Sebepsiz kuş uçmaz denmesi gibi ....
Durduk yerde, boşuna demezler ...
''Karışınca alın-moruna, akın, karana ....
Gülmelerin en coşkulu, keyiflerin en tadına doyulmaz an ve halinde ...
Gülüşler, yerini sağanak yada için, için ağlamalara ...
Ağız tadın ve sultanlarda olamayan keyifliliğin, zirvedeyken ...
Apansız, düşer suratın, kaçar keyfin, yerle yeksan olur moralin ..
Hasılı, bozulur ağız tadın, diline düşer kekremsi, acımtırak lık ve büyür lokmaların ağzında, tutulur durduk yerde, sesin- soluğun ....
Lal olur dilin, asılır boynuna, omuzlarına kahrın, kayalardan da ağır yükleri ….
Dönersin, gamlı baykuşa ….
Dur-durak bilmeksizin acımasızca çalar ruhunun derinlerinde ….
Keyifsizliğin o, ağır ve insanı kendinden, hayattan koparan tumturaklı çan sesleri, feryat-figana kesen sirenler ...!
Durduk yerde, boğulduğunu hissedersin, gam denizinin kesif karanlıklarında ! '', Diye ...
Yaşanmışlıklarla ve hayatın biley taşındaki acımasız
ve kanırtan doğrulanmışlığında anlarsın, sende o, an ...
Hesabınla-kitabınla, hayatın hesabı-kitabı arasında bir uyumsuzluk olduğunu ve hayatın sana bir yeni kazığı ve kötüden de beter, sürprizi olduğunu ...!
Sıkılır dişlerin, limonileşir suratın ve kararır, feri sönen göz bebeklerin, bu anlarda ...
Hele ki, doğmatiklerle, saf kaderci sefillerin icadı feleğin, seninle alıp-veremediğinin ne olduğunu bilip-bulamamışlığında kayar o, an şakulün ....!
Seni gamların dipsiz gayya kuyusuna düşüren sebepler ve sorunlar yumağı sökün eder, aklına ve ruhuna..
Doluya koysan, dolduramadıkça, boşa koysan, aldıramadıkça …
İyiden, iyiye bir garip olur, dönersin kesilmiş süte ...
'' - Bir cacık olmaz '' Der, içinden yükselen bir ses dalgası ...
Görünmez bir el, sarılır ümüğüne, pençe kesilerek sıktıkça, sıkar, acımasızca ...
Soğuk terler basmadıysa da, hemen hazır ve nazırdır kapı ardında, seni sırılsıklam yaparak ....
Sudan çıkmış, sıpaya döndürmeye kararlılıktan da öte, yeminliliklerde ...
Abandıkça, abanır karabasan üstüne, çekip çıkmak istesen de o, moralsizlik anaforlarından ..
Adeta, çekildikçe, çekilirsin seni yutan girdaplarca fersah, fersah sığ ve karanlık suların, ürküten karanlığına ...
O an, güvendiğin dağlara karın yağması yetmezmişçesine… Üstelik, medet umduğun kapılar da bir, bir ve acımasız hoyratlıklarla, kapandıkça yüzüne ...
Sana, dertlerden de çok koyar, bu naçarlık, riya ve dost görünümlü soysuzluğun neferlerinin yaptıkları ….
Söylenirsin öfkeyle, kendi, kendine ….!
'' - İNSAN BİRİKTİREMEMİŞİZ ÇEVREMİZDE, NAFİLELİKLERDE TÜKETİP, HEBA ETMİŞİZ ÖMRÜ VE GÜNLERİ ..! ''
NAÇARLIĞA MI, VEFASIZLIĞA MI VE HATTA ….
‘’ – BU, NE MENEM BİR İNSANLIK VE DOSTLUK SA ? ‘’
İNSANLIK VE DOSTLUK ADINA (!) UĞRADIĞIN CİBİLLİYETSİZLİĞİN, SU YÜZÜNE ÇIKIP ….
GERÇEKLERİN, TÜM CAN YAKICILIĞIYLA SENİ SARIP-SARMALAMIŞLIĞINDA ...
Hayatın kısır döngülerinin ve tuzaklarının, pusulanı şaşırtıp, pabucunu eline vermişliğinde ….!
Vefa, içtenlik, dostluk, ahlak ve fazilet adına dinlediğin onca nutkun boşluğunu adeta bir şamar gibi yüzüne, yüzüne vurmuşluğunda ...
Bir söz takılır, hafızanın çengeline, döner durur, DEMOKLES’İN KILICI GİBİ, tepende ...
''- Bu günün yarını, karanlığında sonu vardır '', Diyerek ...
Tebessüm mü edeceğini, öfke nöbetlerinde hıçkırıklara boğulmacasına ağlayacağını bilemenin sarmalında ?
Kuşatılmışlıklarda hissetmekten alamazsın, kendini ...
O an Işıklar odağı Üstatlar, üstadı Mevlana'nın kemal dolu nurani sözleri uğuldar, kulaklarında ….
Renk cümbüşü maskeli yüzlerin, çehresiz bedenlerin etrafında, raksa koyulup, dönmelere durmuşluğunda ...
'' - Körler çarşısında, ayna satma ...
Sağırlar çarşısında, gazel atma ….! ‘’
Erenler ereni, nasılda üryan edip, sunmuştur sana riyakarlığın, safsatanın gerçeğini ..
Çevreni kuşatan bezirgan sahtekarlarını ve sülüklüklerini insanlık kılıfında sunanların resmi geçidi başlar, gözlerinin önünde ….!
Kanın çekilir dudaklarından ve yaşlar süzülür yanaklarından ..
İçi oyulup, apansız terk edilmiş kayalar ve mağaralar gibi, karanlıklara boğulmuşluğun cenderesinde kalakalırsın ...
İşte tamda bu anda, şu ana dek çevreni kuşatan bu riyakarlar ordusunca, nasıl talan edilip ?
Duygu ve değerlerinle acımasızca oyunlar oynayarak, acımasız vantuzluklarıyla somuran omurgasızlar sürüsünce nasıl da insafsızca, hatta kuzguni vahşilikler de istismar edilerek, tüketildiğini, eskiyip, eksiltildiğini en dokunaklı ve can yakar hallerde anlamacasına, kahroluşları yaşarsın ..
Kumdan kaleler olur, yıkılırsın kerelerce..
Kiminde sular yutar, kiminde yeller sürer-savurur böylesi anlarda, seni ..
Derdini unutur, en katmerlisinden insanlığın nasıl hiç ve piç edildiğine yanarsın ..
O an ışıkları sönüp, karanlığa gömülen çadır gölgelerine ve virane şehir artıklarının hoyrat, ürkütücü siluetlerine bürünürsün ...
İçinde sönen, insanlığın çoban alevleri, karanlıkça yutuluşunu hızlandırır ….!
Derdinden değil, ihanetin ve riyakarca soruların kahrından ölür, ölür dirilirsin …..
Tövbeler bozar ve en sunturlu küfürler saçan ÇİLE KÜPÜ olur çıkarsın, yada...
ŞÜKÜRLER KÜMBETİ, ERDEMLER OTAĞI OLUR ÇIKARSIN GÖNÜL ÇİLEHANENİN KUYTUSUNA ÇEKİLİP …..
SABIRLA, ÖZVERİYLE NEFSİNİ DARA ÇEKMELERE KOYULMUŞLUĞUNDA …!
SEN, SANA ÜRYANLIKLARDA GÖNLÜN, GERÇEKLER VE VİCDANINLA BAŞ, BAŞA KALIP ...
Araya değil kulunu, an gelip güç atfedip, an olup, vehmetmelerde, YÜZLEŞMELERİN, DARA ÇEKİLİŞLERİN O, BİTMEYEN RAKSINDA ..
O BİTMEYEN RAKSINDA ..
KARIŞINCA, AL' IN-MORUNA ….
DÖNMELERDE GEÇERSİN, SEN SENDEN ..
HAYAT DENEN USTANIN RAHLEYİ TEDRİSATINDA ….
DİZ ÇÖKÜP, KEMALİN ŞALINA BÜRÜNMÜŞLÜĞÜNDE ...
KARIŞINCA, AL' IN-MORUNA, DÖNMELERDE GEÇERSİN, SEN SENDEN …..!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ
Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya
28 / 04 / 2019
Saat ; 14_41
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder