa ...
Hasılı ....
Keder ömrü, gam gönlü, ağrı-sızı yüreği sarmışsa ....
Bil ki, ömür ve hayat arabasının oku, dingili kırılmış, çivisi çıkmış .....
Hayat, angarya ve külfetten başka anlam ifade etmez olmuştur o, ömür ve hayat için ....
İşte tam da böyleliğinde, der insanoğlu '' - Evveli hüsran, ahiri muamma ....! ''
'' - Gördüğü ney ki, göreceği ne olsun ...! '' Diye .....
EVVELİ HÜSRAN, AHİRİ MUAMMA .......!
GÖRDÜĞÜ NEY Kİ, GÖRECEĞİ NE OLSUN ........!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ
Immenstaad / Almanya
16 / 07 / 2024 - Salı
Saat ; 01_43

15 Temmuz 2024 Pazartesi






ASILSIZ, ASTARSIZ, EVHAM, VESVESE VE KORKULARIMIZDIR ........

BİZLERİ, SÖZÜM ONA, ASILSIZ-ASTARSIZ İLAHLARA SIĞINDIRIP, KUL EDEN .......

 

'' - MARİFET .........

ZORDA OLSA  .......

YENEMEDİĞİMİZ KORKULARLA BİR ARADA YAŞAMAYI ÖĞRENMEKTİR, ÖĞRENMEK .... ! ''

 

BİLİNİR Kİ ......

KORKUNUN, ECELE FAYDASI YOKTUR, YOK .....!

 

 

Bu gece, yine bildiğini yapıp,  ay savuş'unca tepeden, yitince ulu çamların heybetli kuzguni karanlığında, çıkarlar yine vesveselerle, korkular ortaya, düşerler avlarını ürkütmecesine yola .....

Sessizliğe gömülü mezarlık duvarlarının iç karartan siluetinin yolu tutmuşluğun da, el yordamıyla korku ve karanlıkla baş ederek yürümeye çalışan işkilli bedenlerle, ruhları, öpünce ürpertiler, korkular ......,

Ayan-beyan çıkar ortaya gerçekler ......

Yarım ağızla, korkusuz geçinenler ele verir kendini, siner öylece oracığa, aldırmadan birilerinin kendini gördüğüne ....

Dil-diş korkuya kesen ödü elinde dolaşanlardan bahsetmeye gerek yok zaten ....

Onlar çoktan ıslatmışlardır kıçların da ki donu, tabii ki malumdur durum, fırsat bulmuşlarsa korkudan  tir, tir titremekten .....

Geriye kala,kala korkusuz geçinenler kalıyor, elbette kirişi kırmamışlar sa ve yerlerinde yeller esmiyor sa ....

Ondandır, er meydanı gibidir, karanlık gece ....

Hele birde korkuya teslim olmuşsa ahaliden, yiğit geçinen sakinler ....

Değil ürkütücü karanlıklarda, süt-liman denilen gecelerde bile kamçılandık ça korkular, cesaret zırhını giyinememişler ele verir kendini ....

Böylesi gecede marifet, cesaret zırhı kuşanmadan hatta bedenen ve ruhen üryanken, güvenle yürümektir korkunun ve karanlığın üstüne .....

Korkuyu kutsayıp, yenilgiye çanak tutmak, daha baştan yenilgiyi kabullenip, sineye çekmektir başa gelecekleri ....

Gündüz gözüyle  gördüğünde  yürümeyen duvarın, gece aşka gelmeyeceğini unutmayan baş eder korkusuyla, yürür yüreğinin ve sağ duyusunun sesini dinleyerek , karanlığın  üstüne ve görür ki gerçekte, korkuyu büyüten ve onu esir alan vesveseleriyle ikircekliliği ve evhamları dır, neticede ....

Öğrendikçe korkun la baş edemesen de onunla birlikte yaşamayı gün gelir aşar ve yenersin korkularını ...

Böylesi hallerde marifet, üryan ruhla görebilmektir gerçeği ....

Kulak verebilmektir, yüreğin, sağ duyunun ve gerçeğin sesine .....

Unutmamalı ki, işin özünde ve gerçeğin üryan lığın da;

Asılsız-astarsız evham, vesvese ve korkularımızdır ...

Bizleri, sözüm ona asılsız-astarsız ilahlara sığındırıp, kul eden .....

Asılsız-astarsız ilahlara sığındırıp, kul eden ......

Marifet ......

Zorda olsa ....

Yenemediğimiz korkularla, bir arada yaşamayı öğrenmektir, öğrenmek ......!

Bilinir ki .......

Korkunun, ecele faydası yoktur, yok ......!

BİLİNİR Kİ ......

KORKUNUN, ECELE FAYDASI YOKTUR, YOK .....!

 

 

 

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

 

 

 

Immenstaad / Almanya

 

 

 

02 / 07 / 2021 - Cuma

 

 

 

 

Saat ; 22_10

 


ŞİİR ;

Gerçekten beslenmişliğinde hayalleri zorlar, ufuklar açar, mevcutları derinleştirir ...
Özcesi Şiir, gerçekle, düş arasına kurulan salıncağın adı ve ta kendisidir.
YAKARAK, İŞLER İÇİME .....
İŞLER İÇİME .......!
Yağmur, dolu, afat boyutunda düşüp, nasıl iz bırakıp, hasar yaratırsa.
İnsanın iç dünyasında patlayan kasırgada, kopan tufanda ....
Ruhsal ve duygusal aleminde, öylesine hasarlar yaratıp, izler bırakır ....
Sensizliğimde hasretin, böyleliklerde derin, kapanmaz izler koyar benliğimle, ömrümde ve ruhumda.....
Basar mührünü sanki, ebediliklerde vurmacasına .......!
Bırak, ıraklık ve gurbetliklerdeki o tarifsiz, sancılı, heyheyli kaotik halleri .....
Yan, yana, hatta ......
İç, içliklerde bile, aramızdaki aşılmaz o. '' - Yokta, var görünmez cam soğukluğundaki duvarları, asla aşamamışlığımızda .. '', İşler içime ...
Tıpkı, çöl kumlarının, ölü gözlere işleyip, dolduruşu gibi yakarak ...!
Dahası ve ötesiyse ....
Dert, elem, hicran ve hiçlik çoğaltarak .....
Hiçlik çoğaltarak .......!
Yaşanıp, anlatılamamış lığında, bilip, tadıp, yaşamayanın, asla anlaşılırlıklarda anlatamayışı gibi ....
Sessizliğe yumulan dilin, dudakların lal keşişliğinde ...
Susar, kapanır ilelebet, dilim, dişim, dudağım ...
İşte böylesine tarifsiz, devasa ve anlatılamaz hasretinde, işler ayrılık acısının kumları gözlerime ...
Tıpkı, çöl kumlarının, ölü gözlere işleyip, dolduruşu gibi, yakarak, işler içime ......
YAKARAK, İŞLER İÇİME .....
İŞLER İÇİME .......!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ
Immenstaad / Almanya
14 / 07 / 2023 - Cuma
Saat ; 18_00

14 Temmuz 2024 Pazar

 





ERDEMLİLİĞİN MEŞALESİNİ ....


Tan yeri aydınlığının, arzı ....
Şanla ve nurla selamlayıp ...
Havayı...
Titrek ince mavi alevlerin, alaz alaz çoğalan ihtişamla, selamlayıp ...
Kana belenip, kırmızıya boyanan toprak ve kayalıkları ..
Mora kesen küllerin ve güllerin arzı öpmelere soyunmuşluğun da
Semanın mavi atlasının kucağında ...
Pervasız gözü karalıklarda ve kararlılıklarla ...
Koyulurken onurla,erdemlilik savaşına ...
Ben, ideallerim ve yarınlar ...
Erdemin ve onurun zırhını kuşanarak, konuşlandık ..
Yar uçlarına tünek kuran, kartallar misali ....
Konduk yükseğine, hayatın...
Korumak için özümüzü, erdemi ve güzelliği ....
Sığınarak erdemin, saflığın yeline, suyuna, nuruna...
Karşı durarak karanlığa, aymazlığa, zorbalığa ve zulme..
Yerle yeksanlıklarda heba edilen değerlere, saygı ve sahiplikle ...
Kolayı değil, zoru, anlamlıyı ve nadideyi seçerek ...
Hele ki, dünün ve insanlığın kırmızı mumla aranır hale geldiği ..
Günümüzün, bu boz bulanık ve göz-gözü görmezliklerinde ....
Belanın ve riyanın değil diz boyu ..
İnsanları yutmacasına..
Adeta, saçlarının ucuna dek pervasızca yükselmişliğinde ...
Sünepece debelenmelerde heba olmamak ve heba etmemek için ..
İnsanı insan yapan o, emsalsiz insani hasletleri ..
Taçlandırmak adına, insanlığı ...
Ve ....
Anlamlandırmak üzere, hayatı ..
İnsanlık dışılığın, tavan yapmışlığında ...
Yüz karasına, kalleşliğe, ihanete, utanca ve kire bulaşmamak ..
Boka bulanmamak, riyaya belenmemek için ..
Ne kadar zor olsa da ...
O kadar, değerli ve yüce olduğunu bildiğimizden, erdemin ederini...
İnsan geçinen insancıklara ve ucube güruhlara dönen kalabalık yığınların ..
Kıymetini-kadrini bilemeyerek erdemin ve erdemliliğin ..
Haslet ve güzellikleri ,fütursuzca çiğneyip ..
Telef ve talan da katlettikleri için o, bulunmaz güzellikleri ...
Gördükçe, insanlığın içine düştüğü acz hallerini ..
Tepeden tırnağa ürperti ve üzüntüye keserek ..
Yüz kızarıklığı na boğulmaktayız, içimiz kan ağlamakta üstelik te..!
Sorgulama ve farkındalıkların halkasına sarılarak, sıkıca ..
Sahip çıkmaya çalışarak, insanlığımıza ve insanlığa..
Onu, adeta yerlerde sürüp savurarak ..
Çamura beleyip ....
Eskimiş keçeye döndürdüklerini bile, fark etmeksizin ..
Telef ediyorlar telef, hunharca...
Karanlığın ve beyhudeliklerin çarkı feleğin de ...
Farkındasızlıklarda, ömürlerini ve hayatı ..!
Metelik etmez hayatlarının edersizliklerini fark edememişliğin aczinde
Ömür ve gün tüketerek ..
Zamanı, heba da geçirmekle kalmayıp ..
Hayatı ve evreni kirleten bu, ucubeler tayfasının
Lafazanlıklarına, hamasi hay-huyuna pabuç bırakmadan ..
Soyunduğumuz ve koyulduğumuz..
Varlık ve yokluk savaşında ..
İnsan olmanın zor zanaatlığında ..
Bilerek, insanlık onurunun olmazsa olmazının ...
Erdemli ömür olduğunu.
Saf, saf koyulduk, umarsız sevgimizle ..
Ve, kararlı, inançlı duruşlarla vuruşmacasına, savaşa...
Hayatın ve insanın, insanlığın ...
Karanlığı ve karayı ilelebet yok kılmacasına,
Hürriyetin varlık ve ışık savaşında,
Mutlak galibiyete tüm benlik ve kalbimizle, inançla ....
Kardelen aklığında, onuru taçlandırıp ..
Erdemliliğin meşalesini, ilelebet yanık tutmacasına ....!
Erdemliliğin meşalesini, ilelebet yanık tutmacasına ....!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ

Friedrichshafen /Almanya

06/12/2016

Saat:05_55 

 



ESARETİN AYAK İZLERİ .......!

Ruhum, karartma gecelerinde kendinden geçip, ışığı sönmüş kandile döndü ....
Araba seslerinin bile, yerini sadece yağmurun sesine terk ederek ..
Kenti saran kasvete, katkı sunmuşluğunda ..
Sade, bardaktan boşanırcasına yağmur, değil ..
Hüzün, elem, çok daha önemlisi ve tehlikelisiyse ...
Alabildiğine bedbahtlık yağıyordu, bedbahtlık ...!
Gecenin içinde, gökten, kentin üstüne ...!
İliklere işleyip, kasveti daha da bir artırıp, perçinlemecesine .
Kimi perdesiz penceredeki, buğulu camlar ..
Kimisindeyse, ışığı sızdırmamaya yeminli, kalın ve koyu renk perdelerin ardın da ...
Korkuyla beslenerek çoğalan, elem ve hicranlar taşıyordu ...
Sessizliğe, acılara ve alabildiğine karanlığa gömülüp ...
Yağmura, hayata ve zamana yenik düşen, bu yorgun kente .....!
Saatler, henüz gece yarısını bile göstermezken ....
Adeta, kasvetin atlıları cirit atıp,at oynatıyorlardı ...
Çiçekler,kuşlar, börtü-böcek ve hatta ...
Karanlık toprağı, güven ve huzur otağı sayıp ..
Onun,yedi kat altına gömülmecesine, kuytuya sinen sürüngenlerle ..
Her gün, ortalıkta kol gezen, aç- bilaç, ömür tüketmeye tutsaklıklarda, canhıraş seslerle ...
Akortsuz enstürmanlar gibi uluyan, biçare sokak köpekleriyle .....
Sesleri, sanki bir daha ki Mart'a kadar, içlerine kaçmışcasına ...
Sus-pus olan ve sivlim-büklüm gizlenen ...
Sırra kadem basan, avare sokak kedileri....
Meydanı onlara bırakarak, sinmişler ve hatta ..
Başka aleme ışınlanmışcasına, yok olup çıkmışlardı ...!
Böylesine derin bir sükuta ve ölümcül sessizliğe bürünen, her gün içine edilen, garip kentte ..
Evler, kent meydanı, garlar, karanlık dehlizler, logarlar ve yaşayan cümle canlılar ....
Üstlerine ekilen, ölü toprağına teslimiyetle ..
Sanırsın ki, hiç sonlanmayacak, ölümcül bir uykuya dalmışlardı ..!
Gecenin derinliğinde, havada yayılan, çürüme, balçık, yosun ve nem kokusu ..
Şehrin, hangi gizemli ve meşum güçlerin esiri olduğunu, ele veriyordu ..
Adeta görünmez bir bela yada kök kurutan veba sarakoymuştu kenti, dört koldan ....
Öylesine kesif ve tarifsiz bir ruh halinin egemenliğine, boyun bükmüştü bu gece ...
İçindekilerle, çıfıtı çıkmış kentte ..
Bu yaşananlar, adeta yaşanacak daha büyük kasvetin ve daha derin ...
Tarifsiz bir korkunun teslim alacağının, habercisi ve emareleriydi ..
Karanlık gece, tarifsiz elemlere ve yağmura yenilmenin utancıyla ...
Adeta iyiden, iyiye koyulaşıp .......
Zift karasını kıskandıracak kadar, yağlı kara bir hale ve renge bürünmüştü ..
Böylesi anda ..
Kente ve kenttekilere en ırak olansa, sevgi, aşk ,barış ve umuttu ..
Bu içi dışına çıkan kent sanki mahşerin askerlerince, bombardımanda talan edilip, yağmalanıyordu ...
Ruhların alabora, morallerin yerle-yeksan olmuşluğunda ..
Hemen, hemen bütünüyle teslim olunmuşlukların utancının ve azabının hüküm sürmüşlüğünde
Pesimistlik, adeta devasa ucube bir yaratık olup, kentin üstüne ağıp, abanarak ..
Aydınlığı, umudu, aşkı ve iyimserlikle, tebessümü engelleyip, ortadan kaldırmıştı ..
Kasvetin resitaline boyun eğmişti, gecenin içinde, yağmura yenik düşen ...
Bedbahtlığa ve hicrana teslim olan, daha dün tebessüm eden bu kent ve insanlar ...
Öyle ki, karanlıktan medet umar hale gelmişti, bedenler ve ruhlar ..
Kasvetin doruklarında, inim, inim inliyordu ...
İliklerine dek ıslanmacasına, yağmurla yıkanan ...
İnsanların el-ayak çektiği, ürkütücü tenhalıktaki caddeler, sokaklar ...
Ve için, için üşümeye koyulan binalarıyla, kent ...
Bu, yağmurunda ötesinde, adı konamayan dipsiz bir afatın ........
Tarifsiz elemlerin, gizemin, korkunun ve bilinmezliğin ..
Hatta, müzmin, içe işledikçe, ömürleri çürüten ...
Azap kaynağı, esaretin ayak izleriydi ...!
Esaretin ayak izleri ...!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Immenstaad / Almanya
12 / 07 / 2017
Saat ; 23_39






KESİŞİ VERDİ ….,

‘’ – SANKİ …..,,

Ne derin,tarifsiz ve muammalı, albenili bir çekim bu …
Hiç mi hiç düşünülüp-tasarlanmamışken ..
Üstelik, hesapta- kitapta yokken …
Çakmakla,sigara, ateşle-barut, ekmekle-su gibi …
Hayatın kendi doğallığındaki, zaman ırmağında akıp gidişinde ..
Kesişiverdi yollarımız, burun buruna hallerde, geliverdik yüz –yüze …
Tıpkı, istenmeyen yarpuzun, burun dibinde bitiverişi gibi …
Karşılaştık, bir yaz akşamının baş döndürücülüğünde.
Sen, bende çoğaldın ..
Ben, aklına takılıverdim sanırım, senin …
Tıpkı çalılara , buturaklara, dikenli tellere takılıverip,yelle titreşen koyun tüyleri misali ..
‘’ - Köpeğinin hatırı yoksa bile, sahibinin hatırı vardır ‘’
Deyişi misali, onca olan bitene rağmen ve hatta inatla ..
Sanki, dün yokmuş ve olanlar yaşanmamış gibi..
Olgunluğa vurarak, dünden bahsettik ..
Birbirimizden kaçırdığımız, buğulu gözlerimizin önünde ….
Dün, bir film şeridi olup, akıp-geçti ..
Ne, denmiş-konmuşu eşeledik-deşeledik ..
Ne nalına,ne mıhına vurduk ….
Ne limon sıktık muhabbete, nede ayrık otuydu, dillerimiz bir birine ..
Hele o, derin mi derin, iç geçirmelerimiz..
Neleri, neleri saklıyordu bağrında, sence ?
O, an aklıma düşüverdi hemen….
Düşünmeden ve kendi, kendime sormadan edemedim …
Bilmem sence de öylemiydi ….?
‘’ – SANKİ, DÜNÜ ARAR GİBİYDİK …..!
SANKİ, DÜNÜ ARAR GİBİYDİK …..! ‘’

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Ereğli /Konya
09/07/2018
Saat; 09_35

  YERİN YOKSA, ZIRNIK KADAR ...! Bir kazan duru suya, senden zerrecikliğinde bir damla karışınca .. Su, boz bulanık kesilip, mundarlaşmacası...