16 Nisan 2020 Perşembe

AZAPTA TATTI, ÖLÜMÜ, ÇİÇERO …..! 




Zamanın, hayatın, tarihin bağrından siyah ve muammalı …
Ardında  ürkütücülükten önce ve yoğun ….
Birbirine aralanan ve son aşamada merakın, sırların kuşattığı,
bilinenlerden çok  …
Bilinmezliğin, beklenenden çok yeni soruların, gizlerin …
Hırsın, tamahın, tahrik kamçısının artan ve yükselen sesinin gecenin, ömür ve hayatlarla, gecelerin içindeki dur durak sız ayak, akıl,  strateji ve taktiksel oyun ve devinimlerin sarmalında ..
Olayların, hayatların, zamanların, iç içe geçerek tam bir kördüğümün ilmek, ilmek çoğalarak …
Kesif mi kesif karanlığın yuttuğu alavere, dalaverelerin insan ömürlere işleyip, bezenmişliğinde …
Haklıyla, haksızın, eğriyle-doğrunun, doğruluğun, izaha muhtaç, yahut ta kasten izahsızlık zırhına büründürülmüşlüğün ..
Tek hedefin karşının beyninden geçenleri taşıyandan da çok olmacasına, bilip ..
Bilmeleri kaotik hayatta tatbik ederek, ömür, güvenlik, dürüstlük ve vefayla adanmışlığın imbiğinden süzerek …
Bedene acılar saçan bir kör kurşunun, namluyla-beden arasındaki mesafede hayatları, dengeleri, safları ve potansiyel tehlikeleri kökten değiştirip ..
Hayatta var olduğu dengenin, bu karanlık dar alanlardaki kısa paslaşmalarda ..
Hem ömürlere, hem ihanetlere hem de insana-hayat hele ki- her ne varsa bir daha eskisi gibi olmayacığını en net ve anlaşılırlıkla  ortaya koyup, gün ışığına kavuşturmuşluğunda ..
Pahalı ve değerli olan ömürlerin, belge ve dokümanlarla  

 Kimi zaman zaptı rapt altına  aldığı gibi ,kimi zamansa sır  uçurumlardan, vadilerin bilinmez coğrafyalarına …
Gelişi güzel atılıp- saçılıvermişliğinde ..
Hem var-hem yok kaldıracının sıkça yer, pozisyon roller ve kozlarla, avantajların yer değişiminin  yeni muhtaçlıklarla, rolleri ortaya koyarak ..
İpi, yuların hatta kontrolün sende olduğunu sanıp, güven ve iç rahatlığı duygu ve halleri taşırken ..
Bir telefon ahizesinin karşıdaki meçhul sesi ve ömrü ele vermek şöyle dursun …
Ölüm ve hayat bahasına güvenle kotarılan sessizliği ilelebet ve asla ama asla deşifre edilememe ce sine hayatın, zamanın ve tarihin zulasına gömmüşlüğünde ..
Noktalanan serüvenlerle, tüketilen zamanlarda katledilerek heba olan ömürlerin asla ve bir daha itiraf, ikrar yada ispiyonla işlevsel olamayacağının keskin, kesinliğinde ..
Birbiriyle dost olabilecek nice ömürlerin iradeden yoksunluk la, dayatılarak yada özellikle gizlenip, yalan yangının harlı derinliğinde yanıp, kül olmuşluğun da ..
Fırdöndülüklerin para etmezliği bir yana hayatlara mal olup, ömürleri karanlık şallarla sarılıp-sarmalanarak, dürülen ömür ve sır defterinin ve günahlar, ihanetler manzumesinin satır aralığında dikkatsizliğe yada  ses ve gürültü kirliliğinde hedeflenerek, kazayla yahut ta hiç yoluna kurban gitme bahtsızlığına kurban olup …
Ölümüyle, sırları ve ödediği ağır diyetlerin nitelik ve içeriklerini, bir tek kurbanca bilinip, onunla da ölüme kanat çırpmış lığın da ölüp, perdeyi çekerek dükkanı hiç mi hiç  açılmamasına kapatmış lığın da ….
‘’ – Yedim, içtim ette kalmadı arzum, indim, bindim, ette kalmadı arzum ! ‘’ Veciz sözünün ömürlere ve hayatlara sinerek, doğruluğunun kanıtlanmışlığında …
Ömrünün bu ata sözüne cuk oturmacasına benzemişliğinde ..
İyiyi, kötüyü, korkuyu, sevinci, lüksü , zerullüğü parayı ve  parasızlıkta  dost bildiklerinin kirişi kırarak ona tarihi gerçeği ömrüne, belleğine ve cesedine adeta kazımış lığın da …
Sefilliğin tavan yapıp, alçaklığın sınır tanımazlığında, boğulmacasına dibe vurarak ..
Yok, yoksulluk, sefalet çekerek ömür menkıbesini yazıp ..
Meteliğe kurşun atma hallerinin kendisini kapı-çevre sarıp- kuşatarak …
Değil itibar görmemek, yüzüne bakmaya tenezzül edilmemişliğinde ..
Asra ramak kala hal ve yıllarda sürdürdüğü illetli ve lanetli ömür serüveninin ve yolculuğunun bitip …
Bu alemden rızkının kesilerek, kaleminin kırılıp, ömür defterinin açılmamacasına dürülerek ..
Sırla ve gayya kuyularında tükenen muammalı ve karaltılara karabasanla, korkuyla delik deşik olarak ..
Kevgire dönmüşlüklerde …
İhtişamdan, metruk han köşesinde, meteliksizliğe, naçarlığa kurban olarak …
Ahı gitmiş, vah ı kalmış, köpeğin bile tenezzül edip yatmayacağı kadar berbat ve pire, bit ve tozların bedenini kuşattığı kamış ve  ottan imal, sidik kokulu, su-sabun görmeleri unutmuş astarsız yatakta ..
Betonun buz gibi soğukluğunu içerek …
Lağım faresinden farksızlıkla, hatta ondan bile berbat haller de …
Son iki hafadır, kursağına lokma tayım düşmemişliğinde, altta-üsten boşalan kana, kusmuğunun karışıp ..
Tıpkı ömrü gibi elemlerin boca edilişiyle ölümünün de kepazeliklerde çıkıp, gelmişliğin de …
En acısı ve ders verici olan düşündürücü yanıyla …
İşgal ettiği bu mikrop yuvasında buraya bile borçlu olarak, cenazesinin kimsesizler mezarlığına sığıştırılmış lığın da  ..
Özlem, özlem, buram, buram, kekik kokusuyla bezeli …
Tadını unutalı hani nice olan, çorbaya bile hasretlik ve yoksunlukta …
Yanlışlarla, hüsran ve  kederlerle dolu ömrü tüketerek …
Bir deri-bir kemik hatta iskeleti çıkmış  aç biilaç hallerde….
Azapta tattı, ölümü ÇİÇERO  …..!
AZAPTA TATTI, ÖLÜMÜ, ÇİÇERO …..! 



Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ



Almanya



13 / 04 / 2020



Saat ; 22_34


HEM HAYATLA HEM DE ONUNLA …..

'' - Tilkinin, dönüp, dolaşıp geleceği yer, kürkçü dükkanıdır ..! ''
Sözünün, insanın, insanlığın üstünde sallanan, Demoklesin Kılıcı misali asılıp, kalarak, sallanışları altında büyüdüm ...
Tüm kadim-kutsal kitaplarda yada halka mal olmuşluğunda '' Toprak ..'' İnsanların ve insanlığın, topraktan var olduğu inancı ve bu yoldaki telkinlerle şekillenmişliğini kavrayıp, fark ettim sonraları ..
Hele ki yaşımın ve ömrümün kemal çağında, kavradıkça bu dillendirme ve betimlemeyle görüp, öğrendikçe ...
Bu yaman çelişkinin de insanların, kavramak, inanmak, inandırmak  ekseninde yoğrulup, hayatın ateşinde pişmişliğinde ...
Yine insanca ve insanlıkça, bir kalıba dökülüp, sokulmuşluğunda ..
Yanıtta ve inançta uğradığı ve uğrayacağı nice zorluk ve yaşayacağı inanç ve kabullenme yahut ta soruların zorluk ve yanıtlarında yetmediği hallerde ...
Din denen sosyal kavram ve çarkında devreye girmesiyle açmazları ve sorularla, sorunların boylarını aşmışlığın da ..
'' - Ver kurtul. '' Mantığına sarılarak işi ilaha, yaradana yani atıfta bulunulup, baş vurulacak makamın yüceliğinden medet umuşunda ..
Yanıtı ve yanıtın içerini  kavramak içinde ilim ve bilimin yeterince topluma mal olamamış’ lığında, imdada her neden ve nasılsa yine yaratıcıyı sokmuşluğunda ..
Kendi açmazının çoğaldığı her yer ve durum da ...
Yaratıcıya sığınmanın iyiden, iyiye kaçınılmazlığında; ..
Adres yine anlamlar ve mistik yüceliklerin ve atıfların övgülerle örülüp, desteklenmişliğinde ...
Tek çare ve çıkar yol, yine Tanrı olup, çıkmıştır ...
Baş sıkışınca, ilk akla gelenin iyine tanrı olmuşluğun da ..
Labirentler artıp, yanıtsız soruların tatminden uzak, inandırıcılıkta, kelimelerin kifayetsiz ve inançların sarsıntıya uğrayıp, tartışılır hale gelmişliğin dumura uğrayıp, akıl tutulmaları yada   izahlar arasında ve döndüm durdum ufuk karanlıklarında ve düşünce karalıkların da, ilbizlerin  kuşatmış lığında ..
Dahası ...
Anlatılanların ikna ve tatminden uzaklıkta, sadece yeni yanıtsızlıklardan başa fazla iş açmaktan başka bir hayra ve sonuca  eriştirmemişliğinde  ...
Hayatın ve kavramların girift ve işin içinden çıkılmaz hale gelmişliğin de ..
Hayat denen amansız ve gaddar efendinin elinde döndürülüp durmalarda, başımın iyiden, iyiye dönmüşlüğünde ...
Kendimce inandığım yol, kavram ve değerlerin ışığında ..
,'' - SORGULANMAYAN HAYAT, HAYAT DEĞİLDİR '' KOYULDUM  SİL BAŞTAN AKLA-KARAYI, PİRİNÇLE ÇAKIL TAŞLARINI AYIKLAMAYA ..
Aklımda çoğalan karanlıklar ve yanıtsızlıklar da ki tatminsizlik boşluğunda çıktığım deliğe geri dönememişliğimde ve bununda bana ikinci, üçüncü seçenekleri sunup, gösterememişliğinde ...
Bir arpa boyu yol alamamışlığımda, üstelik yılların külfet yüküyle yorulup, aynı zamanda da acımasızlığında yaşlanmışlığım da  ...
Koyuldum yeni bir yola ..
Arıyor, dönüp duruyor ve burnumun üstüne çakılmışlığım da İNANÇ SİLSİLESİNİN bana sadece angarya olup, çıkmışlığın da ..
Kaldırıp, koyuverdim, ben beni ve içimdeki çocuğu ..
Tek isteğim oldu o gün-bu gündür hayattan, insanlardan ve onları yaratan olduğu söylenip, ardı, arkası boşlukta kalıp ayazda buz tutup ..
Kıçımın, başımın hastalıklara müptelalığında seslendim ve halende seslen melerimle deyip, duruyorum o, ilaha ..
Dünya ve hayatla, zamanla yeni yük ve angaryada hıltım çıkmasın, aklım yitmesin istiyorsan  .....
Hatta..
Kıyak yapmak istiyor san ...
'' - EY YARADAN, ÇEKİL ARADAN .....!
.... EY YARADAN, ÇEKİL ARADAN .....!
Eh işte o gün-bu gündür, sesimi dinleyip, isteğimi duyup, anlamış ve sessiz kabulleri yahut ta ..
'' - Sükut, ikrardandır .''
Kavram ve sözünü benimsemiş olmalı ki ..
Ara, ara limoni leş se de aramız, rahatlayıp, dinlendi kulağımız ...
Eee boşa denmemiş demek ki ..
'' - Yaradan bilir işini, ..
Sen bilir de haddini, karışmaz san işine ..
İç güveysinden de rahat olur hayatın ...
Üstelik sen ondan, oda senden şikayetçi olmaz..
Geçinip, gidersiniz, şunun, şurasında ..
Altı-üstü üç günlük misafirlikte ..
Ben vır, vır etmiyorum ..
Oda, zılgıtını çekmiyor, bana ..
Benim YOLCU, onun HANCI LIĞIN DA .....
HOŞ TUTUYORUZ İKİMİZ DE, BİRBİRİMİZİ ..!
KAYNANAYLA, İÇ GÜVEYSİ DAMAT GİBİ, geçiniyoruz şimdilik .. 
Hem hayatla, hem de, onunla !

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ

15/ 04 / 2020

Saat ; 15_00

Sürgü çektim yüreğime




her gece hasretini yaktım
küllerini gözyaşlarımla
ıslattım

seni aşkla yoğurdum
kalbime soktum
kapıyı usulca kapattım
ben sana tutsak
kalbimdeki yasaktın

bu gece de hasretini yaktım
küllerini gözyaşlarımla ıslattım

güzel yüzüne
bir kez daha baktım
için için öptüm

kalbime gömdüm
kapıyı usulca kapattım
sürgü çektim hasretlerine

bir kilit daha vurdum

Mualla YASSIBAŞ
08.08.2003-Almanya

Gülümse ,
Güllerin yeşersin,

Gönlünce
Gülümse,

Hüzne bırakmasın yerini.

Dudakların ,

Tebessüm neşe versin
Sevgi dolu gönülde
Her şeye değersin.

Gülümse,
Gönlünde nağmelerle.

Gülümse;
Sevgiliye hasret, gülümse,
Acılara, dertlere, düşmana gülümse

Çiçekleri açsın gönül bahçenin...

Gülümse;
Seni bırakıp gidene
Sevgiyi bilmeyene

Gülümse hayata,
İnadına gülümse.....

Mualla YASSIBAŞ 

Almanya/ Hildesheim

13.08.2003

KAYIP UMUTLAR..

ıslak gecenin ayazında
titreyen narin vücuduna
bulutlar yorgandır
taşların soğukluğunu hissetsen bile
kuş tüyü bir yastık canlanır
hayalinde

gömülür ağırlaşmış başın
narin öksüz omzuna
sen biçareliğinle ağlayamazsın
şimdi sadece üşüyüp
ısınmaya çalışırsın
tutunup sımsıkı
çocuk umuduna

gün boyu voltaladığın caddede
kuytu bir köseyi arar gözlerin
gece umutsuz
gece duygusuz
gece şuursuzdur
ağlamak ister ağlayamazsın
taş keser yüreğin

gülmenin ne olduğunu bilmemek
ne zordur?
ve sevgiden yoksun yüreğinle
bildiğin tek şeydir senin
acılara gülümsemek

sen kaldırımların efendisi!
ezilirken ruhun her kalp atışında
ve karşılaştığın
her haksızlıkta
ilk önce sövmeyi öğreneceksin
barut gibi patlayacak isyanın
tüm insanlara
söveceksin

yıldızlarını çalmışlar göğünden
akasya dalına bağladığın uçurtmanı
bu insanlar denizleri
göğündeki bulutları
umutları bile aşırır çocuk

ana sütün kadar hakkındır
lanet et böyle bir yaşama
gönlünce söv
küfret

ama Tanrının suçu değil bunlar!
sakın ona küfretme
ve Tanrı bizleri
affetse bile
sen ey çocuk!

bizleri affetme!

Mualla YASSIBAŞ, Almanya 13,10,2008

  YARIMSIN …. Hayatın sana oldum olası cömert davranıp … Yediğin önünde, yemediğin ardında, bal-kaymak bir hayatı sunmuşluğunda … Oldum olas...