18 Eylül 2024 Çarşamba

 

ALIP BAŞINI GİTTİ O GÜZELLİKLER....
Alıp başını gitti o güzellikler...
Alıp başını gitti...
Bir solukta yudumlamışlığında kırk yıllık...
Kalıcı ve ölümsüz dostluğu varkılmalıklarda...
Vefa ve kadirşinaslılıklarla taçlanmış, kahve hatırlılığında...
Gönüllerde,hatıralarda kalan...
Ve,
Zamana inat eskimemişliliklerde varkılınan,
Yada,
Sevi sevi işlenmişliğinde...
Bir Siyah-Beyaz filim güzelliğinde,yadımızda olan günler....
Güzellikleri varkılan ,o canım ömürlerle...
Alıpda başını gitti dostluklar....
Gün batımlılıklarının ,senfonik renk güzelliklerinde..
İz bırakmışlıklarda zamanda,akıllarda ve gönüllerde...
Gergef güzelliklerinde işlenmişliklerde
İçine işlemecesine ,yılların ve ömürlerin.
Hani,
Kirkor ,yukardan bağırırdı...
Bir gece kısalığında bile olsa....
''Sevdiği dostunu görememişliklerin tasalılığı işlenmiş''
.......................................................................................o içtenlikli sesiyle,
''--B're komşii,nasilsin...?
....Görmemişem dün sizi, özlemişem a'be canim efendim''diye...
Aşağı kat komşusu Ahmet Ağa, sese kulak vermişliğinde ,
''Aşık kumrunun eş sesi arayış edalılığıyla'' boynunu sol üste kıvırarak..
Cancağzı Kirkor'un balkonundan
''Gün batımı vakitlere dağılan sesi aramışlığında''..
Pala bıyıklarını burarak ...
Babacanca gülümseyişliliklerde...
''--İyiyim Can Kirkor'um ya sen nasılsın...?
....Al bendende o kadar,özlemişem bende gardaş..!
......Dost..gel hele bir tavla atalım...
......Bak,Suzan Bacın sürdü bile kahveleri köze..''demişliğinde..
Kapı aralarken bir akşam üstü sohbetine..
Suzan hanım çoktan...
''Közden de ziyade'',
Anadan kalma usuldeki yürek sıcaklığında,
''Gönül ateşinde ''
Pişirmelere koyulurdu bile...
O ''köpük, köpük sevgi kesilen ''canım kahveleri..
Kuruluverirdi birden sohbette, gönül köprüleri...
Yad'edilirken anılar..
Saygı ve tevazuyla, dinlenirdi...
Usul- erkan bilinmişliğinde,adap güzelliklerinde..
''Hiçmi hiç kesilmemecesine'' dost konuşmalar..
Kaldırmadık taş altı koymamacasına, edilirken sohbetler..
Şıkırdarken pullar ve zar...
''--Atınca ben dubara,Kirkor toslar duvara..''
Yada..
''--A b're geldi yine yek...Madam Suzan,Palama bir köpüklü kahve çek''
Takışmalarında,
Salınırken pürneşeliliklerde ...
Gevrek gevrek gülüşler,
Dillenirdi bu arada günyüzü görmemiş laflarda ,şakalar..
Hoşsohbetliliğin harmanlığında ,
Çözüldükçe çözülürdü ,diller...
Karışırdı, sevgiyle birbirine gönüller..
Ses ses, ötüş ötüş dillenişliliklerde...
Katılırlardı bu güzelliğe..
Sakalarla ,bülbüller...
Şimdi....
Alıpda başlarını gittiler,o canım güzellikler..!
Dönülmez akşamların ufkunda,çıkılan yolculuklarda..
Koyarak akşamları,hüzünlü ıssızlıklarda...
Ve...
Sonrasında....
Bir sabah ezanına karışıverirdi çan sesleri...
Bu arada misk-i amber açışlılıklarında,
Selamlarken yeni günü çig çiğ güzelliklerde...
Mest ederdi gönülleri...
Koku koku çoğalan Yediveren Gülleri...
Bir renk cümbüşünde...
Sinmişliğiyle içine,
İçerdi yudum yudum,
Gülüş gülüş ömürleri....
Akıp gitmişliğinde günlerin....
İstanbul,Marmara ve zaman,
''Yenice uyanmışlığında'' mahmurmu mahmur ,Serkisyan...
Ahesteliliğinde ömrünün,henüz uykululuğunda gözlerinin...
Hülya hülya çoğalan bakışlılıklarda..
Önce
''Evlatlarim''diyerek
Sıvazlayarak herbirini, tek tek..
..................................................çiçeklerini sever....
Konuşma konuşma, renk güzelliklerinde..
Turlamışlığında küçük, ama sevgi dolu dünyasında..
Çan sesine karışmış güzelliğinde ezanı dinler...
Mest olmuşluluğunda ruhunun ve meftunluğunda İstanbula..
Mırıldanış mırıldanışlıklarda ,şükrederek yaradanına....
Çıkardı,dingin bir sabah İstanbulunda balkonuna...
Mavi atlaslılığında Marmaranın, İstanbul'u kucaklamışlığında...
Bakarak ,Martı öpüşlülüklerinde...
...................................................... mavi mavi çoğalan semaya...!
Seslenirdi,
Karşı balkondaki Apo'ya...
''B're komşiii,sabahı şerifler hayrolsin''diye
O anda...
Sanat müziğinden nağme nağme bir güzellik karşıverirdi...
''Serkisyanın evinden yayılan'',
İç gıcıklayıcı güzelliklerdeki Rumca Şarkıya..
Rahmetli Zeki MÜREN'den, nağmeler akardı...
...........................................................................sabaha ve İstanbul'a..!
Ahhhh...ki ,ahh...
O güzellikler...O güzellikler..
Ne içildi,nede yendi..!
Ama,
Her ne ve nasıl olduysa...
O, gergef gergef güzelliklerde...
Ömürlere ve kente işlenmiş onca nadidelikler...
Erken inen akşamlarda...
Ve ,
Zamanların apansızlıklarında...
Sessiz soluksuzluklarda tükeniverdiler...
Hasret koyarak
Zamanları,kenti ve ömürleri...
Eylül fırtınalılıklarında savrulmuşluklarda...
Uçuşan Kırlangıçlar gibi...
Hayatların pamuk ipliğine bağlılığında...
Bir solukluk dudak aralanmışlıklarında..
''Göz açıp kapayıncaya dek'' ki dar zamanlılıklarda, çekilip gittiler....!
Zamanların sarmallığında...
İbrişim güzelliklerde, içiçe geçmişliğinde ..
Güzel ömürlerin,ömürlülüklerin ,
Ve,sevgiye aralanan gönüllerin..
Sabah namazı dönüşü,
Tombakzade Mehmet Efendi,içtenlikli gülümseyişliliklerle..
Selamlardı,Tatyos'u,meyhanesinin önünden geçerken,
Aheste aheste yürüyüşlülüklerde tüketirken...
Yokuş yokuş İstanbul'u ve fırtınalı ömrünü...!
''Düşünerek'' ne günler geçirip,ne vartalar atlatmışlığını...
Giderdi eli cebine, aşinalılıkların o munis ritmiyle...
Ve çıkardığı ''Sarı Lira'yı''öperdi üç kere...
Adeta, dini bir rütüeli yerine getirmişliğin ''saygılı ciddiyetiyle''...
Koyardı en sonunda alnına...
Bakarak ''gülüş gülüş güzelliklerde'', ona doğru adımlayan dostu Tatyos'a..
''--Tatyos Gardaş...Gurban...Hayırlı işler ola,
Siftah bizden ,bereketi Mevladan..''deyişliliklerde..
Atarak ''havaya ok gibi fırlayan'' parayı meyhaneye..
Ardısırada...
''Bismillahını çekmişliliklerde, ilkin sağ ayağını atarak'' girerdi içeriye..
Sol eli, Dostu Tatyosun yanağını okşardı sevecenlikle...
Sağ eliyse, Tatyos Efendinin eliye kavuşurdu çoktan...
Sokağa ve meyhaneye yayılan ...
Gevrek gevrek gülümseyişliliklerin eşliğinde..
Tatyos,yarı-beline kadar eğilip..
Selamını arz-ı eda ederek...
Hürmet dolu bir sesle...
''Ver,o mübarek eli öpeyim b're..''diye..
Karşılardı Mehmet Efendiyi
Sanki ''yıllar sonra ilk kez görmüşcesine''
''Hararet ve iştahla kucaklamışlığında'' sevgiyle..!
Nerde şimdi???
O,'' Ayrı gayrı bilmemekliklerde'' yürekten sevgiyle öpülen yanaklar, eller...
Nerde gönüllerde dostlukla, sevilere esen yeller...
Hani neredeler???
Nerde,yüreklerin o birbirini sevgiyle öpmüşlüğü...
Ölü evine gidildiğinde ,beraberce içtenlikli ağlamalıklar..
Düğün evine varıldığında ,
Sevinçle ''Tek yürekliliklerde'' oynamaklıklar..!
O dostluklar nerde...?
Köz köz olup içe işlemişliğinde, yanan dostluk ateşleri...
Ne olduda ,apansızlıklarda sönüp küle döndü?
Bir kırlangıç aceleciliğinde,
Bir akşamüstü pürtelaşlığında..
Ya da...
Bir sabah asudeliğinin,
Sessiz,derin loşluğunda...!
Bu ''YORGUN KENT'i ''ışıtırken...
İlk ışıkları sabahın.....
Bezgin bir geceden devralmışlığında sabahı...
Doğmuşluğunda üstüne güneşin..
Bir yağmur yağardı...
İnceden...
İn.../
......ce../
............ye..!
Dostluk..dostluk bir rüzgar eserdi..
Sevgi sevgiliğinde bir ay ışığı süslerdi
Gönül pencerelerini..!
Gülüş gülüş, kardeşliklerde çoğalırdı...
Rengarenk beğonyalar gibi açardı yürekler...
Camdan cama kadın sohbetlerinin güzelliği sinerdi..
Sokağa..mahalleye velhasıl tüm kente....
Ortancalar gibi renk renk gülüşlere dururdu hayat...
İçe işleyen ve içine işleyen güzelliğinde..!
Bir Ud taksimine..
Rumcanın...
O,
kırık...
O,
İç gıcıklayıcı..
Güzelliği karışırdı...
Büyük adadan yayılan ''nal nal ışıltılılıklarında'' ki Fayton seslerinde...!
Rakı...
Uzoyla buluşurdu...
İnce belli,
Altın sırma kemerli..
''Tivist''güzelliklerinde adlandırılan çay bardağında...
Dostluğun sıcaklığında...
Isınıverirken yürekler,gamdan azadeliliğinde dost gönüller..!
Kırk yıllık dostluk hatırında...kahve tadında ..o güzelim muhabbetler.
Birden bireliğinde...
Bir çınar devrilişliliğinde..
Yıkılıverdi yerlere
Apansız ve zamansızlıklarında hayatın ..
Yerle yeksan oldu günler,
Seneler.../
................Ömürler.../
................................ Gönüller...
Ve...
Gül dikeni saplanmışlığında..
İçin için kanayan yürekler...
İçin için kanayan yürekler...!
..........................................................................

Erdem YASSIBAŞ
Hildesheim/Almanya
20/06/2009
Saat,19_50

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  YERİN .........., Bozuksa mayan, çürükse özün, fukaraysan onurdan-haysiyetten yana .... İlkesizlik ve omurgasızlıktan yana, kimse eline su...