26 Ocak 2020 Pazar

GECEYİ ANLAT, BANA ..... Kaynakları, nedenleri, içerikleri farklı, farklı olsa da, çığlık, çığlığaydı gece .... Sanki ölümün sessiz habercisiymişçesine … İç huzursuzluğu ve tarifsiz bir bunalım sarıp-sarmalamıştı kimilerini .. Adı konamayan ve tarifsiz sıkıntıyı muştuluyordu akreple-yelkovanın telaşlı ve tedirgin yolculuklarında … İç karartıcı, kesif bir sis sarmıştı, kenti ve geceyi ... Kulaklar kirişte, içler huzursuz, ardı, arkası kesilmeyen ağlamalar, kimi kez hıçkırıklarla bölünüyor ... Kimi zamansa, sessizliğin şalına bürünerek, iç kanamalarda ağır, ağır sızmalarla, içe akan kan misali ... Süzülüyordu, gözlerden yaşlar …. Bedenlerin, ruhların ve ömürlerin derinliklerine ….. Ardı-arkası, kesilmeksizin …. Kimi yerde …. Günleri bırakın aylardır suya hasret kirli terli insan bedeni gibi … Dahası, ekşimiş ekmek, genizleri yakan ağır mı ağır küf, yada sidik ve sadır kokarken … Bazı noktalarda, adeta fırından yeni çıkmış …. Çiçeği burnunda ve eller yakacak kadar, sıcak mı sıcaklıklarda küncülü, francala ekmek misali … İçlere işleyerek, burcu, burcu kokuyordu, gece .. Yıkılırken binalar, birden bire, üst, üste artık onları taşıyamaz kesilen, kara toprağın bağrına ... Yılların ağır ihmali ve bağışlanamaz ihanetiyle … İnsanın, kendi hayatına kast etmekten geri durmayarak, işlerine hile, hırsızlık sokarak .. Topraktan, betondan, demirden, çividen, çamurdan, çimentodan ve türlü, türlü diğer girdilerden.. En acıklısı ve ürkütücüsü de, kendi hayatlarından çalarak sürdürdükleri, kara düzende, dikilen … Utançlı, ayıplı, eksik malzeme ve emekli binalar ….. Yollar, alt ve üst yapı hizmet ve eserleriyle .. Camiden, kışlaya, okul dan, ahıra kadar, nice bina … Yıllar öncesine dek uzanan, bu yolsuzluğa ve hırsızlığa … Artık, daha çok göz yumup, katlanamayarak, çöküveriyordu art, arda …! Zelzelenin onları, beşik gibi sallamış lığında …. Yıkım, yıkım yıkılıyordu, onca bina … Üstlerine yığılan ağırlıklar ve yaşadıkları facialarda inim, inim inleyerek ….. Yahut, canhıraş bağrış, çağrış ve imdat çığlıklarıyla, feryat -figan ölümcül çığlıklar, hayattan, süzülürken hayattan, bedenlerden, geceye ... İnsanıyla, hayvanıyla … Yüreklerin, korku, korku dillenip, son bir kez can havliyle haykırmaya çalışarak, imdat deyip, medet ummuşluğunda Dur durak bilmeksizin, adeta hallaç tarafından atılan pamuklar gibi … Uçuşan çığlık ver toz bulutu, ölüm iniltisi altında … Yaşlı dünyanın fay hattının kırılıvermişliğinde … Adeta toprağın, dile gelerek , sos çığlıkları haykırarak … Depremin, amansız ve acımasız, yeri ve üstündekileri sarsıp, sallamışlığında … Bir anda yutuluyordu hayatlar, ömürler, bedenler, canlar, göz, göz ölüme ….! Medet dilemeye bile fırsat olmamışlığında … Amansız ve acımasız pençeleriyle, çökerken canlıların üstüne aç bir etçil kuş yahut ta, yırtıcı leşçi hayvan iştahıyla, ölüm … Herkesin, can-baş derdine düşüp, evladı-uşağı, anayı, babayı, atayı, dedeyi, torunu-torbayı, akrabayı, hısımı, dostu-düşmanı, evladı-yeğeni .. Hasılı, insanın o an itibariyle ve can havliyle ilk peşin canını kurtarma gayret, telaş ve çırpınışıyla ... Kendisini açık alanlara yahut ta, gecenin karanlık gök yüzünün altında …. Bulabildiği en güvenilir alana ve mekana atma çaba ve gayretinde .. Dile geliyordu, can pazarı ve yutuyordu ölüm, geceyi, canları ve bedenleri .. Bunun kaçıncı kez olduğunun bile unutmuşluğunda … Yahut ta, aklında tutamamışlığında yıkılırken dünyaları, evleri-barkları, yurtları-yuvaları …… Yiterken canları, umutları ve ölüm karşısında içerken, acıyı, Tadarken, yenilgiyi .. Can derdine düşme ve hayatta kalma savaşında …. Duvara belenen, is ve kurum gibi .. Ölü canların sessizliği, direnenlerin çığlığı sıvanırken bu ana, karanlığa, geceye, zamana, tarihe ve hayata .. Dur duraksız korku ve titremelerin, zihinleri, bedenleri ve akılları esir almışlığında …. Ölümden bihaber bebelerin, sabi-sübyan masum ve mazlumun en hoyratça sunuluşlardan birinde ölümü kezzap gibi içmişliğinde … Yaşlı, yorgun ve hayatla kavgalı beden ve belleklerin yükselen el-aman nidaları arasında.. Tükenirken umutlar, çoğalırken ölüm ve artarken sayıları ölü bedenlerin .. Canına gasp eden depremle, ölüme sürüklenen nice canların ömürlerin, seslerin ve naçarlıkla bezeli çığlık ve anlaşılmaz seslerin .. Ölümün soğuk yüzüyle, yüz yüze gelmişliğinde, zindan karanlığında kol gezerken, ölüm .. Ölüme teslimiyetin mutlak sessizliği ve katılığıyla, insanlar, ölümün, külhanbeyi ve zorba kesilmişliğinde ... Depremin ve ruhların, bedenlerin sarsıntılar altında …. Nice alemlerden ve hallerden, zoraki ve beklenmedik ölüme yuvarlanmışlığında ... Ölüsüne ve ölüme yanamamışlığında.. Akla-karanın, acıyla,-feryatların ve çığlıklarla-yakarışların birer, birer kesilip, suskunluğa bürünüp- belenmişliğinde .. Ölümün, bir depremle çıkagelmişliğinde …. Ölmeden cehennem azabının misli, misli çoğunu acımaksızın yaşamışlıklarında dumura uğrayan akıllarla …. Lal dillerin ölüm, ölüm çoğalarak, birbirine eklenip, geceye tünemişliğinde ….. Saçaklardan, yataklardan, kundak ve kucaklardan ölüme yuvarlanıp, ne olduğunu bile anlayamadan dünyalarının ve ömürlerinin kararmışlığında … Yaşanırken, balık istifi ölümlerde … En çarpıcı,üryan ve dokunaklı halleriyle depremin acı geçeği ve çıkarken ölümün soğuk yüzü, ortaya ... Susma, anne, susma, ölme ve sessizliğe gömülme.. Korkularımı hafifletip, ölümü kol kola, el, ele karşılayıp, yaşamışlığımızda .. Korkmamam için .. Fısılda, ninniler, masallar fısılda .. Olmadı, o, sıcacık nefesinle yel ol es, ferahlat yüzümü-gözümü … Dillen anne, dillen … Ne olur susma, bozma hayat oyunumuzu hayattan anlat, anne … Yüzünde, o içimi ferahlatan tebessümün yayılsın …. Tuttuğum el ol, limanım ol, kolla, koru beni, susma, anne ne olur, susma … Susma, anne, susma .. Kapı-çevre kuşatan ölümün, sadece seslerimizi değil, gülüşlerimizi ve ömürlerimizi yutmuşluğunda … Ölümün eşiğinde ... Geceyi anlat, bana .... Geceyi anlat, bana ….. Geceyi anlat anne, geceyi anlat bana ......! Geceyi anlat, bana …..! Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ / İSYANİ Immenstaad / Friedrichshafen / Almanya 26 / 01 / 2020 Saat ; 20_00

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  YARIMSIN …. Hayatın sana oldum olası cömert davranıp … Yediğin önünde, yemediğin ardında, bal-kaymak bir hayatı sunmuşluğunda … Oldum olas...