22 Ocak 2020 Çarşamba

SARARAK ……, Öyle yıkıp-yükleterek, kırıp-dökerek … Kavgalarla, ses kirliliğine varan saçma-sapan gürültülerle … boğarak, dumura uğratarak … Hırpalayıp, dil denen hançerinle, iflah olmamacasına yaralayıp, katlederek değil … Sanılanın ve hatta beklenenin tam tersine … Eşyanın tabiatına uygunlukla ve dere yatağının suyu dizginlerken ki marifeti ve maharetiyle …. Meltem kadar naif, dingin, durgun, su kadar büyüleyici, çekiciliğinle … Tatlı dilin, güler yüzün ve çağlar ötesinden günümüze yadigar, yarım kalan albenili öykü … Hatta, şehir efsanesi tılsımıyla … Kafamda kavak yelleri olup, ese, ese beni mest edip … Haz sarhoşluğunda, bulut, bulut çoğalıp, yutarak … Göz-gözü görmez denen hallerde beni sarıp, kuşatıp, yutarak … İyot kokulu rüzgarlarla, küf kokan derya-deniz seraplarının beni kuşlara nispet hünerliliklerde uçurmuşluğunda … Sevinçten dur-durak bilmeksizin kanat, kanat, semaya yükselen pervaneliğimde …. Güneşinde, kar gibi erimecesine …. Kifayetsizliklerin çengelinde dönüp durmalarımda …. Geceye taşan yakamozlar çekiciliğinde, aklımı baştan alıp, kanıma girmecesine …. Nutkumun tutuluşuyla, kendimden geçirerek…. Havadaki toz, dudaklarımdaki tuz gibi genzime bezene, bezene …. Dudak, dudak çoğalttığın ateşli öpücükler güzelliğinde Ilgıt, ılgıt içime işleyerek, seni bana giydirip, beni benden alıp … Farkındasızlıklarda, kaşla-göz arasında hünerle ve el çabukluğuyla … Sararak, ruhunun, gönlünün, hasılı, gecenin şalına …..! Sararak, ruhunun, gönlünün, hasılı, gecenin şalına ……! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya 21 / 01 / 2020 Saat ; 23_50
SEVGİ, AŞKLA ŞAKIYAN KUŞ GİBİDİR ….!

Bilişim teknolojisi başta olmak üzere, çağın teknik gelişmelerinin …
Dünyayı, bir parmağa, bir tuşa sığacak kadar küçültüp …
Sözde ve şeklen yakınlaştırarak, avuç içi sığacak kadar yer haline getirip …
Niteliksiz ve sevgiden, insani değerler yönünden hemen her gün hızla yoksullaşan kalabalıkların hızla artan kalabalığında …
Kum gibi insana rağmen ve insan arasında akıl almaz ve izaha muhtaç hallerde yalnızlaştırıp, yitikliği dibine kadar yaşatarak ….
Yoksunlaştırıp, yalnızlığa ve sevgisizliğe tutsak etmişliğinde ….
İçtenlikli sevinçleri, gülmeleri unutan insan yüreği, kendi yalnızlığına tutsaklıklarda ….
Güneş sıcaklığına ve ışığına muhtaç küf kokan devasa karanlık odalar haline gelmesiyle ….
Kendini bilenler için ….
İçin, için kararan ve kan ağlayan haliyle ....
En çok diyet ödeyen ve hasarlarda yıpranmışlığıyla ….
Sıkça tekleyen ve marazalanan organ olarak ....
En modern teknolojik alet ve ilaçlarla bakılsa da, kökende, içleri asla tamamen ve yeterince iyi edilemeyen haliyle ….
Her geçen gün, bizzat sahibi olan, dahası ona muhtaç insanca bu denli tarumar edilmişliğiyle ..
Kah, kendine bile küskün …
Kah, fünyesi çekilmiş, patlamaya hazır el bombası haliyle et ve kan yığını makine aksamı gibi görülüp …….
Onun, tıbbi olduğu kadar manevi, duygusal ve hatta ruhi bakıma ve beslenmeye muhtaçlığında ..
Daha da acısı, kötüsü, üzücüsü …
Onun ne halde olduğunu, ancak tekleyip, maraza çıkartınca bilen ….
Yahut, lütfen ve bir zahmet hal ve yaklaşımlarında,
Laf ola-beri gele türünden, fark eden insanoğlunca, ihmal edilmenin yükü ve kahrıyla ….
Yıllara ve nelere, nelere dayansa da ….
Denizin bitip, karanın görünmüşlüğünde ….
Eninde-sonunda ….
Yürekliğin rutin görevlerini bile yapmakta, yani asli işlevini yapıp, yerine getirmekte en çok zorlanan, organımız.
İş lafa gelince, <<- VAZGEÇİLMEZ >> parçamız dediğimiz …
Gama, yasa, derde, kararmaya kesen halleriyle, yılların bakımsızlığı, ilgisizliği, özensizliğiyle ….
Ezilip-büzülüp, çürümüş haliyle ….
Damarları tıkanır, tekler, krizlerde durup, romatizmalarında sızım, sızım sızlar …
Önce SOS verir ..
Aldırmazlıklarda, için, için sılama ve kanamalarda ….
Kara dut yada Kızılcık misali, çivit mavisine, mora keser …
Bu halleriyle, iğreti binalarda ve barakalarda yaşamaya, bakıma, suya muhtaç ve sevgisizliğe, susuzluğa tutsak çiçekler misali ..
Kimisi, için, için, zaman içinde ..
Kimisi, dayanıksızlık ve güçsüzlükle ….
Apansız ve zamanından önce, üstelik beklenmeyen anda aniden sararıp-solup, ölüveren saksı çiçeklerine benzer …
Ölü çiçeklerin, nasıl dalına-yaprağına konan bir içim su güzelliğindeki kelebeği fark etmedikleri gibi ….
İlgisizliğe, sevgisizliğe ve yalnızlığa tutsaklıktaki hasta ve ölümle burun, buruna olan ….
Yaşama sevincini yitiren bedenlere ömür adayan yürekler içinde durum bundan hiçte farklı, dahası iyi değildir …
Çöl çoraklığını dayattığınız yüreklerden VAHA GÜZELLİĞİNİ YANSITIP, YAŞATMASINI bekleyip, istemeye kalkmayın ..
Çünkü, buna hakkı olmayan tek canlıi bizzat kendinizsiniz, sizsiniz, siz …!
Bu noktada siz, sizinle yüzleşerek tozlanıp, kirlenip, kararan VİCDAN AYNANIZI paklayarak, yüzleşin kendinizle, kulak verin, yüreğinize .…
Biliriz, bilirsiniz yada bilmeliyiz ki ….
Yürekle ilgili gerçeği hemen her gün yaşayıp, duyup, bilerek öğrenmenize karşın ….
Vurdumduymazlıkla, aymazlıkla ve hatta eylemli inkarınızla, hayatınıza uygulamayıp ….
İhmal yada kasıtla, yada iyimser yaklaşımla, atalet’ le …
//- Göz göre, göre gereğini yapmamanız’la. //….
Yani ….
Sevgiden yana, tembellikler ….
Böyle davranan herkesi, ÖMRÜNÜZÜN ve YÜREKLERİNİZİN KATİLİ YAPAR ….
Tam da yeri gelmişken, taşı gediğine koyarak lafı dillendirelim,
Bir ata sözü çınlasın kulaklarınızda, gönlünüzün, ruhunuzun, kulaklarınızın, daha da önemlisi ve önceliklisi …
Sevgisizlikle, göz göre, göre ölüme terk ve tutsak ettiğiniz yüreklerinizin, pasını silmecesine ….
Der ki, kadim ustalar, gönül ereni üstatlar ….
‘’ - Sevgi, bencilliği yenen en güçlü eylemdir, ruha özgürlük, yüreğe can suyu tattırır ….
Sevgi, AŞKLA ŞAKIYAN KUŞ GİBİDİR …
< - Kalbinde, yeşil bir dal bulundurursan, şakıyan kuşlar gelir.> ‘’
Öyleyse,
Ömrümüzde ve yüreğimizde hiç kurumamacasına YEŞİL DALLAR bulundurup, barındıralım ….
Çünkü, biliyoruz ki ….
Sevgi, AŞKLA ŞAKIYAN KUŞ GİBİDİR ….!
Sevgi, AŞKLA ŞAKIYAN KUŞ GİBİDİR ….!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya

09 / 01 / 2020

Saat ; 22_44
HESAPSIZ KASABIN, MASATI ......

Felaketin gelişi ister önceden hissedilsin yada bilinsin , isterse ....
Beklenmedik anda, apansız ve donanımsız yakalanılan afat halleri, insan için hayatı nasıl karşılayıp, algılayarak yaşadığının kanıtı ve beyanı hatta fiilen kabulüdür..
İster hazırlıksız yakalanalım, isterse tedbirleri alsak ta bu kaçınılmazlığı yaşayalım ….
Bu, bizim hayat sınavını nasıl görüp, benimseyip, benimsemediğimizin de kanıtı, işaretidir ….
Ömrün tufana tutulup, ala-borada ölümle yüzleşmesidir . Böylesi koşullarda, olmak yada olmamak hallerinde hayat-memat kavgası vermişliğinde .
Duyguların ve ruhun, ürküten bu devasa kaostan nasibini almadığını düşünmek ...
Kasıt yada saf dillik değilse, insanın kendini yadsıması ve yok sayması, hatta ...
İnsanın, hayatın ve eşyanın tabiatına aykırıdır, zorlamaya ve şekilciliğe boyun eğmesi demektir ...
Hayatı ıskalamak ve ömrü beyhudeliklerde tüketmek insanın kendine yapacağı en büyük kötülük ve zulümdür ...
Sorumlunun bizzat kendisi olmuşluğunda …
Böylesi kaosları yaşayan birinin, bundan payını almasının kaçınılmazlığında ….
Göz göre, göre mutsuzluğa davetiye çıkartması ...
Fıtrat, zihniyet ve karakter olarak, hayata karşı, gereği gibi yaklaşmamak ...
Kelimenin tam ve gerçek anlamıyla, kendini hayat denen canavara peşkeş çekmesidir ....
Hayatın çarkında helak olmayı ayan-beyan kabullenişidir …
Hayata ne kadar az değer verilir, iğreti tutunulursa …..
Hayattan kopuşumuzda o, denli çabuk ve beklenenden de çok,
Dahası da, zarar görmeye açık ve riski yüksek ömrü bile, bile lades hallerinde, göz göre, göre ateşe atmasıdır ...
Her halükarda, bunu sineye çekmekse, kelimenin en masum haliyle ….
İnsanın kendine yapabileceği, en büyük kötülüktür ...
Dahası, hayatı ve karakterini anlayıp, kavrayamaması …
Yada sorgulamadan imtina eden marazalı ve mutlaka izaha muhtaç ....
Muğlaklık, dengesizlik ve hayatla aidiyet bağı kuramamasıdır ....
Unutmamalıyız ki ....,
Hayat merdiveninin basamakları, kırık dökükse, menzile erme kararındaki içtenliğini ele verir, ortaya koyar ..!
Erişilmek istenen yere çıkmaktan, varmaktan vazgeçmesi ....
Özcesi, yenilgiyi sineye çekerek, peşinen kabullenmesidir ...
Bu miskinlik, inziva yahut ta, münzeviliğe teslimiyetten de öte ...
‘’ - MIŞ GİBİ YAPARAK, ÖLÜ CANLIKTA ZAMANI, HAYATI VE ÖMRÜ HEBASIDIR ...! ‘’
Bu, insanın sadece kendine zulmü değil …
Özünde, hayata, insanlara ve insanlığa zarar vererek, sorumlu olmasıdır ...
Hayat, kendini ciddiyete almayanlara diyet ödetirken …
En az o, kişi kadar acımasızdır ve asla bağışlayıcıda değildir ...
Bu koşullarda, huzuru ve mutluluğu elde edeceğini ummak, beklemek ..
Çalılara takılan yünlerden halı, kilim yada giysi yapmayı düşünmek kadar aklı evvelliktir ...!
Çalıdan derilen yün artığından elde edilecek verim ne kadar kalıcı ve ciddiyse, karlıysa ..
Mutluluk ve kazançta ancak o kadar gülünç ve hatta trajik ve dramatiktir ...
Bunu eskiler şu güzel sözle özetleyerek dillendirmişlerdir ...
Hayat senin, ona verdiğin değer kadardır ..
Yani sen hayata ne kadar değer verirsen hayattan da o, kadar karşılık görürsün ...
Hele ki, hayat kavgasında, evdeki hesabın, hayata ve çarşıya uymaması düşünüldüğünde..
Böylesi zorlu süreçle baş edebilmek, hayalden, düşten de azdır ..
Çünkü, sen hayattan darayı istemesen de hayat diyeti alırken ...
Oldum, olası hayat, tartarken ki hassasiyetiyle ve özeniyle alacağını tahsil ederken ...
İşini sağlama alan tüccarlığında hayat, sende zırnık alacak koymayacak kadar gaddar ve iş bilir tüccar hallerinde davranır !
İşte çoğu insan geçinen aklı evvelin bir koyup, üç almayı hesaplarken ...
Üçün birini bile almakta zorlanmasının sebebi burada saklıdır..
Ne der, eskiler ..
Hesapsız kasabın masadı, kıçına kaçar ....!
Hesapsız kasabın masadı, kıçına kaçar ....!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya

16 / 01 / 2020

Saat ; 00_48
KIVRIM, KIVRIM ,KIVRANIRKEN, BEN..
Kah, dişim bokumu kesmedi, öfkeden ..
Kah dişimi sıkmaktan, un-ufak oldum öfke nöbetlerinde …
Hep, birileri için yaşadım ..
Hep, istendi benden bir şeyler ….
Özveri, sabır, sükunet, vefa, metanet, cesaret ..
Olmadı, affetmem istendi birilerini ..
İhanetlerin acısında, kıvrım, kıvranırken, ben ..!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ..

21 Ocak 2020 Salı

DEDİYSE ...., Dediyse ULU ... '' - Harç bitti, inşaata paydos ..! '' Zaman ve hayat işlevselliğinde istisnasız getirir yerine, emri .... İşte o an anlarsın ki, ömür öyküne noktayı, ölümün mührüyle koyan o, gizemli güç .... Uzatmalar dahil oyunda, rolünde bitti, dürüldü defterin, kırıldı kalemin ... Ölümün kapı gibi gerçekliğinde ve onun gölgesinde kalan her ne varsa onların topunun birden işlevsiz ve anlamsızlığında ..... Unu eleyip, eleği duvara asmış lığında, son perdenin de kapandığını, usulü dairesince …. En anlaşılır şekil ve haliyle, beyan ve tebliğ ediyor, sana ... Sen demesen, diyemesen, hatta hiç mi hiç istemesen de o güç odağınca .. Lambaya yada muma püf denilmiş ve perde inip, sahne kapanmıştır.. Evlinin, evine .. Köylünün, köyüne, ölünün, kabrine gömülmüşlüğünde …. Bir devrin ve ömrün sonunun geldiği de, en üryan hallerde ilan edilmiştir, ortaya ... Dense, dense, bu hallerde ,ancak şu denir ve yakışır.. Ekmeğini tüketti, topladı tasını, tarağını, göç eyledi …. Ölüm denen o, dönüşsüz ülkeye .....! Ölüm denen o, dönüşsüz ülkeye .....! Dediyse '' -Kalk, göç eyle ...!'' Bırak, önüne, ardına bakmayı, farkındalığı .... Tüm olan-bitenden bihaberliklerde, sende Atı alıp, Üsküdar'ı geçmişsindir, çoktan ... Sıkıysa geçme de görelim, hallerinde ..... Çekilmiştir, işin ... Bitmiştir, işin ...! O, ulu emre itaatle ... Dediyse, ULU ... Uyar, KULU .... İkiletmemişliğinde, Ulu'yu ....... Çoktan TUTMUŞTUR YOLU ....! Çoktan TUTMUŞTUR YOLU ....! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya 21 / 01 / 2020 Saat ; 08_00

AYIBI VE UTANCI SİZİNDİR ...., Aldırmadan yoksulluğumuza ve yoksunluklarıma ... Bir bez bebekle, çelik-çomakla, beş taşla .. Olmadı, çok sev...