4 Ağustos 2015 Salı

DÜŞÜYORDUN , ÖMRÜME VE GECEME, DÜŞ, DÜŞ …!

Gidişinin üzerinden kaç zaman, kaç mevsim ….
Aydınlığa gebe, kaç karanlık ….
Eteklerinde, güneşten topladığı nurlarla, kaç günlük-güneşlik ….
Yaşama sevinci muştulu, hava ve zamanla bezeli …
Işıl, ışıl şavklı gün aydınlığı ..
Bırakıp gidenlerden arda kalan, anılar demeti ..
Hazan ve hüzün nişanesi, solgun yaprak yığını …
Un-ufak olmuş, sevinçler, düşler ..
Yürekten ve ruhtan neşe ve umutla, mutlulukla taşan …
İç ısıtan gülüş güzelliği gelip, geçti ..
Özcesi, zamana sığamayan ömürler, ölümler, bedenler…
Yitikliğin kekremsi tatlarıyla bezeli, gönül ve yürek sancıları ..
İçe işleyen nice, nice ömür ve ölüm acıları yaşadı ve yaşandı …
Ve, hala bunca zamana inat, senin o sessiz adımlarınla çoğalan ayak seslerin kaldı ..
Hiç mi hiç unutulmamacasına, silinmemecesine …
Üstelik ömürden, ömür’ e, anı, anı taşıp, taşınmışlığında ..
Tazeliğinden ve canlılığından en ufak bir şey yitirmemişliğinde …
Hala, kulaklarımızda ve gözlerimizde …
Canlı mı canlı hükmünü sürdürmüşlüğünde ..!
Bozkırın, bu tozlu-topraklı yollarında …
Kaya bağrından fışkıran göze, göze pınarlarda çoğalan ..
İkircikli ama durumu duru çağıldayan su seslerinde ,
Telaşlı ömür öykülerinin, rengarenk çoğalmışlığında ..
Akıp giden zaman ırmağına inat, günlerin ve ömürlerin bağrına ..
Örümcek ağlarına takılı kalan nesneler misali, tutulup kalmışlığıyla…
Salım, salım sallanıp kafa tutuşlara soyunmuşluğuyla ..
Çıkartarak, kaybedecek bir şeyi olmadığının keyfini
İçerek ağır, ağır zamanı ve günlerin, ömürlerin, hayatın meyini …
Yaşıyor işte, yaşamak denirse elbette buna ?
Kurulmuşluğuyla ölüm ve ömür salıncağının ..
Aheste, aheste yayılan sessizliğinde ,
Aşinalıklar ve kanıksamalar sarmalının, kahreden renksizliğinde !
Havanın alaz, alaz sıcaklarına , gecenin alaca karanlığına ..
Zemherinin yürek, beden ve ömür titretip,
Dondurarak, hayat soldurup, canlar almışlığında ..
Yada, bereketli nisan yağmurlarında ..
Cemre güzelliklerle can suyu olup, hayatlara yayılmışlığında ..
Ab-ı hayat güzellikleri sunarak körpe filizlerle..
Tomurcuk , tomurcuk yeni ömür güzellikleri muştulamışlığında !
Gök, kah alev topu kesmiş güneş yakıcılığına ..
Kah salkım-saçak yağmur ve rüzgar güzelliğine teslim olup ..
Sunarken hayatlara mavi atlas güzelliğini ve cömertliğini ..
Bağrında ne kahkahalar,ne ağıtlar ..
Coşkulu, ihtiraslı sevişme ve gülüş fısıltıları çoğaltırken ..
Semanın cıncık, cıncık ışıldayan kandilleri ,
Ona kucak açan evreni, alımlı, alımlı selamlarken ..
Arzın bağrında, nice, nice hayat ışıkları yanıp, yanıp, sönerken !
Bereketsiz, kudümsüz-bahtsız çorak topraklar misali ..
Çabaların boşunadır seninde ….
İstesen de dönemezsin, varlık meyini içemezsin ..
Olsa, olsa anılara tutsaklıklarda öylece ulu-orta ömür tüketirsin, ömür ..
Ömürlerdeki ve anılardaki o bitimsiz ömür uzunluğu ve yorgunluğunda ..
Etine-bedenine iz, iz gömülerek, içine işleyen acıya kaynak …
O mora kesen tırnaklarına, kan oturmacasına avuç ve beden sıkmışlığınla ..
An geliyor alnını, an geliyor toprağı-kayayı, havayı yumrukluyordun
Geceleri gündüze, zamanları, zamanlara zincir edip bağlamışlığınla ..
Ümitsiz, bitap ve bedbahttın …
Benden gayrı ne aşinalığın, ne aşığın nede eşin –dostun ..
Dahası, daldasız-duldasız ve arkasız-kalesizliğinde, bir bekleyenin
Gölgesinde soluklanacak bir çınar gölgen,
Sığınacağın, sıtır edeceğin saçak altın …
Sineceğin, merdiven altı karanlığın bile yoktu !
Üryan, naçar ve göz önüydün,göz önü ..
Gözlerin bakıp ta, görmemişliğinde …
Seni, hiç mi hiç fark etmemişliğinde ..
Sefaletin rezil kızı aylaklık misali, kaldırıp koyuvermiştin kendini ..
Kokuşmuş bir kadavra külçesi misali …
İfrit, ifrit kokarak, genizleri yakan leş çekilmezliği gibi ..
Öylece oracıkta , kanını içiyordu sefil vampir ve yarasa iştahıyla ..
Zaman, gün ve karanlık, senin ..
Elinden bir şey gelememişliğin, zavallı teslimeyetçiliğiyle ..
Hunhardı zaman, melanetti gecenin meşum karanlığı ..
El-etek çekmişti ay bile ,alıpta başını gitmişliğiyle ..
Seni, yalnızlığın ürkütücülüğüne terk etmişliğinde ..
Bir ben kalakalmıştım sana, yakın ..
Bir ben, sana tutukluğum ve tutsaklığımla ..
Sevdana kesilmişliğin pençesinde, kan-revan kıvranışlarla kala kalmışlığımda !
Bizarlıklarda inim, inim inlerken sen öylece oracıkta ..
Fısıltı, fısıltı..
Sızı, sızı…
İnilti, inilti
Samranıyordun, korkuların ve sanrıların bağrında ..
Gözlerinin önünde çoğalan, o heyula gölgelerin ve siluetlerin …
Seni, acımasız ve ceberuttça kuşatmışlığında ..
Tespih böceğini bile kıskandırmacasına ufalıp, tor-topar olmuşluğun da ..
Düşerken, için, için, uçurum, uçurum ..
İçiyordun, elemin o lanetli, o ölümcül ağusunu !
Kimim ben, bendeki ben, nerede ?
Ya, çekip çıkartayım ben, beni kayya kuyumdan ..
Ya da, bir kaya gibi yuvarlayayım kendimi ..
Dağdan düşen, taşlar misali !
Karanlıklar yurdu, ölüm yatağı, şu dipsiz uçurumdan ..
Sesin çınlamacasına gecenin karanlığında, kayalarda ve vadide ..
Sessiz çığlıklarımı, sana yoldaş etmişliğimde, benim ..!
Bıktığım ölü sessizliğine ve mezar sükununa son vererek ..
Afakı ve irademi yararak, beni saran çığlığınla ..
Uyandırıyordun, duygularımı ..
Tetikliyordun, acılarımı ..
Kamçı acısı misali vurarak yüzüme ,
Böyleliğimde irkilip, diriliyordum adeta..
Yeniden ve bir daha , bir daha seninle , bende..
Çığlık, çığlığa ..
Yar yamaçlarının, kaya kuytularının, ömürler yutan meşum karanlığında ..
Uykularımın sence korku, korku, çığlık, çığlık ..
İsyan, isyan..
Haykırış, haykırış bölünmüşlüğünde ..!
Kollarımdaki o, olmayan senin çoğalan ağırlığını taşımaktan bitap düşmüşlüğümle ..
Düşüyordun, ömrüme ve geceme,
Düş, düş, korku, korku ve karaltı iticiliğinde …!
Düş, düş, korku, korku ve karaltı iticiliğinde …!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Altınoluk / Edremit
04 / 08 / 2015
Saat; 16_45

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  ONDANDIR.. Bir sendin.. Bir de ben .. Hayat mektebinde , sınıfları geçemeyen.. Ondandır, adımızın ,''Baki '' ile ,'...