23 Şubat 2024 Cuma

 

RUHUMU BIRAKTIM SİRKECİ GARINDA....! İğdiş edilmiş zamanlardan, Pörsüyüp solmuş ömürlerden.... Kırık dökük sevinçlerden, hezeyanlı hıçkırıklardan, Kirpik uçlarına takılıp kalmış kaçamak sevdalardan... Hiçbir şeye ve yere yetişememişlikle heba olan ömürlerin. Asırlardır gara sinen seğirtmelerin, tatlı telaşlarını... Velhasıl, Şaşkın ve pürtelaş koşuşturmalardan arda kalan.. Yorgun bedenlerin, ağırlığını ve yitikliğini yüklenmişim..! Kanırta, kanırta kazınmışlıklar da ruhu yaralanan... Sinesine saplanan hançer yarasıyla dalı, bağrı delik deşik.. Hasretlerin kahrıyla ömrü yiten.... Osmanlıdan yadigâr gürgen kanepede... İğretice ilişmişliğin, boşvermişliğin aşinalığıyla.. Bölük pörçük tilki uykularına uzanıvermiş ligimde, Koyun koyunayım,haniya.... Karanlığın ırzına geçen,solgun ışıkların şahitliğinde.. Garın,yorgun gürültüyü devralan ürkütücü sessizliğiyle..! Yeksenaklıkla ömrümü tüketmişliğimi farkedemeden.. Akıp giden zamanlardan arda kalmış kırgınlıklarımla.. Hicran, hicran, hıçkırık, hıçkırık boğazıma Göz yaşı göz yaşı, kirpiklerime düğümlenmiş liginde elemlerimin. Kuşkanatlarından arda kalmışlığın yitikliğiyle uçuşan... Güvercinlerin, sessiz yürek çığlıklarının senfonisinde.. Tülekler savuruyor, efkarımı geceye. Sadık yoldaşım, mey şişesine gömmüşüm hüzünlerimi..! Gözbebeklerim düşmüş, ağıt, ağıt... Rengi solmuş kirli, yıl yorgunu, zaman vurgunu mozaiklere Yitirdiğim ömrümün, son deminin solgunluğu sinmiş.. Öksürüklere boğulmuşlukla nefeslendiğim cigaramın... Kah yanıp kah sönen, aklınca deniz feneri kesilmiş közüne! Karışmış Efkarlarım, buram , buram geceye ve gara.. Sessiz ve yorgun havada uçuşan dumanların sarhoşluğunda! Orta yerindeyim İstanbul'un.. Lakin, fark edilmemişliklerin içinde debeleniyorum.. Çığlıkların, kentin ve neon ışıklarının yuttuğu ömürlerdenim Hiçliğin, yitmiş liğin, kahırların ızdırabını kusarak geceye Devrile koymuşluğum da, pörsümüş ömürlülüğümle.. Devriliyor bedenime, gölge, gölge korkularım.. Ve, Sinsi sinsi sarıyor, titreme, titreme sarışlarda ... Kaplayarak ahtapot gibi, bu hasarlı hisar ömrü..! Yiten her günle beraber, yalnızlıklarda ölüme yolculuğun azabı, İçime işlemecesine, karabasan, karabasan..! Yırtık-pırtık,ruhum misali delik deşik... Yıl vurgunu, renk solgunu utancı içmiş partal altında..! Sıtmadan yada üşümekten değil, Naçar lığın, yalnızlığın ve fark edilmemiş ligin... Dahası, yok sayılmış lığın bedbahtlığıyla..! Kedere kesmiş, utancı ve geceyi içmiş.. Boyası dökük, asırlık yorgunlukları yüklenmiş kanepede..! Tir tir titreyen ruhumu bıraktım, Sirkeci garında..! Mualla YASSIBAŞ Hildesheim/Almanya 23/02/2010 Saat;02_16

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  YARIMSIN …. Hayatın sana oldum olası cömert davranıp … Yediğin önünde, yemediğin ardında, bal-kaymak bir hayatı sunmuşluğunda … Oldum olas...