5 Ağustos 2015 Çarşamba

AŞK, ÖMRÜ YUTAN KAY'YA KUYUSUDUR !

Nicedir yaşanmamış, yad edilmemişliğinde unutulmuş ..
Ama, buna karşın …
İnadına, güzelliğinden ve albenisinden hiç bir şey yitirmemiş ...
Sevgi ve duyguyla bezenmişliğinde insanı mest eden ..
Aşk dolu, gizemli ve büyüleyici sabahlar vardı ….
Süslerdi evreni, ömürleri, bedenleri, gönülleri ve ruhları …
Naif ve baş döndüren Misk-i Amber kokular güzelliğinde ..
Tıpkı, met-cezirlerde sulara kapılıp ta, çekilip giden ..
İnci-mercan kum güzelliklerinde ..
Zaman okyanusunun bağrında, alıp başlarını çekilip gittiler ..
Bilinmezliğin o serüvenlerle nakşolan dehlizlerinde yitmecesine ..
Ömürlere ve dillere bıraktıkları ..
O, unutulmaz tatları ve lezzetleri, büyüsü kaldı geride ..
Aşkın iksiri ve mutluluğun tılsımı saklıydı ..
Zerre, zerre damlaların ve kumların her birisinde ..
İstiridye kabuklarına hapsolmuş güzellikler misali …
Gönüllerin ve ruhların sırça saraylarına otağ kurmuş, duygu ışıltılarıyla ..
Hala ama hala o, ilk an ki gibi, göz kamaştırıcı ve içe işleyen güzellikleriyle ..
O eski aşklar tadında dillerden düşmeyen aşina güzelliklerle ..
Semanın derinliklerinde bir yanıp , bir sönerek ..
Işıltılar demetine boğarak kayıp giden ..
Yıldız kayışı güzelliğinde ..
Aşklarda ömürler gibi, yıldızlar gibi …
Ömürlerini tüketerek, kayıp gidiverirler ..
İnsan ömürlerinde,
Kah, acı veren dönüşsüz ayrılıklar yelkenlisiyle …
Kah,ölüm denen o yılkı atının sırtında ,
Dönülmez ufuklara dört nala koşmuşluklarıyla ..!
Bir varmış-bir yokmuş tadında, aşkın ömürlere nakşolmuşluğu ..
Asırların ve zamanın bağrında sarıp-sarmalayarak bedenleri, ruhları
Aşk serüvenin yiğit ve cesur ruhlu neferlerini …
Bugün bile, hala tutkuyla bağlı kılıyorsa kendine ..
Bu aşkı insana, insan ömür güzelliklerinin miraslığındandır ..
Aşk, dereni, derinden derine mutlandıran ..
Deremeyeni kıvrandırıp, azaba boğan ..
Yitireni,pişmanlık ve hüsran uçurumlarına savuran halleriyle ..
Püskül dür insan oğlunun başına, tatlı bela'lığında ..!
Başında, Ilgıt, ılgıt esen yel,
Ulu dağ doruklarını talan eden duman misali,
Ömrü ve gönlü kaplayan, duman ..
Hiç avlanamayan, hep ardından koşulan, ahu gözlü ceylan ..
Başa yağdığında, ömrü meşke boyayarak rengarenk kılan ..
Taş olup düştüğünde, insana feleğini şaşırtan ..
Ondandır ki, gönlü ota da, boka da konduran ..!
Hiç mi hiç, önlenemez çekim ve anafordur daima ..
Aşk,kah illet ve musibet ..
Kah ,ganimettir, hazinedir ..
Uğruna ömür verilen, vazgeçilmez erek ..
Aşk; yürünen menzil, ömrü yutan kay' ya kuyusudur ..
Ömrü yutan kay' ya kuyusudur …

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Altınoluk / Edremit
05 / 08/ 2015
Saat ; 14_51


KAYIP HAYATLARIN, ÖLÜ CANLARI ….

YORGUN BEDENLER, BEZGİN RUHLAR … Angarya bir hayatın yüküyle inim, inim inleyerek hayatı eskiten .. Iskartaya çıkmış, yorgun bedenler , İçerken kahrın meyini, vurgunların acısıyla helak olur bezgin ruhlar .. Hayat denen bu tahterevallinin bir yanında yığın, yığın keder .. Öte yanındaysa, hayatı ıskalamışlıklarda bezgin, delik-deşik .. Kevgire dönmüş ömür eskileri, gam yükünün kervancı başlarının .. O tarifsiz sancıları tüner .. Suya hasretliklerde, çatlayan topraklar gibidir .. Mutluluğa hasret, sevgiye muhtaç böylesi ömür ve bedenlerin halleri ..! Kahve fincanındaki telve tortusu, yada küllükteki izmaritler gibi .. Kasvetli, ezik ve kararıp kalmışlardır.. Gülmeleri unutmuş o, soluk ve yorgun, kanı çekik yüzleri .. Ve, sokak lambaları misali ölgün, ölgün ışık huzmesiyle dünyaya bakan Yorgun ve kederli gözleriyle .. Sadece, sıradanlığın bedbahtlığını kusmakla kalmazlar, Evrene, hayata ve zamana … Kendi çilelerindeki tükenmişliklerin … O tarifsiz ve kahredici sinkafını da saçarlar, dört bir yana .. Kendilerine uzanan elleride kuruturlar … Çektikleri bataklığın o ölü sularında …! Kendi debelenmişliklerinin ceremesini, diyetini keserek onlara .. Onlar, akpacık perdeye bulaşan, sinek boku pislikleri misali halleriyle …! Umuda ve aka, hayata, yaşama sevincine dair ne varsa kirletmecesine .. Hayat onlara yük, onlar evrene külfet ve badiredir aslında .. Beyhude ömürlerin ıskartalığında tükenen … İliz, iliz bir ömür eskisidir ortada dolaşıp duran .. Ölü canlıklarda ve hayaletleri kıskandıracak hoyratlıklarla .. Rol aldıkları, hayat denen bu sahnede ..! Düşkünler, bezginler ve miskinler orduluğuna soyuna figüran bedenlikleriyle.. Roman sayfalarından, hayata fırlamış halleriyle .. Acemi kumarbazlıklarında, sıfırı tüketmişler güruhluğudur.. Oldum olası, onlara düşen rol .. Ondandır ki, hayatın imbiğinden süzülüp, eleğinden geçmişlikle … Yaşayan karaltılar ve korkuluklardan ibaret, vestiyerlik ömürlerdir .. Tarihin çöplüğünden yayılan çürümüşlük kokularının kaynağı .. Bu, bok böcüsü kılıklı, insan eskileri ve eskilikleri .. Hayattan roman sayfalarına .. Yitik ömürlerin kayıp ve ezik kahramanları olarak sığışırlar .. Tıpkı, kirden yapağıya dönen saçlarda tüneyen bitler gibi.. İtiş- kakışlarda, dürtünerek, tükenip giderler Ünsüz-sessiz, sedasız,ömür ve hayat denen.. Bu, amansız hengamenin çarklarında.. Ulu-orta dolaşıp dursalar da, bakan gözlerin onları görmeyip, Fark etmemişliğinde, hayatın onlara biçtiği rollerde sürterek … Hayatın zulasında saklana, saklana …. Karanlık, evham, korku ve sancı çoğaltarak .. Yiyip tüketerek hem kendilerini, hem de hayatı .. Göçüp gidiverirler, Zamanın ve hayatın sığlığında, sağır sultanlığında ..! Böylesi yorgun bedenler, bezgin ruhlar Kah, kimsesizler mezarlığına , Kah, tıpkı ömürleri misali … Ölümlerinin de, bilinmezliklerinde … Kimliği meçhul ölümlere yürüyüvermişlikleriyle .. Geride, kendilerini yad eden bir nefes . Bir tutam anı, bir ses , hoş bir seda bile bırakamamışlıklarıyla ..! Ne hazin ve ne acıdır ki .. Ondandır, böylelerinin adlarının .. Kayıp hayatların, ölü canları’na, çıkmışlığı .. Kayıp hayatların, ölü canları’na, çıkmışlığı .. Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ Altınoluk / Edremit 05 / 08 / 2015 Saat ; 00_23

4 Ağustos 2015 Salı


BENDE SAKLIYDI….

Merakım, dürtüm, keşfe, hazza açlığım …
Daha da ötesi ve önemlisi …
Aşkın ürünü ve hasadı insan kimliğim ..
Ve, yüreğimin sesini dinlemişliğim..
Ruhumun hayat yeline kapılıp ..
Davetkar ve albenili çağrıya kendini kaldırıp koyu vermişliğiyle …
Ben, mutluluğu ve mutluluğun anlamını arıyordum ..
O, çocuksu, delişmen ve gözünü budaktan esirgemez çağım ve hallerimle …
Tıpkı, ipini koparmış, rengarenk balonlar
Ve …,
Başına buyrukluklarda, bulutları,
Uçsuz-bucaksız semanın..
Davetkar mavi atlasını öpen, uçurtmalar misali ..
Sineme sığan yüreğimin sınır tanımaz ufukluluğuyla ..
Düşsel yılkı atlarımın, dört nala şaha kalkmışlığında ..
Umutlarımın, yaşama sevincimin …
Bitip-tükenmeyen coşkumun sürüp-savurmuşluğuyla ..
Ama, azda çok bildiğimi sanmanın pervasızlığı ..
Üstelik cahil korkusuzluğumun o engellenemez delişmenliğiyle ..
Ben, mutluluğun hep başka yerde, o bilinmez alemlerde ..
O ulu, ulu Kaf dağlarının …
Engin ve muammalı ummanların derinliğinde saklı olduğunu sanmışlığımla ..
Heyecanlarımın, dürtülerimi …
Dürtülerimin, merakımı ..
Merakımın, sınır tanımazlığımı tetiklemişliğimde …
İçimin, içime sığmamışlığında ..
Olgunluk denen kereveti o çağda, henüz…
Hiç mi hiç bilip, keşfedememişliğimle …
O çağdaki bana göre, hep uzak ellerde, başka coğrafyalarda ..
Bilinmez iklimlerde ve uçsuz-bucaksız düş atlasımın meçhul bir yerindeydi…
Gözlerimi kamaştırıp,
Beni aslan yürekli kılan, Donkişotlaştıran …
Mutluluk denen, o meçhul hazine …!
Mutluluğu keşfetmek dürtüsüyle …
Bana göz kırpan her yıldıza akın, akın seferler düzenliyor …
Dağ kovuklarında tünüyor ..
Hayal sahramın, seraplarında kayboluyordum ..
Çocukluk ve gençlik sarmalının uçarı haylazlıklarında nefes ve ömür tüketerek ..
Ben onu görüp, bulamamaktan yorgun-argın düşüp ..
Sere-serpe savrulup yattığım, doğanın koynunda…
Kah, yıldızlar göz kırparak onun yurdunu işmar ediyor…
Kah, şarkı, şarkı uğuldayan rüzgar ona dair bir şeyler fısıldıyordu kulağıma ..
Ama yetmeyen kıt-kanaat sağ duyumun yetmemişliğinden ..
Yada, ayaklarımın yere basmaları henüz öğrenememişliğimden olsa gerek ..
Mutluluğun yerine dair bu ip uçlarından bir sonuç elde edemiyor ..
Sonsuz keşiflerin yorgunluklarında yıllar, ömür, beden ve zaman eskitiyordum, zaman…
Ey gençlik, nasılda güzel yeldi, başımda esen ….
Zaman ırmağında yıkanarak yenilediğim ruhum, hala azmini ve inancını yitirmemiş ..
Gönlüm, seyyahlıktan ve serüvencilikten vazgeçmemişti ..
Mutluluk denen o eceyi keşfedip, o meçhulü zapt etmeye çalışmaktan..
Yıllar ve zaman bana tecrübeyi armağan ettikçe…
Şimdi Kemale eren ömrüm ve yorulan bedenimle ..
Olgunluk, ruhuma ve omuzlarıma çöktükçe anladım ve fark ettim ki sonunda..
Aradığım o ülke, vazgeçemediğim define,
Peşinde sürüklendiğim, o mucize…
Fethetmek ve zapt etmek savaşına koyulduğum ….
Mutluluk denen, o göz kamaştırıcı cevher, bende saklı hazineydi aslında …
Dahası ….
Avuçlarımın arasındaydı daima ve daima …..
Avuçlarımın arasındaydı daima ve daima …..

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Altınoluk /Edremit
04/08/2015
Saat: 02_20

DÜŞÜYORDUN , ÖMRÜME VE GECEME, DÜŞ, DÜŞ …!

Gidişinin üzerinden kaç zaman, kaç mevsim ….
Aydınlığa gebe, kaç karanlık ….
Eteklerinde, güneşten topladığı nurlarla, kaç günlük-güneşlik ….
Yaşama sevinci muştulu, hava ve zamanla bezeli …
Işıl, ışıl şavklı gün aydınlığı ..
Bırakıp gidenlerden arda kalan, anılar demeti ..
Hazan ve hüzün nişanesi, solgun yaprak yığını …
Un-ufak olmuş, sevinçler, düşler ..
Yürekten ve ruhtan neşe ve umutla, mutlulukla taşan …
İç ısıtan gülüş güzelliği gelip, geçti ..
Özcesi, zamana sığamayan ömürler, ölümler, bedenler…
Yitikliğin kekremsi tatlarıyla bezeli, gönül ve yürek sancıları ..
İçe işleyen nice, nice ömür ve ölüm acıları yaşadı ve yaşandı …
Ve, hala bunca zamana inat, senin o sessiz adımlarınla çoğalan ayak seslerin kaldı ..
Hiç mi hiç unutulmamacasına, silinmemecesine …
Üstelik ömürden, ömür’ e, anı, anı taşıp, taşınmışlığında ..
Tazeliğinden ve canlılığından en ufak bir şey yitirmemişliğinde …
Hala, kulaklarımızda ve gözlerimizde …
Canlı mı canlı hükmünü sürdürmüşlüğünde ..!
Bozkırın, bu tozlu-topraklı yollarında …
Kaya bağrından fışkıran göze, göze pınarlarda çoğalan ..
İkircikli ama durumu duru çağıldayan su seslerinde ,
Telaşlı ömür öykülerinin, rengarenk çoğalmışlığında ..
Akıp giden zaman ırmağına inat, günlerin ve ömürlerin bağrına ..
Örümcek ağlarına takılı kalan nesneler misali, tutulup kalmışlığıyla…
Salım, salım sallanıp kafa tutuşlara soyunmuşluğuyla ..
Çıkartarak, kaybedecek bir şeyi olmadığının keyfini
İçerek ağır, ağır zamanı ve günlerin, ömürlerin, hayatın meyini …
Yaşıyor işte, yaşamak denirse elbette buna ?
Kurulmuşluğuyla ölüm ve ömür salıncağının ..
Aheste, aheste yayılan sessizliğinde ,
Aşinalıklar ve kanıksamalar sarmalının, kahreden renksizliğinde !
Havanın alaz, alaz sıcaklarına , gecenin alaca karanlığına ..
Zemherinin yürek, beden ve ömür titretip,
Dondurarak, hayat soldurup, canlar almışlığında ..
Yada, bereketli nisan yağmurlarında ..
Cemre güzelliklerle can suyu olup, hayatlara yayılmışlığında ..
Ab-ı hayat güzellikleri sunarak körpe filizlerle..
Tomurcuk , tomurcuk yeni ömür güzellikleri muştulamışlığında !
Gök, kah alev topu kesmiş güneş yakıcılığına ..
Kah salkım-saçak yağmur ve rüzgar güzelliğine teslim olup ..
Sunarken hayatlara mavi atlas güzelliğini ve cömertliğini ..
Bağrında ne kahkahalar,ne ağıtlar ..
Coşkulu, ihtiraslı sevişme ve gülüş fısıltıları çoğaltırken ..
Semanın cıncık, cıncık ışıldayan kandilleri ,
Ona kucak açan evreni, alımlı, alımlı selamlarken ..
Arzın bağrında, nice, nice hayat ışıkları yanıp, yanıp, sönerken !
Bereketsiz, kudümsüz-bahtsız çorak topraklar misali ..
Çabaların boşunadır seninde ….
İstesen de dönemezsin, varlık meyini içemezsin ..
Olsa, olsa anılara tutsaklıklarda öylece ulu-orta ömür tüketirsin, ömür ..
Ömürlerdeki ve anılardaki o bitimsiz ömür uzunluğu ve yorgunluğunda ..
Etine-bedenine iz, iz gömülerek, içine işleyen acıya kaynak …
O mora kesen tırnaklarına, kan oturmacasına avuç ve beden sıkmışlığınla ..
An geliyor alnını, an geliyor toprağı-kayayı, havayı yumrukluyordun
Geceleri gündüze, zamanları, zamanlara zincir edip bağlamışlığınla ..
Ümitsiz, bitap ve bedbahttın …
Benden gayrı ne aşinalığın, ne aşığın nede eşin –dostun ..
Dahası, daldasız-duldasız ve arkasız-kalesizliğinde, bir bekleyenin
Gölgesinde soluklanacak bir çınar gölgen,
Sığınacağın, sıtır edeceğin saçak altın …
Sineceğin, merdiven altı karanlığın bile yoktu !
Üryan, naçar ve göz önüydün,göz önü ..
Gözlerin bakıp ta, görmemişliğinde …
Seni, hiç mi hiç fark etmemişliğinde ..
Sefaletin rezil kızı aylaklık misali, kaldırıp koyuvermiştin kendini ..
Kokuşmuş bir kadavra külçesi misali …
İfrit, ifrit kokarak, genizleri yakan leş çekilmezliği gibi ..
Öylece oracıkta , kanını içiyordu sefil vampir ve yarasa iştahıyla ..
Zaman, gün ve karanlık, senin ..
Elinden bir şey gelememişliğin, zavallı teslimeyetçiliğiyle ..
Hunhardı zaman, melanetti gecenin meşum karanlığı ..
El-etek çekmişti ay bile ,alıpta başını gitmişliğiyle ..
Seni, yalnızlığın ürkütücülüğüne terk etmişliğinde ..
Bir ben kalakalmıştım sana, yakın ..
Bir ben, sana tutukluğum ve tutsaklığımla ..
Sevdana kesilmişliğin pençesinde, kan-revan kıvranışlarla kala kalmışlığımda !
Bizarlıklarda inim, inim inlerken sen öylece oracıkta ..
Fısıltı, fısıltı..
Sızı, sızı…
İnilti, inilti
Samranıyordun, korkuların ve sanrıların bağrında ..
Gözlerinin önünde çoğalan, o heyula gölgelerin ve siluetlerin …
Seni, acımasız ve ceberuttça kuşatmışlığında ..
Tespih böceğini bile kıskandırmacasına ufalıp, tor-topar olmuşluğun da ..
Düşerken, için, için, uçurum, uçurum ..
İçiyordun, elemin o lanetli, o ölümcül ağusunu !
Kimim ben, bendeki ben, nerede ?
Ya, çekip çıkartayım ben, beni kayya kuyumdan ..
Ya da, bir kaya gibi yuvarlayayım kendimi ..
Dağdan düşen, taşlar misali !
Karanlıklar yurdu, ölüm yatağı, şu dipsiz uçurumdan ..
Sesin çınlamacasına gecenin karanlığında, kayalarda ve vadide ..
Sessiz çığlıklarımı, sana yoldaş etmişliğimde, benim ..!
Bıktığım ölü sessizliğine ve mezar sükununa son vererek ..
Afakı ve irademi yararak, beni saran çığlığınla ..
Uyandırıyordun, duygularımı ..
Tetikliyordun, acılarımı ..
Kamçı acısı misali vurarak yüzüme ,
Böyleliğimde irkilip, diriliyordum adeta..
Yeniden ve bir daha , bir daha seninle , bende..
Çığlık, çığlığa ..
Yar yamaçlarının, kaya kuytularının, ömürler yutan meşum karanlığında ..
Uykularımın sence korku, korku, çığlık, çığlık ..
İsyan, isyan..
Haykırış, haykırış bölünmüşlüğünde ..!
Kollarımdaki o, olmayan senin çoğalan ağırlığını taşımaktan bitap düşmüşlüğümle ..
Düşüyordun, ömrüme ve geceme,
Düş, düş, korku, korku ve karaltı iticiliğinde …!
Düş, düş, korku, korku ve karaltı iticiliğinde …!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Altınoluk / Edremit
04 / 08 / 2015
Saat; 16_45

YOK Kİ ….!
İliklerimde dolaşan, cansuyumsun ..
Gözümü açtığım sabah, yüreğime koyduğum sevinç ..
Gönül azığımdaki umutsun, sen ….
Tüm açmazlarımın kaynağı, çıkmaz sokaklarımın derinliği olsan da …
Bu hesapsız-kitapsız, umarsız ..
Uçar'sız-kaçar'sız sevgi müptelalığımla ..
Yürüdüğüm menzil, vazgeçemediğim ereğimsin sen ..
Adın, aşkın, ömrüme ömür, dilime tespih, ufkuma güneşsin ..
Yok ki başka bir hayat ve alem ..
Sensizliğin kör kuyu karanlıklarında, ömür tükettirip …
Zindanların Yusuf’una döndürse de beni …
Vazgeçemediğimsin yinede sen ..
Aklımın arka sokağı, fikrimin ince gülü …
İçinden çıkmaları bilip-beceremediğim, kozamsın …
Eşi-benzeri yok, ondandır tarifsizliği sana tutkumun ..
Ondandır, hasretinde aşk büyütmelerim..
Varlığımın, erincimin, hazlarımın kaynağısın ..
Yok ki, başka hesabı, tarifi bu işin ..
Adı üstünde, aşk bu …
İki kere ikinin, her zaman dört etmemişliği ..
Doğru denen hesapların, yanlış çıkması…..
Aşka, hayata ve insana dairdir ..
Ondandır işte, aşkın albenisi ve insanı sürüp-savurması ..
Aşk, ne hesaba-kitaba, nede kalıba girer …
Evdeki hesapların çarşıya uymamışlığı gibi ..
Aykırılığı ve albenisiyle girdabında ömrü ve ruhu yutması ..
Gün tükettirip, ömür eskittirmesi bile vız gelip-tırıs gider seven için .
Ben aşka, aşkla sana vurulup, müptelan olalı ..
Zıpkın yemiş, vurgunlarda ömür tüketmiş Zargana misali ..
İflah olmazlığımda, divane kesilmişliğimle ..
Sana yürürüm, sana, aşk oduyla yana, yana ..
Öğrendiğim, bilip-bellediğim,unutamadığım ..
Kördüğüm olup çözülememişliğimde, sana bağlanmışlığımla ..
Semahımda sana, tavafım da sana, isyanımda ..
İpeğe donanan ibrişim misali donanıp bezeneli, aşkla sana ..
Yok ki kurtuluşum, aşktan ve senden ..
Adım aşka, adın aşkla ömrüme yazılalı ..
Gecemde sen, gündüzüm de ….
Bilmedim ne başka alem, nede başka mevsim ..
Varımın da, yoğumun da sen olmuşluğun da …
Aşkla sana vurgunluğum da ..
Yok ki başka iklim, yok ki başka mevsim
Bende tek mevsim, sensin ….!
Bende tek mevsim, sensin ….!
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Altınoluk / Edremit
04 / 08 / 2015
Saat ; 01_10

  YARIMSIN …. Hayatın sana oldum olası cömert davranıp … Yediğin önünde, yemediğin ardında, bal-kaymak bir hayatı sunmuşluğunda … Oldum olas...