11 Kasım 2015 Çarşamba

BU DİZELERİMİ, ÇOK SEVDİĞİM ,DEĞERLİ KARDEŞİM MEMDUH EKİCİ CANIMA ARMAĞAN ETMEKTEN ONUR DUYUYORUM.O GÜZEL İNSAN,CAN DOST BU DİZELERİ VE NİCE GÜZELLİKLERİ ZİYADESİYLE HAK EDİYOR.

NEDEN Mİ KAÇAR, İNSAN KENDİNDEN ?

Salkım saçak yağan yağmurun,
Tepesinden girip, tırnağından çıkmışlığında …
İliklerine dek ıslanmışlığı …
İçinde çoğalan ürperme ve üşümelerin, onu …
Zehir yemiş itler misali, titremelere salmışlığında ..
Koynundaki kediyi, yağmurdan ve üşümekten korumaya çalışarak
Rengi kaçmış, dikişleri tiftimiş pardüse eskisinin yakasını,
Bir deri- bir kemik denecek cinsten….
Sıska mı sıska yavru kediye, sıtır ederek ..
Caddelerdeki su selciklerine bata çıka, bata çıka yürüyordu ….
Soludukça ağzından çıkan buharın,
Yağmur tanelerince öpülmüşlüğünde …
Saçı-sakalı birbirine karışık hali, hırpani görünümü…
Yorgunlukla ve açlıkla kamçılanıp, galeyana gelen pejmürdeliğiyle ..
Yağmura kafa tutarak, yollara yayıla, yayıla …
Ulu-orta voltalar atarak ,
Kirinden bir türlü arınamayan ..
Kah, karı görüp, örtünüp … …
Kah, yağmuru içen, yorgun ve uykusuz kentin …
Bu, keşmekeşlikler mekanı sokaklarında, haline inat ….
Gamsız, telaşsız ve korkusuz dolaşıp duruyordu ….
Nam-ı değer, Hızır Acil Seyyah Lokman Çelebi …
Kimilerine göreyse …
O, Konaksız Paşa namıyla gönüllere taht kurmuştu …
Rivayet çok, tevatür gırlaydı onun hakkında ..
Ne zaman birinin başı sıkışsa, bir garip dara düşse ..
O, anında bitiverirdi orada ….!
Sessiz, dingin, duru bakışı ve çocuk masumiyetinde gülüşü ..
Çelebi tavırlarıyla ..
Bulur, buşurur, buluşturur,
Yemez-yedirir, dertlere deva, yaralara şifa oluverir ..
Tevazusunu ve yalın dostluğunu, içtenlikle sunmuşluğun rahatlığıyla ..
Kibirden, böbürlenmekten ıraklıklarda …
El uzatır, medet olmalara çalışırdı ..
Daima ‘’Veren el, alan elden evladır’’ der ….
Ardından, yüzünü aydınlatan o bilindik tebessümüyle ..
Sessizce çevresini selamlayarak ,
Tıpkı bir hayal gibi, geldiği gibi sessiz-sedasızca..
Ruh gibi, gölge gibi, kaybolurdu ortadan ..
Koynunda yardıma muhtaç bir garip kedi yada yaralı kuş yoksa ..
Sıklıkla boynunda ….,
Zaman, zamansa sol omzuna asılı halde, onunla dolaşıp duran …
Ne zaman ve nasıl..
Nerde ve hangi hünerliliklerle kullanıldığı bilinmeyen
Eskilerin deyişiyle ‘’-Fi tarihinden kalma..! ‘’
Bit Pazarından tescilli ….
Antikamı antika, afili mi afili bir fotoğraf makinesi olurdu yanında ….!
Gözden ırak ve kalabalıktan , gürültüden…
Hele ki de, kasvetli-kapalı mekanlardan kaçarak, yaşayanlığıyla
Şatafattan, şöhretten, gösterişten ve dalkavukluklardan hoşlanmayan tavrı ..
Sözden çok sükutu seven ve sergileyen halleriyle ..
Nerdeyse on parmağında, on hünerliliğindeki ..
Yeteneğini yararlılıkta ve umarsızlıkla, sevgiyle sunan ..
Kibar, zarafet timsali duruşuyla, göze ve gönüllere dolanlığıyla ..
Adının, sanının ve esamesinin fazlaca bilinmezliğiyle ..
Sırlı Lokman, iltifatlarıyla dolaşır dururdu !
Kimilerince müzmin melankolik, kimisine göre Sofi ruhlu
Allahlık Ali Bey’di o ....
Bazı aklı evvellere göreyse, altı-üstü baldırı çıplak, bir sokak adamıydı o ..!
Hasılı, milletin ağzı torba değildi ki, büzesin ..
Ondandır, bu cümleden laflar dolaşır dururdu onun hakkında ..
Kimse, işin aslını-astarını bilmez..
Kulaktan dolma laflarla ..
Peynir gemileri yürüterek, hakkında fikirler üretir …
Dedikodu kazanını kaynatmalara koyulurlardı !
Çoğunluksa, onun için adeta ağız birliği etmişlikle ..
‘’-O, insan gibi insan, meçhullüğü ve kerameti, kendinden menkullüğüyle
Gözü yaşlıya gardaş, dertliye yoldaş ….
Naçar’a, derman, çileliye sırdaştır, oldum olası ‘’, derlerdi, onun hakkında !
Fısıltı gazetesinden yayılan haberlere göreyse ..
Kimi- kimsesi olmayan, öğrenmeye aç …
Ve, daldasız-duldasız, gariban okumaya muhtaç çocuklara, kol-kanattı ..
Hemen, her yerde denildiğine göre, bir düzineden çok çocuğa ..
<<-Sağ elin verdiğini, sol el bilmemeli ..>>, inancıyla el uzatıp, ışık oluyordu ..
Hasılı, bizim derviş ruhlu, sükun denizi , çocuk gülüşlü ..
Lokman Hekim halli, azda, özü demeyi seven …
Sevgide çoğalmaları düstur edinen, kavi gönüllü, munis huylu …
İsmi-cismi, adresi ve kimliği meçhul, Meke’ci Çelebi Kamil’imiz ..
Gece-gündüz, yağmur-yaş, yaz-kış, demeden ….
Sıklıkla ve çoğunlukla, adeta bir gölge gibi hallerde ..
Kimsenin, onu bilmemişliğinin rahatlığı ve huzuruyla ..
Hayatın ve kentin bağrında ..
Geceyi-gündüze, elemi-neşeye, günü-güne ..
Gönül’ü, gönül’e, ekler dururdu ..
Bazen derin, derin dalar, gözleri buğulanır ..
Sükun okyanusunun derinliklerinde yiter, giderdi ..!
Böylesi anların sonunda..
Kirpik uçlarında, ha aktı, ha akacak halde tüneyen yaşlar ..
Kanı çekilen solgun-titrek dudaklarında ..
Belli, belirsiz seyrimelerle tüneyen hüzünler arasında ..
Fısıltı bile denemeyecek kadar, belli-belirsizliklerde..
Söyleniverirdi, kendi kendine ..!
‘’-Neden mi kaçar insan,kendinden ? ‘’ diye ..
Sorusu havada, göz yaşları, kirpik uçlarında takılıp kalmışlığında..
Koynuna tüneyen bir garip sokak kedisinin, onunla kenti dolaşmışlığında …
Arşınlarken zamanı, günü, geceyi, sokak, sokak bu yorgun kenti !
Efkarla sallayarak başını, gömülürdü yine sükuna..
‘’-Neden mi kaçar insan, kendinden ? ‘’ cümlelerin sarkacında ..
Hüzünlerini sallayarak, yürür giderdi, kentin sokaklarında …!
Hüzünlerini sallayarak, yürür giderdi, kentin sokaklarında …!

Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Ereğli / KONYA
10 / 11 / 2015
Saat ; 23_42

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  ONDANDIR.. Bir sendin.. Bir de ben .. Hayat mektebinde , sınıfları geçemeyen.. Ondandır, adımızın ,''Baki '' ile ,'...