15 Ocak 2015 Perşembe


HÜZÜNLERİ DEMLEDİM,HÜZÜNLERİ.!

Rüzgar, rüzgar kışı muştulayan.....
Bir hazan akşamında,
Sızım sızım, sızıların...
Ama, daha çokta ...
Elemlerin, beni sarıp sarmalamış lığında.
Gölge, gölge, dantela güzelliğinde...
Yüzümü öpüp, okşayan akşam güneşi ,
Bürünüp te, o muhteşem turuncu şalına.
Hazırlanırken vedaya,
Mahzunlaşan yüreğimin tiril tiril titreyip,
İçin, için, üşümüş' lüğünde...
Sessiz, süzülerek,
Islatırken gözyaşlarım yanağımı.
Derdest edip,
Hüzünleri demledim, hüzünleri..
Gönül imbiğimde..

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Altınoluk/Edremit
22/09/2013
Saat:11_30


AÇMADAN, SOLAN AZAP ÇİÇEKLERİDİR ..!

Göğünün, gönlünün, yüreğinin ve umudunun kandilleri sönen …
Hisar buselik makamlarda gün tüketip , kahır çoğaltan..
Ezin'cin, elemin esiri ömür ve bedenleri ..
Korkuların, kabusların, karabasanların ..
Katran karası sarar, iliklerine dek işlemecesine ..
Çürütür için, için…
Tıpkı, nemlerde ömür tüketen duvarlar gibi ..
Gamlara belenmişliklerde ..
Sıfırı tüketirler ..
Yaşayan, ölü canlıklarda ..
Aydınlığa ve umuda hasretliklerinde ..!
Dert büyütürler, dert ..
Kirpik uçlarına müptela göz yaşlarıyla ıslatıp, besleyerek ..
Dağlanmış yaralarının ..
Yeniden ve art arda açılıp kanamasında ..
Ölüp, ölüp dirilirler ..
Kerahat zamanların kuytusunda ..!
Dert büyütürler, dert ..
Dertlerin, onları sarmaşık misali sarmışlığında ..!
Günlerin, zamanların ve ömürlerinin bağrında .
Savrularak, elem kasırgalarında …!
Beyhude ve nafiledir, onlar için güzellikler ve düşler…
Ve, sadece kurumuş gül pembesi yalanlar demetidir..
Onlar da savrulmuştur..
Tıpkı ömürleri misali, gecelerin karasında,zamanın kuytusunda..
Onlar, kahır yüküne tutsak dolap beygirleridir kendilerince..
Değil, dünyaya ve hayata..
İçin, için kahırlara bulanmışlıklarda..
Gecenin, siyah atlasından da koyu karanlıklarda..
Yelken açarlar, yelken ..
Haritasız, pusulasız, dümensiz takalarla ..
Düşünce ve sözcüklerin makaralarını koparmışlıkla..
Kah, karanlık bir sokakta..
Kah, kuytu bir meyhanenin loşluğunda ..
Kah, mezarlıkların meşum ,ürperten sükununda..
Vururlar kendilerini ..
Karabasan ve hıçkırıklarla kesilen, ürkek ,korkulu uykulara..
Yorgunluktan harap-türap olmuşlukla ..
Külçe gibi yığılıp kalarak, mekanların, günlerin..
Hayatın, anlamını çoktan yitirip..
Onları yutmuşluğunda..
Kendilerine bile ıraklık, küskünlük ve yabancılıklarda..
İçerler, korkuların ve hicranın ağusunu ..!
Dolup boşalan şişelerin, içine yuvarlanmışlıklarda..
An gelir..
Mey onları içer, sarhoş olur art arda devrilen şişeler..
O biçareler adına..
Onların acısını, camlıklarında yaşayarak !
Salım,salım sallanır,yuvarlanıp dururlar ..
Oradan oraya, toza, toprağa veya göz yaşı-sümük düğününde ..
Sarhoş kusmuklarına, salyalarına bulanmışlıklarında..!
Nihayetinde ..
Böyleleri için, gündüzler bile ..
Karanlığın kayya kuyusu olup çıkar, sonun da !
Onlar ki, bedbahtlık bataklığında ..
Ömürler tüketen, ölü canlıklarında .
Çalınmış, yitmiş hayatları yaşayan
Açmadan solan, azap çiçekleridir ..!
Açmadan solan, azap çiçekleridir ..! 

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Altınoluk/Edremit
10 / 01 / 2015 Saat;03_57 

BİR  
SABAH….

Dün ömrünün,gecenin ve karanlığın kabusuydu…
Sen içerken hayatın zorbalık ağusunu..
Üstelik hiç mi hiç istemeden…
Dahası,hazırda değilken..
Dayatmaların prangasında ömür eskitenliğinde..
Ömrünün,günahlarının ve hayatın kefaretini ödeyerek..
Uykularında sana ağan karabasanların pençesinde paralanmışlığında..
Ömründen ömür,benliğinden yaşama sevinçleri..
Ruhundan huzur,yüreğinden düşsel güzellikleri çaldılar....
En hoyratça talan edilmelerle gasp edildi, yılların,
baharların…
Masum çocukluğun,ey bahtsız çocuk..
Sen, kana buladığın ellerinin kirini taşımakla ..
Diyetlerin en ağırını ve kahredicisini ödemekle cezalandırılıp,mahkum edildin..
Talancılar,o acımasız zebaniler..
Aldırmadan çocuk ömrüne..
Daha yaşama sevinçlerine doyamayan yüreğine..
Kini,nefreti,caniliği şırınga ettiler..
En kötüsü ne bilir’misin..?
Seni, senden nefrette çalarak..
İhanetin kara duldasında....
Geçtiler,umutlarının,ömrünün ve duygularının ırzına..!
Bir sabah parmaklıklar ardına atarak...
Gererek insanlığı,utancın ve riyanın çarmıhına.
Tıpkı dünde olduğu gibi bugünde..
Özgürlüğünün gaspında,
Prangalar vurarak, ömründen ömür çaldılar zulumde, işkencede,
Yenilerek ego,hırs ve korkularına senin üstüne
Demir soğukluğunu içiren kapılar kapattılar.
Bedeninin,ömrünün ve yarınlarının ...
Utanç okyanuslarının kirli karanlık sularda boğulması....
İnanç ve iradeni teslim alıp..
İhanet ve kalleşliklerde suç ortağı yapmalar adına..
Boynuna asılan katil ve mahkum yaftasıyla..
Yaşamın acımasızlığına..
Kahreden,ömürden ömür alan azabına katlanmaya tutsak ederek seni..
Gri hücreleri var eden soğuk , musibetli taş duvarlar yükselttiler apansız..
Dört bir yanına..
Maviye,yeşile,güneşe..
Hele’ ki de..!
O çok mu çok sevdiğin kuş ötüşlerine hasret koyarak, seni..
İradene,vicdanına,ömrüne hunharca el koydular.!
Hayat ırmağını kurutup…
Seni, senden çalarak..
Pervasız ve zalimce..
İhanete soyunarak, sana ,ömrüne,
Hayatını renklendirip,süsleyen nice güzelliklerine karşı..
Yarınlarını,yüreğini,ruhunu kararttılar..
Dün'ün masum ve bahar ömürlü seni..
Kabus dolu bir gecenin ..
Kerahat ve beynamaz sabahında..
Daldasız-duldasızlıklarda..
Zorbalığın pençesinde..
Katilliğe tutsak ederek,talan ettiler, talan çocuk..
Dünün masumuyken..
Bir sabahın katili,canisi ,celladı yapıp çıktılar..
Seni senden,ömründen ömür,yüreğinden yaşama sevinçlerini ve masumiyetini çaldılar..
Umutlarını, gecenin ayazlarında dondura koymacasına.
Ve,ne hazindir ki..
Ömrün gibi, yorgun ve bitap bir gecenin sonunda..
Kurşuni, puslu bir bahar sabahında…
Seni,korku zebanilerinin gardiyanlığında..
Yaşayan ölü canlığa terk ettiler..
Yaşayan ölü canlığa terk ettiler..

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Altınoluk/Edremit
07/02/2014
Saat;01_37



VARSIN,VURSUNLAR BENİ...!
Biliyorum, haykırışım..
Ne ilk,nede son olacak...
Dahası ve en acısı da karşılığını bularak..
Sulh'e ve kardeşliğe çınlayan ses olacak..!
Düşeli beri insan hıncı,kini...
Kardeş kanı...
Mazlum ve masum gözyaşı toprağın bağrına..!
Ve bir başka ayıp'lığın da..
Egoların,ihtirasların gemi azıya almışlığın da..
Kan,kin ve nefretin sevgiyle,barışla at başı hızla yarışmasında.!
Egemenlerin,azgın hırsları..
Uluların,ilahların kurban istemlerinin kiri yer yüzüne..
Çıkmamacasına işleyip İnsana,alın kiri oldukça..!
İçe işleyen,katran karası acı olarak yayılalı..!
Bencileyin duyumsayan,sorgulayan kaç beyin..
İsyan eden,kaç yürek...
Fırtınalar kopan kaç gönlün..
İsyan dolu çığlıkları..
BARIŞ,KARDEŞLİK ve SEVGİ..
Özlemleri daha tomurcukluğun da katledildi. ?
Ve mazlum gözyaşlarının arı-duru akışlarıyla yıkandı kainat..!
Dağ-taş inlemecesine,sağır sultanlar duymacasına..
İnsancıkların kulak tıkamış'lığın da,
İnsan nidaları yankılandı evrenin bağrında..
Bir ten,bir beden daha feda olsun diyeceğim ondandır ki bende..
İsyan, isyan,öfkemi kusmuşluğumla..
Son olacaksa kavga,dinecekse nefret,silinecekse kin yeryüzünden..
Varsın,vursunlar beni de..
Barışa kanat çırpan güvercinliğim ile..
Lakin,inanmıyor yüreğim,bir ölümün soğukluğunda barışın inşa olacağına..!
Ondan derim,
Önce ağababalar,egemenler,kan içiçi yarasalar..
Velhasılı,leş kargaları..
Çakal sürüleri..
Ve ölüm, ölüm nidaların da ki İt ulumaları dinmeli yeryüzünden..
Sokrates neden katloldu?
Habil ve Kabil neden boğazladı birbirini..?
Vahşet ve nefretim girdabında..
Galileo' yu neden gerçeği reddin karanlığında katlettiler?
İsa'ya riyakar tapınma seremonilerin de...
Timsah gözyaşı döken..
Sözüm ona din uluları..
Karanlığın Baronları..
Neden çarmıha gerip,sevginin canına ot tıkadılar?
Suriyelinin gözyaşı farklı mı ki Diyarbakırlım'dan, İzmirlim'den,Trakyalım'dan..?
Hangi ananın yüreği daha az dağlanır evlat acısında diğerinden?
Ben anayım,ana..
Bilirim bir evlat hangi mihnet ve çilelerde çınarlaşır..
Dal boylu,sevgi ışığı olur da yüreğe şavkı vurur..
Ben bilirim,acıya katık ettiğim göz yaşında..
Boğazıma düğümlenen hıçkırık selinde..
Yüreğin nasıl paralandığını..
Ben bilirim,ben analığım da,kadınlığım da..
İnsanoğlu insanlığım da..!
Türküm barışadır,kanatlarım kurşun, kurşun vurulup..
Dört bir yana saçılmadan..
Güvercinliğim,kahpe ölümlerde,
Ölü bedenlik de,evrene savrulma-dan ...
Canhıraş haykırışlarda seslenmem bundandır..
Sorgulanmadan,hayat...
Düşmeden,riya maskeleri..
Bitmeden, timsah gözyaşları..
Ve kökü kurumadan nefretin..
Ama daha da önemlisi..
Emekle -sermayenin amansız savaşında..
Taçlanma dan emeğe saygının,yüreklerde ve beyinlerde iktidarı..
Bitmez ve bitmeyecek bu ölümler..
Çekilmeyecek,kan okyanusunun kızıl suları..
Bir can..
Bir can,daha derken..
Canlar biçilip düştükçe,ekinler misali toprağa..!
Sinesinde fırtınalara duran yüreğim..
İnançla haykırır..
Körler-sağırlar birbirini ağırlar oyununa duyduğu öfke ve hınçla..
Duracaksa bu savaş..
Bitecekse kin..
Son bulacaksa insanın-İnsana kulluğu..
Ve kahpe pusularda gelen kalleş ölüm acıları..
Bir yürek..
Bir ömür diyeti ise bunun eğer..?
Haykırır,taşmışlığın da yüreğim...
Haykırır söylem'işliğin de dilim..
Diyeti bir cansa BARIŞ'ın...
Varsın,vursunlar beni...!
Varsın,vursunlar beni....!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ
Hildesheim/ Almanya
07/10/2012 Saat;13_11


KİŞİ,LAYİKİNCE YAŞAR…!

Bugün dünden aldığım mirasla..
Daha bir ikircekli, tasa, kaygı, evham, korku gibi ..
Marazalı saplantıların, kaynağı ve kurbanıyım yine..
Beni boğan huzursuzluk duygularında..
Bir bataklık gülüne dönmüşlükler de, ömür eskitiyorum..
Bilinmez onca el, göz, siluet, beden…
Bana ..
Derin mi derin farkındasızlıklarda…
Korku ve karamsarlık tortularında debelendiğim..
O tarifsiz, gizemli ve panzehiri olmayan nesneyi enjekte ediyorlar..!
Kara gözlüklerim yada siyah bir peçem olmasa da gözlerimde..
Baktığım her yer siyah, gördüğüm her şey karanlık ..
Ne zaman kapıldım bilmiyorum bu illete ?
Kim bilir, beklide genetiksel ve toplumsal bulaşıcı bir virüstür bu ?
Amansızca ve apansız iliklerimize, hatta ..
En derin hücrelerimize kadar işgal edip, yutmakta bizi..
Emareleri,
Öncelikle , gülmeyi unutuyorsun bu virüse maruz kalınca..
Açıklanamaz bir sıkıntı, usanç ve ıstırap duyuyorsun..
Sonra neme lazımcılık ve yeksenak’lık egemen oluyor..
Aman canım sendecilikler vazgeçilmez karakterin haline geliyor..
Kelebekler ölüyor..
Çiçekler soluyor..
Su çürüyor..
Tuz kokuyor..
Ve, insan , toplum kendi kokuşmuşluğun da ..
Ağır ve sinsi bir ölümün pençesinde kıvrana, kıvrana ..
Sancılı ve derinden derine bıçaklanıp, delik deşik edilmişçesine ..
Can vermelerin tutsağı oluyor..
Ama, değil bir şeyler yapıp,tepki vermek..
Parmağını bile kıpırdatmamakta ısrar etmenin ötesinde..
Bu sinsi ve bir o kadar da vahşi…
Hatta, ceberrutça can almalara gıkın çıkmaksızın teslim oluyorsun..
Koyunsürülüğü, kara cehalet, ilime-bilime sırt dönmüşlük..
Seni pençesinde gebertmekteyken..
Kurbağanın, soğuk sudaki kaynayarak ölüşü misali..
Kanıksamışlığın uyuşturuculuğuyla..
Ölüme gidiyorsun aheste, aheste ..
Üstelik, hiç mi hiç itirazsız..!
Bu, bir gövdede başlayıp..
Önce odayı,
Sonra, mekanın tamamını..
Ardından, sokağı, mahalleyi kaplıyor..
Aşama , aşama nefessizliklerde ve işgalde…,
Temiz havayı, oksijeni, hayatı istememe..
Güzelliği yad sayma,doğruyu inkar..
Hayata ve insana dair en müspet olan ne varsa, ona düşmanlık..
Önce kendine küsme,
Sonra; hayata, çevreye, evrene ve insana sırt dönüp..
Tüm olan biteni ve yaşayan ne varsa..,
Evrensel insanlığın gereği adına ne olmalıysa , onları..
Topyekun ve bir hamlede reddetmelere koyuluyorsun..
İlbizli korku karanlığına düşmüş olmakla kalmıyor..
Bir örümcek ağında..
Kanı-iliği emilen sineğe,kelebeğe dönüyorsun..!
Cümle asalaklar başına üşüşüp, iştahla emmekte iken kanını..
Sen hala, derin bağnazlık,vurdumduymazlık ve boş vermişlikle..
‘’-Aman canım sende ’’ lerin kıskacında debelenerek..
Hatta ,
‘’-Güleriz, ağlanacak halimize. ‘’, Tekerlemelerinin yeksenaklığında..
Gaflet, dalalet, ihanet ve aymazlıkta..
Kişisel ve toplumsal çürüme agu ’ sunu içiyorsun .
Penceredeki ışık yiterken..
Çiçekler solup,kelebekler ölürken..
Dudaklarına ilişen o bey nemaz tebessümle..
Ölü canlığın neferliklerinde..
Yaşayan ölüleşmeye boyun eğerek..
Çürümenin kaynağına ve kurbanına dönüyorsun..
Egemen sistemin kara cübbeli, kanlı vampirleri..
Ötekinin, berikinin ve evrenin olduğu gibi.
Sıran gelince, yada istedikleri her anda..
Seninde kanını emip, canını alarak..
Kendi semirilmişliklerinde çoğalarak..
Daha, daha kurban bulmanın hazzını,huzurunu ve zaferini tadıyor..
Sen ölürken onlar yaşıyor..
Serpilip çoğalarak..
Sen kurbanlığa razı oldukça..
Kurbanlara ön-ayaklıklarda..
Yeni ölü canlar çoğaltıp..
İktidar egemenlerinin ekmeğine yağ sürmelere devam ediyor,
ediyorsun..!
Ara sıra ki, cılız ve mızıltılı reaksiyonlarında..
Yeni gelinin,anasına deyişiyle..
‘’-Hem ağlar,hem giderim ana. ‘’…,
Söyleminden öte geçmiyor, anlam ifade etmiyor..!
Bataklık güllüğüne ve ölü canlığa razılığın da..
Yaşama sevicini çalmaya yeltendiğin hayat sahiplerinin katilliğine ..
Dahası,eli kanlı korku krallarının ve uşaklarının suç ortaklığına soyunuyorsun..
Bu açmaz ve kör dövüşün, hengamenin ortasındayım bu günde yine..
Altım taş,üstüm taş..
Yer demir-gök bakır ben marazalı ömür ve insan eskisi için yine..
Değil mi ki , ben razıyım ve müstahakım bu sünepeliğe..
Leşime üşüşen çakallara ne yüzüm var iki çift laf etmeye..!
Arsız ölümün ilmiğini boynuma gönüllü geçirmişliğimle..
Yoz bir düzenin , boz bulanıklığında..
Neme lazımcılığın batağında debelenerek ölmek bile..
Ödül ve çok ayrıcalık inanın ki ben gibilere..!
Ben gibilere..!
Buna müstahaklığımda, son sözüm kendime..
‘’ - Kişi layıkınca yaşar..! ‘’
‘’- Kişi layıkınca yaşar…! ‘’

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Altınoluk/Edremit
10/02/2013
Saat;01_41


AYIBI VE UTANCI SİZİNDİR ...., Aldırmadan yoksulluğumuza ve yoksunluklarıma ... Bir bez bebekle, çelik-çomakla, beş taşla .. Olmadı, çok sev...