AZAPTA
TATTI, ÖLÜMÜ, ÇİÇERO …..!
Zamanın,
hayatın, tarihin bağrından siyah ve muammalı …
Ardında ürkütücülükten önce ve yoğun ….
Birbirine
aralanan ve son aşamada merakın, sırların kuşattığı,
bilinenlerden
çok …
Bilinmezliğin,
beklenenden çok yeni soruların, gizlerin …
Hırsın,
tamahın, tahrik kamçısının artan ve yükselen sesinin gecenin, ömür ve
hayatlarla, gecelerin içindeki dur durak sız ayak, akıl, strateji ve taktiksel oyun ve devinimlerin
sarmalında ..
Olayların,
hayatların, zamanların, iç içe geçerek tam bir kördüğümün ilmek, ilmek
çoğalarak …
Kesif mi
kesif karanlığın yuttuğu alavere, dalaverelerin insan ömürlere işleyip,
bezenmişliğinde …
Haklıyla,
haksızın, eğriyle-doğrunun, doğruluğun, izaha muhtaç, yahut ta kasten
izahsızlık zırhına büründürülmüşlüğün ..
Tek hedefin
karşının beyninden geçenleri taşıyandan da çok olmacasına, bilip ..
Bilmeleri
kaotik hayatta tatbik ederek, ömür, güvenlik, dürüstlük ve vefayla adanmışlığın
imbiğinden süzerek …
Bedene
acılar saçan bir kör kurşunun, namluyla-beden arasındaki mesafede hayatları,
dengeleri, safları ve potansiyel tehlikeleri kökten değiştirip ..
Hayatta var
olduğu dengenin, bu karanlık dar alanlardaki kısa paslaşmalarda ..
Hem
ömürlere, hem ihanetlere hem de insana-hayat hele ki- her ne varsa bir daha
eskisi gibi olmayacığını en net ve anlaşılırlıkla ortaya koyup, gün ışığına kavuşturmuşluğunda
..
Pahalı ve
değerli olan ömürlerin, belge ve dokümanlarla
Kimi zaman zaptı rapt altına aldığı gibi ,kimi zamansa sır uçurumlardan, vadilerin bilinmez
coğrafyalarına …
Gelişi güzel
atılıp- saçılıvermişliğinde ..
Hem var-hem
yok kaldıracının sıkça yer, pozisyon roller ve kozlarla, avantajların yer değişiminin yeni muhtaçlıklarla, rolleri ortaya koyarak
..
İpi, yuların
hatta kontrolün sende olduğunu sanıp, güven ve iç rahatlığı duygu ve halleri
taşırken ..
Bir telefon
ahizesinin karşıdaki meçhul sesi ve ömrü ele vermek şöyle dursun …
Ölüm ve
hayat bahasına güvenle kotarılan sessizliği ilelebet ve asla ama asla deşifre
edilememe ce sine hayatın, zamanın ve tarihin zulasına gömmüşlüğünde ..
Noktalanan
serüvenlerle, tüketilen zamanlarda katledilerek heba olan ömürlerin asla ve bir
daha itiraf, ikrar yada ispiyonla işlevsel olamayacağının keskin, kesinliğinde
..
Birbiriyle
dost olabilecek nice ömürlerin iradeden yoksunluk la, dayatılarak yada
özellikle gizlenip, yalan yangının harlı derinliğinde yanıp, kül olmuşluğun da
..
Fırdöndülüklerin para etmezliği bir yana hayatlara mal olup, ömürleri karanlık
şallarla sarılıp-sarmalanarak, dürülen ömür ve sır defterinin ve günahlar,
ihanetler manzumesinin satır aralığında dikkatsizliğe yada ses ve gürültü kirliliğinde hedeflenerek, kazayla
yahut ta hiç yoluna kurban gitme bahtsızlığına kurban olup …
Ölümüyle, sırları
ve ödediği ağır diyetlerin nitelik ve içeriklerini, bir tek kurbanca bilinip,
onunla da ölüme kanat çırpmış lığın da ölüp, perdeyi çekerek dükkanı hiç mi
hiç açılmamasına kapatmış lığın da ….
‘’ – Yedim,
içtim ette kalmadı arzum, indim, bindim, ette kalmadı arzum ! ‘’ Veciz sözünün
ömürlere ve hayatlara sinerek, doğruluğunun kanıtlanmışlığında …
Ömrünün bu
ata sözüne cuk oturmacasına benzemişliğinde ..
İyiyi,
kötüyü, korkuyu, sevinci, lüksü , zerullüğü parayı ve parasızlıkta
dost bildiklerinin kirişi kırarak ona tarihi gerçeği ömrüne, belleğine
ve cesedine adeta kazımış lığın da …
Sefilliğin
tavan yapıp, alçaklığın sınır tanımazlığında, boğulmacasına dibe vurarak ..
Yok,
yoksulluk, sefalet çekerek ömür menkıbesini yazıp ..
Meteliğe
kurşun atma hallerinin kendisini kapı-çevre sarıp- kuşatarak …
Değil itibar
görmemek, yüzüne bakmaya tenezzül edilmemişliğinde ..
Asra ramak
kala hal ve yıllarda sürdürdüğü illetli ve lanetli ömür serüveninin ve
yolculuğunun bitip …
Bu alemden
rızkının kesilerek, kaleminin kırılıp, ömür defterinin açılmamacasına dürülerek
..
Sırla ve
gayya kuyularında tükenen muammalı ve karaltılara karabasanla, korkuyla delik
deşik olarak ..
Kevgire
dönmüşlüklerde …
İhtişamdan,
metruk han köşesinde, meteliksizliğe, naçarlığa kurban olarak …
Ahı gitmiş,
vah ı kalmış, köpeğin bile tenezzül edip yatmayacağı kadar berbat ve pire, bit
ve tozların bedenini kuşattığı kamış ve
ottan imal, sidik kokulu, su-sabun görmeleri unutmuş astarsız yatakta ..
Betonun buz
gibi soğukluğunu içerek …
Lağım
faresinden farksızlıkla, hatta ondan bile berbat haller de …
Son iki
hafadır, kursağına lokma tayım düşmemişliğinde, altta-üsten boşalan kana, kusmuğunun
karışıp ..
Tıpkı ömrü
gibi elemlerin boca edilişiyle ölümünün de kepazeliklerde çıkıp, gelmişliğin de
…
En acısı ve
ders verici olan düşündürücü yanıyla …
İşgal ettiği
bu mikrop yuvasında buraya bile borçlu olarak, cenazesinin kimsesizler
mezarlığına sığıştırılmış lığın da ..
Özlem,
özlem, buram, buram, kekik kokusuyla bezeli …
Tadını
unutalı hani nice olan, çorbaya bile hasretlik ve yoksunlukta …
Yanlışlarla,
hüsran ve kederlerle dolu ömrü tüketerek
…
Bir deri-bir
kemik hatta iskeleti çıkmış aç biilaç
hallerde….
Azapta
tattı, ölümü ÇİÇERO …..!
AZAPTA TATTI,
ÖLÜMÜ, ÇİÇERO …..!
Mualla
SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ
Almanya
13 / 04 /
2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder